Bilgi ve bilmek ile ilgili atasözleri ve anlamları

Soru/Yorum: 0
Dikkatle ve hayretle kitap okuyan yaşlı gözlüklü bir adam
Bilen ile bilmeyen bir olmaz

İçinde veya anlamında "bilgi, bilgili, bilgisizlik, bilmek" gibi sözcükler geçen bilgi temalı atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Bildiğini bilmeyenlere öğret, bilmediğini bilenlerden öğren: Bilginin paylaşılması ve öğrenilmesi gerektiğini anlatır. İnsan, bildiğini aktardıkça faydalı olur, bilmediğini öğrendikçe gelişir.
  • Bilen ile bilmeyen bir olmaz: Bilgili insanlar ile bilgisizler arasındaki fark gece ile gündüzün; güçlü ile güçsüzün arasındaki fark kadar büyüktür.
  • Bilen söylemez, söyleyen bilmez (Diyen bilmez, bilen demez): Gerçek bilgiye sahip olan kişinin gösteriş yapmadığını, eğer bildiği bilgi bir sır ise suskun kalmayı tercih ettiğini anlatır. Çok konuşanların ise çoğu zaman bilgisiz oldukları ve söylediklerinin boş olduğu vurgulanır.
  • Bilerek yapan aldanmaz: Bir işin iyi sonuçlanması isteniyorsa sağlam bilgiye göre yapılmalıdır.
  • Bilgi (İlim), gençlikte dikilen, ihtiyarlıkta meyvesi alınan bir ağaçtır: Öğrenmenin temellerinin genç yaşta atıldığını ve bu bilgi birikiminin ilerleyen yaşlarda faydasının görüleceğini anlatır. Gençlikte kazanılan bilgi, ömür boyu yol gösterir.
  • Bilgi kuvvettir: Hangi konuda olursa olsun bilgili olmak insana özel bir güç ve kendine güven duygusu verir.
  • Bilgili adam güçlü olur: Herhangi bir konuda bilgi sahibi olan insan o konuyu bilmeyenlerin yanında daha üstün durumdadır.
  • Bilmediğin işe karışma, bilmediğin yola gitme: Kişinin deneyimi veya bilgisi olmadığı alanlara girmemesi gerektiğini anlatır. Hazırlıksız ve öngörüsüz bir şekilde hareket etmek, başarısızlık veya tehlikelerle karşılaşmaya yol açabilir.
  • Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek (sormamak) ayıp*: İnsanın her şeyi bilmemesi kusur değildir ama bilmediği bir işi sorup öğrenmeden yapmaya kalkışması kusurdur.

Kurnaz ne demektir? Kurnazlık ile ilgili atasözleri, deyimler ve anlamları

Soru/Yorum: 0
Kurnazlık düşünen ve kurnazca bakan bir genç
Kurnaz

Başkalarını kandırmasını ve işini yürütmesini bilen, şu ya da bu biçimde amacına erişmesini beceren: Kurnazdır, şeytanî bir zekâsı vardır. Kimi neyle nasıl kandıracağını, kime yumuşak, kime sert davranacağını çok iyi bilir. (S. Suruç)

  • Kurnazca: Kandırarak, aldatarak, kurnaz davranışlarla: Sizi dünyaya bağlayan, şeytanın kurnazca düşünüp sımsıkı ördüğü ağlar.
  • Kurnazlık: Kurnaz olma durumu ya da kurnazca iş: Hırsızların liderleri yeni bir kurnazlık peşindeydi.

Kurnazlık ile ilgili deyimler ve anlamları

İçinde "kurnaz" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Anasının gözü: (argo) Pek kurnaz, becerikli, hinoğluhin: "Bunlar ne anasının gözüdür. Adamın donunu bile alırlar bacağından." (R. Güngör)
  • Aşağıdan (Alttan) güreşmek: Sertlikle elde edilemeyen bir işi tatlı bir dil ve kurnazlıkla elde etmek: Öyle çaktırmadan, alttan güreşip, muhalefet yaparmış gibi görünüp de, yine muhalefet yapmayacaksın. (A. Nesin)
  • Bildiğini yedi mahalle bilmez: Bir kimsenin çok kurnaz, çokbilmiş olduğunu anlatan bir söz: "Ufak tefek olduğuna bakmayın, bildiğini yedi mahalle bilmez." (H. F. Gözler)
  • Dümen kullanmak: (argo) Bir işi iyi ve kurnazca yönetmek: Orada akaryakıt istasyonu açabilmek için kaç tane dümen kullandı. (B. Sezgin)
  • Fıldır fıldır bakmak: Zekice, kurnazca, hiçbir şeyi kaçırmadan bakmak: Hasibe Saliha Hanımın ihtiyarlık çağında da hiç bir şeyi kaçırmayan, fıldır fıldır bakan gözleri hakiki vaziyeti bir kapı aralığından görüp keşfetmiş bulunuyordu. (İlgili cümle kaynağı: N. S. Örik)
  • Gözleri velfecri okumak: Gözlerinden kurnaz, şeytanca bir zeka belli olmak: Azametli favorileriyle İngilizler, beyaz etekli ve süslü ayakkabılarıyla birkaç Yunan askeri, yeşilli kırmızılı saten gömleğiyle sofranın başına çöreklenmiş şişman Ermeni ve avanesi, her yeri kendilerinin sanarak bağıra çağıra yemeklerini yiyen bizim Fransızlar, gözleri velfecri okuyan Napolili tüccarlar, aynı kamarayı paylaştığımız tekinsiz Sicilyalılar ve uzakta ağırbaşlı bir ifadeyle yemeklerini yiyen Türkler... (M. Gülsoy)
  • Külahını ters giydirmek: Karşısındaki kurnaz olsa dahi onu bile aldatacak kadar kurnaz olmak, pabucunu ters giydirmek: Her tarakta bezi olan bir üçkağıtçı ki, şeytana külahını ters giydiren cinsten. Adına Suratsız Todori derler. buralarda bulunduğuna göre, vardır bir bildiği. (Y. Bahadıroğlu)
  • (birine) Oyun etmek: Kurnazlıkla birini aldatmak: Nefsin sana bir oyun etti, yine günahları işletti. (M. E. Coşan)
  • (biri başkasını) Suya götürüp susuz getirmek: Ondan çok daha akıllı, deneyimli, kurnaz olmak: Tilkinin hınzır bir zekâsı vardır. Suya götürüp susuz getirir, zaaflarımızı kullanmayı iyi bilir, hilenin efendisidir. (M. Ö. Sezer)
  • Şeytana külahını ters giydirmek: Çok kurnaz olmak: Bu Kırmızı Firuz denen sansar, şeytana bile külahını ters giydirirdi vesselam. (M. Anıl)
  • Şeytana pabucunu ters giydirmek: Çok kurnaz olmak: İngilizler, şeytana pabucunu ters giydirir derler. (M. Işık)
  • Şeytanın yattığı yeri bilmek: Bilinmesi ve hatırlanması güç şeyleri bilmek, çok kurnaz ve açıkgöz olmak: Onlar şeytanın yattığı yeri bile bulurlar. Tilki gibi kurnazdırlar. (H. Erdem)
  • Tilki: (mecazi) Çok kurnaz ve hilekar kimse: Tilki tilkidir ve tilkilik yapmaya devam edecektir... (S. Ustaosmanoğlu). O tilkinin biridir; hem de ne tilki.
  • Tilki gibi: Kurnaz kimse: Düşmana karşı yerine göre kurt gibi güçlü, ayı gibi acımasız, tilki gibi hile bilir, aygır gibi öç güder, kinci, ısrarlı, saksağandan da ihtiyatlı ve kaya kuzgunu gibi gözü uzaklara çevrili olmalıdır. (A. Kabaklı)
  • Tilki masalı okumak: Bir kimseyi kandırmaya çalışmak: Bana gerçekleri söylemek yerine yine tilki masalı okuyarak beni kandırmaya çalışıyorsun. (derleme cümle)
  • Tilkilik: Kurnazlık, hilekârlık, kurnazca davranış: Vardır bir tilkilik kafanda sabahın bu saatinde geldiğine göre... (A. F. Gürses). Ticaret dünyası bin türlü tilkilik ile dolu. (A. Atalay)
  • Yumurtaya kulp takmak: Kurnazca her şeye bahane bulmak, akla gelmeyecek eleştirilerde bulunmak, bahane bulmakta usta olmak: Kayseri'nin kızları yumurtaya kulp takar. (S. Emir)

Kurnazlık ile ilgili atasözleri ve anlamları

İçinde "kurnaz" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Kurnaz kedi pençesini göstermez: Kurnaz kişi mücadeleye girdiği zaman rakibine ne ile saldıracağını belli etmez.
  • Ağaca çıksa pabucu yerde kalmaz*: O işini bilir, davranışlarına hiçbir şey engel olamaz: "Canım erkek kısmı komşum, ağaca çıksa pabucu yerde kalmaz." (Füruzan). Kız, ağaca çıksa pabucu yerde kalmaz kurnazlardan. Şehzadenin bütün sorduklarına allem eder, kallem eder, oyalayıcı cevaplar verir...
  • Akıllı bilgi bilir, kurnaz ortamı bilir: Akıllı kişinin ilim ve hakikati öğrenmeye yöneldiğini anlatır. Kurnaz olan ise sadece bulunduğu ortamdan fayda sağlamaya çalışır.

Tecrübe nedir, ne demektir? Tecrübe ile ilgili atasözleri, deyimler ve anlamları

Soru/Yorum: 0
İşaret parmağıyla kafasını göstererek bilmiş bilmiş gülümseyen yaşlı, kel ve tecrübeli bir adam
Aklı başa yaş getirir
  1. Bir kimsenin belli bir sürede veya hayat boyu edindiği bilgilerin tamamı, deneyim: Yaşamak tecrübe kazanmaktır, yaşadığımız her olay, hayatı daha iyi tanımamızı ve olaylar karşısında daha bilinçli, daha tutarlı davranmamızı sağlar.
  2. Bilimsel bir gerçeği göstermek, bir yasayı doğrulamak, bir varsayımı kanıtlamak amacıyla yapılan işlem, deney: Sigaranın zararları hakkında fenni bir tecrübe gösterilmiştir.
  3. Karşılaşılan çeşitli olaylardan elde edilen görgü, olayların insana kazandırdığı olgunluk: Benim bilgim yok, fakat bir şeyim var: Tecrübe… (F. N. Çamlıbel)

Tecrübe ile ilgili deyimler ve anlamları

İçinde "tecrübe" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Tecrübe etmek:
    1. Denemek: Allah inanmışları tarttı, tecrübe etti; yengiyi de yenilgiyi de tattırdı. (G. Deniz)
    2. Deneyimlemek: Varlık içinde geçen ömrün son üç yılında açlığı yaşamış, yokluğu tecrübe etmişti. (M. Kocaer)
    3. Deneyim kazanmak: Uzun yıllar hayatı tecrübe etmiş birisi, çocuklarına altın değerinde öğütlerde bulunur. Zira her öğüdü ömrü boyunca tecrübe etmiştir. (M. Bardak)
  • Tecrübe tahtasına çevirmek: Üst üste başarısız denemelere konu etmek: Oraya acaba girmez, mektebe acabayı koymak, mektebi tecrübe tahtasına çevirmek olur. (F. Kandemir)
  • Tecrübe tahtasına dönmek: Üzerinde birbiri ardına başarısız denemeler yapılmak: Ankara, modernleşme yolunda tecrübe tahtasına dönmüştü. (M. Aksel)
  • Tecrübesi bedava: "Denersen ne kaybedersin", "denemesi bedava" anlamlarında kullanılan bir söz: İstanbul'a gelişin, bütün sevinci, bütün şamatası ile görmek, birkaç kitap okumaktan çok daha faydalıdır. İnanmazsanız tecrübesi bedava. (B. R. Eyuboğlu)
  • Az günün adamı olmamak: Çok yaşamış, çok görmüş bulunmak: Az günün adamı değilim; gördüğüm tecrübeler bini aştı, seneler, saçıma, sakalıma kırlar saçtı; iyilik edip fenalık bulmaktan canım yandı, sabrım taştı, ömrümün tadı kaçtı. (R. H. Karay)
  • Deneyim kazanmak: Tecrübeli, deneyimli duruma gelmek: Editörlük yaparak edebiyat dünyasında deneyim kazandı.
  • Ders almak:
    1. Bir konu üzerinde bir öğrenci yetkili bir kimseden bilgi edinmek: Üniversiteye hazırlık için özel ders alıyordu.
    2. (mecazi) Sonucunda zarar verici olan, olumsuz bir olaydan tecrübe kazanmak: Türk halkı, bu darbelerden ağır yara aldı, ders aldı. (A. Dilipak)
  • Eski kulağı kesiklerden olmak: Görmüş geçirmiş, çok tecrübeli olmak: Muhtar eski kulağı kesiklerden, böyle vakaları çok yaşamış. (H. Yeşilgöz)
  • Feleğin çemberinden geçmek: Yaşamı iyi ve kötü yanlarıyla görüp deneyimlemiş olmak, tecrübe kazanmak, gözü açılmak: "Biz feleğin çemberinden kaç kere hopladık geçtik de adam sarrafı kesildik! Biz işe yarar yiğidi duruşundan bilir olduk tosun," dedi. (K. Tahir)
  • Gömlek eskitmek:
    1. Deneyim kazanmış olmak: Bu alanda epey gömlek eskitmiş olanlar için gönül okşayıcı kaçınılmaz bir görevdir. (Türk dili)
    2. Ömür sürmüş olmak.
  • (birinin) Geçtiği yoldan geçmek: Daha önce aynı olayları yaşamış olmak, deneyimli olmak: Bedriye, bütün âşıkların geçtiği yoldan geçmektedir. (S. Noyan)
  • Gün görmüş:
    1. İyi yaşamış: Dürdane, gün görmüş, zengin, kibar bir ailenin kızı olarak dünyaya gelseydi, saygıdeğer, ağır bir küçük hanım, sadelik içinde büyüseydi, eteği belinde hanım hanımcık bir ev kızı olurdu. (A. H. Eken)
    2. Tecrübeli, görgülü: Etrafındaki vezirlerin hepsi gün görmüş, tecrübeli insanlar (M. E. Coşan). Yaşı ellinin üstünde gün görmüş tavırlarına bakılırsa, saygın bir hayatı olmalıydı. (H. Ertuğrul)
  • İşin kurdu olmak: Belirli bir konuyla ilgili her şeyi bilmek, tecrübe kazanmak, uzmanlaşmak: Artık bu işin kurdu olmuştum. Nerelerde ve ne zaman satış yapılabileceğini çok iyi öğrenmiştim. (M. Azazi)
  • Saçı (saçları) değirmende ağartmamak: Tecrübeli, deneyimli olmak: Evlat, biz bu saçları değirmende ağartmadık! Bu yolda çok emek harcadık! (M. Atalar)
  • Sakalı değirmende ağartmamak: Hayattan çekerek çok şey tecrübe etmiş olmak: Nice yılımız gurbetçilikte geçmiştir. Sakalı değirmende ağartmış değiliz... Gurbetlerde, elin işinde çalışarak ağartmışızdır... (T. K. Makal)
  • Sen giderken ben geliyordum: "Senin şimdi öğrenmekte olduğunu ben çoktan biliyordum, senden daha tecrübeliyim, beni aldatamazsın" anlamında söylenir: Kırk yıllık Memiş Kâhya yutar mı bunları, sen giderken ben geliyordum. Senin yeni öğrendiklerini ben çoktan unuttum... (Y. Z. Bahadınlı)

Tecrübe ile ilgili atasözleri ve anlamları

İçinde "tecrübe" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Tecrübe etmediğinin, senasında olma: Yaşamadığın veya denemediğin şey hakkında övgüde bulunmaman gerektiğini anlatır. İnsan, ancak bizzat tecrübe ettiği konularda sağlıklı değerlendirme yapabilir.
  • Tecrübeyi göğe çekmediler ya: Geçmişte yaşanan tecrübelerin hâlâ ortada olduğunu ve onlardan yararlanılması gerektiğini anlatır. İnsan, deneyimlerden ders çıkararak hareket etmelidir.

Nankör ne demektir? Nankörlük ile ilgili atasözleri, deyimler ve anlamları

Soru/Yorum: 0
Saçları önüne düşmüş tek gözüyle nankörce bakan genç bir bayan
Nankörlük

Kendisine yapılan iyiliğin değerini bilmeyen, iyilik gördüğü kimseye hainlik yapan, aldığı yardımı inkâr eden; iyilikbilmez, ekmeği dizinde, tuz ekmek düşmanı: Ama insanoğlu nankördü. Nimete şükrü azdı. Çok aceleciydi. Bir şeyin hemen oluvermesini isterdi. Sabırsızdı. İyi niyeti kötüye kullanırdı. (M. Eriş)

Nankörlük ile ilgili deyimler ve anlamları

İçinde "nankör" kelimesi geçen deyimler, birleşik kelimeler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Nankörlük etmek: Yapılan bir iyiliğe karşı şükran duymamak: Orası güven ve huzur içinde idi. Oraya her taraftan bolca rızık gelirdi. Fakat Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler; bu yüzden yaptıklarına karşılık, Allah onlara şiddetli açlık ve korku ızdırabını tattırdı. (Nahl Suresinden)
  • Nankörlük görmek: Nankörce davranışla karşılaşmak: Köye yürekten hizmet etmiş, karşılığında acı bir nankörlük görmüştü.
  • Ekmeği dizinde: Nankör, iyilik bilmez: Hamal bu haksızlığa karşı gelince kâhya köpürür: "Ülen seni Merzifon'dan getirdim. Semeri arkana verdim. Vay ekmeği dizinde, vaaay (?!)" der. (İ. Bilen)
  • Çiğ süt emmiş: İyiliğini gördüğü insana kötülük yapan kişiler için kullanılan bir söz: – Ah oğul, ne çiğ süt emmiş insanlar var, kendini dünyaya getiren anasına bile burnu bir karış havada bakarlar. (S. Yılmaz)
  • Gözüne dizine dursun!: Nankörlük eden kimseye karşı söylenen kötü dilek, beddua sözü: "Karı aklına uyup anana el kaldırmaya utanmıyor musun sen!? Yazıklar olsun sana verdiğim emeklere! Emdiğin süt gözüne dizine dursun!" (H. Mutlu)
  • İyilikbilmez: İyiliği istismar eden, nankör: Ağaç dile gelmiş: "Ne iyilikbilmez insanlarsınız siz! Benim altımda oturmuş serinliyor, yorgunluğunuzu gideriyorsunuz, bu iyiliğimi unutup bana kısır diyor, insanın bir işine yaramaz diyorsunuz" demiş. (E. Sarı)
  • Tuz ekmek düşmanı: İyilikbilmez, nankör: "Seni gidi tuz ekmek düşmanı nankör. Geldin geleli evimizde karnın tok, sırtın pek. Benim Nâcime iki satır okumak mı zor geldi?.." diye haykırınca yerinden fırlayarak odadan çıktı. (S. Ayverdi)

Nankörlük ile ilgili atasözleri ve anlamları

İçinde "nankör" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Nankör yemeği yer, kabına pisler: Nankör insan kendisine yardım eden kişiye saygısızlıkla karşılık verir.
  • Ağaca balta vurmuşlar "sapı bedenimden" demiş*: Kişiye en büyük kötülük, nankör yakınlarından gelir.
  • Besle kargayı, oysun gözünü*: Elinde büyüttüğün veya iyilik yaptığın kişi gün gelip sana nankörlük edebilir.
  • Besledik büyüttük danayı, şimdi tanımaz oldu anayı*: Elimizden gelen yardımı yaptığımız, besleyip büyüttüğümüz kişi şimdi yüzümüze bile bakmıyor, nankörlük ediyor.
  • Caminin mumunu yiyen kedinin gözü kör olur* (Mescit mumunu yiyen kedi kör olur): Kendisini yetiştiren, büyüten, besleyen kimsenin ya da kamunun malına el uzatan kişi cezasını bulur.
  • Ekmek veren el ısırılmaz: İnsana iyilik yapan veya yardım eden kişiye karşı nankörlük edilmemesi gerektiğini ifade eder. Minnet duyulması gereken birine zarar vermek, büyük bir yanlış olarak kabul edilir.
  • El uzatılan yere ayak uzatılmaz: Bizimle dost olan kimselere her zaman vefalı ve saygılı davranmalıyız.
  • Et iyiliği, bul kemliği: Bazı nankör kişiler, kendilerine yapılan iyilik karşısında bile kötülük düşünmekten çekinmezler.
  • Gavura iyilik, şeytana kandil yakmak gibidir: Kötü niyetli veya nankör birine yapılan iyiliğin, boşuna harcanmış bir emek olduğunu ifade eder. Bu tür insanlara iyilik yapmak, hiçbir fayda sağlamaz ve hatta zarara yol açabilir.
  • Hasta sağ kalırsa, hekime karşı gelir: İnsanlar zor zamanları atlattıklarında, kendilerine yardım edenleri bazen unuttuklarını veya onlara karşı geldiklerini ifade eder. Yani, bir kişi zor bir durumu atlattıktan sonra, bu durumu atlatmasında yardımcı olan kişiye nankörlük edebilir.
  • Hayırlı babanın hayırsız evladı: Ana babalar çocuklarına ne kadar emek verip büyütse de bazen onlardan nankörlük görebilirler.
  • Her taamın lezzeti tuzdan çıkar, tuz ekmek bilmeyen akıbet gözden çıkar: Herkes geçimini sağladığı kapıya minnet duymalıdır. Geçimini sağladığı yere nankörlük eden kişi bunun bedelini çok ağır öder (taam: yemek, aş).

Hırs nedir, ne demektir? Hırs ile ilgili atasözleri, deyimler ve anlamları

Soru/Yorum: 0
Bir şeyleri kaybetmenin hırsıyla gözlerini kapamış ve ellerini yumruk yapmış bir iş adamı
Hırs
  1. Bir şeyi elde etmek için duyulan, önüne geçilemez, aşırı ve sonu gelmeyen istek: Para, refah, fazla kazanmak hırsı hepimiz gibi onu da değiştirdi. (A. H. Tanpınar)
  2. Öfke, kızgınlık: Böyle şeyleri görünce hırsımdan ağlamaklı oluyorum. (N. Ataç)
  • Hırslı:
    1. Bir şeye karşı aşırı istekli, haris: Zeki, çalışkan, hırslı bir öğrenciydi. (Y. Z. Ortaç)
    2. Öfkeli: Odanın içinde hırslı hırslı dolanmaya başladı.

Hırs ile ilgili deyimler ve anlamları

İçinde "hırs" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Hırs basmak: Hırslı duruma gelmek: Şehzade'yi hırs bastı. Defalarca denedi, hiçbirinde istenilen sonuca ulaşamadı. (Y. Dursun)
  • Hırs bastırmak: Aşırı ölçüde açgözlü duruma gelmek.
  • Hırsından çatlamak: Aşırı derecede kızmak, öfkeyle birlikte aşırı derecede kıskanmak: Çok kinlenmiş. Sen yükseldikçe hırsından çatlıyor (C. Ülkü). Biri daha iyi puan aldı diye kesin hırsından çatlıyordur.
  • Hırsını alamamak: Hırsını önleyememek, öfkesini yenememek: Sinirle bir tokat attı, hırsını alamadı yakamdan tuttu, birkaç da yumruk attı... (E. Serbes)
  • Hırsını almak: Öfkesini geçirmek, yatışmak: Hırsını almış, içindeki yanardağ yine patlamış ve rahatlamıştı. (M. Kurtuluş)
  • Hırsını (birinden, bir şeyden) çıkarmak: Öfkesini almak, kızgınlığını kızdığı şeyden veya kimseden başka birine veya şeye yöneltip ona saldırarak sataşarak gidermek: Ancak orgenerale bir şey diyemediği için hırsını benden çıkardı. (N. Bölügiray)
  • Hırsını yenmek: Hırsa kapılmamak için kendini tutmak, öfkelenmemek için kendini tutmak: Aralarında bir tatsızlık olsa, hırsını yenmek için eline bir keser alıp toprağı kazarmış.
  • Gözünü hırs bürümek: Aşırı hırslanmak: Makam sevgisi üstün gelmiş, gözünü hırs bürümüştü. (H. Tokak)
  • Gözünü ... hırsı bürümek: Bir şeyi aşırı ölçüde istemek: Gözünü altın hırsı bürümüş tüccarların yardım edeceğini mi sanıyorsun? (H. Erdem)

Hırs ile ilgili atasözleri ve anlamları

İçinde "hırs" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Hırs gelir göz kararır, hırs geçer öz kararır: Birden öfkelenen insan, davranışlarına dikkat etmez ve öfkesi geçtiğinde yaptıklarından pişmanlık duyar.
  • Ağaç ne kadar uzarsa, balta dibinde hazırdır: İnsan ne kadar yükselirse yükselsin, sonunda bir yerde durur.
  • Ağaç ne kadar uzasa göğe eremez*: Her şey bir sınıra kadar büyür, yükselir, bu sınırı aşamaz.
  • Ağzı kana değen kurt daha da çok azar: Bir kez kazanç veya tatmin elde eden birinin, daha fazlasını arzulayarak hırslarının ve isteklerinin büyüyebileceğini anlatır.
  • Az tamah çok ziyan getirir*: Hırs ve pintiliğin azı bile insanı her işte zararlı çıkarır.
  • Azma, uzma, kendi mezarını kendin kazma: Ölçüsüz ve taşkın davranışların insanı zor duruma düşüreceğini ifade eder. Kendini bilmeyen, sonunda kendi sonunu hazırlar.

Açgözlü ne demektir? Açgözlülük ile ilgili atasözleri, deyimler ve anlamları

Soru/Yorum: 0
Gözlerini iyice açmış olan ve gözlerinde dolar işareti bulunan açgözlü bir adam bakışı
Açgözlülük

Yiyeceğe içeceğe, mala mülke doymak bilmeyen, azla yetinmeyen, gözü doymaz, tamahkâr, haris: Açgözlüyü minnettar edemezsin, doymaz ki. (Cenap Şahabettin)

  • Açgözlülük: Açgözlü olma durumu ya da açgözlüye özgü davranış, tamah, tamahkârlık: Onların erkeğinde de, karısında da ben, yüzsüzlükten, açgözlülükten başka bir şey görmedim. (H. E. Adıvar)

Açgözlülük ile ilgili deyimler ve anlamları

İçinde veya anlamında "açgözlü" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Agop'un kazı gibi yutmak: Verileni, önüne konanı açgözlülükle, ha bire yemek: Agop'un kazı gibi yutacağına, yanındaki fakir adamı da düşün! (H. F. Gözler)
  • Allah gözünü doyursun: Açgözlü, haris kimseler için kullanılır: Dünya kadar malı var! Allah gözünü doyursun. (M. Ş. Canda)
  • Gözünü toprak doyursun: Kendisinde olan ya da kendisine verilen şey ne kadar çok olursa olsun, bunu az bulan açgözlü kimseler için ilenme olarak söylenir: "Ya, demek bunların gözü ne incili yorganda ne şimşek taşında; benim tacımda tahtımda ha! İlahi, böylelerinin gözünü toprak doyursun." (Y. Ölmez)
  • Tok evin aç kedisi:
    1. Gereksinimi olmadığı halde açgözlülük eden: Ve ardından şunu tembih ederdi. Evdeki haliniz ne olursa olsun; ister aç olun istek tok... Dışarıda mutlaka tok gözlü olun. Ve sakın ha, tok evin aç kedisi olmayın (C. Durmuş).
    2. Evde yemediği şeyi başka yerde isteyen çocuk: "Fatma Teyze, Fatma Teyze... Bize ne getirdin?" Kadın gülerek, "Sizi gidi tok evin aç kedileri sizi," diyerek yaldızlı kağıda sarılmış şeker çubuklarını çocuklara uzattı. (N. İçözü)

Açgözlülük ile ilgili atasözleri ve anlamları

İçinde ya da anlamında "açgözlü" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Açgözlülük her şeyi kaybettirir: Azla yetinmeyi bilmeyen kimseler daha çok kazanmak isterken ellerindekini de kaybederler.
  • Ağzı büyük olana kepçe kaşıktır: Açgözlü kişilerin kolayca tatmin olmayacağını ifade eder. Büyük istekleri olanların, ne kadar verilirse verilsin hep daha fazlasını isteyeceği anlatılır.
  • Altın diyen altında kalır ("Altın, altın" deme, altında kalırsın): Aşırı hırsla para peşinde koşan kişinin sonunda bu hırsın altında ezileceğini ifade eder. Açgözlülük, insanı tehlikeye ve zarara sürükler.
  • Az tamah çok ziyan (bela) getirir*: Hırs ve pintiliğin azı bile insanı her işte zararlı çıkarır.
  • Balık suda, gözü dışta: Açgözlü bir kişinin sürekli olarak ulaşamayacağı şeylerin özlemini çektiğini ifade eder. Bu atasözü, kişinin sahip olduklarıyla yetinmeyip, her zaman daha fazlasını istemesini ve bu yüzden huzursuz olmasını anlatır.
  • Bir buldu iki ister, akçe buldu çıkın ister: İnsanoğlunun doyumsuzluğunu ve elindekilerle yetinmeyip sürekli daha fazlasını isteme eğilimini ifade eder. İnsan, kazandıkça daha büyük hedeflerin ve arzuların peşine düşer (çıkın: İçine öteberi, para vb. şeyler konup uçlarından düğümlenmiş ufak bez bohça, çıkı).
  • Boğazı büyük olanın dostu olmaz: Açgözlü ve bencil insanların etrafında dost bulmakta zorlanacağını ifade eder. İhtiyaçlarını, isteklerini ve arzularını kontrol edemeyen kişiler, başkalarının haklarını hiçe sayarak dostluk ilişkilerini zedeleyebilir.
  • Çoğa tamah eden, yoğa tamah eder: Gözü doymayan ve elindekinin daha fazlasını isteyen kişinin elindekini de kaybederek yokluğa düşeceğini anlatır. Aşırı hırs, zararla sonuçlanır.
  • Çok isteyen belasını ister: Bir şeyi elde ettikten sonra açgözlü davranıp daha fazlasını isteyen kişi sonunda zararlı çıkabilir.

Adalet nedir, ne demektir? Adalet ile ilgili atasözleri, deyimler ve anlamları

Soru/Yorum: 0
Adalet terazisinin kefelerinde dikilen insanların siluetleri
Adalet
  1. Belli bir toplumsal örgütlenmede herkesin yasalarla tanınmış hakkını vermek, bu hakka ilişmemek ilkesi ya da eylemi, tüze.
  2. Tüzeyi uygulayan, yerine getiren devlet örgütleri: Suçlular adaletin pençesinden kurtulamaz.
  3. Eşitlik, doğruluk, haklılık.

Adalet ile ilgili deyimler ve anlamları

İçinde "adalet" kelimesi geçen ya da o anlamda kullanılan deyimler, birleşik kelimeler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Adalet dağıtmak: Düzenin ve yasaların sağladığı hakları sahiplerine vermek: Bir eliyle merhamet ve adalet dağıttı. Diğer elini yumruk yapıp zalimlerin, hainlerin suratına indirdi. (A. Emre)
  • Adalet etmek: (eskimiş) Adil davranmak, adalete uygun hareket etmek: Koca Mehmed Paşa bir adalet etti ki sanki Hz. Ömer adaleti etti. (Evliya Çelebi)
  • Adalet göstermek: Adil davranmak, hakka riayet etmek: Hakan, vezirin öğütlerine uyarak, iyi kanunlar koydu, adalet gösterdi, yurt dinçliğe kavuştu... (Kutadgu Bilig)
  • Adalet kapısı: Hak ve hukukun aranması için başvurulan yer (mahkeme): Burası adalet kapısı, adaletin yerini bulacağı yer. (Ş. Ceviz)
  • Adaletin pençesi: Hak ve hukuk ilkelerini uygulama yetisi, gücü: Benim gibi ipsiz arkadaşların çoğu adaletin pençesine düşmüştü. (C. Gündoğdu)
  • (birinin) Adaletine sığınmak: Birinden anlayış, hoşgörü, yakınlık beklemek: Hem yap dersin hem günahkâr sayarsın. / Kıyamet gününde ellerim duada, senin adaletine sığınırım. (Ziya Paşa)
  • Adaletten kaçmak: Bir suç veya zan halinde resmi makamlara teslim olmamak: Kanundan ve adaletten kaçıp kurtulduğunuzu sanmayın. Bir ilahî adalet var ki, ondan kaçmak mümkün değildir. (H. Ertuğrul)
  • Hak gözetmek: Doğruya göre hareket etmek, hakka riayet etmek: İslâm, savaşta bile hak-hukuk gözetir, merhamet tevzi eder. (O. N. Topbaş)
  • Hak yerini bulmak: Haklının kim olduğu er geç ortaya çıkmak: Şurası kesindir ki, bunlar daha önce de fitne çıkarmak istediler ve sana türlü isler çevirdiler. Nihayet hak yerini buldu. (Tevbe Suresinden)
  • Haklı çıkmak: Davasının, savının ya da tutum ve davranışının doğru olduğu anlaşılmak: Gâvurdu hepsi. Yengesi haklı çıkmıştı. Bunlara güven olmazdı. (F. Çetinel)

Adalet ile ilgili atasözleri ve anlamları

İçinde "adalet" sözcüğü geçen veya o anlamda kullanılan atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Adalet ile zulüm bir yerde durmaz: Hakkaniyetin olduğu yerde haksızlığın barınamayacağını anlatır. İnsan, adaletin hâkim olduğu yerde zulme fırsat bulamaz.
  • Adalet mülkün temelidir: Adaletin olmadığı, kanunların işlemediği toplumlar uzun süre yaşayamaz.
  • Adalet olmayan yerde, sefalet olur: Adaletin bulunmadığı toplumlarda huzur ve refahın da olmayacağını anlatır. İnsanlar, ancak adaletle güven içinde yaşayabilir.
  • Adalet olmayınca bir yerde, insan düşer o yerde her derde: Adaletsizliğin olduğu bir ortamda insanların çeşitli sorunlarla karşılaşabileceğini ifade eder. Adaletin eksik olduğu yerlerde huzur ve denge sağlanamaz, bu da çeşitli sıkıntılara yol açar.
  • Abidin ibadeti nefsini, adilin adaleti âlemi ıslah eder: İbadetin insanın kendi iç dünyasını düzeltmeye yaradığını, adaletin ise toplumu ve dünyayı düzene koyduğunu ifade eder. Kişisel arınma ibadetle, toplumsal düzen adaletle sağlanır.
İLERİANA SAYFA