- Hakkını aramak veya korumak için mahkemeye başvurma: Birine dava açmak. Kiracısını dava etmek. Tazminat davası.
- Mahkemede iki taraf arasındaki anlaşmazlığın çözümü için yapılan duruşma: Yarın dava var.
- Anlaşmazlık, mücadele.
- Öne sürülerek savunulan düşünce, çözümlenmesi gerekli olan konu, sav: Bu davada onu yalnız bırakmayız.
- Çözülmesi gereken mesele, sorun: Aralarındaki dava bitmemiş. Kan davası.
- Ülkü, ideal: Kutsal davamız için hayatını feda etmekten çekinmedi. Dava adamı. Dava arkadaşı.
- İddia: "Peygamberlik davasında bulunuyor" dediler. Benlik davası.
Dava ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "dava" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
- Dava etmek (açmak): Bir hakkı ileri sürmek için bir kimse aleyhine mahkemeye başvurmak: Davarı çalınan adam kadıya dava etmiş. (S. Uğur)
- Dava görmek: Açılan davaları incelemek ve sonuca bağlamak
- Davacı olmak: Dava etmek: Kendisine tekme atan şahıstan davacı oldu.
- Davalı olmak: Dava konusu olup mahkemeye düşmek: Kocam kiracısıyla davalı oldu. (S. Kalem)
- (bir şeyin) Davasını gütmek: Sürekli olarak bir konuyu savunmak veya gündemde tutmak: Biz Türk milletinin davasını güdüyoruz, onun yükseliş davasını güdüyoruz. (O. Cengiz)
- Davaya bakmak: Açılan davayı incelemek, araştırmak ve sonuçlandırmak: Davaya bakan yargıç ünlü birisiydi. (Ö. Yusuf)
- Davayı kaybetmek: Bir yerde ya da bir konuda haksız çıkmak, istediğini elde edememek: İki şahit getirmediği için davayı kaybetti.
- Davayı kazanmak:
- (hukuk) Açılan davada haklı veya suçsuz bulunmak: Kendisini otobüse almayan şoföre açtığı davayı kazandı. (M. Kızıltaş)
- (mecazi) Bir konuda olumlu sonuca ulaşmak.
- (mecazi) Ülküsünü gerçekleştirmek: Zamanla davasını kazandı. (Z. Sertel)
- (Davayı) Nakzen görmek: (hukuk) Yargıtay tarafından bozulan bir karar üzerine bozma sebeplerini de göz önünde tutarak davaya yeniden bakmak.
- (Davayı) Nakzen iade etmek: (hukuk) Bir yargı kararını, yargılama yöntemine ilişkin hükümler bakımından yerinde görmeyip bozarak hükmü veren mahkemeye geri göndermek.
- Sen ben davası: Bir konuda anlaşmazlığa düşüldüğünü anlatan bir söz: "Bu vazife bizimdir, ben sana veremem" dedi. Yine bir sen ben davası çıktı. (T. F. Ertan)
Dava ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "dava" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )
- Dava için bir kadı, iki şahit lazımdır: Adaletin yerini bulması için birden fazla şahit ve davanın yürütülmesi için adli bir makam gerekir.
- Dava için bir kadı, ispat için bin şahit: Bir sorunu çözmek veya yargıya taşımak kolaydır, ancak doğruluğu kanıtlamak oldukça zordur. Hak yerini bulsun diye sağlam deliller ve güçlü şahitler gerekir.
- Davacı razı oldu, şahit kail olmuyor: Tarafların anlaşmaya varmasına rağmen, araya giren üçüncü kişilerin bu durumu kabul etmediği durumları ifade eder. Anlaşmazlıklarda bazen doğrudan ilgisi olmayan kişilerin zorluk çıkarabileceğini vurgular.
- Davacın kadı olursa, yardımcın Allah olsun (Davacısı kadı olanın yardımcısı Allah olsun)*: Senden davacı olan, seni yargılayacak kişiyse elbette kendisini haklı çıkaracak ve sana ağır bir ceza verecektir.
- Davacısız mahkemeye giden, bıyıklarını bükerek çıkar: Bir konuda gereken hazırlık ve niyet olmadan bir işe girişmenin sonuçsuz kalacağını ifade eder.
- Davalının aptalı, derdini mübaşire anlatırmış: Sorunlarını doğrudan çözüm sağlayabilecek kişilere değil, etkisiz ya da yetkisiz kimselere aktaran kişilerin durumunu ifade eder. Doğru muhatabı seçmeden yapılan girişimlerin sonuçsuz kalacağını vurgular.
- Davasını bilmeyene şahit olma: Ne yaptığını bilmeyen kimselerin işine ortak olma.
- Dağda bağı olanın çakaldan davası eksik olmaz: Uzak ve ıssız yerlerde tarlası ve bağı olan çiftçi diğerlerinden daha çok tedbirli olmak zorundadır.
- Delilsiz dava görür: Dayanaksız iddiaların dikkate alınmadığını ve gerçeklerin ancak somut kanıtlarla ortaya çıkabileceğini ifade eder. İddiaların kabul görmesi için her zaman inandırıcı delillere ihtiyaç vardır.
- Delilsiz dava, kadısız mahkeme (olmaz): Kanıt olmadan bir davanın sonuçlanamayacağını ve yargılama sürecinin adil bir şekilde yürütülemeyeceğini ifade eder. Hem delilin hem de hakimin adalet için vazgeçilmez olduğunu vurgular (?).
- İki köpek bir kemiğe düşerse, davaları eksik olmaz: Aynı dalda çalışan insanlar geçimsiz ve aynı yerde iş yapıyorlarsa geçinemezler ve kavga ederler.
- Kadı davacı, muhzır şahit olunca, iş Allah'a kalır: Yargılamayı yapan kişi aynı zamanda davacı, tanıklar da onun tarafını tutuyorsa adil bir karar beklemek mümkün olmaz. Böyle bir durumda adaletin tecellisini yalnız Allah'tan ummak gerekir (muhzır: Eskiden şer'i mahkemelerde dava ile ilgili olanların duruşmada hazır bulunmasını sağlamakla görevli kimse, mübaşir).
- Kurt kuzudan "Suyu bulandırdın" diye dava etmiş: Güçlü ve saldırgan kimseler güçsüz birisine saldırmayı kafalarına koymuşlarsa ne yapar eder bir bahane bulurlar.
- Ne dağda bağım var, ne çakalda (tilkide) davam*: Ne o şeye sahibim ne de o şeyin getireceği sıkıntılarla uğraşıyorum.
- Ne tarlam var, ne de kargadan davam (Ne darım var, ne serçeyle davam var): Fazla bir varlığı olmayan insanın ne mal kaybetme korkusu olur ne de malın neden olacağı sıkıntılarla uğraşır.
- Odunlar baltadan dava edecek olmuşlar, sapı bizden diye vazgeçmişler: Aralarında akrabalık olan veya aynı görüşleri paylaşan kişiler içlerinden birinin hatasını görse bile bunu görmemezlikten gelirler.
- Yarına (Sabaha) kalan davadan korkma: Bir anlaşmazlık başladığında sinirlerin ve öfkenin yoğun olduğunu, ancak durumu ertelemenin çözüm için faydalı olabileceğini ifade eder. Zamanla sinirler yatışır, taraflar daha sağduyulu olur ve mesele daha kolay çözüme kavuşur.
- Yorgan gitti, dava bitti: İki tarafın kavga etmesine sebep olan şey herhangi bir nedenle ortadan kaybolursa iki taraf da kavgayı bırakır.
Soru/Yorum Gönder