Evlilik ile ilgili atasözleri deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 0

Evlilik ile ilgili atasözleri ve anlamları


Yeni evlenmiş gelin ve damat ellerinde çiçek ile el ele tutuşmuş gün batımını izlerken
Dünya evine girmek
İçinde veya anlamında "evlilik" içeren atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Evlenmesi bir alaca kuş, geçinmesi bora ile kış: Evlenmenin başta çekici ve kolay görünebileceğini, ancak evliliğin devamında karşılaşılan zorlukların ve geçim sıkıntılarının fırtınalı ve zor olabileceğini ifade eder; evliliğin sorumluluk ve zorluklarına dikkat çeker.
  • Akıllı düşününceye kadar, deli çocuğunu everir: Kendini akıllı sananlar çoğu kez akılsız diye tanınanlardan daha başarısız olur.
  • Ananın bahtı kızına*: Kızların yazgısı annelerininkine benzer. Bir anne nasıl bir evlilik hayatı geçirirse kızının evlilik hayatı da kendisininkine benzer.
  • Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al*: Bir kızın nitelikleri annesininkilere benzer; evlenilecek kızın nasıl bir insan olduğunu anlamak isteyen, önce annesini tanımalıdır.
  • Asilzadeyi almak zordur, geçinmek kolaydır: İyi kızla evlenmek zor, mesut olmak kolaydır.
  • At alırsan başlıdan, kız alırsan çarlıdan (At alırsan taydan, kız alırsan soydan al): Aile, evlenilecek kız kadar önemlidir.
  • At alırsan yazın al, deve alırsan güzün al, avrat alırsan gezin al: Bir şey alırken o şeyin bol ve ucuz olduğu zamanı beklemeli. Evlenmeye karar veren kişide aceleci olmamalı, anlaşabileceği uygun birini aramalı.
  • At beslenirken kız istenirken*: At bakımlı olduğunda satılmalı, kız da güzelliği geçmeden evlendirilmelidir.
  • At ile avrat yiğidin bahtına*: Kişinin satın aldığı attan ve evlendiği kadından memnun kalıp kalmayacağı önceden kestirilemez, her ikisi de talihine kalmıştır.
  • Atta, avratta uğur vardır*: İnanışa göre, at ve evlenilen kadın eve uğur getirir.
  • Avrat, at, bağ sahibini hep genç ister: Evlenme çağına gelmiş genç kız evleneceği erkeğin genç ve güçlü olmasını ister.
  • Avrat malı başa tokmaktır: Erkek kadınla malı için evlenirse o evde kadının sözü geçer.
  • Çay kenarında bağ alan sele alıverir, kırkından sonra kız alan ele alıverir: Bir işi o iş için gerekli ortamın bulunmadığı yerde yapmaya kalkışırsan bütün çaban boşa gider. Yaşlandıktan sonra genç kız alırsan sen öldükten sonra başkasıyla evlenmek zorunda kalır.
  • Davul dengi dengine diye çalar*: Birlikte yaşayacak ya da evlenecek kimselerin birbirine denk olması gerekir.
  • Dazlayan daza düşer, kel başlı kıza düşer*: Evleneceği kişiyi seçmekte çok titizlik gösteren kimse, çoğu kez istemediği, beğenmediği bir kişiye düşer.
  • Değirmen iki taştan, muhabbet iki baştan*: Karı koca gibi, iş ortağı gibi birlikte yaşayacak, birlikte iş görecek kimseler arasında karşılıklı sevgi bulunmalıdır.
  • Derdin yoksa söylen, borcun yoksa evlen*: Derdi olmayan kimse, önemsiz şeyleri kendine dert edinip söylenmeye başlar; borcu olmayan kimse de evlenirse birçok şeyler satın almak zorunda kalarak borç altına girer.
  • Doğurdum oğlum oldu, evlendi komşum oldu: Oğlan çocuğu evlenip aileden ayrıldığı zaman yine de isterse ana babasına yakın bir yerde oturabilir, ama kız çocuğu evlendiği zaman kocası uzak yerdeyse onunla yaşamak zorundadır.
  • Ecel ile nikahın günü şaşmaz: İnsanın hayatı kader tarafından şekillenir. İnsanlar yaratıldığında evlenme ölüm gibi şeylerin zamanr'da Allah tarafından belirlenmiştir.
  • "Eğer" ile "meğeri" evlendirmişler, "keşke" diye bir çocuk doğurmuş: Belirsizlikler ve şartlı düşüncelerle dolu bir hayatın sonunda pişmanlık ve hayal kırıklığı getirebileceğini ifade eder. Sürekli "eğer" ve "belki" gibi tereddütler içinde yaşamanın, sonunda "keşke" diye pişmanlık duyulacak bir duruma yol açacağını ima eder.
  • Eğlendiğinle evlenme, evlendiğinle eğlenme: Sadece eğlence amacıyla ilişki kurduğun bir kişiyle evlenmenin yanlış olabileceğini ve evlendiğin kişiyle de sadece eğlence arayışında olmaman gerektiğini ifade eder. Evlilikte denge ve ciddiyetin önemini vurgular.
  • Erken evlenenin ocağı küllü olur (Er yanan kül, erken evlenen döl bırakır): Erken evlenmenin ve kurulan ailelerin, yaşamda başarı ve çoğalma açısından olumlu sonuçlar doğurabileceğini ifade eder. Genç yaşta evliliğin, aile kurma ve çocuk sahibi olma açısından getirdiği avantajları vurgular.
  • Erken kalkan yol alır, er evlenen döl alır*: Erken davranan kişilerin daha çok ilerleme kaydedeceğini ve genç yaşta evlenenlerin çocuk sahibi olma olasılığının daha yüksek olduğunu ifade eder. Hem iş hem de evlilik konusunda erken adım atmanın faydalı olabileceğini vurgular.
  • Ev alanla evlenene Allah yardım eder*: Allah (c.c.) ve diğer herkes, ev alana ve evlenene kolaylık gösterir, çünkü bunlar hayırlı işlerdir.
  • Gelin babasına; "hem ağlayalım, hem gidelim" demiş: Gelinin evden ayrılırken duygusal bir vedalaşma yaşadığını ve hem ağlamak istediğini hem de gitmek zorunda olduğunu ifade eder.
  • Gelin bindi deveye, gör kısmeti nereye: Bir kızın kaderinin ve şansının nasıl şekilleneceğinin evlilikten sonra belli olacağını ifade eder.
  • Gelini ata bindirmişler, "ya nasip" demiş* (Gelin atta buyruk Hak'ta): Nikah kıyılmış ve gelin kocasının evine gitmek için hazırlanmış olsa bile henüz muradına ermiş sayılmaz.
  • Gönül verme evliye, eve gider unutur*: Bir kadın evli bir erkeğe gönül verip onun ilgisine kanmamalıdır; evli erkekler başka kadınlara bağlanmazlar.
  • Horoz evlenir, tavuk tellenir*: Gereği yokken başkasının sevincine katılanlar için söylenen bir söz (tellenmek: Sevincini aşırı göstermek).
  • İhtiyar genç alırsa ele kalır: Herkes dengiyle evlenmeli, ölürse karısını başkaları alır.
  • İki bayram arasında evlenilmez: İnanışa göre iki bayram arasında (Ramazan ve Kurban bayramları arasında) evlilik yapmak uğursuzluk getirir.
  • İki çıplak bir hamama yakışır*:
    1. Yuva kuracak çiftten hiç olmazsa birinin biraz varlıklı olması gerekir.
    2. İki yoksul kimsenin birbiriyle evlenmesi uygundur.
  • İki taş koysam ocak olur, kime varsam kocam olur: Kadın evlenmek istedikten sonra ne yapar eder evlenecek bir koca bulur.
  • İnsan evlenmekle, ağaç aşılanmakla döl alır: Aşılanan ağaç dallanır, budaklanır, gelişip büyür. Tıpkı evlenen insanlar çocuk yaparak soylarını sürdürdükleri gibi.
  • İven kız ere varmaz, varsa da baht bulmaz: Evlenmek için acele eden kız doğru seçim yapamaz ve bunun acısını ömür boyu çekebilir.
  • Kendinden küçükten kız al, kendinden küçüğe kız verme: Varlıksız aileden kız almak makbuldur, ama varlıksız aileye kız vermek sorun yaratır.
  • Kız alırsan dersin "Sen bilirsin" dul alırsan dersin "Ben bilirim": Kızın nazı çok olur. Dul kadının ise boynu büküktür.
  • Kız evi, naz evi*: Evlenme çağında kızı olanlar, kızını istemeyle gelenlere kendilerini ağırdan satarlar. Kızı verene kadar türlü türlü isteklerde bulunurlar.
  • Kız evlendikten sonra çok damat bulunur: Bir kız evlenmeyi kararlaştırdıktan sonra birçok talibin çıkabileceğini ifade eder. Evlenmeye niyetlenen bir kızın etrafında pek çok evlenmek isteyen adayın belireceğini anlatır. Bu durum, niyet ve kararlılığın çevredeki fırsatları ve seçenekleri artıracağını ima eder.
  • Kızı alan göz ile bakmasın, kulak ile işitsin: Erkek evleneceği kızda sadece güzellik aramamalı, onun niteliklerini de araştırıp işitmelidir.
  • Kızı gönlüne bırakırsan ya davulcuya varır ya zurnacıya*: Aile büyüklerinin deneyim ve bilgilerini dikkate almadan sadece duygusal kararlarla evlenen bir kızın, kocasını doğru seçemeyebileceğini ve olumsuz sonuçlarla karşılaşabileceğini anlatır.
  • Kızı methederek evlendirirler, gelinin iyisini gören az olur: Kızların evlenmeden önce övülüp, evlendikten sonra ise eleştirilmeye başlanmasını ifade eder. Evlilik öncesi kızın olumlu özelliklerinin vurgulandığını, ancak evlendikten sonra gelinin iyi yönlerinin görülmeyip, daha çok eleştirildiğini anlatır.
  • Kızımı ele verdim, yüreğime bere verdim: Anne baba kızını evlendirip gelin gönderdiği zaman ister istemez bir süre onun boşluğunu hisseder (bere: Vücutta darbe sonucu oluşan çürük, ezik).
  • Kızın kimi severse güveyin odur, oğlun kimi severse gelinin odur: Ana baba çocuğunu kendi seçtikleri biriyle zorla evlendirmemeli, evleneceği kişiyi kendileri seçmelidir ve ana baba da bu konuda onlara hoş görülü davranmalıdır.
  • Kızını düşürmeyen yerine, ömrünü geçirir yerine yerine: Kızını iyi bir aileye gelin vermeyen ebeveynler ömür boyu bunun pişmanlığını yaşar.
  • Kızını fırsat bulunca, oğlunu canın isteyince evlendir: Erkek yaşı ilerlese bile evlenecek birini bulabilir. Ama kızın evlenme çağı geçtiği zaman koca bulması zorlaşır.
  • Kızlar gelin olmayı masal sanır, ata binince koşar sanır: Kızlar için gelin olmak büyük bir rüyadır. Gözleri gelin olunca evlilikte çıkabilecek sorunları görmez.
  • Lambayı almadan camına bak, gelini almadan huyuna bak: Gelin seçiminde dış görünüşten çok, huy ve karakterin daha önemli olduğunu ifade eder.
  • Nikahta keramet vardır*: Evlilikleri söz konusu olan kişilerin mutlu olup olmayacaklarını çok da düşünmeden, nikahın bağlayıcı ve birleştiriciliğine güvenmek gerekir. Nikah evlenenleri sevgi bağıyla bağlar.
  • Oğlan evlenince bey oldum sanır: Oğlan ergenlik çağına girip evlendiği zaman kendinde daha bir büyüklük ve olgunluk hisseder.
  • Oğlan olduğu yere, gelin geldiği yere: Evlenen erkek kendi yaşadığı çevrenin geleneklerine bağlı kalırken, evlenen kız ise gelin gittiği yerin geleneklerine ve yaşayış tarzına uymak zorunda kalır.
  • Oğlum oldu gülüm oldu, everdim elin oldu: Ana baba erkek çocuk sahibi olduğuna ne kadar çok sevinse de evlenme çağı geldiği zaman baba evinden ayrılacağı için üzülürler.
  • Oğluna kız aramaktansa kızına oğul ara: Kız çocuğu evlenme çağını geçirdiği zaman ona koca bulmak çok zor olur. Erkek, yaşı ilerlese bile istediği zaman evlenecek birini bulur.
  • Sabahtan karnını doyuran, küçükken evlenen aldanmamış: Yapılacak iş için gerekli gücün elde edilebilmesi için sabahleyin karın doyurulmalıdır, çocukların anne, baba ihtiyarlamadan yetiştirilebilmeleri için de evlenmeleri geciktirilmemelidir.
  • Tarlayı düz al, kadını kız al: Tarla alacak kimse bayırdan, engebeli yerden değil düz yerden almamalıdır, evlenecek erkek de dul kadın değil, kız almalıdır.
  • Tarlayı taşlı yerden, kızı kardeşli yerden almalı: Tarlanın taşlı olanı, evlenilecek kızın kardeşli olanı halk arasında daha çok yeğlenir.
  • Ver yiğidi yiğide, Mevla rızkın yetire: Birbirinin dengi gençlerin evliliklerine şu bu eksik diye engel olmaya kalkılmamalıdır. Allah rızıklarını verir.
  • Yerine düşmeyen gelin yerine yerine, boyuna düşmeyen esvap sürüne sürüne eskir* (Boyuna düşmedik kaftan gider sürüne sürüne; yerine düşmedik gelin gider yerine yerine): Bir şeyin ya da bir kişinin, ait olmadığı yerde veya uygun olmayan koşullarda bulunmasının, o şeyin ya da kişinin zarar görmesine neden olacağını ifade eder. Gelinin uygun olmayan bir aileye ya da ortama düşmesi, uygun bir evlilik yapmaması durumunda, huzursuzluk ve uyumsuzluk yaşayacağını; aynı şekilde, bedene uygun olmayan bir elbisenin de yerlerde sürünerek yıpranacağını anlatır. Uyum ve uygunluğun önemini vurgular (yerinmek: üzülmek, pişman olmak. esvap: giysi).
  • Yoruluncaya kadar ara, ölünceye kadar geçsin: Mutlu bir evlilik sürebilmemiz için evleneceğimiz kişiyi seçerken aceleci davranmamalıyız. Anlaşabileceğimiz birini buluncaya gerekirse evlenmemeliyiz.


Evlilik ile ilgili deyimler ve anlamları


İçinde veya anlamında "evlilik" içeren deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Ali evlendi, Güllü gelin oldu: Olan oldu, iş işten geçti.
  • Bahtı bağlı olmak: Kız için evlenecek istekli çıkmamak: Türklerde evde kalan kızlara "bahtı bağlı" denir. (Y. Kalafat)
  • Bahtı kapanmak: Evlenememek: Ama bahtı kapandı mıydı birinin, açılmıyor öyle kolayca... İstediğin denli didin, uğraş artık. Yok yok... O öğretmen çıkmasaydı karşısına, tiyatro topluluğuna katılmasaydı ardından, o kıza tutulmasaydı başka türlü mü olacaktı sanki? (M. S. Aslankara)
  • Baş göz etmek: (deyiminin anlamı) Evlendirmek, evermek: Askerliğini bitirip dönünce hemen baş göz ettiler.
  • Baş göz olmak: Evlenmek: Evlâdım! Netice-i meram şu oluyor ki sizi kaymakama damat edebilsek hem siz baş göz olmuş olursunuz hem kaymakam sizin gibi edib ... nesîb ü necib bir damada mâlik olmuş olur.. (Recaizade M. Ekrem)
  • Başı bağlanmak: Sözü kesilmiş, nişanlanmış, evlenmiş olmak: Genç yaşta başı bağlanmış bir köylü kızıydı karısı. (İ. Gülseçgin)
  • Başını bağlamak: Birini sözlemek, nişanlamak ya da evlendirmek: Zamanı gelip kısmeti çıkınca başını bağlamışlar. (S. Dölek)
  • Başlık vermek: Bazı bölgelerde, evlenirken kızın babasına oğlan evi tarafından para veya mal vermek: Kız kaçırdılar Kanlık alacaktı. Sonra oğlanın babası başlık verdi, düğüne çevrildi iş. (C. Zarifoğlu)
  • Bir yastığa baş koymak: Evli bulunmak: Halbuki hayatta bir kadınla yola çıkmak vardı. Kavgası ile, kahkahası ile bir yastığa baş koymak vardı. (T. Akansu)
  • Çoluğa çocuğa karışmak: Evlenip çocuk dünyaya getirmek: Benzerleri gibi tek hayali, evlenip çoluk çocuğa karışmak, kendi yuvasını kurmaktı. (M. Mungan)
  • (Bir kıza) Dünür düşmek: Bir kızı evlenmek üzere başkası için istemek: Dünür düştük, kızı istedik. Kız istemeye emmim gitti. (M. Çiftçi)
  • Dünür gezmek: Evlenecek erkek için kız aramaya çıkmak: İşi gücü dünür gezmek... (K. Tahir)
  • Dünür gitmek: Evlenecek kimse için kız istemeye gitmek: Birkaç kişiyi de alarak dünür gitti, ama adam Nuh demiş, peygamber dememiş, gelenleri geri çevirmiş. (E. Bener)
  • Dünya evine girmek: Evlenmek: Şair ruhlu, temiz yüzlü yirmi beş yaşındaki Akif, Tophane-i Amire veznedarı Mehmet Emin Bey'in hanım hanımcık, mütevazı kızı, yirmi yaşındaki İsmet Hanım'la dünya evine girdi. (S. Başman)
  • Ere varmak (gitmek): (Kadın, kız için) Evlenmek: "Ere vardı da baba evini unuttu" demezle mi? Ayıp ayıp!.. (A. Elmas)
  • Ere vermek: Kızı evlendirmek: Bu kızcağız suçsuzdur. Sevmediği ere verdiler. Er de er çıkmadı. (M. F. Kotan)
  • Evde kalmak: (Kız için) Çağı geçtiği halde evlenememek: Bekârım. Bazıları benim için evde kalmış diyorlar. Ben evde kalmış olmak istemiyorum. Ve sahip olduğum hayatı paylaşacağım insanı arıyorum. (A. Güzelce)
  • Görücü gitmek: Evlenecek erkek için kız görmeye gitmek: Haber saldılar Hanife Hanıma, oğulları için görücü gittiler. Hanife Hanım da sevindi, o da farkındaydı olan bitenin. Usulünce istenmesi de hoşuna gitmişti. (M. O. Akbaşak)
  • Görücüye çıkmak:
    1. (Evlenmesi söz konusu olan kız) Görücünün bulunduğu odaya gelip görünmek: Kimi kızlar gönüllerinde bir sevgili olduğu için görücüye çıkmak istemezler, annelerinin zoruyla çıksalar bile görücülere surat asarlardı. (A. Tunç)
    2. (mecazi) (Herhangi maddi değeri olan bir nesne) İnsanların beğenisine sunulmak üzere sergilenmek: Dünyanın en pahalı ayakkabısı olarak anılan 17 milyon dolar değerindeki yüzlerce elmas, altın ve 2 adet 15 kıratlık elmasla süslenen 'Passion Diamond' adlı ayakkabı Dubai'de görücüye çıktı. (N. Çomak)
  • Güvey (güveyi) girmek: (Erkek için) Evlenmek: Beyoğlu da inanıp Arap kızını götürmüş. Düğün yapıp güvey girmiş.
  • (Birini) Helalliğe almak: Biriyle evlenmek: Bu kız meğer bir düş görmüş, düşünde bir kişi bu kıza demiş ki, "Seni Melik Danişmend helalliğe alır, kendisine hatun kılar." (A. O. Cengiz)
  • İç güvey (iç güveysi) girmek: Kızın evinde oturmak üzere evlenmek: Ahmet Nazmi ise profesör olmuş, İstanbul'un varlıklı bir ailesine iç güvey girmiştir (C. Gündoğdu). Nazif Bey bu şehrin en itibarlı ailelerinden birine iç güveysi girmişti. (İlgili cümle kaynağı: Y. K. Karaosmanoğlu)
  • Karısının üstüne evlenmek: Karısı varken bir kadınla daha evlenmek: Fakat, hanımefendi, diyeceksiniz, bugün İstanbulda karısının üstüne evlenmiş kaç erkek var? (H. C. Yalçın)
  • Kısmet (kısmetini) beklemek: (Gelinlik çağa gelmiş kız) Evlenmeyi, evleneceği kimseyi beklemek: Kara bahttan yana yakınıyor, bir yandan da bir kısmet bekliyordu (Füruzan). Güzel bir kız olan Leylâ artık mektep çağını bitirmiş, evde kısmetini bekliyordu. (Z. M. Alsan)
  • Kısmet (kısmeti) çıkmak: (Kız, kadın) Evlenme olanağı belirmek: Bizim kıza bir kısmet çıktı. Görücü gelecek (U. Becerikli). Annesi ise "Kısmeti çıktı, beklemenin anlamı yok, buraları küçük yer, laf olsun istemezsin değil mi," diyordu. (Ş. Kızıldoğan)
  • Kısmeti açılmak:
    1. Kazancı artmak, bolluğa ermek: Oğlumun hayata geldiği gün benim kısmetim açıldı. Biraz tuhaf ama böyle oldu (R. Ender). ... evleneli beri sanki kısmetim açıldı. (M. Seyda)
    2. Kendisiyle evlenmek isteyen biri çıkmak: Kimi sevdiysek kısmeti açıldı (E. Şeyda). Kızının kısmeti açılmıştı. En çok ona sevinirdi, yaşlı kadın. (M. Beşer)
  • Kısmeti bağlanmak: İstediği halde evlenememek: Şimdi 35 yaşına girip 40'ıma merdiven dayadığımdan, kendimi kısmeti bağlanmış, geçkin bir kadın gibi hissediyordum. (Yoldakiler)
  • Kısmeti kapanmak:
    1. Kazancı azalmak: Her taraftan kısmetimiz kapanmış!.. Şöyle beşyüz liralık bir iş bulsa... Ev sahibinin yüzüne bakabilecek hale gelse... Eşi dönse... (V. Saygel)
    2. Kendisiyle evlenmek isteyen biri çıkmamak: Müzeyyen Hanım'a göre tesbih duasından sonra kısmeti kapanmış kızlara, kısmet çıkarmış. (Türk Edebiyatı)
  • Kısmetine mani olmak: Bir kimsenin kazancına ya da evlenmesine engel olmak: Ama kızının kısmetine mani olan o şırfıntıdan öyle bir acısını çıkaracaktı ki. (M. Arabul)
  • Kısmetini bağlamak: Büyü veya nazar ile birinin evlenmesine engel olmak: ... meraklı annelere de, "kızının kısmetini bağlamışlar şu kadar paraya açarım der" sömürürlerdi. (B. L. Bahar)
  • Kız istemek: Bir kızı, evlenmek için ana ve babasından ya da yakınlarından istemek: Ondan sonra oğlum geldi, bana durumu açıkladı, biz de gittik, kızı istedik, verdiler. Öylesine kısa süreli bir düğün yaptık ve gelini getirdik. (O. Türkdoğan)
  • Koca bulmak: Kız ya da kadın kendisiyle evlenecek bir erkek bulmak: "Madam şehirde koca bulmuş mu bari?" (M. Adıbeş)
  • Kocaya varmak: Evlenmek. (...) kocaya varmış, kendine bir ev kurmuş, evinin de hanımı olmuş, kocasının da safasını sürmüş. (M. Ş. Esendal)
  • Kocaya vermek: Evlendirmek: — Ne göreyim, oğlu olan evlendirmiş, kızı olan kocaya vermiş. (İlgili cümle kaynağı: Kollektif)
  • Nikâh düşmek: Birbiriyle evlenmelerine yasal yönden veya örf bakımından engel bulunmamak: Bir mahallede böyle, kadınları, nikah düşen akrabalarına görünen bir aile oldu mu, evvela, 'Kötüler!..' lakabı takılır, sonra boykotaj başlar. (Ö. Seyfettin)
  • Nikah tazelemek: Boşandığı kişiyle yeniden evlenmek: Evli barklı biri, her nedense, / Karısını "üçle dokuzla" boşar. / Ok yaydan çıkınca pişman olur, / Nikah tazelemek için imama koşar. / İmam, olayı dinledikten sonra, / Hülle gerektiğini söyler adama. (M. Bayrak)
  • Söz kesmek: (En çok evlenme işlerinde) Anlaşıp kesin karar vermek: Bir ara tatilinde iki aile bir araya gelip söz kestiler. Okullar kapanınca evleneceklerdi. (Ö. Bay)
  • Talip çıkmak:
    1. Kız evlenme teklifi almak: Kıza o kadar çok talip çıkmıştı ki... Kral da onu evlendirmek istiyordu ama kız hiçbir taliplisini kabul etmedi. (S. Alkan)
    2. Bir şeye istekliler bulunmak.
  • Yuva kurmak (yapmak): Evlenip aile sahibi olmak: Yuva kurmak zor, yıkmak kolaydır.
( 0 soru/yorum )