|
Güzel ve etkili konuşma |
Konuşmanıza güzellik katacak, söylendiğinde kulağa hoş gelen, dikkat çeken, entelektüel, günlük hayatta pek fazla kullanılmayan, yersiz kullanıldığında da karizmanıza zarar verebilecek yabancı ve Türkçe karizmatik kelimeler.
Karizmatik Kelimeler Entelektüel Sözcükler
- abesle iştigal: Yersiz, yararsız işlerle vakit öldürmek
- absorbe: (Enerji, kuvvet vb. için) Soğurma, yutma, içine alma, yutma.
- adaptasyon: Uyarlama
- adapte: Uyum
- afaki: Belli bir konu üzerine olmayan, dereden tepeden (konuşma)
- ajitasyon: Duygu sömürüsü yapma
- ajite: Duygu sömürüsü, kışkırtmak, körüklemek
- akabinde: Arkasından, hemen arkadan
- akustik: Yankı bilimi.
- aktivite: Etkinlik, faaliyet
- aktüalite: Güncellik. Günün olayı veya konusu
- aktüel: Güncel
- aleyhtar: Karşıtçı, karşı görüşlü
- alicenap: Cömert, onurlu, şerefli
- almanak: Yıllık.
- ambiyans: Durum, ortam, çevre, atmosfer, hava.
- amorf: Biçimsiz.
- anbean: Her an, zaman ilerledikçe
- anekdot: Kısa öykü, hikayecik. Olağanüstü olaylarla ilgili anlatı
- angaje: Bağlamak
- angaje etmek: Bağlanmak
- anomali: Belli bir ölçüye, belli kurala uymama durumu.
- antipatik: Sevimsiz, itici, soğuk.
- antrparantez: Söz arasında, sırası gelmişken. Ayrıca.
- araf: Cennet ile cehennem arasında bir yer. Mecazi olarak "ara"
- arafta kalmak: Arada kalmak
- aranje: Düzenlemek.
- arena: Alan. Siyasi çekişmelerin geçtiği yer
- argüman: Delil, kanıt, tez, iddia, sav
- arketip: İlk (kök) örnek, ilk ve özgün biçim
- aroma: Hoş koku
- arz etmek: Sunmak, saygı ile bildirmek
- asimile: Benzeşmek, kendine uydurmak
- asparagas: Uydurma
- atıf: Gönderme, ilişkili bulma, bağlantı
- avangart: Öncü, yenilikçi
- ayrışmak: Birbirinden ayrılmak, birliği bozulmak
- ayrıyeten
- aysberg: Buz dağı
- badire: Birdenbire ortaya çıkan tehlikeli durum
- bağlam: Herhangi bir olguda olaylar, durumlar, ilişkiler örgüsü veya bağlantısı
- bendeniz: Alçak gönüllülük ile "ben" anlamında kullanılır
- betik: Yazılı olan şey, kitap, yapıt
- beyanat: Demeç, bildiri
- beyhude: Yararsız, anlamsız, boşuna
- beynelmilel: Herkes tarafından kabul edilen
- bienal: İki yılda bir yapılan, yılaşırı.
- bilahare: Sonra, sonradan, daha sonra
- bilakis: Tam tersine, aksine
- bilhassa: Özellikle
- bilmukabele: Birinin söylediği söze karşılık söylenen "ben de, size de, sizlere de" anlamında kullanılan bir söz
- binaen: Dayanarak, -den ötürü, -den dolayı
- binaenaleyh: Bundan dolayı
- bu bağlamda
- bundan mütevellit: Bundan meydana gelmiş, ileri gelmiş
- çağrışım: Bir düşünce, görüntü vb.nin bir başkasını hatırlatması
- çıkarım: Belli önermelerin kabul edilen ya da gerçek olan doğruluklarından ya da yanlışlıklarından, başka önermelerin kabul edilen ya da gerçek olan doğruluk ya da yanlışlıklarını çıkarmak.
- data: Veri.
- defaatle: Defalarca, tekrar tekrar
- defakto: Bilfiil, fiilen, hakikatte, gerçekte veya pratikte
- defans: Savunma
- defaten: Bir defada
- dejenerasyon: Bozulma
- dejenere: Bozulmuş, soysuzlaşmış
- deklarasyon: Bildiri
- deklare: Bildirmek
- demagoji: Laf ebeliği, lafazanlık
- demo: Tanıtım için olan
- departman: Bölüm
- desise: Aldatma, oyun, düzen, hile
- despot: Buyurgan, zorba.
- destinasyon: Gidilecek yer.
- determinist: Bir olgunun aynı koşullar ve aynı bileşenler dahilinde her zaman aynı sonucu vereceğini ve bu durumun her zaman öngörülebileceğini söyleyen görüş, belirlenimcilik.
- detone: Ses kayması, ses tonunu bulamama
- devinim: Zaman içinde durum değiştirme. Hareket
- deyim yerindeyse: Söylenen sözün uygun olması umuduyla
- dezenformasyon: Yanıltma, bilgi çarpıtma.
- diaspora: Azınlıklar ve bunların yaşadıkları yer veya yurt.
- dikte: Birine isteklerini zorla kabul ettirmek. Bir başkasına söyleyerek yazdırma ve yazdırılan yazı
- dogma: Belli bir konuda ileri sürülen bir görüşün sorgulanamaz, tartışılamaz gerçek olarak kabul edilmesi.
- doğaçlama: Önceden düşünüp hazırlanmadan içe doğduğu gibi söyleme veya bir şey yapma
- doktrin: Öğreti
- doküman: Belge
- donatı: Teçhizat, araç gereç
- done: Veri, bilgi.
- duayen: Alanının uzmanı, işinin erbabı
- duyumsamak: Duyular aracılığıyla bir şeyi algılamak
- edinim: Kazanma, kazanç
- efor: Çaba, gayret, güç
- efsun: Büyü
- egale: "Bir rekoru yinelemek" anlamındaki egale etmek sözünde geçer
- ego: Ben.
- egoist: Bencil.
- egzotik: Yabancı bir ülkeden gelme, bulunduğu yörede bulunmayan, yabancıl
- ehemmiyet: Önem anlamında, ehemmiyetli önemli olarak da kullanılabilir
- ekarte: Saf dışı etmek, konu dışında tutmak
- ekoloji: Çevre bilimi.
- ekipman: Donanım
- eklektik: Her sistemin sunduğunun en iyisini almak denilebilir felsefi olarak. Seçmeci
- ekseriyet: Çoğunluk, çokluk
- ekstrem: Aşırı, uç, sıradışı.
- elimine: Eleme
- elzem: Zorunlu
- empati: Aynı duyguları paylaşma, duygudaşlık
- empoze: Dayatmak
- enformasyon: Bilgilendirme, danışma, tanıtma. Haber alma, haber verme, haberleşme
- enstantane: Anlık. Bir fotoğrafın çekildiği kısa süre.
- enstrüman: Çalgı. Mali belge.
- entegre: Bütünleşmiş
- entrika: Bir işi sağlamak veya bozmak için girişilen gizli çalışma
- entropi: Enerjinin tesadüfen, düzensiz ve geriye dönüşümsüz olarak dağılması
- epik: Destansı
- ergonomik: Kullanışlı
- esasen: Zaten
- esasında: Aslında demenin farklı bir yolu
- estetik: Güzellik duygusuna uygun olan, sanatsal.
- etik: Ahlaki, ahlakla ilgili
- etnik: Bir topluluğun oluşturduğu, kültürel gruba özgü her türlü özellik
- ezoterik: Gizemli. Yalnızca sınırlı, dar bir çevreye aktarılan (her türlü bilgi, öğreti).
- farazi: Varsayımsal
- farkındalık
- fenomen: Olağanüstü şey, harika
- fikstür: Yarışma veya karşılaşmaların zamanını ve sırasını belirleyen çizelge
- filhakika: Gerçekten, doğrusu, hakikaten
- fizibilite: Herhangi bir yatırımın sağlayacağı kazanca değer olup olmadığının saptanması için yapılan çalışmalardır
- flora: Bitki örtüsü.
- fonetik: Ses bilgisi
- format: Biçim
- fraksiyon: Parti içi karşıt grup, parça.
- fütursuzca: Önemsemeyerek, aldırmayarak
- fütürist: Gelecekçi.
- garantör: Güvence veren
- gark olmak: Gömülmek, batmak, boğulmak
- gayri ihtiyari: İstemeyerek, düşünmeden, elinde olmayarak
- gayri tabii: Olağan dışı
- gelgelelim: Ne var ki
- gıyabi: Bir kimse bulunmadığı sırada yapılan, verilen. Uzaktan, görüşmeden olan
- global: Küresel, dünya çapında
- haddizatında: Aslında
- hakikaten: Gerçekten
- handikap: Engel
- harikulade: Eşi görülmemiş, şaşkınlık oluşturan, olağanüstü
- hiç şüphesiz
- hinterlant: İç bölge, arka bahçe.
- hipotez: Varsayım
- hiyerarşi: Aşama sırası. Sıralanım. Makam sırası, basamak, derece düzeni, aşama sırası
- husus: Konu
- hülasa: Özetle, kısacası
- içselleştirme: Etrafta olan biteni kabullenmek, yadırgamamaya başlamak; çıkan sonuçları yorumlayıp, içe aktarmak anlamında kullanılır
- idol: Kayıtsız şartsız bağlanılan ve sevilen şey.
- ilinti: İki şey arasında ilgi, ilişki, bağ.
- ilintilemek: Bir şeyle ilgili kılmak, bağ ve alaka kurmak.
- illüstrasyon: Resimleme.
- imaj: Görüntü
- imge: Düş, hayal. Genel görünüş, izlenim, imaj
- imitasyon: Taklit
- inisiyatif: Öncelik, üstünlük
- inovasyon: Yenilik
- ironi: Söylenen sözün tersini kastederek kişiyle veya olayla alay etme
- ironik: İroniye dayalı
- irrite: "Sinirlendirmek, rahatsız etmek" ve tıp alanında "tahriş etmek, kaşındırmak" anlamında irrite etmek birleşik fiilinde kullanılan bir söz
- ismi ile müsemma: İsminin içerdiği manayı karakter olarak bulundurma hali
- istinaden: Bir görüşe, bir düşünceye dayanarak. Bir söyleme göre
- jakoben: Demokrasi yanlısı. Tepeden inmeci
- jakuzi: Yıkanma havuzu.
- jaluzi: Şeritlerden oluşan perde.
- jargon: Belli bir zümreye veya meslek grubuna özgü günlük konuşmada kullanılan kelimeler bütünü, ağız
- jenerasyon: Kuşak, nesil
- jenerik: Tanıtma adı ya da yazısı.
- kadim: Eski zamanlara ait
- kadirşinas: Değerbilir.
- kampüs: Yerleşke
- kalibrasyon: Ölçümleme.
- kalifikasyon: Ustalık kazanma, vasıflı nitelikli olma.
- kanalize olmak: Tek bir hedefe kilitlenmek, odaklanmak
- kanıksamak: Çok tekrarlama sebebiyle etkilenmez olmak, alışmak
- kaos: Karışıklık
- kaotik: Kaos, karmaşık olma durumu, kargaşa hali.
- kapı aralamak: Bir konuya giriş yapmak, karşısındakini hazırlamak
- karakteristik: Bir kimse veya nesneye özgü olan (ayırıcı nitelik), tipik.
- kariyer: Meslek, uzmanlaşma
- karizma: Büyüleyici özellik
- karşın
- keza: Nitelenecek herhangi iki ayrı şeyde nitelemenin tekrarlanmaması için ilk şey nitelendikten sonra ikincinin niteliğinin de aynı olduğunu belirtmek için "oda öyle, aynı biçimde" anlamlarında kullanılır
- kırılma noktası: Bir olay veya gelişmenin ulaştığı en duyarlı an, değişmeye en müsait olduğu durum
- klasifikasyon: Sınıflandırma
- klon: Kopya.
- kombinasyon: Birleştirme.
- kompanse: Dengelenmiş
- kompetan: Uzman, yetkili.
- kompleks: Karmaşık
- komplike: Karmaşık, çözülmesi ve anlaşılması güç
- konfirmasyon: Doğrulama, geçerleme, onaylama
- konjonktür: Bir ülkenin ekonomik ve siyasi durumunu ifade eden bir kelime
- konsantrasyon: Yoğunlaşma
- konsensüs: Görüş birliği, bir noktada anlaşma, uzlaşı
- konsept: Kavram. Tarz. Anlayış, görüş
- konsültasyon: Doktorların fikir alışverişi, danışım.
- kontrast: Karşıt, karşıtlık
- koordinasyon: Eşgüdüm, uyum
- koordine: Çeşitli işler arasında bağlantı, uyum ve düzen sağlama, eş güdüm
- kozmik: Evrensel
- kozmopolit: Farklı etnik kökenlerden insanları içinde bulunduran
- kripto: Gizli, saklı, şifreli.
- kriter: Ölçüt, kıstas
- kuvvetle muhtemel: Büyük bir ihtimal
- kümülatif: Toplam
- lakırdı: Laf, söz. www.lafsozluk.com
- lakin: Ama, ancak
- lanse etmek: Öne sürmek, sunmak
- lansman: Tanıtım.
- literatür: Edebiyat, kaynak, yazın
- makro: Büyük, geniş
- malayani: Boş ve yararsız, saçma
- mamafih: Ama, ancak
- mantalite: Anlayış, zihniyet
- marjinal: Aykırı, sıra dışı
- markaj: Tutma, gölgeleme.
- maruzat: Mevki, makam veya yaş bakımından büyük birine sunulan, bildirilen dilek veya bilgi, sunuş
- mecmua: Dergi
- menfi: Olumsuz, negatif
- mental: Zihinsel
- meta: Mal, ticaret malı, sermaye
- metafor: Mecaz. Bir şeyi başka şey ile benzetmeye, kıyaslamaya, anlatmaya yarayan mecazlar
- metamorfoz: Başkalaşma.
- metropol: Büyükşehir, anakent
- mevzubahis: Söz konusu ile benzer anlamda
- mezkur: Adı geçen, sözü edilen
- mikro: Küçük, dar
- milenyum: Binyıl.
- minval: Biçim, yol, tarz
- misyon: Özel görev
- monoton: Tekdüze, sıkıcı
- motivasyon: İsteklendirme, güdüleme
- motive: İstek
- motto: Slogan, özdeyiş
- mönü: Menü
- muallak: Asılı, sonuca bağlanmamış, sürüncemede kalmış
- muamma: Anlaşılmayan, bilinmeyen şey, bilmece
- muazzam: Çok büyük, çok iri, koskoca
- muğlak: Anlaşılması güç
- muhammen: Oranlanan, tahmin edilen
- mutedil: Ilımlı
- mutlak: Kendi başına var olan, hiçbir şeye bağlı olmayan, bağımsız, saltık, salt, arı
- mübalağa: Abartma
- mükellef: Sorumlu, vergi yükümlüsü
- mülahaza: Düşünce
- mülemma: Alaca renkli, renk renk. Bulaşmış, sıvanmış
- müspet: Olumlu, pozitif
- müsterih: Bütün kaygılardan kurtulup gönlü rahata kavuşan, içi rahat olan
- müstesna: Dışında, ayrı, hariç tutularak
- mütebessim: Gülümseyen güleç
- mütedeyyin: Dindar
- müteessir: Üzüntülü
- mütemadiyen: Ara vermeden, sürekli olarak
- naçizane: Önemsiz, değersiz
- namütenahi: Sonsuz, ucu bucağı olmayan bir biçimde
- natürel: Doğal
- ne var ki
- nitekim: Sonuç olarak
- norm: Kural olarak benimsenmiş
- nüans: İnce ayrım, ayırtı
- nükte: İnce anlamlı söz, düşündürücü espri
- objektif: Nesnel, tarafsız
- obsesif: Takıntılı.
- ofansif: Atak yapmaya dayalı.
- olgu: Birtakım olayların dayandığı sebep veya bu sebeplerin yol açtığı sonuç, vakıa
- oportünist: Fırsatçı.
- opsiyonel: Seçmeli, isteğe bağlı
- optimist: İyimser
- optimizasyon: En iyi duruma getirmek
- optimum: En elverişli, en iyi olan.
- orijin: Köken, başlangıç, kaynak, soy, sop
- oryantasyon: Yönlendirme. Uyumlanma. Eğitme.
- otantik: Eskiden beri mevcut olan özelliklerini taşıyan
- otokritik: Öz (kendini) eleştiri
- öngörü: Bir işin ilerisini kestirme veya bir işin nasıl bir yol alacağını önceden anlayabilme.
- öykünmek: Birinin yaptığı gibi yapmak, birine veya bir şeye benzemeye çalışmak, taklit etmek
- özgün: Yalnız kendine özgü bir nitelik taşıyan, orijinal.
- paradigma: Değerler dizisi, dizi
- paradoks: Çelişki, aykırı düşünce
- parametre: Değişken
- partikül: Parçacık
- pejmürde: Eski püskü, dağınık, perişan
- pek tabi
- periyodik: Süreli, dönemli
- periyot: Süreli
- perküsyon: Vurmalı çalgı.
- perspektif: Bakış açısı
- plankton: Sularda yaşayan mikroskobik canlılar.
- platform: Alan
- plaza: İş merkezi
- polemik: Tartışma
- potansiyel: Gizli kalmış, henüz varlığı ortaya çıkmamış olan, gizil. Gelecekte oluşması, gelişmesi mümkün olan
- pragmatik: Yararcı, faydacı, çıkarcı, menfaatçi.
- prensip: İlke
- prezantabl: Sunulabilir durumda olan. Derli toplu, düzenli. Olumlu özellikleri bir arada bulunduran
- prezantasyon: Sunum, tanıtma, takdim etme
- profil: Kimlik
- prosedür: İşlem. Yöntem
- proses: Süreç
- prototip: İlk örnek
- provoke: Kışkırtma
- prömiyer: İlk gösteri
- rantabl: Gelir getiren, kâr sağlayan, verimli, getirimli.
- rasyonel: Akılcı
- reaksiyon: Tepkime
- realite: Gerçeklik
- reel: Gerçek
- referans: Kaynak, kaynak gösterme.
- rekreasyon: Eğlence ve spor amacıyla yapılan etkinlik, bu etkinliklerin yapılması için hazırlanan yer.
- retorik: Güzel söz söyleme, hitabet sanatı.
- retrospektif: Geriye dönük, geçmişi ele alan.
- reverans: Sahnede selam vermek için dizleri kırarak yapılan hareket
- revize: Yenileme, düzeltme
- rezidans: Konut
- rezonans: Frekansların ya da titreşimlerin başka frekans ve titreşimi etkileyerek kendine benzetmesi, frekansların uyumu.
- rutin: Alışılagelen, sıradan, sıradanlık.
- safsata: Gereksiz söz
- salık vermek: Tavsiye etmek, önermek
- salt: İçinde yabancı bir öğe bulunmayan, yabancı bir şey karışmamış, arı, mutlak
- sansasyonel: Çarpıcı
- sarkastik: Acıtıcı bir şekilde alay eden, ironik.
- sav: İleri sürülerek savunulan düşünce.
- seans: Oturum
- segment: Bölüm
- seleksiyon:
- Seçim.
- Ayıklanma. Doğal seleksiyon vb.
- semantik: Anlamları inceleyen bilim, anlambilim
- sempozyum: Belli bir konuda çeşitli konuşmacıların katılımıyla düzenlenen bilimsel ağırlıklı toplantı, bilgi şöleni
- semptom: Bulgu, belirti
- senkron: Eş zamanlı, aynı anda, aynı şekilde hareketle
- sentez: Düşüncenin ayrı öğelerini, ya da ayrı düşünce veya ideolojileri mantıksal bir tarzda bir araya getirme işlemi
- sentezleme: Bir araya getirme, birleştirme
- serzeniş: Yakınma.
- sığ: Ayrıntıya inmeyen, yeterli olmayan, yüzeyde kalan.
- simya: Elementleri altına çevirmek isteyen bir öğreti alanı.
- sinerji: Görevdaşlık, eş etkime, birliktelik. Birkaç insanın bir araya gelip herhangi bir konuda fikir yürütmeleri
- skala: Gösterge çizelgesi.
- skolastik:
- Düşünmeyi ve düşünerek ortaya çıkan özgür düşünceleri reddederek sadece belli bir kesimin dediklerinin doğru olduğunu kabul eden düşünce sistemi.
- Orta Çağ yöntemlerine uygun, eski
- slayt: Sunu
- sofistike: Karmaşık, yapmacık, yanıltıcı
- son tahlilde: Sonuç olarak
- söylem: Kalıplaşmış, klişeleşmiş söz, ifade, söyleyiş, telaffuz
- söz konusu: Bahse konu, konu edilen
- spekülatif: Kurgusal, saptırıcı, yanıltıcı
- spesifik: Özellikli, yalnız bir türe özgü olan
- spesiyal: Özel
- sponsor: Destekleyici
- spontane: Anlık. Kendiliğinden. Doğaçlama
- stabil: İstikrarlı, sabit
- stabilize: İstikrarlı. Kararlı bir duruma getirmek, sağlamlaştırmak
- statüko: Süregelen düzenin korunması durumu. Yürürlükteki antlaşmaya göre olması gereken veya süregelen durum
- stokastik: Değişken, rastlantısal.
- suistimal: Görev, yetki vb.ni kötüye kullanma
- sularında: Saat gibi kelimelerle birlikte yaklaşık zaman bildiren bir söz, raddelerinde, civarında.
- sübjektif: Bireyin düşünce ve duygularına dayanan, öznel
- sübvanse: Para yardımı yapmak, desteklemek
- süje: Konu, özne.
- sürrealite: Gerçeküstü
- sürrealizm: Gerçeküstücülük
- sürünceme: Bir işin sonuçlanıncaya kadar boş yere uğradığı gecikmelerin tümü.
- şayet: Eğer
- şerh: Açma, ayırma
- şöyle ki: Açıklama cümlesi başlangıcında söylenir
- takdire şayan: Takdir edilmeyi hak eden
- temaşa: Hoşlanarak bakma, seyretme. Seyredilecek görüntü, görülmeye değer şey
- tenzih: Kusur kondurmama
- teori: Kuram, nazariye
- terminoloji: Terimler dizgesi, terim bilimi
- tevatür: Bir haberin ağızdan ağıza yayılması, yaygın söylenti
- teveccüh: Bir yana doğru yönelme, yüzünü, çevirme. Güler yüz gösterme, yakınlık duyma, hoşlanma
- tezat: Çelişki, karşıtlık.
- tını: Söyleniş biçimi, ses özelliği, vurgu
- trajedi: Facia. Acıklı sonuçlarla bağlanan bir tür tiyatro eseri, ağlatı
- trajikomik: Hem acıklı hem güldürücü özelliği olan olay ya da durum
- trend: Eğilim
- türbülans: Bir sıvının ya da gazın hareket halindeki düzensizliği, çalkantı
- ütopik: Ütopyaya dayanan, imkansız
- ütopya: Gerçekleştirilmesi imkânsız tasarı veya düşünce.
- varyasyon: Değişim biçim, değişim, çeşitleme
- veciz: Kısa ve etkili söz
- veçhe: Yön
- velev ki: İster, isterse, olsa da, kaldı ki, hatta, "-hadi diyelim öyle oldu" anlamlarında kullanılır
- vesselam: "İşte o kadar, son söz şudur, kısacası" anlamlarında kullanılan bir söz
- yadsımak: İlgili, bağlı bulunduğu bir şeye yabancı kalmak
- yakamoz: Denizdeki parıltı.
- yaşanmışlık
- yazın: Edebiyat
- yordam:
- Yatkınlık, alışkanlık, yeti, yetenek, meleke
- Kılavuz, yöntem, bir şeyin aracılığı. El yordamıyla vb.
- zaruret: Zorunluluk, gereklilik
- zikretme: Adını söylemek, anmak
Soru ve Yorumlar: 19
Esved = en siyah
Ekber = en büyük
Eşref = en şerefli
Ehemm(iyet) = en mühim
Eftal = en faziletlisi
Soru/Yorum Formu