Kucak nedir ne demektir? Kucak ile ilgili atasözleri deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 0
Ana kucağı veya bebek kangurusu giymiş bir anne kucağındaki bebek
Ana kucağı
  1. Açık kollarla göğüs arası ya da oturur diz üstü: Çocuk kucağa alıştı.
  2. Açık kollarla göğüs arasına sığabilen miktar: Bir kucak odun.
  3. (mecazi) Herhangi bir durumun veya şeyin sınırlarının arası, iç: "Oralar her saldırganlıktan korunmuş Türk kucağı idi." (R. E. Ünaydın)
  4. (mecazi) Ortam, ocak: "On yıl var ayrıyım Kına Dağı'ndan / Baba ocağından, yâr kucağından" (F. N. Çamlıbel)

Kucak ile ilgili deyimler ve anlamları

İçinde "kucak" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • (birine) Kucak (Kucağını) açmak: Korumak, sığınacak yer vermek: Yeğenine sevgiyle kucak açtı ve dedesini aratmadı (M. A. Şengül). Firavunun kötülüğünden kaçanlara kucağını açtı. (F. Y. Coşar)
  • Kucaktan kucağa dolaşmak (gezmek): (Bebek için) Çok sevilmek: İnsanların göz bebeği oldu . Kucaktan kucağa dolaştı. İnsanlar onu sevmek için birbirleriyle âdeta yarışa girdi. (H. Kara)
  • Kucağına almak: Kollarının arasına almak, sarılmak: Sema ağlayan bebeği kucağına aldı; bebek de hemencecik susuverdi. (A. Kurt)
  • Kucağına düşmek:
    1. Düşman, felaket, sefalet vb. kötü şeylerin veya durumların içine düşmek, onlarla karşılaşmak: Ölümden kaçarken bir başka ölümün kucağına düşmüştü. Delirmek üzereydi. (F. Döngelli)
    2. Eline düşmek: Sen benim kucağıma düşersin, o zaman görüşürüz.
  • Kucağına kurulmak: Birinin kucağına oturmak: Kedi, Şair Amca'nın kucağına kuruldu -daha çok, o iri göbeğin üstüne uzanmıştı. (Ö. Açık)
  • (birinin) Kucağına oturmak:
    1. Oturmakta olan birinin dizlerine oturmak: Koşarak annesinin yanına geldi, kucağına oturdu. (T. Yücel)
    2. (argo) Yaltaklanmak.
    3. (argo) Birinin amaçlarına alet olmak: Devletin kucağından kalkınca ötekinin kucağına oturmak kaçınılmaz diyor.
  • Kucağında bulmak: Beklemediği bir durumla karşı karşıya kalmak: Kararsızlığın verdiği kaygı dolu bekleyişin kucağında buldu o da kendini. (Ö. Yurdalan)
  • Talihin kucağına atılmak: Kendi kaderine boyun eğmek: Bir gelinden ziyade, zalim bir nezri yerine getirmek için talihin kucağına atılmış bir kurbana benziyordu. (A. H. Tanpınar)

Kucak ile ilgili atasözleri ve anlamları

İçinde "kucak" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Kucağı dolu olanın, ocağı yanar*: Geleceği düşünüp gerekli önlemleri alan, geçim sıkıntısı çekmez.
  • Çok kucaklayan az devşirir:
    1. İnsan kaldıramayacağı yükün altına girerse yaptığı işten fazla bir şey elde edemez.
    2. Açgözlülük edip, bir şeyden kapasitesinin üzerinde yarar sağlamaya çalışan kimse umduğundan çok daha azını elde eder.
  • Kardeş kardeşi bıçaklamış, dönmüş yine kucaklamış*: Kişi kardeşine büyük bir kötülük yapsa, bunun ona çok zarar verdiğini görünce pişmanlık duyarak yardımına koşar.
  • Kız kucakta çeyiz bucakta*: Kızların çabuk büyüdüğüne inanılır, o yüzden zaman yitirmeden, daha doğar doğmaz çeyiz hazırlığına başlamak gerekir.
  • Kızını kız iken övme, gelin iken öv; gelin iken övme, kucağı çocuklu iken öv:
    1. Bir kızın yalnızca kızlık dönemindeki davranışlarına dayanarak övülmemesi gerektiğini, evlenip gelin olduğunda daha doğru değerlendirilebileceğini belirtir. Aynı şekilde, gelin olduktan sonra da övmenin erken olacağını, asıl sorumluluklarını yerine getirip çocuk sahibi olduğunda gerçek değeri ve yeteneklerinin daha iyi anlaşılacağını vurgular.
    2. Kız çocuğunun evlendikten, hele bir de çocuk sahibi olduktan sonra eski güzelliğini büyük oranda kaybedeceğini anlatır.
  • Meyve ağaç dalında, çocuk ana kucağında yaşar: Ağaç nasıl meyvesini besler büyütürse, çocuğunda büyüyüp yetişmesi için mutlaka bir anneye ihtiyacı vardır.

Kucak ile ilgili birleşik kelimeler

  • Kucak çocuğu: Henüz kucakta gezdirilen küçük çocuk: Hem sen artık büyüdün, kucak çocuğu değilsin. (F. Hepçilingirler)
  • Kucak dolusu: Pek çok, pek bol: Kucak dolusu sevgiler.
  • Kucak kucağa:
    1. Birbirine sarılmış veya birbirine yüz yüze sokulmuş bir durumda: Bebekler gibi bir süre kucak kucağa uyudular. (N. Serimoğlu)
    2. (mecazi) İç içe, yan yana, beraberce: İki güzel insan, baba ile oğul, şehadet şerbetini içerek kucak kucağa uzanırlar tertemiz vatan toprağına... (K. Çakır)
  • Kucak kucak:
    1. Bol bol: Hepsi gelecek ve sana kucak kucak şekerlemeler getirecekler... (B. Büyükarkın)
    2. Kucaklanabilecek miktarda olan: Kucak kucak kuru çalı çırpı taşıyıp duvar dibine yığıyordu. (C. Dağcı)
  • Ana kucağı:
    1. Bebeği yatırmak veya uyutmak için kullanılan, kendiliğinden sallanan bir tür araç.
    2. (mecazi) Annenin şefkati, sevecenliği: Şefkatli olan ana kucağıdır, hassas olan ana kalbi. (S. S. Uysal). Vatan toprağıydı burası. Baba ocağı, ana kucağıydı. (Y. Delikoca)