![]() |
Güzel koku |
- Cisimlerden yayılan küçücük zerrelerin burun zarı üzerindeki özel sinirlerde uyandırdığı duyum: Nefis bir yemek kokusu.
- Güzel kokmak için vücuda sürülen esans: Pahalı ama güzel bir koku sürünmüş.
- En ufak parça: Onlarda merhametin kokusu bile yok.
- (mecazi) Belirti, iz: Havada hoş bir yağmur kokusu var.
- Koku tomurcuğu: (anatomi) Beyin zarının, burun boşluğunun gerisine doğru uzanan ve tüm koklama sinirlerini içeren kesimi.
- Koku yitimi: Koku duyumlarına karşı duyarsızlık durumu.
- Kokulu:
- Kokusu olan.
- Güzel kokan: Kokulu sabun.
Koku ve kokmak ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "koku ve kokmak" kelimeleri geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
- Koku almak:
- Bir nesnenin kokusunu algılamak: O kadar güzel bir koku alıyordu ki nereden geldiğini anlamıyor ama hayatı boyunca unutamayacağı bir koku olduğunun hissine kapılıyordu... (Y. Taşdüzer)
- (mecazi) Sezmek, hissetmek: Ama burnu iyi koku alıyordu hâlâ, sahtekârı, yalancıyı eskisinden daha hızlı seçip ayırıyordu... (L. Tekin)
- Kokusu çıkmak: Gizli tutulan bir işin ne olduğu anlaşılmak: Bir işler karıştırıyorlar ama, nedir anlamadık, yakında kokusu çıkar, öğreniriz. (A. Tunç)
- Kokusu gelmek: Kokusu duyulmaya başlamak: Uzak kahvehanelerden Türk kahvesi kokusu geliyor buraya kadar. (F. Ü. Şen)
- Kokusu sinmek: İnsan veya nesnede bir kokunun etkisi kalmak: Teker teker kuruttum her birinin / Duman kokusu sinmiş saçlarını (M. Aktaş)
- Kokusunu almak:
- Bir nesnenin kokusunu algılamak: Hoş bir çiçek kokusunu aldım, parfüm mü sıktın?
- (mecazi) Gizli tutulan bir şey sezmek: Bir şeyler saklıyorsunuz ama ben kokusunu alıyorum. (O. Sarıgöz)
- Açlıktan nefesi kokmak:
- Uzun süre hiçbir şey yememiş olmak: Sokakta bulduk onu; açlıktan nefesi kokuyordu.
- Yoksulluk içinde bulunmak: Açlıktan nefesi koksa da herkes kendini soylu sayıyor.
- Ağzı süt kokmak: Çok genç ve toy olmak: Heyecanlandı. Biraz kekeledi, bir şeyler söyleyecekti, söyleyemedi, vazgeçti. Hani ağzı süt kokuyor derler ya, öyle deneyimsiz, genç bir adam. (H. Bektaş)
- (birinin) Ağzının kokusunu çekmek: Bir kimsenin çekilmez hallerine katlanmak: Bizimki can değil mi, alık? Sabahtan gece yarısına şurda kavun küfesi gibi müşteri bekliyorum. Her gelenin ağzının kokusunu çekiyorum. (M. Ergüt)
- Akarı kokarı olmamak: Bilinen herhangi bir eksiği, kusuru bulunmamak: Hocanın kârdan payını da günü geldi mi tıkır tıkır cebine sayardı. Tertemiz iş, akarı kokarı yok! (M. Ü. Eriş)
- Barut kokusu gelmek: Savaş veya tehlike belirtisi sezilmek: Burnuna çok uzun zamandır barut kokusu geliyordu. Savaş her yerdeydi ve bitmek bilmiyordu (A. Aydın). Orta Doğu'dan gene barut kokusu gelmeğe başlamıştı. (H. F. Gözler)
- Gül üstüne gül koklamamak: Bir sevgili üstüne bir ikincisini sevmemek: Gül bahçesinde geçse de ömrüm / İnan üstüne gül koklamam gülüm / Seni koklamak olsa da ölüm / Uğrunda ölmeye değer gülüm. (L. Koradan). Tek birdir / Bir "tek"tir. / "Gül"dür tek / Üstüne bir şey koklanmaz (Ran Su).
- Havayı koklamak: (mecazi) Gelişmeleri veya ortamı anlamaya çalışmak: Havayı koklar, evin içini dolduran seslere kulak kabartırdı.
- Sası kokmak: Yiyecek bozulmak, çürümek: Havalandırmamış, içerisi sası sası kokuyor. (Ö. A. Aksoy)
- [Tavşan tersi (b*ku) gibi] Ne kokar ne bulaşır: "Kimseye iyiliği de dokunmaz, kötülüğü de, yararı da olmaz zararı da" anlamında kullanılan bir söz: Ne yaptı yani? Tavşan tersi gibi, ne kokar ne bulaşır bir herifti. (A. Nesin)
- Tuz koktu: Bir olaydaki olumsuzluğu gidermesi gereken unsurun da o olumsuzluğa karıştığını anlatmak için kullanılan bir söz: Tuz da koktu derler her şey kirlendiğinde. Tuzunu temiz tutma gayretiymiş yaşamak (K. Karakaşlı). "Tuz koktu" dedirten bir dünya, zeminin kaydığı bir dünya... (Y. Değirmenci)
- Tuzlayayım da kokma: Sözleri ve davranışları pek zavallı, onaylanır cinsten olmayanlar için söylenir: Tuzlayayım da kokma. Dayanılmaz olursun sonra. (A. Püsküllüoğlu)
- Yanık kokmak: Ortalıkta bir şeyin yandığını anlatan koku bulunmak: Pasta tamamen yanmıştı ve yanık kokuyordu. (İ. Tohumcu)
- Zırnık bile koklatmamak: En ufak bir şey vermekten bile kaçınmak: Ona bu mirastan zırnık bile koklatmayacağım. (F. Özbay)
Koku ve kokmak ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "koku ve kokmak" sözcükleri geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )
- Kokmuş ete sinek çok konar: Kötü ya da yozlaşmış durumların etrafında çıkarcı veya fırsatçı kişilerin toplanacağını ifade eder. Ahlaki çöküş veya zayıflık gösteren kimseler, kolayca istismar edilmeye müsait hale gelirler.
- Kokmuş ete tuz kar etmez, anlamayana söz kâr etmez: Bozulmuş bir etin tuzla düzelmeyeceği gibi, anlayışsız bir insana ne kadar anlatılsa anlatılsın fayda etmeyeceğini ifade eder.
- Acı soğan yiyen, ağzının kokusundan belli olur: Bir suç işleyen kişi davranışlarıyla kendini belli eder.
- Açlıktan nefesi kokar, tokluktan gert gert geğirir: Bazı kendini beğenmiş kimseler sıkıntı içinde yaşasalar bile davranışlarıyla kendilerini varlıklı göstermeye çalışırlar.
- Akara kokara bakma, çuvala girene bak: Dış görünüş veya önemsiz ayrıntılar yerine esas sonuca veya menfaate odaklanmak gerektiğini ifade eder. Önemli olan şeyin sürecin detayları değil, elde edilen nihai sonuç olduğu vurgulanır.
- Aktarla konuşan gül yağı, kasapla konuşan iç yağı kokar: İnsanın kimlerle vakit geçirdiğine bağlı olarak onlardan etkileneceğini ifade eder. İyi ve güzel insanlarla ilişki kuranlar olumlu etkiler alırken, kötü ve uygunsuz kişilerle birlikte olanlar da onların olumsuz özelliklerini benimserler.
- Asıl azmaz, bal kokmaz*: Bir kimse veya nesne, ne denli biçim değiştirirse değiştirsin aslını yitirmez, soyluluğunu korur.
- Balık baştan kokar*: Bir toplumda kötülük başlamışsa, onun sorumlusu baştaki yöneticilerdir; kötülük önce onlardan başlar.
- Balık kokarsa tuzlanır; ya tuz kokarsa ne yapılır?: Genellikle bir şeyin normalde beklenen şekilde ters gitmesi durumunda, nasıl başa çıkılacağını düşündürmek için kullanılır. Eğer bir çözüm, normalde bir problemi çözecekse ve bu çözüm de işe yaramaz hale gelirse, durumun artık düzeltilmesinin mümkün olmadığını vurgular.
- Bıldır ev yanmış, bu yıl kokusu çıkmış: Geçmişte yaşanan bazı olayların etkilerinin ancak zamanla ortaya çıkacağını ifade eder (bıldır: geçen yıl).
- Bir baş soğan bir kazanı kokutur*: Kötü bir kişi, kötü bir davranış, kötü bir söz büyük bir topluluğun huzurunu bozmaya yeter.
- Bir çiçektir ki, koklayanın burnu düşer: Dışarıdan cazip görünen bazı şeylerin aslında zararlı olabileceğini ifade eder. Görünüşe aldanmamak gerektiğini ve çekici görünen şeylerin beklenmedik olumsuz sonuçlar doğurabileceğini vurgular.
- Buhara'da pişen pilavın kokusu buraya gelmez: Uzak yerlerde olup bitenlerin doğrudan etkisinin hissedilemeyeceğini ifade eder. Başka bir yerde elde edilen kazanç veya nimet, o yerin dışında olanlara kolay kolay ulaşmaz (Buhara Özbekistan'da bir şehir).
- Dost, dost için kokmuş tavuk yer:
- İnsanlar, sevdikleri insanlar için her şeye katlanırlar.
- Gerçek dost dostu için bütün güçlüklere katlanan kimsedir.
- Elin gülü ele kokmaz, alıp bağrına sokmaz: Başkasına ait olan şeylerin veya kişilerle kurulan yüzeysel ilişkilerin, gerçek değerini ve sıcaklığını hissettirmeyeceğini ifade eder. Sahip olunmayan veya içten bir bağ kurulmamış şeylerin, anlam ve değer taşımayacağını vurgular.
- Eşek reyhan koklamaz: Bazı kişilerin güzellikleri ve değerli şeyleri anlayamayacak kadar bilgisiz veya duyarsız olduğunu ifade eder. Değer bilmeyen insanlara ne kadar kıymetli şeyler sunulsa da onların farkına varamazlar.
- Et kokarsa tuzlanır; ya tuz kokarsa ne yapılır?*: Bir sorunu çözmek için başvurulan en güvenilir yol veya kişinin bozulması durumunda, artık çözümün kalmayacağını ifade eder. Bir durumu düzeltecek unsur bozulursa, o noktada düzeltmek imkânsız hale gelir ve çözüm bulunamaz.
- Eşeğe söz, kokmuşa tuz hayretmez: Anlayışsız cahil kişiye laf anlatmak oldukça güçtür.
- Gül güdük amma kokusu güzel, selvi büyük amma yapısı güzel (Kavak uzun tepesi çok, gül kısa kokusu çok): Her şeyin hem olumlu hem de olumsuz yönleri olduğunu ve her şeyin kendi güzellikleri ve zayıflıkları olduğunu ifade eder.
- Gül üstüne gül koklanmaz: Birini sevip ona yürekten bağlı olan kişi, sevdiği dururken başka birine sevdalanmaz.
- Hayat akarsuya benzer, durunca kokar: Yaşamın sürekli hareket ve değişim içinde olması gerektiğini ifade eder. Hareket etmediğinde, yani durduğunda, yaşam sıkıcı ve kötü hale gelebilir.
- Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa (söyleşe söyleşe) anlaşır*: Hayvanlar, koklaşarak birbirleriyle iletişim kurar ve anlaşırlar; insanlar ise konuşarak, diyalog kurarak anlaşırlar. Bu atasözü, insanların sorunlarını ve anlaşmazlıklarını çözmek için konuşmanın ve iletişim kurmanın gerekliliğini ifade eder.
- Helayı taşlayan, kokusuna katlanır: Bilinçsizce yapılan bir eylemin doğuracağı olumsuz sonuçlara kişinin kendisinin de katlanmak zorunda kalacağını ifade eder.
- Her çiçeğin bir kokusu var: Her insanın kendine özgü özellikleri, hoşa giden ya da gitmeyen yönleri olduğunu ifade eder. İnsanların farklılıklarını ve benzersiz niteliklerini vurgular, herkesin kendine has bir yapısı olduğunu anlatır.
- Her çiçek koklanmaz*:
- Güzeldir diye her kadına kapılmak, kanmak doğru değildir.
- Kolay elde edilebilecek gibi görünen güzel şeyleri, bazen elde etmek zordur.
- İsin yanına varan is, misin yanına varan mis kokar*: Kişi kiminle arkadaşlık ederse ondan kendisine birtakım huylar geçer.
- Kasap dükkanında et kokmaz: Kasabın etin bozulmasını engelleyecek şekilde saklama becerisine sahip olduğunu veya taze tutacağını ya da bozulmadan önce zaten satmış olacağını anlatır (?).
- Sarımsağı gelin etmişler de kırk gün kokusu çıkmamış* (Sarımsağı soğanla gelin güvey etmişler, kırk gün kokusu çıkmamış): İnsanlar kötü yanlarını kolay kolay belli etmezler, haklarında yargıda bulunmakta acele edilmemelidir.
- Sarımsak yemedim ki ağzım koksun (Acı soğan yemedim ki, ağzım koksun)*: Kötü bir iş yapmadım ki sonucundan korkayım, sorumlu olayım.
- Soydur çeker b*ktur kokar (Cins cinse çeker): Her canlıda, kendi soyunun özellikleri görülür.
- Tabağa sorarsan dünyada fena koku olmaz*: Kötü işlerle uğraşan kimse, kötü iş diye bir şey tanımaz (tabak: deri işleyicisi).
- Temiz su akar, kirli (durgun) su kokar: Temiz su, berrak ve kokusuzdur, ancak kirli su, genellikle kötü kokar ve berrak değildir. Temiz ve dürüst davranışlar çevresinde olumlu etkiler yaratırken, kötü niyetli veya ahlaki olarak kirli davranışlar genellikle olumsuz sonuçlar doğurur.
- Yel essin, kokusu gelsin: Yapılan hiçbir şeyin gizli kalamayacağını ve eninde sonunda duyulacağını ifade eder. Her eylemin bir etki ve iz bırakacağına dikkat çeker.
Soru/Yorum Gönder