Fındık nedir ne demektir? Fındık ile ilgili atasözleri deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 0
Bir tanesinin kabuğu kırılmış kabuklu fındıklar
Fındık
  1. (botanik) Fındıkgillerden, kuzey yarıkürenin ılık yerlerinde ve Türkiye'nin en çok Karadeniz Bölgesinde yetişen, 17 kadar türü bulunan bodur bir ağaççık ve bunun sert kabuk içindeki yağlı tohumu.
  2. (argo) Dolu, hileli zar.
  3. (tarih) Tüfek mermisi.

Fındık ile ilgili deyimler ve anlamları

İçinde "fındık" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Fındık kabuğunu doldurmaz (doldurmayacak): Pek önemsiz, değersiz: Aslında problemleri fındık kabuğunu dahi doldurmaz türden (S. Uçar). Bir hiç uğruna, fındık kabuğunu doldurmayacak sebeplerle evliliğimizi bitirip boşandık. (H. Demireşik)
  • Fındık kırmak: Çapkınlık yapmak: Kim bilir hangi çapkınla fındık kırıyor? (A. Nesin). Bekar evi gibiydi. Belli fındık kırıyor bey efendi bu evde. (K. Koç)
  • Fındık kurdu gibi: Ufak tefek, tombulca, sevimli: Valide: – Yaradana kurban olayım, fındık kurdu gibi bir kız! Şunu kaçırmayalım, hemen nişanlayıverelim, diyorum. (R. Gündoğdu)

Fındık ile ilgili atasözleri ve anlamları

İçinde "fındık" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:

  • Fındık kabuğundan çıkmış, kabuğunu beğenmemiş: İnsanın geldiği yeri veya kendisini yetiştirenleri küçümsemesini ifade eder. Kendi köklerinden gelen biri, geçmişini unutup onu değersiz görmeye başladığında bu sözle eleştirilir.
  • Fındıkçının şereflisi (terazisi) olmaz: Hile yaparak kazanç sağlamak isteyen kişilerin dürüstlüğe sahip olamayacağını ifade eder. Fındıkçı argoda hilekâr ve düzenbaz bir kişiyi simgeler; dolayısıyla onun işinde adalet veya doğruluk beklenemez.
  • Bakkal fındığıyla yâr sevilmez (Harman fındığıyla yâr sevilmez): Küçük ve değersiz şeylerle büyük işler yapılamayacağını ifade eder. Sevgiyi, dostluğu veya herhangi bir önemli değeri kazanmak için ufak tefek hediyeler veya yüzeysel çabalar yeterli olmaz.
  • Bir koza, iki fındık içi atarlar: (?)
  • Daldaki fındık cepte harçlık olmaz: Elde olmayan şeylerin, henüz gerçekleşmemiş kazançların güvenilir bir gelir kaynağı olamayacağını ifade eder. İnsanlar ancak sahip oldukları, ellerindeki imkanlarla hareket edebilirler; hayali kazançlar gerçek fayda sağlamaz.
  • Elden öz, kızılağacından köz, fındık dalından saz olmaz: Her şeyin kendi doğasına uygun şekilde değerlendirilmesi gerektiğini ifade eder. Bir şeyin ya da kişinin doğasında olmayan bir özellik, zorla elde edilemez veya istenilen sonucu vermez.
  • Elin tavuğu ele kaz, fındığı koz görünür: Aynı şeylere sahip iki kişi bazen karşısındakinin malını daha üstün görür ona imrenir.
  • Harmana serilmeyen fındık kuru sayılmaz: Bir işin ya da emek harcamanın tamamlanmadığı sürece sonucu değerlendirilmemelidir anlamına gelir. İşin son aşamasına gelmeden başarıdan bahsedilemez, tıpkı harmana serilmeyen fındığın kurutulmamış sayılması gibi.
  • Harmanı olmayanın fındığı olmaz: Gerektiği şekilde emek verilmeden, hazırlık yapılmadan elde edilen hiçbir şeyin kalıcı olmayacağını ifade eder. Bir kişinin başarılı olabilmesi için önce gerekli çabayı ve hazırlığı yapması gerekir; aksi takdirde istenilen sonuçlara ulaşamaz.
  • İki fındık bir olsa bir kozun başını yarar: Küçük şeylerin bir araya gelerek daha büyük bir etki yaratabileceğini ifade eder; birleşmenin gücünü ve iş birliğinin önemini anlatır (koz: ceviz).
  • Mal dediğin fındık, bakır dediğin kancık: (?)

Fındık ile ilgili birleşik kelimeler

  • Fındık altını:
    1. Osmanlı İmparatorluğunda kenar süsleri fındığa benzediğinden bu adla anılan, es­ki 20 gümüş ku­ruş kıy­me­tin­de­ki ufak al­tın pa­ra, fındıki.
    2. (mecazi) Küçük ve değerli şey.
    3. (mecazi) Tatlı, sevimli (kimse): Kız, fındık altını, baksana, Eşber'in parmağında bir yüzük varmış, herkes onu konuşuyormuş, sen gördün mü? (N. Yeğinboğalı)
  • Fındık yuvası: Tombul ellerin dış yüzünde, parmak diplerinde görülen çukurluklar.
  • Fındıki:
    1. Fındık kabuğu rengi.
    2. (tarih) Osmanlı padişahı III. Ahmet zamanında basılmış, 23 ayar ve 3,4575 gram ağırlığında bir altın para, fındık altını.
  • Fındıkçı:
    1. Fındık yetiştiren, fındık satan kimse.
    2. (halk dilinde) Erkeklere yüz veren, cilveli, oynak, fingirdek kadın: Varımızı, yoğumuzu uğruna sarf ederiz... Amma, gel gör ki, fındıkçı... Bana kendini namuslu satar... (R. N. Güntekin)
    3. (argo) Hilebaz, oyunbaz.
  • Fındıkkıran:
    1. Fındık, ceviz gibi kabuklu yemişlerin kabuğunu kırmaya yarayan ve elle kullanılan araç.
    2. (mecazi) İşveli, neşeli, kıvrak, şuh kadın: İki genç esnaf fındıkkıran bir hizmetçi kızla alay ediyorlardı.