![]() |
Fındık |
- (botanik) Fındıkgillerden, kuzey yarıkürenin ılık yerlerinde ve Türkiye'nin en çok Karadeniz Bölgesinde yetişen, 17 kadar türü bulunan bodur bir ağaççık ve bunun sert kabuk içindeki yağlı tohumu.
- (argo) Dolu, hileli zar.
- (tarih) Tüfek mermisi.
Fındık ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "fındık" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
- Fındık kabuğunu doldurmaz (doldurmayacak): Pek önemsiz, değersiz: Aslında problemleri fındık kabuğunu dahi doldurmaz türden (S. Uçar). Bir hiç uğruna, fındık kabuğunu doldurmayacak sebeplerle evliliğimizi bitirip boşandık. (H. Demireşik)
- Fındık kırmak: Çapkınlık yapmak: Kim bilir hangi çapkınla fındık kırıyor? (A. Nesin). Bekar evi gibiydi. Belli fındık kırıyor bey efendi bu evde. (K. Koç)
- Fındık kurdu gibi: Ufak tefek, tombulca, sevimli: Valide: – Yaradana kurban olayım, fındık kurdu gibi bir kız! Şunu kaçırmayalım, hemen nişanlayıverelim, diyorum. (R. Gündoğdu)
Fındık ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "fındık" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
- Fındık kabuğundan çıkmış, kabuğunu beğenmemiş: İnsanın geldiği yeri veya kendisini yetiştirenleri küçümsemesini ifade eder. Kendi köklerinden gelen biri, geçmişini unutup onu değersiz görmeye başladığında bu sözle eleştirilir.
- Fındıkçının şereflisi (terazisi) olmaz: Hile yaparak kazanç sağlamak isteyen kişilerin dürüstlüğe sahip olamayacağını ifade eder. Fındıkçı argoda hilekâr ve düzenbaz bir kişiyi simgeler; dolayısıyla onun işinde adalet veya doğruluk beklenemez.
- Bakkal fındığıyla yâr sevilmez (Harman fındığıyla yâr sevilmez): Küçük ve değersiz şeylerle büyük işler yapılamayacağını ifade eder. Sevgiyi, dostluğu veya herhangi bir önemli değeri kazanmak için ufak tefek hediyeler veya yüzeysel çabalar yeterli olmaz.
- Bir koza, iki fındık içi atarlar: (?)
- Daldaki fındık cepte harçlık olmaz: Elde olmayan şeylerin, henüz gerçekleşmemiş kazançların güvenilir bir gelir kaynağı olamayacağını ifade eder. İnsanlar ancak sahip oldukları, ellerindeki imkanlarla hareket edebilirler; hayali kazançlar gerçek fayda sağlamaz.
- Elden öz, kızılağacından köz, fındık dalından saz olmaz: Her şeyin kendi doğasına uygun şekilde değerlendirilmesi gerektiğini ifade eder. Bir şeyin ya da kişinin doğasında olmayan bir özellik, zorla elde edilemez veya istenilen sonucu vermez.
- Elin tavuğu ele kaz, fındığı koz görünür: Aynı şeylere sahip iki kişi bazen karşısındakinin malını daha üstün görür ona imrenir.
- Harmana serilmeyen fındık kuru sayılmaz: Bir işin ya da emek harcamanın tamamlanmadığı sürece sonucu değerlendirilmemelidir anlamına gelir. İşin son aşamasına gelmeden başarıdan bahsedilemez, tıpkı harmana serilmeyen fındığın kurutulmamış sayılması gibi.
- Harmanı olmayanın fındığı olmaz: Gerektiği şekilde emek verilmeden, hazırlık yapılmadan elde edilen hiçbir şeyin kalıcı olmayacağını ifade eder. Bir kişinin başarılı olabilmesi için önce gerekli çabayı ve hazırlığı yapması gerekir; aksi takdirde istenilen sonuçlara ulaşamaz.
- İki fındık bir olsa bir kozun başını yarar: Küçük şeylerin bir araya gelerek daha büyük bir etki yaratabileceğini ifade eder; birleşmenin gücünü ve iş birliğinin önemini anlatır (koz: ceviz).
- Mal dediğin fındık, bakır dediğin kancık: (?)
Fındık ile ilgili birleşik kelimeler
- Fındık altını:
- Osmanlı İmparatorluğunda kenar süsleri fındığa benzediğinden bu adla anılan, eski 20 gümüş kuruş kıymetindeki ufak altın para, fındıki.
- (mecazi) Küçük ve değerli şey.
- (mecazi) Tatlı, sevimli (kimse): Kız, fındık altını, baksana, Eşber'in parmağında bir yüzük varmış, herkes onu konuşuyormuş, sen gördün mü? (N. Yeğinboğalı)
- Fındık yuvası: Tombul ellerin dış yüzünde, parmak diplerinde görülen çukurluklar.
- Fındıki:
- Fındık kabuğu rengi.
- (tarih) Osmanlı padişahı III. Ahmet zamanında basılmış, 23 ayar ve 3,4575 gram ağırlığında bir altın para, fındık altını.
- Fındıkçı:
- Fındık yetiştiren, fındık satan kimse.
- (halk dilinde) Erkeklere yüz veren, cilveli, oynak, fingirdek kadın: Varımızı, yoğumuzu uğruna sarf ederiz... Amma, gel gör ki, fındıkçı... Bana kendini namuslu satar... (R. N. Güntekin)
- (argo) Hilebaz, oyunbaz.
- Fındıkkıran:
- Fındık, ceviz gibi kabuklu yemişlerin kabuğunu kırmaya yarayan ve elle kullanılan araç.
- (mecazi) İşveli, neşeli, kıvrak, şuh kadın: İki genç esnaf fındıkkıran bir hizmetçi kızla alay ediyorlardı.
Soru/Yorum Gönder