bel (I)
- İnsan bedeninin göğüsle karın arasındaki dar bölümü: Ağamı yolladım Yemen eline / Çifte tabancalar takmış beline / Ayrılmak olur mu taze geline (Türkü).
- Bu bölümün sırtın altına ve karnın arkasına rastlayan bölgesi: Bel ağrısı.
- Hayvanlarda omuz başıyla sağrı arası: Bu atın beli düşükçe.
- İki dağ arasında geçit veren çukur: "Çıksam yüksek bellere gün eylesem / Acep nazlı yâr duyar mı ola?" (Türkü)
- Geminin orta kısmı.
- (Erkek için) Cinsel birleşme sırasında ya da cinsel uyarılma gibi nedenlerle akan salgı, bel suyu, meni, sperm.
bel (II)
Toprağı kazmaya ya da altını üstüne getirmeye yarayan, ayakla basılacak yerine basılarak yere batırılan, sivri uçlu, kürek ya da çatal biçiminde tarım aleti: Bakar ki iki arkadaşından biri öküzle çift sürerek, diğeri ise elindeki bel ile sabanın girmediği yerlerin toprağını çevirerek Murat Dede'ye yardım etmekteler. (D. Karakurt)Bel (kürek)
bel (III)
- İşaret, im: Bel koydum. İşaretledim. (Y. E. Özulu). Kapının eşiğinde bir bel vardır. Öğle namazına biriken halk, oraya bakar durur. Sonra güneş o bel'e geldi mi, ezan okunur... (M. Makal)
bel (IV)
- Yutma: Pek çok gıda bel eder ve hiç hazmetmez, hâlbuki bazıları az alır ve hepsini hazmeder. (S. Özdemir)
bel (V)
- (Graham Bell'in adından) Radyo ya da telsizde, akım ya da güç gibi iki fiziksel büyüklüğün oranının logaritması cinsinden kullanılan bir birim. Ses şiddetiyle ilgili bir ölçü birimi olup kulak ancak "bel"den on kat daha az sesleri ayırt edebildiğinden ölçülerde daha çok "desibel" kullanılır.
Bel ile ilgili birleşik kelime ve fiiller
- Bel bellemek: Toprağı belle (kürekle) kazmak, altüst etmek: Bahçede çalışıyor, bel belliyor, çapa çapalıyor, bahçıvanlık ediyor, ama bütün bu işleri yaparken onurunu korumasını da biliyordu. (M. Fuat)
- Bel etmek:
- İşaret koymak, işaret vermek: İbiş el etmiş, bel etmiş; o senin madeni bulmuş. (A. Sayar)
- Yutmak: Koca bir ejderha gibi, insanı bel'eder (S. H. Bolay)
- Bel kıra kıra: Kırıta kırıta, salına salına: Elinde testisini, kalaylı güğümünü tutarak çeşmeye bel kıra kıra giden veya oradan evine dönen süslü genç kızlara hovarda erkekler beyitler atar, yanlarına varma çarelerini arardı. (A. S. İğciler)
- Bel suyu: Meni, sperm.
- Beli gelmek: (Erkek için) Cinsel birleşme sırasında salgı boşaltmak.
Bel ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "bel" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
- Bel bağlamak: Birisinin kendisine yardımcı olacağına inanmak, birine güvenmek: Kim Allah'a bel bağlarsa Allah da onu sevindirir. Kim Allah'a tevekkül ederse onun işlerinde Allah yeter. Çünkü Allah'a bel bağlamak müminin kalesidir. (İmam Muhammed Taki a.s.)
- Bel kırmak:
- (Gövdeyi) Belden sağa sola bükmek.
- Kırıtmak, salınmak: Kaş göz ediyor, bel kırıyor, kösnüsel buğular saçıyor, düzmece gülüşüyle Arif'i büsbütün çileden çıkarmağa uğraşıyordu. (Ö. Başargan)
- Bel vermek:
- (Duvar gibi dik şeyler) Dışarıya doğru ya da (tavan, kiriş gibi yatay şeyler) aşağıya doğru kamburlaşmak: Duvarların sıvası dökülmüş, çatı bel vermiş. Kiremitler gömgök yosun. (M. Başaran)
- (mecazi) Herhangi bir konuda destek olmak: Hepimizin rahatlığı, keyfi adına.. Bel verip köprü kuracaksınız, sırt verip kaldırım düzeceksiniz. (İ. Tarus)
- Belden aşağı vurmak: İş hayatında, insan ilişkilerinde, siyasette kural dışı saldırmak: Diğer firma, daha ucuz çalışıyor, belden aşağı vurup haksız rekabet yapıyor, vergi vermiyor, müşterilerini aldatıyor (A. Tuzcu). Seçim mücadelesi sırasında Aydın'ın rakibinin, Aydın'ın küçükken bir suç işlediğini söylemesi belden aşağı vurmaktı. (N. Muallimoğlu)
- Beli açılmak: Küçük abdestini tutamaz olmak: "Yatağına işediği için dövüyoruz." "O da dövdüğünüz için işiyor. Beli açılmış öksüzün. Götür de bir okut." (F. Erdinç)
- Beli bükük: Güçsüz, zavallı: Tam karşıma gelen odada beli bükük bir nine dolaşıyordu. (B. Özkişi)
- Beli bükülmek: Güçsüz kalmak, bir işi yapamayacak duruma düşmek, iyice yaşlanmak, çöküntüye uğramak: Bu sırada beli bükülmüş yaşmaklı kadınlar, sakallı ihtiyarlar, gözü yaşlı sevgililer, şehri korumakla görevli askerler, devlet erkânı orduyu ve sultanlarını dualarla uğurluyorlardı. (H. Bayraktar)
- Beli çökmek: Kamburlaşmak: Her kurşun durmadan ya bir fidan boylu genci veya çocuğu yere seriyor, ya bir gelinlik kızın göğsünde yara gülleri açıyor, ya bir ihtiyar babayı, ya bir beli çökmüş nineyi topraklar üstüne uzatıyordu... (A. Zühtü)
- Beli kopmak (kırılmak): Çok yorulmak, beli çok ağrımak: Gördüğünüz gibi yüküm ağır... Belim koptu!
- Belinden gelmek: Birinin evladı olmak: En iyisi babasının belinden gelen değil, yolundan gidendir.
- Beline sağlam (olmak): Irz ve namusuna saygılı olmak, cinsel istek ve arzularını zapt edebilmek: Doğrusu eline, diline, beline sağlam, harbî karıydı. Her cihetçe güvenilir, akıl danışılır, sıkışınca insanın yardımına koşar cinstendi (O. Kemal). Kahraman fakirhane çocuğuydu ama diline, beline sağlam bir fırlamaydı. (L. Cantek)
- (bir şey birinin) Belini bükmek: Çaresiz bırakmak: Kuraklık köylünün belini büktü.
- Belini doğrultmak: Yeniden durumunu düzeltmek: Kırım Savaşı çıkınca taze savaş haberlerini vermek için yayınladığı ilâveler halk tarafından kapışılmış ve gazete giderek belini doğrultmuştu. (A. Giz)
- Belini kırmak:
- (Birini) Bir şey yapamaz duruma getirmek: (...) düşmanını denize dökmüş, hasmının belini kırmıştı. (K. Atatürk)
- Bir işin, yapılması en güç bölümünü yapmak.
- Belini vermek: Dayanmak, yaslanmak: İsmail Ağa ötede ince bir çam gövdesine belini vermiş susuyor, düşünüyordu. (Y. Kemal)
- Anahtarı beline takmak: Evde yönetimi ele almak: Ertesi günden itibaren ana anahtarı beline takıp yürüyecekti; gururu yüzünden okunuyordu.
- Bir ayak üstünde kırk yalanın belini bükmek: Kısa bir zaman içinde birçok yalan söylemek: Baba parasıyla yaşayan aylak, çalışmaktan hoşlanmayan, bir ayak üstünde kırk yalanın belini büken biri... Üstelik kaypak, güvenilmez biriydi de... (B. Aksun)
- Eli belinde: Kavgaya hazır, kavgacı, şirret, çaçaron (özellikle kadınlar için kullanılır): Zinnur'da da numara çok. Bazen eli belinde bir çingene, bazen al yanaklı köylü güzeli olurken bakarsın bir gece hanım hanımcık namuslu aile kızı pozlarında gönülleri fethetmektedir. (M. Anıl)
- Eline, diline, beline sâhip olmak: Kötü işlerden, kötü sözlerden, günah ve haramlardan uzak durmak: Baba, âşığa, kötülükle bulunmaması, sırrını saklaması, eline, diline beline sahip olması için öğütte bulunur. (M. Öztürk)
- Su testisi gibi eli belinde: Kavgacı, şirret (kimse).
Bel ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "bel" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )
- Belinde bir tek tabancası var, boynu kayıştan görünmez: Kişinin sahip olduğu küçük bir şeyi fazlasıyla abarttığını ve gereğinden fazla gösteriş yaptığını ifade eder. Elindeki imkânlar sınırlı olsa da bunu büyük bir meziyet gibi sunmaya çalışan kişileri tanımlamak için kullanılır.
- Ağır yükün altına girme belin incinir: İnsan gücünün yetmeyeceği işe kalkışmamalı, yoksa zor durumda kalabilir.
- Bol bol yiyen bel bel bakar*: Çokça ve geleceği düşünmeden harcayan, kazançsız kaldığı zaman acınacak duruma düşer.
- Dağda gez, belde gez insafı elden bırakma* (Yol kes, bel kes, insafı elden bırakma): "Eşkıya dahi olsan insaflı ol" anlamında bir atasözü.
- Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı*: Konu ile hiç ilgisi yokken birdenbire söylenen yersiz, saçma ve konuyu saptıran sözleri hafifsemek için kullanılır: ... misaller o derece birbirine aykırı ki, evet o derece birbiriyle ilgisiz ki "dam üstünde saksağan vur beline kazmayı" izah için bir örnek isteseler, derhal sizin, iddialarınızı ispat için ileri sürdüğünüz misalleri gösteririm. (K. T. Öz-Han)
- Deliye el ver, eline bel ver: Bir kişiye yardım ederken ona gerçekten fayda sağlayacak şekilde destek olmanın önemini ifade eder. Yardımın, kişinin ihtiyacına uygun ve onu gerçekten güçlendiren bir şekilde yapılması gerektiğini vurgular (?).
- Elindekini sıkı tut, geleceğe bel bağlama: "İlerde daha çok kazanırım" diye savurganlık yapma. Çünkü ilerde neler olacağı hiç belli olmaz.
- Kavak uzaya uzaya göğe değmez ya, elbet bir gün belinden kırılır: Kişinin kendini fazla büyük görüp haddini aşmaya çalışmasının sonunda zararla sonuçlanacağını ifade eder. İnsanın, sınırlarını bilerek mütevazı davranmasının daha doğru olduğunu anlatır.
- Mal istersen bedeninden, evlat istersen belinden: Mal sahibi olmak için çalışıp emek harcamak gerekir. Çocuk sahibi olmak için de sağlıklı ve güçlü olmak gerekir.
- Ortak atın beli kırık olur:
- Bir mal veya mülk birden fazla kişi tarafından paylaşıldığında, bu kişilerin mülke göstereceği özen ve sorumluluk genellikle azalır ve mülk zarar görür.
- Birden fazla kişinin sorumluluğunu paylaştığı durumlarda işlerin sıklıkla düzgün yürümediğini veya ihmal edildiğini ifade eder.
- Para parayı kazanır, koç yiğit bel beller: Parasal sermayenin önemini ve büyük işler yapmanın temelinde yatan ana faktör olduğunu vurgular. Paranın, daha fazla para kazanmak için bir araç olduğunu belirtirken, sermaye yokluğunda da çalışmanın ve azmin önemine dikkat çeker.
- Pilav yiyen kaşığını belinde taşır*: Bir şeyden yararlanmak isteyen kişi, bunun için gereken aracı eli altında bulundurmalıdır.
- Solucan yılanla ölçülüyorum derken belinden kopmuş: Güçsüz ve zayıf kimseler, kendilerinden büyük ve güçlülerle yarışayım derken büyük zarara uğrarlar, hatta hayatlarını bile kaybedebilirler.
- Yanşağın belini sağır büker: Çok konuşan, geveze kişiye karşılık verilmez, ilgi gösterilmezse daha az konuşur (yanşak: Yersiz ve çok konuşan).
Soru/Yorum Gönder