Ciğer nedir ne demektir? Ciğer ile ilgili atasözleri deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 0
İnsan vücudunda akciğer ve karaciğerin gösterimi
İnsanda akciğer ve karaciğer
  1. Akciğer ve karaciğerin ortak adı.
  2. (Kasaplıkta) Hayvanın akciğer, yürek ve karaciğerinin oluşturduğu takım.
  3. Bunlardan yapılan yemek: Ciğer kebabı. Arnavut ciğeri.
  4. (mecazi) Yürek, iç: Ta ciğerinden geliyordu bu « Ah » kelimesi onun.(T. Fikri). Gönlünde bir derdi bulunmayan, ciğeri yaralı olmayan insanın şiirinde tat vardır zannetme. (M. İsen)
  5. (mecazi) Cesaretli, yürekli olma: Onda bu işi yapacak ciğer var mı? (TDK)

Ciğer ile ilgili deyimler ve anlamları

İçinde "ciğer" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Ciğer acısı: Çocuğunun ya da çok yakınının ölümünden duyulan büyük acı: Ciğer acısı görmeyesin. Elin emekli, başın devletli ola... (M. Yardımcı)
  • Ciğer kebap olmak: Büyük bir acıya uğramak, yüreği yanmak: Koç Köroğlu harap oldu / Yandı ciğer kebap oldu / Turna teli sebep oldu / Hoylu'm da kaldı gelmedi
  • Ciğeri beş (on) para etmemek: Değersiz, aşağılık bir kimse olmak: Sen ne anlarsın sevgiden? Ciğeri beş para etmez adam! (M. Atilla)
  • Ciğeri dağlanmak: Çok acı çekmek, çok üzülmek: (...) şehit üç oğlunun vefatlarıyla ciğeri dağlanmış, bir diğer oğlunun, ciğerparesi Halid'inin haberlerini eli yüreğinde endişeyle, hasretle bekleyen Fatma Hanım... (İ. Özkan)
  • Ciğeri parçalanmak (parça parça olmak): Yüreği parçalanmak: Aşk derdiyle yüreği paralanmamış olanlar daima beni ayıplarlar. Halimi anlatmak için aşk derdiyle ciğeri parçalanmış bir kimse yok. (Fuzuli)
  • Ciğeri sızlamak: Çok acımak, yüreği sızlamak: Duvaklı gelinler sürmeli kızlar, / Ana, babasının ciğeri sızlar, / Bu depremde sebep olan da bizler, / Yandı anaların ciğeri yandı (Erzincan'ın göz yaşları)
  • Ciğeri yanmak:
    1. Büyük acı ve sıkıntı çekmek: Ciğeri yanmış divane olmuş. Yemeden içmeden kesilmiş. (S. Cem)
    2. Susamak: Zemzeme kavuşacak ciğeri yanmış kullar, Meyve ile dolacak tuttuğu bütün dallar. (İ. Kuzi)
  • Ciğerimin köşesi:
    1. Çok sevdiğim: Ey dünyalar güzeli, ciğerimin köşesi! Kaçar böyle ağlarsan, tüm cihanın neşesi. (R. İ. Öğütmen)
    2. Sevgili çocuğum: Babam bana ciğerimin köşesi derdi. Tıpkı senin gibi, sormuştum bir gün. Ciğer köşesi nedir diye? "Canımın içidir" dedi. (Y. Bahadıroğlu)
  • Ciğerinden vurmak: En hassas yerine dokunmak, çok fazla tesir edip aşırı derecede ıstırap vermek: Bir lâf konuştu mu ciğerinden vururdu adamı. (A. İlhan)
  • Ciğerine ateş düşmek: Büyük bir acı ve üzüntünün etkisi altına girmek, yüreğine ateş düşmek: Canına ve ciğerine düşen ateş, ona kendisini ve dünyasını unutturmuştu. (N. Ganjavi)
  • Ciğerine işlemek:
    1. (Soğuk ve rutubet) Çok etkilemek, çok üşütmek: Baksana soğuk ciğerine işlemiş, titreyip duruyor.
    2. (Kötü davranış, söz) Çok dokunmak, çok etkilemek: Sözleri ciğerine işlemiş, sessizlik zırhını delmişti. (A. R. Gürel)
  • Ciğerine oturmak: Çok ağır gelmek: Anlaşılıyor ki bu itham onun ciğerine oturmuş.
  • Ciğerini delmek (delip geçmek): Acıklı bir durum, kişiye dayanılmaz bir üzüntü vermek: Bu da geçer amma insanın ciğerini delip de geçer.
  • (birinin) Ciğerini okumak: Aklından geçenleri gizli düşüncelerini bilmek: Pazarcı bir bakışta ciğerini okur adamın. Buraya karı kız seyretmeye gelenden evinin haftalık nevalesini düzmeye gelmiş olanı bir bakışta ayırır... (O. Rıfat)
  • (birinin) Ciğerini sökmek: Bir kimseyi çok büyük zararlara uğratmak, varını yoğunu almak: Ciğerini söker, alacağını alır. Ocağına incir diker de on parasından vazgeçmez... (C. F. Başkut)
  • (birinin) Ciğerini tüketmek: Derdini, meramını anlatmak için uzun uzun konuşmak: "Ciğer tüketme aney," diye söylendi. "Bu bizim felek yazımız..." (O. Şahin)
  • (birinin) Ciğerini yakmak: Bir kimseye büyük bir acı çektirmek: Bu sözleri koca ihtiyarın ciğerini yakmıştı. (A. K. Sever)
  • (birinin) Ciğerinin içini bilmek: Çok yakından tanımak, her türlü düşüncesini bilmek: Öyle ya, yıllardır tanırdı Selâmi'yi, ciğerinin içini bilirdi. (T. Yücel)
  • Ciğerleri bayram etmek: Açık havaya çıkıp temiz havayı solumaktan memnun olmak: Babam arabanın camlarını açtı. "Ciğerlerimiz bayram etsin biraz! Doğa gibisi var mı?" diyen annem, derin bir nefes aldı. (A. Portakal)
  • Ciğerci sırığı: Çok uzun boylu kimseler için söylenir.
  • Ciğerpare: İnsanın ciğerinin köşesi gibi sevdiği kimse, evlât, torun: Gel ciğerparem, gel anasının her şeyi. Hayat kaynağım, gel! (O. Özbaş)
  • Canım ciğerim: Çok içten bir sevgi sözü: Sizler benim ailem, canım, ciğerim, gözümün nurlarısınız. Hem en büyük derdim, sıkıntım hem de huzurumsunuz. (E. B. Ersöz)
  • Can ciğer kuzu sarması: İçli dışlı, pek içten ve candan olan kimseyi anlatır: Murat'la Soner can ciğer, kuzu sarması gibi. Haberleşip, kamaralarından aynı anda, salondaki yemeğe iniyorlar. Beraber gülüp, beraber eğleniyorlar. (B. H. Özbek)
  • Canciğer olmak: Birbirleriyle çok yakın arkadaş olmak: Zeki tavırları dikkatimi çekti. Tanıştık. Sonra da komşu olduk, can ciğer arkadaş, dost olduk. Bir ara aynı evi paylaştık... (A. Kahraman)
  • Kedi ciğere bakar gibi bakmak: Bir şeye imrenerek çok iştahla bakmak: Bu sofralardaki yemeklere, odamızın demir parmaklıklı penceresinden kedi ciğere bakar gibi bakıyorduk... (Atatürk Ansiklopedisi)
  • Kediye ciğer emanet etmek (ısmarlamak): Güvenilmeyecek birine güvenmek, önemli bir şeyi teslim etmek: Kümes bekçiliği tilkiye bırakılmaz, kediye ciğer emanet edilmez. (N. Muallimoğlu)

Ciğer ile ilgili atasözleri ve anlamları

İçinde "ciğer" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Ciğer yanmayınca göz yaşarmaz: İnsanın bir derdi olmayınca kederlenmeyeceğini ifade eder. Kişi, ancak başına bir sıkıntı geldiğinde gerçekten üzülür.
  • Aç kurdun evinde ciğer kelle ne arasın: Aç bir kişiden ya da zor durumda olan birinden yardım beklemenin boşuna olduğunu ifade eder.
  • Akıllı sinek yoğurda konar, şehre gelir; akılsız sinek ciğere konar, köye gider: Akıllı insanların doğru seçimler yaparak daha iyi fırsatlar elde ettiğini ifade eder. Yanlış tercihler yapanlar ise kendilerini daha kötü durumlarda bulabilirler.
  • Aslan varken kediye ciğer düşmez: Güçlü kuvvetli kimselerin olduğu yerde, güçsüz zayıf kimseler söz sahibi olamazlar.
  • Avrat tuz dedi mi ciğeri cız der*: Karısı herhangi bir şey isteyince ihtiyaçları karşılayamayan kocanın içi sıkıntıyla dolar.
  • Can ciğerden tatlı: İnsanın en değerli varlığının kendi canı olduğunu anlatır. Bir kimseye yakınlık ve sevgi ne kadar büyük olursa olsun, kişi en çok kendi hayatını önemser.
  • Çingene ciğer pişirir, yemeden karnını şişirir*: Cimri kimse, pişirdiği yemek bitmesin diye yemeden doyduğunu söyler.
  • Eşek at olmaz, ciğer et olmaz*: Soysuz kişi soylu olmaz, bayağı şey üstün nitelik kazanmaz.
  • Et görmeyen adam ciğere bayılır: İmkansız ya da ulaşılamaz olanı bulamayan kişinin, daha düşük değerdeki bir şeye aşırı ilgi göstereceğini anlatır. Kişi, elinde olana değer vermeye mecbur kalır çünkü daha iyisine ulaşma şansı yoktur.
  • Eti ciğer eden de avrat, ciğeri et eden de: Bir kadının (eşin) ev içindeki becerisi ve katkısının, bir şeyi değerli ya da değersiz kılabileceğini ifade eder. Kadının elinin değdiği şeyler, becerisine bağlı olarak ya daha iyi hale gelir ya da değer kaybeder.
  • Hergeledeki öküzün ciğerine nohut ıslanmaz: Bilgisiz, işten anlamayan kişilerin elinden çıkmış işten yarar sağlanmaz.
  • Kedi ciğere, insan paraya/çıkara bakar: Menfaatçilik insan ruhunun derinliklerine işlemiştir.
  • Kedi ciğere yetişemezse "Bugün oruçtur" dermiş: Bazı insanlar isteklerini elde edemezlerse, kendilerine göre bir sebep bulur bu durumu kabullenmeye çalışırlar.
  • Kedi uzanamadığı (erişemediği) ciğere pis (murdar) dermiş*: Elde edemeyecekleri şeyi hor göstermeye kalkışanlar için söylenir.
  • Kedinin boynuna ciğer asılmaz*: Bir kimseye, onun en çok sevdiği şey emanet edilemez.