Boynun ön bölümü ve bu bölümü oluşturan organlar (gırtlak, kaslar, yemek borusu ve soluk borusu vb.): Adam, boğazını yırtarcasına bağırıyor. Yediklerim boğazımda kaldı. Boğazım şişti.Boğaz - Herhangi bir şeyin ağzına yakın olup genellikle silindir biçiminde daralan geçit kısmı: Testinin boğazı, şişenin boğazı, vazonun boğazı vb.
İki kara arasındaki dar deniz: İstanbul boğazı, Çanakkale boğazı, Cebelitarık boğazı vb.İstanbul Boğazı - İki dağ ya da bir dağın iki yamacı arasındaki dar geçit: Gülek boğazı.
- (mecazi) Yiyeceği içeceği sağlanan kimse: Başında dokuz boğaz var.
- (mecazi) Yeme içme: Ah şu boğaz derdi olmaza. Boğazına düşkün bir adam.
- Yedirip içirme yükümlülüğü: İşçilerin boğazı kimden olacak?
Boğaz ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "boğaz" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
( atasözlerine geç )- Boğaz boğaza gelmek: Zorlu kavga etmek: Kılıç kılıca, boğaz boğaza geldiler. Nice atların üzengisi boşaldı. Ölüm en çok orada tanıdı insanı. Düşman kaçıyordu. (O. Şahin)
- Boğaz derdi: Geçim için uğraşma: Ekmek parasını çıkarmaya çalışır. Boğaz derdi. Yalnız kendinin mi? Kaynanasının, karısının, çocuklarının boğazı. (TDK)
- Boğaz durmaz: Yemek içmek gereksinmesinin başka gereksinmeler gibi savsaklanmayacağını anlatır: Çalışamam, ama yine de boğaz durmaz, o zaman benim boğazımı kim doyuracak, onları kim besleyecek...
- Boğaz içinde kavga var: Açlığını aşırı bir biçimde gidermeye çalışanlar için söylenen bir söz.
- Boğaz kavgası: Geçim için uğraşıp didinme: Bu zamanda boğaz kavgası herkesin derdi.
- Boğaz ola: (halk dilinde) "Afiyet olsun, bereketli olsun" anlamında, yemek yemekte olanlara söylenir: Burada yemeği beraber yemek teklifime karşı nazikçe bir mazeret bildirir ve o eski İstanbul efendisi terbiyesiyle: – Boğaz ola efendim... Hamfendinin eteklerinden öperim. Çocukların gözlerinden öperim, diyerek ayrıldı. (H. Dizdaroğlu)
- Boğaz olmak:
- Boğazı ağrımak: Bendeniz de boğaz olmuş gibi yutkunamıyorum. Vücudum kırgındır. (Sadettin Paşa)
- İmrenmekten boğazı şişmek: Efendi muradına ermek şöyle dursun yutkunmadan şiddetli bir boğaz oldu. (H. R. Gürpınar)
- Boğaz tokluğuna: Ayrıca bir ücret verilmeden yalnız karnını doyurmak üzere (çalışmak): Adamlarını hemen hemen boğaz tokluğuna kullanırdı; alacağına şahin, borcuna kargaydı. (R. E. Koçu)
- Boğazı açılmak: İştahı artmak: Barbunya balığı bile verdim; yüzüne bakmadı. Şimdi de boğazı açıldı, doymak bilmiyor kara kız. (S. Faik)
- Boğazı düğümlenmek: Üzüntüden boğazı tıkanmak, zor yutkunmak: Çayından bir yudum aldı. Boğazı düğümlendi, içi yandı, gözleri perdelendi. Mendilini çıkardı. Yanaklarına süzülen yaşları sildi. (A. E. Kavaklı)
- Boğazı inmek: Bademcikleri şişmek: Boğazı inmiş, genzinin acısı gözlerine kadar vurmuştu. (Şebnem D.)
- Boğazı işlemek: Bir şeyler yemekte bulunmak, durmadan bir şeyler yemek.
- Boğazı kurumak: Çok susamak: Boğazım kurudu. Mataralarda suyumuz kaldı mı? (Dönemeç)
- Boğazına bir yumruk tıkanmak (gelip oturmak): Konuşamaz olmak, sesi çıkmamak: Sözünün arkasını getiremedi... Boğazına bir yumruk tıkanmıştı sanki... (Ş. Y. Şenler)
- Boğazına dikkat etmek: Sağlık açısından yediklerine özen göstermek: Dilini ve gözünü gözet, boğazına dikkat et; az ye fakat helâl ye. (M. Y. Kandemir)
- Boğazına dizilmek: (Üzüntü, kuşku gibi nedenlerle) İstemeye istemeye yemek, rahat yiyememek, iştahı kesilmek: Ağzındaki lokma boğazına dizildi. Gözleri dolu dolu tabağına doğru bakarken, acı acı yutkundu. (A. Beril)
- Boğazına dursun!: "Haram olsun, boğazında kalsın, yutama" anlamında beddua sözü: Mustafa içinden söylendi: – Boğazına dursun ham çökelek! Boğazına dursun da ecelin olsun! (Z. Aygül)
- Boğazına düğümlenmek: Söylemek istediğini heyecan ya da üzüntü yüzünden söyleyememek: Onun da boğazı düğümlenmiş, dudakları titriyordu. (S. Kocagöz)
- Boğazına düşkün: Yiyip içmeyi çokça seven kişi: Keyifle oturdu masanın başına. Ne de olsa boğazına düşkün. (Y. Asal)
- Boğazına indirmek: Fazla ve gelişigüzel yemek: Ne bulsa pis boğazına indirir. Ben günde bir öğün yiyorum, ona iki öğün veriyorum, yine doymuyor. (C. Kudret)
- Boğazına kadar borca girmek: Pek çok borç etmek: Boğazına kadar borca batmış, iflasın eşiğinde. Beni yalnız sen kurtarabilirsin diyordu.
- Boğazına sarılmak: Üstüne yürümek: Yakalayıp, "Borcunu öde" diyerek boğazına sarıldı.
- Boğazında bırakmak: Rahat huzur vermeyip yediğini zehir etmek: Bu zevk ve sarhoşluk gıdasını beyin boğazında bırakmaya yeminler ediyordu. (H. R. Gürpınar)
- Boğazında kalmak: Ağzındaki lokmayı üzüntü nedeniyle yutamaz duruma gelmek: O anda aklına çocukları geldi. Ağzındaki lokma büyüdükçe büyüdü ve boğazında kaldı. (N. Bilgin)
- Boğazından artırmak: Yiyeceğinden kısıp birikim yapmaya çalışmak: Nakdî yardımları çoluk çocuklarının boğazından artırarak gönderiyorlardı Milli Mücadele'ye. (M. Armağan)
- Boğazından geçmemek: Sevdiği bir kimsenin yokluğu ya da yoksulluğu dolayısıyla bir yiyeceği tek başına yemekten üzüntü duymak: "Zeytinyağlı yaprak sarması yaptık bugün. Sensiz boğazımızdan geçmedi." (A. Givda)
- Boğazından kesmek: Yiyip içmede fazla tutumlu davranmak: Bunun için bütün hayatlarında sıkıntı çekenler, senelerce boğazlarından keserek para biriktirenler ve böylece maksatlarına kavuşanlar varmış. (F. S. Duran)
- Boğazını çıkarmak: Geçim için gerekli kazancı sağlamak: İyi kötü bir işi vardı, boğazını çıkarıyordu.
- Boğazını doyurmak: Karnını doyurmak: Atların boğazını doyurmak kışın gittikçe güçleşir. (O. Türkdoğan)
- Boğazını sevmek: Yiyip içmeye düşkün olmak: İzzet Molla boğazını çok seven bir adamdı. İftar zamanı yaklaşmıştı ve burnuna mutfak tarafından pek nefis kokular geliyor, o da bu kokularla kendinden geçiyordu. (Ş. Kutlu)
- Boğazını sıkmak: Bunaltmak, sıkıntı vermek: Ama tek sözcük çıkmıyordu ağzından. Soru işaretleri boğazını sıkıyordu. (N. Gürsel)
- Boğazını yırtmak: Var gücüyle bağırmak: Köşkün kuşu onun sedasının sesinden korkup uçup gitti. Beynimizi patlattı, kendi boğazını yırttı. (Şeyh Sadi Şirazi)
- Boşboğazlık etmek: Gizli tutulması gereken bir şeyi boş bulunup söyleyivermek, ağzından laf kaçırmak: Ya biri boşboğazlık etti de, akşam anlattıklarını iletiverdiyse birilerine. (D. Ceyhun)
- Ağıza tat, boğaza feryat: Miktarı pek az olan yenecek şeyler için söylenir.
- Borcu boğazını aşmak: Çok fazla borçlanmak: Borcu boğazını aşmış bir adam hindi kızartması yerken alacaklılarından biri görüp: – Böyle hindi kızartması yiyeceğine kuru ekmeğe kanaat etsen de borcunu versen olmaz mı, diye serzeniş edince... (R. Gündoğdu)
- Yüreği boğazına tıkanmak: Sıkılmak, üzülmek, dertlenmek: Yüreği boğazına kadar çıkmış da onu boğuyormuş gibi hissediyordu.
Boğaz ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "boğaz" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )- Boğaz derdi her dertten üstündür: Açlık ve yiyecek sıkıntısının diğer tüm sorunlardan daha önemli ve acı verici olduğunu ifade eder. İnsan için en temel ihtiyaç olan yiyecek, diğer tüm dertlerin önündedir.
- Boğaz dokuz boğumdur (sözünü yutkuna yutkuna söyle)*: (atasözünün anlamı) Sözün iyice ölçülüp tartılarak söylenmesi gerektiğini anlatır.
- Boğaz yediğini inkâr eder: İnsan yemek yemeden yaşayamaz. Ne kadar kamı doysa da bir süre sonra gene acıkır, sanki önce hiçbir şey yememiş gibi yine yer.
- Boğaz yediğini istemez de göz gördüğünü ister: Kişi alıştığı bildiği şeyden çok, yeni gördüğü şeyleri arzular.
- Boğaza yumruk yaramaz: Açlık ve yeme isteğinin zor kullanarak bastırılamayacağını anlatır. İnsanların temel ihtiyaçları zorla veya baskıyla değil, ancak karşılanarak giderilir.
- Boğazda bostan bitmez: Her insanın ihtiyaçları olduğu gibi sınırlarının da olduğunu; bu nedenle sürekli tüketim ya da aşırı yeme durumunun sürdürülebilir olmadığını anlatır.
- Boğazı büyük olanın dostu olmaz: Açgözlü ve bencil insanların etrafında dost bulmakta zorlanacağını ifade eder. İhtiyaçlarını, isteklerini ve arzularını kontrol edemeyen kişiler, başkalarının haklarını hiçe sayarak dostluk ilişkilerini zedeleyebilir.
- Açık boğaz aç kalmaz*:
- Ne istediğini bilen ve derdini anlatabilen kimse, istediğini elde eder.
- İnsan nasıl olsa geçim yolunu bulur.
- Allah açtığı boğazı aç bırakmaz: "Allahü Teâlâ yarattığı insanı aç bırakmaz, rızkını da verir" anlamında bir atasözü.
- Boşboğazı ateşe atmışlar da odun yaş (az) demiş*: Boşboğaz kişi, konuşulmaması gereken, herkesin sustuğu, en tehlikeli ve güç durumlarda bile dilini tutamaz.
- Boşboğazla pisboğaz belalardan kurtulmaz*: Her şeyi olur olmaz yerde söyleyenle olur olmaz şeyi yiyenin başı çoğu kez derde girer.
- Boşboğazlık karın doyurmaz: Sadece lafta kalan sözlerin ya da gereksiz konuşmaların gerçek hayatta bir yarar sağlamayacağını ifade eder. Anlamlı ve eyleme geçiren sözler ya da davranışlar olmadan, sadece konuşmanın insanlara fayda getirmeyeceğini anlatır.
- Boşboğazlık para etmez: Fazla konuşmanın veya gereksiz yere laf üretmenin maddi değer veya kazanç sağlamayacağını belirtir.
- Can boğazdan gelir (geçer)*: Sağlıklı bir yaşam için iyi beslenme gerekir: Hani "Can boğazdan gelir" derler ya, şayet yolun yarısını geçtiyseniz bu cümleyi "Can boğazdan gider" olarak düşününüz. (F. Gültekin)
- Çapkın at, boğazını kendi çıkarır: Başarılı ve yetenekli olanların daha fazla ilgi göreceğini ve bu sayede daha iyi şartlara sahip olacağını ifade eder [çapkın: (eskiden) Hızlı koşan, hızlı çapan, eşkin].
- Ekmek boğazda kalırsa su, su boğazda kalırsa kefen: Bazı dertler insanı ölüme kadar götürür.
- Farzdan evvel farz var, namazdan evvel boğaz var: İnsanların önce temel ihtiyaçlarını karşılamalarının gerektiğini ifade eder. Aç veya zor durumda olan birinin ibadet gibi manevi görevlerine tam anlamıyla odaklanamayacağını anlatır.
- Kavganın iyisi boğaz kavgasıdır (Muharebe boğazda gerek): Kişinin zorunlu olarak yaptığı en önemli kavga geçim kavgasıdır yani geçim mücadelesidir.
- Kız boğazı kırk boğum olur: Kız çocuğunun masraflarının fazla olduğunu, kız çocuklarına yapılan harcamaların, bazen ailenin diğer ihtiyaçlarının önüne geçebileceğini ifade eder.
- Kişinin boğazı, kendinden aşağı gerek: İnsani değerlerin ve erdemlerin, bireylerin kendi çıkarlarının ve ihtiyaçlarının üzerinde tutulması gerektiğini ifade eder.
- Kör boğaz, ne versen yer (neyi kabul etmez ki): Yemek yeme konusunda iradesini kullanamayan insanların yemek seçme gibi problemleri de olmaz.
- Lokma boğazdan geçmez, gönül hoş olmayınca: İnsanın morali ve keyfi yerinde olmayınca hiçbir şey yapmak istemez, yemek istemez; yese de zevk alamaz.
- Malın iyisi boğazdan geçer*: Malın işe yaraması, sahibinin onu kullanabilmesiyle olur. Kişinin, yiyemediği malının bir değeri yoktur.
- Mirî malı balık kılçığıdır, (boğazda kalır) yutulmaz*: Devlet malı haksız olarak kendine mal edildiğinde rahatça kullanılamaz ve günün birinde hesabı sorulur (mirî: Devletle ilgili, devlete özgü).
- Parayı domuzun boynuna takmışlar (sonra) da "Domuz Ağa" diye çağırmışlar: Para, itibarı olmayan kişiye itibar kazandırabilir. Parası çok olan kişiye gerçek olmasa bile saygı ve sevgi duyulur.
- Sanatını hor gören boğazına torba takar*: Sanatını sevmeyen sanatında başarılı olamaz ve sanatından olur.
- Tilki ne kadar çevik ise (de) bir gün boğazı ele verir: Kişi ne kadar kurnaz olursa olsun, aç gözlülüğü yüzünden bir gün foyası meydana çıkar.
- Yalanın kemiği yok ki boğazına batsın: İnsan istedikten sonra kolaylıkla yalan söyleyebilir.
- Yemek yemekle boğaz aşınmaz: Hiç kimse yemek yemekten şikayetçi olmaz. Yemek yemenin insanlar için keyifli ve zor olmayan bir iş olduğunu vurgular.
Soru ve Yorumlar: 3
Soru/Yorum Formu