![]() |
Kazık |
- Toprağa çakılmak için hazırlanmış ucu sivri odun veya demir parçası: Çadır için bir yer beğendiler. Biraz dinlenip başladılar çadır için kazıkları çakmaya ve çadırın iplerini bir bir bağlamaya (C. Zarifoğlu). Adam eğer ben burada uyursam at kaçabilir demiş ve yere bir kazık çakmış, atını da kazığa bağlamış... (Bir Yolcu)
- (argo) Aldatma, aldatılma: Bazen de sırf daha önce yediğimiz kazıklar yüzünden karşımızdaki kişinin masum bir hatasını bile affedemiyoruz. (E. Sarı)
- (mecazi) Çok zor (soru, sınav vb.): Sınav epey zorladı. Hoca nerede kazık sorular varsa onları sordu. (T. Arı)
- Yağlı güreşte, güreşçinin, elini hasmının kispeti içine sokması.
Kazık ile ilgili birleşik kelime ve fiiller
- Kazık kök: (botanik) Havuçta olduğu gibi toprağa dikine giren koni biçiminde kök.
- Kazık atmak: (mecazi) Bir işte aldatmak: Ancak başkalarına kazık atmak niyeti ile sokağa çıkan insanlar, başkalarının kendilerine kazık atmak niyetinde olduklarını düşünebilirler. (İlgili cümle kaynağı: M. O. Yenidünya)
- Kazıkçı: (argo) Alışverişte aldatan: Aslında, tuhafiyeci Neriman Abla'nın lakabı "Kazıkçı Neriman"dı. Çünkü dükkândaki her şey olması gerekenden çok pahalıydı. (N. Özken)
Kazıklamak - Herhangi bir nedenle yere kazık çakmak: Ona kaldıysa İbrahim de çevirdi bir gecekondu yeri, kazıkladı da etrafını; ağacımız bile var arsamızın içinde. (Türk dili)
- (argo) Alışverişte aldatmak: Laf kalabalığında affedersiniz bir güzel kazıkladı beni. (Ç. Kurtuluş)
- Kazıklanmak: (argo) Alışverişte aldatılmak: Göz göre göre kazıklandık koftilere! (R. Ilgaz)
- Çatal kazık: Sonucu belli olmayan karışık durum: Çatal kazık halinde olduğu için iş yürütülemedi. (M. Z. Pakalın)
- Dost kazığı: Dostlar, ahbaplar tarafından aldatılmak: Biz dost kazığı yemiş insanız. Düşman fesatlığı bize koymaz. (E. Şeyda)
Kazık ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "kazık" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
- Kazık atmak: Alışverişte aldatmak, malı değerinden çok daha pahalıya satmak, dolandırmak, kandırmak, kazıklamak: Abisi kazık attı, borcunu vermedi, o da işi çeviremedi ve iflas etti. (N. Meriç)
- Kazık dikmek (çakmak): Devamlı kalmak, ebediyen yaşamak: Şimdiki Köy'ün olduğu yere değil de bir başka yere kazık çakmış olsalardı, köy orada kurulur orada olurdu. (A. Tanyıldız)
- Kazık gibi:
- Dimdik: Rüyayı bozan tek unsur, şehrin orasından burasından kazık gibi çıkan gökdelenler. (N. Acu)
- Kaba, sert mizaçlı: O dazlak, kazık gibi avukatın nesini severdi bu güzel kadın, anlamış değilim. (E. Öz)
- Kazık kadar: (hakaret) Kocaman adam, çocuk değil: Yok canım, kazık kadar oldum, artık benim yüzüm görünmüyor saçtan sakaldan. (M. Gülsoy)
- Kazık kakmak: (mecazi)
- (Bir yere) İyice yerleşmek: Çünkü talih dalgalarının kıyıdan kıyıya sürüklediği kopuklar arasında yalnız bu ikisi İstanbul'a kazık kakmış gibi yapışmışlardı. (H. E. Adıvar)
- Çok yaşamak, ebediyen yaşamak: Âdemoğlundan bu dünyaya kazık kakmış ve de yiğitlenip gitmezlenmiş hiç var mıdır? (K. Tahir)
- Kazık kesilmek: Kaskatı olmak: Doksan bin askerin yarısını bit yedi, yarısı da dondu kazık kesildi. (Y. Kemal)
- Kazık yemek: Kazıklanmak, aldatılmak: Kazık yedik, ihanet gördük. Aşağılandık. Bütün bunlar bize iyi geldi: İnsan hanyayı Konyayı başka türlü nasıl anlardı? (K. Bayram)
- Kazık yutmuş gibi: Dimdik, hiç kıpırdamadan: Adam kazık yutmuş gibi sürekli dik yürüyor. Elleri, kolları gergin yüzü kayış gibi. (M. Kızılca)
- Kazığa vurmak (oturtmak): (Eskiden) Bir kimseyi yere dikilmiş ucu sivri bir kazığa oturtarak öldürmek: Sarıca taifesi yeniçerilere taarruz etmekle altı neferini tüfenkle vurup, altısını dahi kazığa vurdular (M. Naima). Krallık taslayan Karpoş'un kuvvetlerini de yok ederek bu isyancıyı kazığa oturtmuş. (Tarih)
- Arının yuvasına kazık dürtmek (Arı kovanına çomak sokmak): Belayı, kötülükleri üzerine çekmek: Kurşunların vızıltısı öylesine yoğundu ki az önce bir arı kovanına çomak sokmuş gibi hissediyordu. (C. Kayakuş)
- Bir fende kazık kakmak (çakmak): Bir bilgi veya bilim dalında saplanmış kalmak: Bir fende kazık kakmaktansa hepsinden birer parça malumat kapma fikrinde idi. (H. R. Gürpınar)
- Devesini sağlam kazığa bağlamak: İşini sağlam tutmak, atını (eşeğini) sağlam kazığa bağlamak: Deveni sağlam kazığa bağla, sonra Allah'a tevekkül et. (atasözü)
- Dünyaya kazık çakmak (kakmak): Ölmemek: Hem sen dünyaya kazık mı çakacağını sandın? Sen de öleceksin, herkes ölecek (A. Abak). Âdemoğlundan bu dünyaya kazık kakmış ve de yiğitlenip gitmezlenmiş hiç var mıdır? (K. Tahir)
- Eşeğini sağlam kazığa bağlamak: İşini sağlama bağlamak, güvence altına almak: Eşeğini sağlam kazığa bağlayacaksın. Kumara yatmakla olur mu? Zar atmakla istikbal mi kurtarılırmış? (İlgili cümle kaynağı: A. Ağaoğlu)
- İpten kazıktan kurtulmuş (kaçmış): Her türlü kötülüğü yapacak nitelikte olan, serseri: Bazısı gündüz külahlı gece silahlı, darağacı kaçkını, ipten kazıktan kurtulmuş azılı haydutlardı. (M. B. Dede)
- (bir şeyi) Sağlam kazığa bağlamak: İşin sonuçlanmasına engel olacak şeyleri ortadan kaldırmak, işin aksamadan yürümesini sağlayacak önlemleri almak: Biz işimizi sağlam kazığa bağlamıştık bir kere; hem herifçioğlu maraza çıkarmaya filan kalkışacak olursa, ikimiz üçümüz bir araya gelir, dünyanın kaç bucak olduğunu öğretirdik ona. (Haytalarla Çolpalar)
- Yalı kazığı gibi: Uzun boylu ve iri (kimse): Gittikçe boyum posum uzuyor, yalı kazığı gibi bir şey oluyordum. (M. Seyda)
Kazık ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "kazık" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )
- Arı yuvasına kazık dürtülmez: Tehlikeli veya riskli kişi ve durumları kışkırtmaktan kaçınılması gerektiğini ifade eder.
- At atı kazıkta geçer: Bir şeyin başarısının veya üstünlüğünün, ona gösterilen özen ve bakımla doğrudan ilişkili olduğunu ifade eder. Bakımı iyi olan at, bakımsız atı geçer.
- Atını sağlam kazığa bağla da, ondan sonra Allah'a ısmarla: Bir kişinin her türlü önlemi alması ve ardından geri kalanını kaderine bırakması gerektiğini öğütler.
- Çatal kazık yere batmaz (geçmez, çakılmaz)*: Birden çok kimsenin söz sahibi olduğu iş yürümez.
- Deveni sağlam kazığa bağla, sonra Allah'a emanet et: İnsan, kaybolmasını istemediği bir şeyi "Allah'a emanet olsun" demeden önce gerekli tedbirleri almalıdır.
- Dokuz at bir kazığa bağlanmaz*: Bir işin başına, tanınmış kişiliği bulunan birçok kimse birden getirilmemelidir, bunlar anlaşamaz ve birbirlerine düşerler.
- Eşeğini evvel sağlam kazığa bağla, sonra Allah'a ısmarla: Kaybolmasını istemediğin bir malını Allah'a emanet etmeden önce gerekli bütün tedbirleri almalısın.
- İki at bir kazığa bağlanmaz*: Ayrı ayrı düşünceleri ve kişilikleri bulunan iki kişi bir arada yaşayamaz, bir işi birlikte yapamazlar.
- Mal kazığı boş kalmaz: Bir şeyin yeri boş kalmaz, gidenin yerine mutlaka bir başkası gelir anlamına gelir. Bir düzen kurulduğunda veya bir alışkanlık oluştuğunda, zamanla eski olanın yerini yenisi alır (mal: büyükbaş hayvan) (?).
- Olursan kazık olma, tokmak ol: İlişkilerde ve yaşamda ezilen değil, güç sahibi olan taraf olmayı tavsiye eder. Kendi çıkarlarını koruyarak, başkalarını ezmek yerine güçlü bir konumda olmak gerektiğini ifade eder.
- Tatlı söz can azığı, acı söz baş kazığı*: Güzel ve yumuşak sözlerin insanı mutlu ettiğini, dostlukları pekiştirdiğini ifade eder. Buna karşılık, sert ve kırıcı sözler ise insanları uzaklaştırır, düşmanlık ve sıkıntı yaratır.
- Tatlı üzerine su içmek, samana kazık çakmak gibidir: Tatlı üzerine içilen su ağzın tadını giderir.
- Tokmağı baş kazık yer: Bir işin sorumluluğunun en üstteki kişiye ait olduğunu ve hata yapıldığında cezanın da en büyük sorumluluğu taşıyana verileceğini ifade eder.
Soru/Yorum Gönder