Kaşık |
- Çorba, hoşaf, reçel gibi sulu besinleri ya da ufak taneli katı yiyecekleri ağza götürmeye ya da azar azar başka bir yere aktarmaya yarayan, küçük kürek biçiminde sofra aracı: Hemen bir kaşık pekmez attı ağzına ablası. (P. Cumalı)
- Türlü işlerde, sıvı ya da hamurumsu şeyleri bir yerden almaya ya da karıştırmaya yarayan ve kaşığa benzeyen şeyler.
- Balıkçılıkta balıkları oltaya çekmeye yarayan, parlak madenden aldatıcı yem: Millet bayram yaptı, köprü üstünden oltaları sallandırıp, lüfere kaşık attı. (F. Ü. Şen)
- Anadolu'da özellikle Konya yöresinde oyun havaları çalınırken kullanılan eski çalparaya verilen ad.
Kaşık ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "kaşık" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
- Kaşık atmak (çalmak): (deyiminin anlamı) Atıştırmak, iştahla yemek: Prens bir, iki, üç kaşık attı, tabağı boşalttı... (Zorba). Tahir piyaza kaşık çaldı, ağzına tıktı. (S. Kaymaz)
- Kaşık kadar (surat, yüz): Çok küçük (yüz): Minyon, çok küçük yüzlü kimseler için "Kaşık kadar yüzü var" denildiği gibi, hastalıktan erimiş kimseler için de "yüzü kaşık kadar kalmış" sözleri kullanılır. (N. Eren)
- Kaşık sallamak: Yemek yemek: Biz halkımızla aynı çorbaya kaşık salladık (M. Bayraktar). Sekiz kişi kaşık salladık tepsideki pilava. (M. Makal)
- Kaşıkla toplayıp kepçeyle dağıtmak: Çok güç koşullarda kazandığını bol bol harcamak: Kaşıkla topladı kepçeyle dağıttı. (T. Gülensoy)
- Kaşıkla verip kepçeyle geri almak: Yaptığı bir iyiliğin acısını çıkarırcasına daha fazlasını geri almak: Bazen hayır faaliyetlerimiz kaşıkla verip kepçeyle almaktan öteye gitmeyen hoşluklar yapmaktan ibaret kalıyor. (M. N. Arman)
- Kaşıkla yedirip sapıyla gözünü çıkartmak: Bir yandan iyilik yaparken, bir yandan da bu iyiliği hiçe sayacak kötülükte bulunmak: Adama, kaşıkla aş verdin, sapıyla gözünü çıkardın; seninki de iyilik mi oldu yani? (K. Yedekçioğlu)
- Kaşığında çıkmak: Kader bir şeyi bir kimseye sunmak: Kısmetinde ne varsa kaşığına o çıkar (Atasözü)
- Kaşığını yanında taşımak: Boğazına düşkün olmak: Pilav yiyen kaşığını yanında taşır. (Atasözü)
- Ağzının kaşığı olmamak:
- Bir şey, bir kimsenin uğraşabileceği konulardan olmamak: Dış politika onun ağzının kaşığı değil ki. (N. Muallimoğlu)
- Bir şey, bir kimsenin sözünü edemeyeceği kadar değerli olmak: Bu konular, hiç de senin ağzının kaşığı değil.
- Bir kimsenin yerli yersiz ağzına aldığı ve kendisinden şöyle böyle bahsettiği kişi olmamak: Benim hanımım senin kokmuş ağzının kaşığı değil... (H. R. Gürpınar)
- (Elinden gelse, bıraksalar) Bir kaşık suda boğmak: Bir kimseye çok kızmak veya çok öfkelenmek: İçimden bu haksızlığa sebep olanları bir kaşık suda boğmak geliyordu! (Ç. Karlıdağ). Halil'in yüzünde öfke vardı. Elinden gelse darbecileri bir kaşık suda boğacaktı (A. E. Kavaklı). Bıraksalar bir kaşık suda boğmak işten bile değildir. (H. F. Gözler)
- Her aşın kaşığı olmak: Her şeye karışmak, her şeye burnunu sokmak: (...) şikâyet edebileceği mevzuları üretmekte pek mahirdi, kulp takmadığı tas yoktu, her aşın kaşığıydı... (M. Savaş)
- İşi iş, kaşığı gümüş: "İşi tam istediği yolda" anlamında kullanılan bir söz: Yeni zenginlerden Abdülcebbar Beyin gene işi iş, kaşığı gümüş. Hükûmetle dokuz yüz bin liralık bir şimendifer mukavelesi imzaladı. Kırmızı yüzü biraz daha kızardı, şişman vücudu biraz daha ağırlaştı... (S. Erol)
- Sütten çıkmış ak kaşık gibi olmak: Temiz ve saf olmak: Sanki kendin sütten çıkmış ak kaşık gibi tertemizsin, hiçbir suçun, günahın yok. (Ö. Tümer)
Kaşık ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "kaşık" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )- Kaşık ile verir sapı ile göz çıkarır (Kaşığı ile yedirir, sapı ile göz çıkarır): Birine yardım ederken karşılığında bir şey istersen veya başka bir kötü duruma yol açarsan o yardımın bir özelliği kalmaz.
- Kaşık kısmete vasıtadır: İnsanın rızkının ve kısmetinin belirli yollarla kendisine ulaşacağını ifade eder. Önemli olan, kişinin kaderinde yazılı olan şeyin hangi yolla geldiği değil, ona ulaştırılan rızıktır.
- Kaşığa ne gelirse bahtına: Bir insanın karşılaştığı her şey kaderinde yazılandır. Onun için kabul etmekten başka çaresi yoktur.
- Ağız yandıran aşı kaşık tanır: Acı veya zor bir durumu sadece bunu önceden yaşayanların veya bu durumun içinde olanların anlayabileceğini ve fark edebileceğini ifade eder.
- Ağzı büyük olana kepçe kaşıktır: Açgözlü kişilerin kolayca tatmin olmayacağını ifade eder. Büyük istekleri olanların, ne kadar verilirse verilsin hep daha fazlasını isteyeceği anlatılır.
- Aş kaşık ile, iş keşik ile: Her işin doğru araçlarla ve sırasıyla yapılması gerektiğini ifade eder. Aşın hazırlanmasında ve yenmesinde kaşık kullanılması gibi, işlerin düzenli bir sırayla ve uygun yöntemlerle gerçekleştirilmesinin önemini vurgular; bu sayede her şey yerli yerinde olur ve istenilen sonuç elde edilir (keşik: sıra, nöbet).
- Aş pişti, kaşık üstüne dikildi: Bir işin tamamlanmak üzere olduğunu ve artık harekete geçmenin zamanının geldiğini ifade eder.
- Aşını verme, kaşığını ver: Birine sürekli olarak maddi yardımlarda bulunmaktansa, ona kendi ayakları üzerinde durabilmesi için gerekli araçları sağlamanın daha faydalı olduğunu ifade eder.
- Aşure yemeye giden kaşığını cebinde taşır*: Bir işten yararlanmak isteyen gerekli araçları hazırlamalıdır.
- Beylik kaşık aşsız, kargir bina taşsız kalmaz: Zengin ve yetkin durumunda olan kimselerin imkanları her zaman boldur.
- Bir kaşıkla dokuz çoban yemişler, birinin ağzı boş kalmamış: Gözü tok insanlar küçük şeylerle yetinmeyi bilirler.
- Boş (kuru) kaşık ağza, boş (kuru) söz kulağa yakışmaz: Ağza boş bir kaşığın yakışmadığı gibi, kulağa da boş sözlerin yakışmayacağını; konuşurken içi dolu, anlamlı ve değerli şeyler söylemek gerektiğini ifade eder.
- Çanağa ne doğrarsan kaşığında o çıkar* (Her ne doğrarsan aşına, o çıkar kaşığına): Bir kimse kendisi için önceden ne gibi hazırlıklar yapmışsa ileride onun veriminden o ölçüde yararlanır.
- Dene deneye eş olur, dene dene (tane tane) bir kaşık aş olur: Bir şeyi öğrenmek veya başarmak için denemelerin ve tecrübelerin önemini vurgular. Sabırla ve dikkatle yapılan her işin sonunda bir değer veya başarı elde edileceğini ifade eder. Her bir küçük çaba, zamanla birikerek büyük bir başarıya dönüşebilir; bu yüzden acele etmeden, her adımı dikkatle atmak önemlidir.
- Deniz yoğurt olmuş da, yemeğe kaşık bulamamış (Deniz bal olmuş, fukara kaşık bulamamış): Her yerde bol nimet ve fırsat bulunmasına rağmen, bu nimetlerden yararlanacak imkanı olmayanların bu durumdan fayda göremeyeceğini ifade eder.
- Ekmekten kaşık olur ama her yoğurdun hakkına değil*: Kimi işler iyi niteliktedir, kullanılan araç elverişsiz olsa da yürütülebilir; ama her iş elverişsiz araçla yürütülemez.
- Her ağaçtan kaşık olmaz*: Özelliği olan ve yetenek isteyen bir iş için sıradan birisi kullanılamaz. İyi bir iş için rastgele bir şey kullanılamaz.
- Her kaşığın kısmeti bir olmaz*: Herkesin talihi ve kazancının farklı olduğunu ifade eder. İnsanların sahip olduğu fırsatlar, rızık ve başarılar birbirinden farklıdır.
- Herkes kaşık yapar, ama sapını ortaya (doğru) getiremez (doğrultamaz)*: Bir işi herkes yapabilir ama istenildiği kadar iyisini herkes yapamaz.
- Kadın eli kaşık sapından kararır: Ev işlerini ihmal etmeyen çalışkan kadının elleri diğer kadınlara oranla daha kırışık ve bakımsız olur.
- Kazanda kaynayanı içindeki kaşık bilir: Bir olayın veya durumun tüm ayrıntılarını en iyi, o olayın içinde bulunanların bileceğini ifade eder. Dışarıdan bakanlar, işin iç yüzünü tam olarak anlayamazlar.
- Kısmetinde ne varsa kaşığına o çıkar*: Her insan ancak kısmetinde olanı elde eder.
- Körler sofrasında, ışıkla kaşık aranmaz: İçinde bulunulan durum veya ortamın şartlarına göre hareket etmenin önemini vurgular.
- Kuru kaşık ağza hoş gelmez, büyük söyleyen akşama yetmez: Değersiz bir şey kimsenin hoşuna gitmez, yalan söyleyerek kendini önemli biri gibi göstermek isteyen kişinin yalanı da kısa sürede ortaya çıkar.
- Ne doğrarsan (atarsan) aşına, o çıkar kaşığına*: İnsan nasıl ve ne yaparsa sonuçta da ondan o ölçüde yararlanır.
- Öd ağacından kaşık olur, ama tarhana içilmez (tarhana, bulgur yenmez): Kötü nitelikli veya amacına uygun olmayan araçlarla yapılan işlerin yeterince iyi sonuç vermeyeceğini ifade eder. Yanlış araçlarla iş yapılsa da istenilen başarı elde edilemez.
- Pilav yiyen kaşığını yanında (belinde) taşır*: Bir şeyden yararlanmak isteyen kişi, bunun için gereken aracı eli altında bulundurmalıdır.
- Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın: "Yararlı bir şeyi elde etmek için sonuna kadar uğraşılmalı, direnilmelidir" anlamında söylenen bir atasözü.
- Şeytan ile yemek yiyenin kaşığı uzun olmalı: Açıkgöz, kurnaz kimselerle iş yapan kimseler uyanık ve dikkatli olmalıdır.
- Tencere (çömlek) demiş "dibim altın", kaşık (kepçe) demiş "ben neredeyim?"*: İçyüzünü iyi bilen kimseye karşı, kusurlarını gizlemeye çalışan ve yüksek nitelikleri bulunduğunu söyleyerek övünmeye kalkışan kişi, gülünç duruma düşer.
Kaşık ile ilgili birleşik kelimeler
Tahta kaşık |
- Kaşık düşmanı: (şaka yollu) Karı, eş: Geceyi bizde geçirirsiniz. Benim kaşık düşmanı, biryanın hasını pişirir (K. Bilbaşar). Kadınlarımız için "kaşık düşmanı" tabirini kullananlar ancak kara cahillerdir. (H. Pilancı)
- Kaşık kaşık: Kaşıkla birbiri ardınca, büyük bir iştahla: Pirinç pilavını da kaşık kaşık götürüyordum. Kaşık dediysem de öyle metal kaşık sanmayın sakın; memleketten kalma bir âdetimizdi, biz yemekleri tahta kaşıkla yerdik. (F. Demir)
- Kaşık oyunu: Özellikle Konya, Antalya ve Mersin'de, parmaklar arasına sıkıştırılmış iki tahta kaşığı birbirine çarpıp şıkırdatarak oynanan halk dansı, şıkıltım havası.
- Tahta kaşık: Genellikle şimşir ağacından yapılan, yemek pişirirken, yerken veya halk oyunlarında kullanılan kaşık.
Soru ve Yorumlar: 3
Soru/Yorum Formu