- Araba, hayvan vb. şeylerin taşıdığı şeyler: Kamyonun yükü. Geminin yükü.
- Taşıtın kaldırabileceği taşıyabileceği kadar olan miktar: Bir araba yükü odun. Bir eşek yükü ot.
- Bir şeyin ağırlığı.
- (mecazi) Birinin üzerine almak zorunda kaldığı ağır görev: Dört kişinin yükü benim omuzlarımda. O bu yükün altına giremez.
- (fizik) Bir cismin yüzeyinde biriken elektrik miktarı. Bazı temel parçacıklarda bulunan ve birbirleri üzerine etki etmesine yol açan özellik (simgesi Q): Benzer yükler birbirini iter ve zıt yükler birbirini çeker. Örneğin, pozitif ve negatif yükler birbirini çekerken, pozitif pozitif veya negatif negatif yüklerde birbirini iterler.
- Evlerde yatak, yorgan gibi şeyleri koymaya yarayan yer veya büyük dolap, yüklük: Haydi şu yüke giriver!.. - Ya ararsa?.. - Aramaz aramaz... (Ö. Seyfeddin)
- (halk dilinde) Anne karnındaki doğacak bebek: Eskiden hamile kadınlara "yüklü", bebeği doğurunca da "yükünü devirdi" denilirmiş.
- Metalürjide, bir defada ya da belirli bir zamanda bir fırına belirli bir işlem yapmak için konulan maddelerin ya da malların tümü.
- (tarih) Osmanlılarda, 100.000 akçe tutarında para: Ali Paşa'nın gerek kapı halkı, gerek gemi neferatı ve gerekse kendi masraflarına yeterli gelmediği için, hazineden 4 yük akçe daha verilmiştir. (F. Yıldırım)
- İpek için kullanılan bir ağırlık ölçüsü: İran şahı her sene haraç olarak yüz yük ipek kumaş ve sair kıymetli eşya verecekti. (A. Şimşirgil)
- Yanda taşınan eşya: Trenden trene, istasyondan istasyona onlarca valizle, bavulla, çantayla giden o yolcuların yükü bütün bir hayatı içerirmiş.
Yük ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "yük" kelimesi geçen deyimler ve açıklamaları:
- Yük altına girmek: Ağır bir görevi üzerine almak: Yeni yönetim oldukça ağır bir yük altına girmişti. (S. Küçük)
- Yük kaldırmak: En ağır işleri kendi üstlenip diğerlerinin işini hafifletmek.
- (Birine) Yük olmak:
- Birine zahmetli bir iş gördürmek.
- Kendi masrafını başkasına çektirmek: İnsan yükü ağırdır, taşıması zordur. Evladım da olsa kimseye yük olmak istemem. (A. Ergül)
- Yükte hafif pahada ağır: Taşınması kolay, değerli (eşya): Hırsızlar da yükte hafif pahada ağır olan eşyaları yükleyip köşkü terk ettiler. (İ. H. Er)
- Yükünü almak:
- Taşıyabileceği en ağır yük yüklenmiş olmak: Yükünü almış bir taka sanki batmak üzereymiş gibi görünürdü. (D. Aytar)
- Yeterli sayıda bulundurmak, dolmak: Salonlar yükünü almış, iğne atsan yere düşmez. (E. Hiçyılmaz)
- Yükünü tutmak.
- Yükünü tutmak: Aşırı derecede zengin olmak: Devleti yüzerek yükünü tutmuş olan bu adam ise, devletin itimadını da itibarını da çiğneyerek, o muazzam hazineyi ele geçirir geçirmez mücevherlerle beraber derhal Avrupa'ya kaçtı. (S. Ayverdi)
Yük ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "yük" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
- Yük altında (yüklü) eşek anırmaz: Ağır bir iş altında bunalmış olan kimse, keyif sürecek vakit bulamaz.
- Yük altında eşek kalır: İnsan olan, bir kimseden gördüğü iyiliğin altında kalmaz: Yük altında kalırsa, bir eşek kalır. Değerli hediyeni karşılıksız alamam... (İlgili cümle kaynağı: O. H. Bıldırki)
Soru/Yorum Formu
»