İnsanın arka tarafında enseyle kuyruksokumu arasındaki uzun bölüm.Sırt - Omurgalı ve omurgasız hayvanlarda karnın aksi yanında bulunan ve boyundan kuyruğa kadar uzanan üst kısım: Atın sırtından inmek. Devenin sırtına binmek. Eşeğin sırtına yüklemek.
- İnsanın üstü: Kiminin sırtında incecik, kolsuz bir kazak, kiminin ayağında plastik terlik. (Ü. Tamer)
- Kesici araçların kesmeyen (üst) kenarı: Bıçağın sırtı.
- Dağların ya da tepelerin üst bölümü: Karşı sırtta bir arsa satın almış.
Sırt ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "sırt" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
- Sırt çevirmek (Sırtını dönmek): (Birine) Güler yüz göstermez olmak: Bütün akrabalarım geri dönmememe büyük tepki gösterdi, hepsi bana sırt çevirdi (M. Coşkundeniz). Dedesi gene küskün gibi herkese sırtını dönmüştü, çok mutsuzdu.
- Sırt sırta vermek: İş birliği yapmak: Sırt sırta verip çalıştıkmı bizde bu şehirde tutunuruz. (Ş. İ. Ateş)
- Sırtı kaşınmak: Dayak yemeyi hak edecek davranışlarda bulunmak: "(...) acaba dayak mı istiyor? Sırtı mı kaşınıyor?" dedim. Derin bir "estağfurullah" ile cevap verdim... (H. R. Gürpınar). Dayak olmasa sırtı kaşınan rahat bulmaz; kanı yatışmaz; etrafa dolanır mı dolanır... Lakin mübarek sopa gelince kendi derdine yanar. (F. M. Şakir)
- Sırtı pek:
- Kalın giyinmiş: Karnı tok sırtı pek olana, kar ne kadar güzel yağar; pamuk yağar, ipek yağar, düş yağar, umut yağar... (H. İ. Yaman)
- Güçlü durumda olmak ve güçlü birine sırtını dayamak: Bu kuş kurdun en kabadayısı ona vız gelirdi: Karnı tok, sırtı pek. (Füruzan)
- Sırtı sıra: Birbirinin arkasından: Tam sırtı sıra üç gece uyuyamadım (Ö. Seyfettin). "Sizin aileniz pek fevkalade bir aile... Hep birden sırtı sıra evlenmek hevesine düştüler." (R. N. Güntekin)
- Sırtı yere gelmek: Yenilmek, alt olmak: Yenilmek, alt olmak: Yunanlının sırtı yere geldi... (F. Türkoğlu)
- Sırtı yere gelmemek: Sarsılmamak, yerinden düşürülememek, güçlü olmak: "Böyle cesur evlâtları olan milletin sırtı yere gelmez" diyerek hayretini ifade ediyordu. (M. Niyazi)
- Sırtı yufka: İnce giysiler giyinmiş (kimse): Sırtı yufka olan işte böyle bizim gibi soba başından kalkamaz.
- Sırtına almak:
- Yüklenmek: Heybesini sırtına aldı. (M. Y. Kandemir)
- Bir giyeceği giymek ya da sırtına örtmek: Gocuğunu sırtına aldı ve bahçeye çıktı. (S. Ali)
- Sırtına binmek: (Bir şey bir kimseye) Yük olmak, ağırlığını bindirmek: Sorumluluk birkaç kişinin sırtına biniyordu.
- Sırtına geçirmek: Bir şeyi giymek: Gömleğini sırtına geçirdiği gibi dışarı attı kendini. (Ö. Deligöz)
- Sırtına vurmak: Yüklemek ve yüklenmek: Sepeti sırtına vurdu, eve doğru yola koyuldu.
- Sırtında taş taşımak: (mecazi) Çok sıkıntı çekmek, çok meşakkatli işler yapmak: Savaşın ağır yükünü hala sırtında taşıyordu. (E. Köksal)
- Sırtında (arkasında) yumurta küfesi yok ya!:
- Kendisine bir zarar getirmeyeceğini bildiği için, doğru sayılmayan bir davranışta bulunmaktan çekinmez: Sırtında yumurta küfesi yok ya, inkar eder.
- Sözünden cayan, döneklik edenler için söylenir: Cayar tabi! Arkasında yumurta küfesi yok ya! (H. F. Gözler)
- Sırtından atmak: Başından savmak veya birinin, bir şeyin sorumluluğunu, yükünü üzerine almamak: Yaşlı kadın belki de birikmişleri, altında ezildiklerini sırtından atmaya çalışıyor, rahatlamak, derin bir nefes almak istiyordu. (B. Büyükarkın)
- Sırtından bıçaklamak: Birine hiç beklemediği bir şekilde ihanet etmek: Eşi onu sırtından bıçaklamıştı. (Y. Özçelik)
- (birinin) Sırtından çıkarmak: Onun kesesinden ödenmesini sağlamak, ödemeyi birine yüklemek: Bay Mussolini Guadalajara'daki mağlûbiyetini Avusturya'nın sırtından çıkartmak istiyor. (Ayın Tarihi)
- Sırtından geçinmek: Birinin kesesinden geçinmek, asalağı durumunda olmak: Aynı derecede utanmazlık ve hayasızlıkla karısının, çocuklarının sırtından geçiniyordu.
- Sırtından (para) kazanmak: Birini kullanarak onun üzerinden para kazanmak: Biz dostlarımızın sırtından para kazanmayı düşünecek kadar aşağılık insanlar değiliz, bir daha böyle bir şey söylersen asla yüzüne bakmam! (C. Akaş)
- Sırtını dayamak: Birine güvenmek, birinden güç almak: Böyle ulu bir imparatorluğa sırtını dayamış olmanın huzurunu sık sık duyar, başı sıkışsa Selçuk Sultanını düşünüp rahat nefes alırdı. (Y. Bahadıroğlu)
- (birinin) Sırtını sıvazlamak: Birini desteklemek, desteklediğini ona göstermek: Torununun acısını hafifletmek için genç kızın sırtını sıvazlıyordu. (Ş. Madan)
- Sırtını vermek: Arkasını bir yere doğru çevirmek, arkasını vermek: Bir amca bir köşeye sırtını vermiş, elinde tespih, sessizce Kur'an - ı Kerim okuyor. (A. Akın)
- (birinin) Sırtını yere getirmek:
- (spor) Güreşte rakibini sırtüstü yere yatırarak yenmek: Molla, hasmını yere düşürür düşürmez üzerine çullandı, bekletmeden kenetledi, yine bekletmeden askıya alarak aşırdı ve sırtını yere getirdi. Rum pehlivanı yine yenilmişti. (M. S. Karayel)
- (mecazi) Üstün gelmek: İçine sinmiş, beklemiş ve nihayet o, imparatorluğun sırtını yere getirmiş, külünü havaya savurmuştur. (Yücel)
- Sırtüstü yatmak:
- Sırtı yere gelmek üzere yatmak: Sırtüstü yattı ve gökyüzüne baktı. Ne kadar sakin, ne kadar dingin, huzur verici... (K. Arslanoğlu)
- Hiçbir şey yapmamak: Eh, biz de sırtüstü yatıp o zamanın gelmesini beklemede değiliz hamdolsun. (Y. Bahadıroğlu)
- (mecazi) Çalışmadan rahat bir yaşam sürmek: Sizin ekmeğinizi yiyorlar ha? Sırtüstü yatıp keyif sürüyorlar ha? (C. Dağcı)
- Evi sırtında:
- Yeri yurdu olmadan herhangi bir yerde yaşayan: Bülbülî Efendi biraz evi sırtında bir adam olup nerde akşam orda sabah havalarındadır. (Karabatak)
- Çok az olan eşyasını hemen yükleyip göçebilen: Şiir yazdığı sürece yoldadır. Evi sırtında bir göçebedir. (M. Özmen)
- Karadeniz fırtına, al pırtını sırtına: "Ortalık çok karıştı, en iyisi pılıyı pırtıyı toplayıp buradan gitmek" anlamında kullanılan bir söz: Bu köyde daha ne duruyorsun? Karadeniz fırtına, al pırtını sırtına, haydi yallah!.. (M. Y. Kandemir)
- Karnı tok, sırtı pek: Rahatı yerinde, her türlü gereksinmesi karşılanmış: İnsanın karnı tok, sırtı pek, hatta dünyalara hâkim bir cihangir, hazineler sahibi bir Karun olduğu an bile içinde ekmekle, suyla, altınla doymayan bir açlık vardır. Bu açlığı duyan azaya ruh derler... (H. E. Adıvar)
Sırt ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "sırt" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )
- Sırt giydiğini ağız alıştığını ister: İnsanın alıştığı şeylerden kolay kolay vazgeçemeyeceğini ifade eder. Giyim kuşamda konfora, yiyeceklerde ise damak tadına alışan kişi, hep aynı şeyleri arar.
- Sırtındaki gömleğine inanma (Arkamdaki gömleğe inanım kalmadı): İnsanın en güvendiği şeylerin bile bazen beklenmedik şekilde zarar verebileceğini ifade eder. En yakınındakilere bile tamamen güvenmek yerine temkinli olmak daha doğrudur (inanmak: güvenmek, inanım: güvenim).
- Sırtını pek tut, ayağa bakma: İnsanın maddi ve manevi olarak güçlü olması gerektiğini ifade eder. Sağlam durup geleceğini güvence altına alan kişi, geçici sıkıntılara takılmadan hayatına devam edebilir.
- Sırtını ya dağa, ya beye dayamalı: İnsan birinin himayesi altında yaşayacaksa o kişi varlıklı ve güçlü biri olmalıdır.
- Ayda bir gel dostuna, kalksın ayak üstüne; günde bir gel dostuna, yatsın sırtı üstüne: Dost ziyaretlerinde ölçülü olmanın önemini anlatır. Çok sık gidildiğinde değer azalır, arada bir gidildiğinde ise özlem ve saygı artar.
- Eşeğe "sıpan oldu" demişler, "sırtımdan yükümü alacak değil ya, önümden yemimi alacak" demiş: Malına düşkün, çocuk sevgisinden yoksun kimseler, çocuk sahibi olduğunda, sevinmekten çok onu getireceği masrafa endişelenirler.
- Eşeğin sırtına bir yük tüfek yüklemişler de eşeği gene kurt yemiş: Koruma sağlamak için alınan önlemlerin, doğru ve etkili bir şekilde kullanılmadığı sürece işe yaramayacağını ve tehlikelerden korunmayı garanti etmediğini vurgular.
- Kabahat (Suç) samur kürk olsa kimse sırtına (üstüne) almaz*: Suç, kınanan, cezalandırılan bir davranış olduğundan hiç kimse onu kabul etmek istemez.
- Kadının temizi sırtından, sütün temizi yoğurdundan bellidir: Temiz süt yoğurdundan belli olduğu gibi, kadın da kılık kıyafetinin temizliğinden belli olur.
- Keçi dağda, kılı sırtında: Gerçekleşmemiş bir şeyin varmış gibi kabul edilmesini ve hayali konuşmalar yapılmasını ifade eder. Keçi henüz dağdayken kılını elde edip giysi yapmak nasıl mümkün değilse, olmayan bir şeyi varmış gibi düşünmek de anlamsızdır.
- Kedi hiçbir vakit sırt üstü düşmez: Çevik ve uyanık insanların en zor durumlarda bile kendilerini koruyacak bir yol bulacaklarını ifade eder. Ne kadar büyük bir tehlike içinde olsalar da, zorluklardan ustaca sıyrılmayı başarırlar.
- Sandıktaki sırtında, ambardaki karnında* (Sepetteki karnıma, sandıktaki sırtıma): Kişinin elinde olanı anında tüketerek anı yaşadığını ifade eder. Geleceği düşünmeden, sahip olduğu şeyleri hemen kullanmaya yönelik bir tutumu anlatır.
- Sık gidersen dostuna, yatar sırtı üstüne: Kişi dostuna sık sık giderse seyrek gittiğinde gördüğü konukseverliği görmez ve saygınlığı azalır.
- Yalın varsa karnına, çulun varsa sırtına: İnsanın elindekini ihtiyacına göre kullanması gerektiğini ifade eder. Kişi, varlığını en gerekli olan şeye harcamalıdır.
- Yemekten sonra ya kırk adım atmalı, ya sırt üstü yatmalı: Yemekten sonra hareket etmenin sindirim için faydalı olduğunu, hareketsiz kalmanın, sindirimi zorlaştırıp rahatsızlığa sebep olabileceğini, hasta olup sırt üstü yatmaya neden olabileceğini ifade eder.
- Yetimi okşamışlar, vay sırtım demiş*: Bir kimsenin haksızlığa uğramaması için arkası, koruyucusu bulunmalıdır.
Soru/Yorum Gönder