Parmak nedir ne demektir? Parmak ile ilgili atasözleri deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 0
Sağ el üzerinde parmak isimlerinin gösterimi
Parmak isimleri
  1. İnsanda, bazı hayvanlarda ellerin ve ayakların uç bölümünü oluşturan, boğumlu, oynak, uzunca organların her biri. İnsan parmakları şu şekilde sıralanır: başparmak, işaret parmağı, orta parmak, yüzük parmağı ve serçe parmağı.
  2. Bir tekerleğin merkezinden dış çemberine değin uzanan çubukların her biri.
  3. Eski Osmanlı ölçüsünde arşın ve zira'nın yirmi dörtte biri olup aşağı yukarı üç santimetre kadar gelir.
  4. İngiliz uzunluk ölçüsü olan kadem'in (ayağın) on ikide biri olup 25,4 milimetreye eşittir, pus.
  5. Parmak sözcüğü kimi vakit el parmağının eni kadar bir ölçü anlamına da kullanılır: Eteğin boyunu iki parmak kısaltmak.
  6. Parmak, koyu sıvılara daldırılıp çıkarılınca parmağa bulaşan miktarı da anlatır: Ağzına bir parmak bal çalmak.
  7. (mecazi) Bir işe karışmış olma ilgisi: Bu işte senin de parmağın var.

Parmak ile ilgili deyimler ve anlamları

İçinde "parmak" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • (bir konuya, bir noktaya) Parmak basmak: O nokta üzerine dikkati çekmek: Mehmet Akif, eserlerinde hep toplumun yaralarına parmak bastı ve dertlerin çaresini söyledi. (A. E. Kavaklı)
  • Parmak bozmak: (Çocuklar arasında) Arkadaşlığı sona erdirmek, ahbaplığı bozmak.
  • Parmak ısırmak/ısırtmak: Şaşakalmak, şaşkınlık içinde bırakmak, şaşırtmak: Devletin tırmanışta olduğu, zaferlerin peşpeşe geldiği, elde edilen başarılara dünyanın parmak ısırdığı yıllardı yaşanan (E. Burak). Kızımıza ne yakışmaz kî Vallahi bir çok kıza parmak ısırttı. Gelinlikle de ne güzel olmuştu. (M. Karaca)
  • Parmak kadar: (Çocuklar için hafifseme yollu) Küçük: Parmak kadar çocuk bize akıl öğretecekmiş. (B. Ertav)
  • Parmak kaldı: Az kaldı, az kalsın, ramak kaldı: Ölümle aramda bir parmak kalmıştı! neredeyse, bağırsaklarım deşilecekti. Fakat o sırada İttihat ve Terakkiye mensup zabitlerden biri imdadıma yetişti. (Canlı tarihler)
  • Parmak parmak: Parmak biçiminde: Sarı patatesi alacaksın, parmak parmak doğrayacaksın. (Y. Kopan)
  • Parmak yalamak: Kendine, hakkı olmaksızın bir çıkar sağlamak: (...) muhterem mebuslarımızın, şöyle, parmak yalamak kabilinden tahsisatlarına ayda yüzer liracık zam etmeleri etrafında birçok dedikoduları mucip oldu. (Toplumsal tarih)
  • Parmağı ağzında kalmak: Şaşakalmak, hayret etmek: Öyle bir at sürüşü, öyle bir ok atışı vardı ki, seyredenlerin parmağı ağzında kaldı. (K. Bilbaşar)
  • (bir işte) Parmağı olmak: Bir işe karışmış olmak: Birçok fikir uçuşup duruyordu, her kafadan bir ses çıkıyordu, hatta birtakım gizli servislerin bu işte parmağı olduğunu düşünenler vardı. (M. Gülsoy)
  • Parmağına dolamak: Bir kişiyi veya konuyu her yerde, her fırsatta eleştirip durmak: "Edebiyatta Saygısızlar" adlı bir yazıda beni parmağına dolamış (Türk dili). Açıktan açığa alay ediyor. Sizi parmağına doladı bir kere.
  • (birini) Parmağında oynatmak: Ona her zaman istediğini yaptırmak: İlle dediği olacak. Bacakları kısa ama anasını babasını parmağında oynatıyor. (M. E. Coşan)
  • (birinin) Parmağını aramak: İlgisini, bağlantısını aramak, kurulan düzeni araştırmak: Onun bu açıklamalarının gerisinde dış dinamiklerin parmağını arıyordu.
  • Parmağını bile kıpırdatamamak (oynatamamak): Halsiz düşmek, bitkin duruma gelmek: Yanındaki koltuğa adeta çakılmış, parmağını bile kıpırdatamayacak hale gelmişti. (V. Kulaberoğlu)
  • Parmağını bile kıpırdatmamak (oynatmamak): Bir iş için hiçbir davranışta bulunmamak: Onu kurtarmak için kimse parmağını bile kıpırdatmadı.
  • Parmağını oynatmak: Kolay iş gördürmek için rüşvet vermek.
  • Parmağını yaranın üzerine basmak: Asıl derdi ya da bir derdin asıl nedenini göstermek: O günkü uzun ve heyecanlı nutuklar ve münakaşalar arasında, Kasım Hoca kadar parmağını yaranın üstüne basan kimse olmamıştı. (H. C. Yalçın)
  • Parmağının ucunda (üzerinde) çevirmek:
    1. (birini) İstediği gibi yönetmek: Karısının bu adamı parmağının ucunda çevirdiği iddia ediliyordu.
    2. Bir işi kolayca ve ustalıkla çevirmek.
  • Parmağının ucunu göstermemek: (Kadın) Vücudunun hiçbir yerini hiçbir yabancı erkeğe göstermeyecek şekilde örtünmek: Hanımı ise örtüsüne çok dikkat eden, yabancı erkeklere parmağının ucunu dahi göstermeyen bir kadınmış.
  • Parmakla gösterilmek: Eşi benzeri az bulunmak: En iyi öğrenci olarak parmakla gösteriliyordu. Öğretmeni onu çok seviyor ve gittiği her yerde onu öve öve bitiremiyordu. (S. S. Pınar)
  • Parmakla sayılmak (Parmakla sayılacak kadar az olmak): Çok az olmak: Seninle menfaati için değil de Allah için arkadaşlık ede kimseler bu günlerde parmakla sayılır (A. Haşimoğlu). (...) bunlar hakkı aramakta idiler. Fakat sayıları parmakla sayılacak kadar azdı. (M. Maksudoğlu)
  • Parmaklarını yemek: Yediği yemek çok lezzetli olmak, yemeği beğenmek: Geçen akşam bir kuzu kavurma yaptım sac üstünde, bizim dünürler parmaklarını yedi. (Türk Edebiyatı)
  • (birinin) Ağzına bir parmak bal çalmak: Birini tatlı sözlerle ya da şöyle böyle bir iyilikle oyalamak: Seçimlerde halkın ağzına bir parmak bal çalıp oylarını alıyorlardı, sonra bildiklerini okuyorlardı.
  • Ahirette on parmağı yakasında olmak: Kendisine karşı sorumlu olan kimseden ahirette hesap sormak: Haram olsun! Yarın ahirette on parmağım yakasında kalsın; dedi de. E mi? (İ. H. Sevük)
  • Kör kör parmağım gözüne: "Çok belli, göze batacak kadar ortada" anlamında kullanılan bir söz: Gazetecilik rozetini de kör kör parmağım gözüne, der gibi yakasına iliştirmiş (M. S. Aslankara). Kur'an-ı Kerim'in olağanüstü doğruluğu kör kör parmağım gözünedir.
  • On parmağı boğazında olmak: İsteği yapılmadığında sıkıntıya düşmek, düşürmek: ... merhum vasiyet ettiydi de... Haftada iki gün oruç tutmazsan, on parmağım boğazında olsun, dedi... (R. N. Güntekin)
  • On parmağında on kara: Herkesi lekelemek huyu olanlar için kullanılır: Bir alçak, on parmağında on kara, kendisi gibi olmayanlara, yani namuslu insanlara saldırıyor. (M. Saydur)
  • On parmağında on marifet (hüner): Marifeti ya da hüneri çok kimse: O, on parmağında on marifet olan biriydi ve neredeyse her şeyi tamir edebilirdi (Kış Hasadı).
  • On parmağını kandil edip yakmak: Çok özveri göstermek, üzerine düşmek: – A devletlim! Kara gün kararıp kalmaz ya, gayri on parmağını kandil edip yakacak bir ana lâzım bunlara! demiş ve allayıp, pullayıp karakızını padişaha vermiş. (E. C. Güney)
  • Pislik parmağından akmak: Çok kirli olmak.
  • Şeytana parmak ısırtmak: Çok kötü olmak, çok kötülük yapmak: Tanrı'nın Elçilerine itaati emrettiği ayetleri, kendileri için kullanmaya cüret eden insanlar, takipçilerine sınırca her şeyi yaptırırlar. Bu konudaki yaratıcılıkları, şeytana bile parmak ısırtır. (B. Özdemir)

Parmak ile ilgili atasözleri ve anlamları

İçinde "parmak" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Parmağını kesmeyen acısını bilmez: Bir kişinin bir durumu ya da acıyı bizzat yaşamadıkça, o durumun ne kadar zor olduğunu tam anlamıyla anlayamayacağını ifade eder.
  • Ağaçla kabuğu arasına parmak sokulmaz: Bazı şeyler gizli kalmak zorundadır, bu konuda fazla meraklı olup o işe burunu sokan zarar görebilir.
  • Allah kimine bal verir parmak vermez, kimine parmak verir, bal vermez: Allahü Teâlâ kimine çok mal mülk verir, ama bunlardan faydalanamaması için bir kusur verir, kiminin de sıhhati yerinde olur kendi geçimini zor sağlar. Ama mutlaka bunların bir sebebi vardır.
  • Bal tutan parmağını yalar* (Balı karıştıran parmağını yalar): Bir kimse karıştığı, ilgilendiği bir işten az çok yarar sağlar.
  • Balı, parmağı uzun (olan) yemez, kısmetlisi yer (Balı parmağı uzun olan yememiş, kısmeti olan yemiş)*: Güzel bir şeyden, onu isteyen ve elde edecek gibi görünen kimseler değil, kısmetli olanlar yararlanır.
  • Beş parmağımı mum diye yaktım, yine yaranamadım: Bir kişinin tüm çabasına ve fedakarlığına rağmen, özellikle evlatlarından, sevdiklerinden veya yakınlarından beklediği takdiri veya karşılığı göremediğini ifade eder.
  • Beş parmağın hangisini kessen acımaz?*: İnsan çocuklarını birbirinden ayırmaz, hangisine bir zarar gelse aynı üzüntüyü duyar.
  • Beş parmak bir olmaz* (El beş parmaktır, hangisi bir boyda): İnsanların nitelikçe birbirine benzememesi doğal bir durumdur.
  • Kaval elden, yel Allah'tan (sen yalnız parmaklarını oynat): Her şeyi başkaları hazırlıyor, sana kendini göstermek kalıyor.
  • Kes parmağını çık pazara, em (merhem, ilaç) buyuran çok olur*: İnsanın başına bir hal gelince herkes bir akıl verir ama acıyı çeken bilir.
  • Kol kesilirken parmak acımaz/aranmaz: Büyük bir felaket veya kayıp yaşanırken küçük sorunların dikkate alınmayacağını anlatır. Ana problem o kadar büyük olur ki, daha küçük sıkıntılar önemsenmez.
  • Komşunun kapısını döğme parmakla, el seninkini döver tokmakla: En küçük bir kötülük fazlası ile karşılığını görür.
  • Şeriatın kestiği parmak acımaz*: Adaletle verilen cezaların kabul edilmesi gerektiğini ve bu tür cezaların suçluda pişmanlık yaratmadığını ifade eder. Adaletin gereği olarak yapılan bir uygulama, doğru olduğu için kişiye manevi bir rahatsızlık vermez, çünkü hak yerini bulmuştur.
  • Yarın kıyamette on parmağım yakanda olsun: Birine yapılan haksızlık veya zulmün hesabının ahirette mutlaka sorulacağını ifade eder. Mazlumun ahı yerde kalmaz, zalim ise eninde sonunda cezalandırılır.

Parmak ile ilgili birleşik kelime ve fiiller

  • (bir kağıda) Parmak basmak: (İmza atmasını bilmeyen kimse) Mürekkep bulaştırılmış parmak ucunu imza edilecek kağıda basarak parmak izini imza yerine kullanmak: Ağalardan sonra kahvede oturanların kimisi imzasını attı, kimisi parmağını bastı senede. (K. Bilbaşar)
  • Parmak hesabı:
    1. Parmakları kullanarak yapılan hesap.
    2. Hece vezni.
  • Parmak izi: Parmak uçlarının iç tarafındaki incecik deri çizgilerinin cilalı eşya üzerinde bıraktığı iz olup bundan suç işleyenleri polisçe ortaya çıkarmak için yararlanılır.
  • Parmak kaldırmak: Sınıfta derste ya da bir başkanın yönetimi altında yapılan toplantılarda söz istemek için sadece işaret parmağı açık vaziyette elini havaya kaldırmak: "Balıklar neden konuşamaz?" diye sordu öğretmen. Funda parmak kaldırdı: "Öğretmenim siz de başınızı suya soksanız siz de konuşamazsınız." dedi.