Boynun iki yanında, kolların gövdeye bağlandığı bölüm: Omuz, insan vücudunda boyun ile kol arasında yer alan, kürek kemiği, köprücük kemiği ve üst kol kemiğinin birleşimiyle oluşan, kolun hareket kabiliyetini sağlayan ve aynı zamanda yük taşımada önemli bir rol oynayan eklem bölgesidir.Omuz - (halk dilinde) Mahya: Dört omuz ( = Dört yöne eğimli çatı), İki omuz ( = İki yöne eğimli çatı, beşikçatı).
Omuz ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "omuz" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
- Omuz atmak: Sataşmak amacıyla yanından geçerken bir kimsenin omzuna omzuyla vurmak: Bana omuz attı kavga ettik diyor. Belki de parayla tutulup üzerime gönderilmiş insanlar. (U. Becerikli)
- Omuz kaldırmak:
- Bilmez gibi davranmak: Murat, "Bilmem," der gibi omuz kaldırdı. (A. G. Yıldız)
- Kabul etmemek, geri çevirmek: Ne dendiyse omuz kaldırdı o fettane, süzüldü durdu karşı kıyıdan: Kirpik düşürdü, göz süzdü... (Türk Edebiyatı)
- Omuz omuza: (İnsan) Dayanışarak, birlikte: Oralarda da kardeşler omuz omuza, yürek yüreğe düşmanla savaşmışlardı... (Ben Çanakkale)
- Omuz öpüşmek: Birbirine eşit derecede olmak: Servet ve refahta bu iki aile omuz öpüşürler. (H. R. Gürpınar)
- Omuz silkmek: Aldırmamak, umursamamak, önemsiz bulmak: "Hiç bunun hakkında düşündün mü?" Bir kere daha omuz silkti.
- Omuz vermek:
- Omzuyla dayanmak, omzuyla destek olmak: Oralı dalgıcın ölüsü kalkarken Musa tabuta omuz verdi. (Füruzan)
- (mecazi) Yardım etmek, destek olmak: O ise yaslanacak bir omuz verdi. Güç verdi, inanç verdi. (İlgili cümle kaynağı: Ü. Kurtcan)
- (argo) Önem vermemek, aldırış etmemek, boş vermek.
- Omuz vurmak:
- Yardımcı olmak.
- (argo) Sataşmak: Hayduda yaklaştı, bir omuz vurdu, geçti gitti. (S. Uludağ)
- Omuzda taşımak: Çok saygı göstermek: Kadınlara okuyup yazma öğretmek isteyen bir cami imamını, başta Vali olmak üzere çeşitli kuruluşlar nerede ise omuzlarda taşır olmuş ve ödüllere layık görmüştür. (İ. Arsel)
- Omuzları çökmek: Bitkin, perişan ve yıkılmış bir durumda olmak: Yılların ağırlığını taşıyamayan dar omuzları çökmüş, zayıflıktan elmacık kemikleri çıkmıştı. (Ö. Tümer)
- Omuzlarında olmak: Bir işi, bir sorumluluğu yüklenmiş olmak: Ailenin geçimi çobanın omuzlarındaydı. (D. Eroğlu)
- Omzuna atmak: Ceket vb. kollu giysileri kollarını giymeden sırtına koymak: Duman rengi paltosunu omzuna atmış, ışıl ışıl parlayan siyah kehribar bir tespih sallıyordu. (A. Çimen)
- (birinin) Omzuna binmek: Yük olmak, ağırlık vermek: Bütün yük birkaç kişinin omzuna biniyor, bunlardan birinin ayrılmasıyla da dernek dağılıyor. (Türk dili)
- Omzuna vurmak: Yüklenmek: Heybeyi omzuna vurduğu gibi tekrar tırmanışa geçti. (M. Ü. Menteş)
- Omzundaki ağır yükü hafifletmek: Üzerinde olan sorumluluklarını azaltmak: (...) makaleler yazıyor, Ayşe'nin omuzlarındaki ağır yükü böylelikle hafifletmeye uğraşıyordu. (H. N. Atsız)
- Omzundan atmak: Üstünden atmak, kurtulmak: Demek bizi omzundan silkti attı bu muhtar ha? (F. Baykurt)
Omuz ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "omuz" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
- Bak şu beyin gidişine, pabucunun çamuru omuzundan aşar: Bazı kişilerin gösterişli veya abartılı hareketlerle kendilerini olduğundan daha önemli göstermeye çalıştığını ifade eder. Gösteriş meraklısı ve kendini büyük gören insanların davranışlarını eleştirir (?).
- Bulan bulgur kaynatır, bulamayan omuzun oynatır: İmkânı olanların işlerini yoluna koyup geçimlerini sağladığını, olmayanların ise çaresizlik içinde kaldığını ifade eder. Çalışan ve emek veren kişi kazanırken, tembel veya şanssız olan boş yere oyalanır.
- Kuzunun kuyruğuna, oğlağın omuzlarına bakarlar: Bir şeyin ya da bir kişinin değerini veya kalitesini değerlendirirken, genellikle belirgin ve dikkat çekici özelliklerine bakıldığını ifade eder.
Soru/Yorum Gönder