|
Toprak altında ağaç kökü |
İçinde "kök" kelimesi geçen deyimler ve açıklamaları:
- Kök salmak: Yayılmak, tutunmak, bir yere ayrılmamacasına yerleşmek: Ayrıkotu bu, sırnaşık, arsız yüzsüz bir ot. Tarlaya öyle bir yayılmış, öyle kök salmış, tarlayı öyle bir kaplamış ki, ertesi yıl buğdaya tarlada bir köklük bile yer kalmamış. (A. Nesin)
- Kök sökmek: Çetin bir iş görürken pek zorlanmak: Okuyana dek kök söktüm. (B. Umar)
- Kök söktürmek: Bir kimseye bir işte çok zorluk çıkarmak: Onca yokluğa, yoksulluğa rağmen kök söktürdü düşmana Muhtar. "Çöl Aslanı" dediler ona. (A. Emre)
- Kökü kazınmak: Bir daha ortaya çıkamayacak biçimde yok olmak: Beğavi der ki: Azab ile onların kökü kazındı, onlardan geriye kimse kalmadı. (İ. H. Bursevi)
- Köküne kibrit suyu dökmek (kökünü kurutmak): Bir daha ortaya çıkmayacak yolda ezip yok etmek: Sakız adasından gelirdi. Çoktandır köküne kibrit suyu döküldü, adı sanı duyulmaz oldu. (S. M. Alus)
- Köküne kıran girmek:
- Bitmek: Külhanbeylerin de köküne kıran girdi, nerde o eski Adana külhanbeyleri? (B. Habora)
- Yok olmak: Köküne kıran giresiceler bitmiyor, tükenmiyorlardı. Bıkmış, usanmış, yılmıştık. (E. Karasu)
- Kökünü kazımak: Bir daha üreyemez duruma getirmek, hiçbir kalıntısını bırakmamak, yok etmek: "Öldürmekten kastım onu komple yok etti, kökünü kazıdı, hiç var olmamış gibi..." (İlgili cümle kaynağı: E. Tatlıdilli)
Soru/Yorum Formu