Kırk ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "kırk" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
( atasözlerine geç )
- Kırk anahtar sahibi (Kırk anahtarlı): Pek çok mal ve mülk sahibi zengin kimse: Kırk yıl İstanbul'da yaşamış, kırk anahtar sahibi olmuş ama İstanbullu olmamış insanlar çoktur İstanbul'da.
- Kırk basmak: Kırk gün dolmadan doğum yapmış annenin ve bebeğin dışarı çıkarılmasının tehlikeli olacağını geleneksel olarak kabul etmek: Çocuk "kırkı çıkmadan" bir yere götürülmez. Götürülürse, çocuğu "kırk basar". Yani, zayıf ve çelimsiz olur, zamanında yürüyüp konuşamaz. (M. Çelik)
- Kırk bir (buçuk) kere maşallah: (Ciddi ya da alaylı) Pek çok kez "Nazar değmesin!" anlamında bir söz: Hokka gülü gibi, Rabbim övmüş de yaratmış, kırk bir kere maşallah!.. (N. Güngör)
- Kırk bir kere: Pek çok, binlerce kez: Kırk kere düşün, bir kere yak! Kırk kere düşün, bir kere bak! Hatta bir basamak daha yukarıya çıkalım, "Allah tektik teki sever!", diyelim ve kırk bir kere düşünelim, bir kere söyleyelim. (N. N. Türk)
- Kırk dereden su getirmek: (deyiminin anlamı) Birini kandırmak için bir sürü neden ileri sürmek: Kırk yılın başı bir şey istedik, kırk dereden su getiriyorsun!.. (A. Alp)
- Kırk evin kedisi: Birçok evlere girip çıkan kimse: Şehirdeki akrabalarımı keşfedeceğim diye her yere girip çıkıyormuşsun. Kırk kapının ipini çekiyormuşsun destursuzca. Külkedisi değil de kırk evin kedisi. (M. Savaş)
- Kırk fırın ekmek yemesi lazım: "Bir duruma erişmek için pek çok emek vermesi, daha uzun süreler çalışması gerekir" anlamında kullanılan bir deyim: Babanı yenmen için daha kırk fırın ekmek yemen lazım.
- Kırk kapının ipini çekmek: İçinde bulunduğu sorunu çözmek için kapı kapı dolaşmak, birçok yere uğramak: Yokluk, darlık, kıtlık dönemleri... Borç bulabilmek için kırk kapının ipini çektiğimiz günler... (E. E. Karaismailoğlu). Her yere girip çıkıyormuşsun. Kırk kapının ipini çekiyormuşsun destursuzca. Külkedisi değil de kırk evin kedisi (M. Savaş).
- Kırk katır mı, kırk satır mı?: Masallarda geçen ve kurbanlara tanınan iki olumsuzdan (iki ölümden) birini seçmek gerektiğini vurgulayan bir deyim: Ama masalda bile, kırk katır mı, kırk satır mı diye sorulur cezası olana. Ne de olsa bir inceliktir bu. Ölüm yolcusuna tanınan son bir hak, seçim hakkı! (M. Seyda)
- Kırk kilit vurmak: Sıkı sıkı saklamak: Gözü gibi koruduğu tahtını sarayının en gizli bölmesine kaldırttı ve üzerine kırk kilit vurdurdu. (N. Damla)
- Kırk öksüzle bir mağarada mı kaldı: Bir kimsenin yakınacak derecede geçim sıkıntısı çekmediğini anlatır: "A sabırsız, sabırsız! Kırk öksüzle bir mağarada kalmadın ya? Adımlarını atacağın gibi at, her adımda bir şey bulursun; umduğunu yiyemezsen, bulduğunu yersin; daha akşama çok var; hele sabreyle, sabreyle!" der. (E. C. Güney)
- Kırk parasız: İyice züğürt, hiç parasız: Kocası bu kadınla iki çocuğunu kırk parasız bırakıp, elin evli karısı ile evinden kaçmış. (T. Akansu)
- Kırk tarakta bezi olmak: Birbirinden ayrı birçok işi ya da ilişkisi olmak: Hiç şüphem yok ki kırk tarakta bezi de vardır bu adamın. (M. Savaş)
- Kırk yalan: Çok yalan söyleyen (kimse): Bir yalan kırk yalan söyletir. Kırk yalan kırk mahcubiyet getirir.
- Kırk yılda bir: Pek seyrek olarak: Kırk yılda bir tutan öfkem, kırk yılda bir işe yaradı. (A. N. Asya)
- Kırk yıldır: Uzun zamandan beri, senelerdir: Sevinçten kırk yıldır hasret kaldığı millettaşlarını görmekten şaşırmış, aptallaşmıştı. (Ö. Seyfettin)
- Kırk yılın başında: Uzun bir sürede yalnızca bir kez: Bir çayımızı içmişsin kırk yılın başında, çok mu? (E. Öz)
- Kırk yıllık: Geçmişi uzun zamana dayanan, çok eski: Kendisi kırk yıllık dostumdur.
- Kırkı çıkmak (dolmak): Doğumdan veya ölümden sonra kırk gün geçmek: Daha dün doğmuş, kırkı çıkmış, diş çıkarmış, yürümeye başlamıştı. (H. Alptekin)
- Kırkından sonra azmak: Yaşlandıktan sonra yaşına başına uymayacak davranışlarda bulunmak: Sen bilmezsin o ne kırkından sonra azmış karıdır. (B. Yıldırım)
- Kırkından sonra saz çalmak: Yaş ilerledikten sonra uzun çalışma isteyen bir işe heves etmek: Bizim yazar müsveddemiz de esaslı bir roman yazacağım diye kırkından sonra saz çalmaya heves etti. (M. Savaş)
- Kırklara karışmak: Ortalıkta görünmez olmak: "Uçtu mübarek" diye mırıldandı Hıdır, "Kırklara karıştı yoluna yürek serdiğim, kırklara." (Y. Bahadıroğlu)
- Kırkları karışmış olmak (karışmak): (İki çocuk ya da iki kadın) Aynı kırk günlük süre içinde doğmuş ya da çocuk doğurmuş olmak: Seyd Ahmet, Yunus'un en iyi arkadaşıydı, kırkları karışmıştı. (N. Araz)
- Bir ayak üstünde kırk yalanın belini bükmek: Kısa bir zaman içinde birçok yalan söylemek: Baba parasıyla yaşayan aylak, çalışmaktan hoşlanmayan, bir ayak üstünde kırk yalanın belini büken biri... Üstelik kaypak, güvenilmez biriydi de... (B. Aksun)
- Kılı kırk yarmak: İncelemede çok titiz olmak: "Kılı kırk yarar" tabiri sanki onun için icat edilmişti. Büyük Millet Meclisi encümenlerinde bir tasarı metnini incelerken ileri sürdüğü itirazlar, bir virgülün yeri için saatlerce süren münakaşaları, onun adalet ölçülerindeki titizliği anlamayanlara göre bir söz şehveti gibi görünürdü. (P. Safa)
- Kırdığı koz (ceviz) kırkı aşmak: Sürekli yakışıksız davranışlarda bulunmak: Artık iktidarın kırdığı koz kırkı geçti. (Y. Kemal)
- Suratına bakanın kırk yıl işi rast gitmez: Yüzünden uğursuzluk akıyor.
Kırk ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "kırk" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )- Kırk derviş bir sofrada yemek yer, iki padişah bir iklime (ülkeye) sığmaz: Genellikle birçok insanın sade ve mütevazı koşullarda bir arada barış içinde yaşayabileceğini, ancak güçlü ve otoriter kişiliklerin aynı çatı altında barınmasının zor olabileceğini ifade eder.
- Kırk deveye bir eşek (Devede de boy var ama kırkını bir eşek çeker): İnsan görünüşte büyük olmakla aklı büyük olmaz, bir akıllı birçok az akıllıyı arkasından sürükler.
- Kırk gün (yıl) günahkar, bir gün tövbekar*: Sürekli kötü işler yaptıktan sonra iyi bir iş yapan insan için kullanılan söz.
- Kırk gün taban eti, bir gün av eti*: İyi ve güzel şeyler çok zahmet sonunda elde edilebilir. Avcılar bir av avlayabilmek için dağ demez, taş demez, günlerce taban teperler.
- Kırk gün tavuk olmaktansa bir gün horoz olmak daha iyidir: Önemli bir şey başarmanın veya dikkat çekici bir rol üstlenmenin, uzun süre boyunca düşük bir profilde kalmaktan daha tatmin edici olabileceğini öğütler. Aynı zamanda, kişinin potansiyelini göstermek ve yeteneklerini sergilemek için fırsatların değerlendirilmesi gerektiğini de vurgular.
- Kırk hırsız bir çıplağı soyamamış*: Sömürücüler, sömürülecek bir şeyi bulunmayan bir insandan hiçbir şey elde edemezler.
- Kırk kırk derken elliyi buldu: Bir şeyin küçük adımlarla ilerleyip beklenenden fazla büyüdüğünü ifade eder. Zamanla veya birikimle, başlangıçta fark edilmeyen durumların büyük sonuçlara ulaşabileceğini anlatır.
- Kırk koz (ceviz) görmeyince taş atmaz: Bir kişinin zahmete girmeden önce karşılığının çok olmasını beklediğini ifade eder. İnsanların, ancak elde edecekleri şeyin değerli olduğunu gördüklerinde çaba gösterdiklerini anlatır.
- Kırk kurda bir aslan ne yapsın: Bireyin gücü veya yetenekleri ne kadar büyük olursa olsun, büyük ve kalabalık zorluklar veya düşmanlar karşısında çaresiz kalabileceğini anlatır. Sayısal üstünlüğün bazen bireysel güçten daha etkili olabileceğini vurgular.
- Kırk nasihatten bir el vermek iyidir: Maddi desteğe ihtiyacı olanlara yol göstermek yerine direkt yardım etmek daha iyidir.
- Kırk yaşındaki eşek, iki yaşındaki ata arpa taşır: Tecrübe ve olgunluğun gençlik ve toyluk karşısında göz ardı edildiği durumları eleştirmek için kullanılır. Ayrıca, toplumdaki yaşlı bireylerin gençlerin ihtiyaçlarına hizmet etmek zorunda kalmasının ironisini de vurgular.
- Kırk yaşından evvel hikmet söylemeyen ondan sonra hiç söyleyemez: Gençliğinde bilgi ve kültür sahibi olamayan, yaşlandığında hiç olamaz.
- Kırk yıl yağmur yağsa, mermere geçmez: Ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın, bazı sert ve inatçı kişilerin veya durumların değişmeyeceğini ifade eder. Sabit fikirli ve dirençli kimseler, üzerlerine gelen etkilerden kolay kolay etkilenmezler.
- Kırk yılda bir ölet olur, eceli gelen ölür (Kırk yılda bir kıran olmuş eceli gelen ölmüş)*: Salgında ve felakette bile yalnız eceli gelen ölür, ömrü olan sağ kalır.
- Kırk yılda bir çıracı oldu, ay akşamdan doğdu: Bir kişinin uzun süredir beklediği fırsatı yakaladığında, koşulların onun aleyhine gelişmesi durumunu ifade eder. Çıra satacakken ayın doğup ortalığı aydınlatması, beklenen kazanç fırsatının elden gitmesine neden olur; bu da talihsizlik ve fırsat kaçırmayı simgeler.
- Kırk yılda bir hırsızlığa çıktı, ay akşamdan doğdu: Nadiren kötü bir eylemde bulunan birinin, şanssızlığı nedeniyle beklenmedik bir durumla karşılaşarak bu eylemi de gerçekleştirememesini anlatır.
- Kırk yılda bir kadın sözü dinlemelidir: Erkek her ne kadar karısının akıl vermesini gururuna yedirmese de bazı konularda onun öğüdünü tutması yarar getirebilir.
- Kırk yılda bir namaz, onu da günahlar (şeytanlar) komaz: "Hayır yapmaya alışık olmayan kimse iyi bir işe niyet de etse karşısına engeller çıkar" anlamında söylenir.
- Kırk yıllık çingeneye maşa yapmasını öğretir: Ukala kimseler bir işi öğrendikleri zaman, o işin ustası olan kişilere bile akıl öğretmeye kalkarlar.
- Kırk yıllık Yani, olur mu Kâni?*: Eski bir alışkanlık ya da oturmuş bir kişilik sonradan değişmez.
- Kırkından sonra at olup da kuyruk mu sallayacak*: Vakti geçmiş, artık işe yaramayacak durumda.
- Kırkından sonra azanı teneşir paklar (azana çare bulunmaz)*: (atasözünün anlamı) Yaşlılık döneminde yaşlarına uymayacak davranışlarda bulunanları toplum hoş görmez.
- Kırkından sonra saza başlayan kıyamette çalar*: Bir işi başarmak için o işe zamanında başlamak gerekir.
- Alemin ağzına kırk arşın bez yetişmez: Başkalarının konuşmalarına hepsinin ağzını kapayarak engel olamayız. Herkes istediğini söyleyebilir.
- Altı aylık seyislikle kırk yıllık fışkı karıştırılmaz* (Üç günlük seyisliği var, kırk yıllık gübre karıştırıyor): Bir işi tam öğrenmeden, inceliklerini kavramadan, ustalaşmadan o işte bilgiçlik taslanmaz.
- Arap kızar, ama kırk harami lazım: Bazı insanların öfkelenmesi için önemli bir sebep olması gerekir.
- Ayının kırk masalı varmış (türküsü varmış) kırkı da ahlat üstüne*: İnsanlar neye düşkünlerse, konuştukları da söyledikleri de hep o konuda olur (ahlat: Yaban armudu, dağ armudu).
- Baba kırk oğlu beslemiş, kırk oğul bir babayı beslememiş*: Babalar, kaç tane olursa olsun çocuklarına bakar da çocuklar babalarına bakıp gereksinimlerini karşılamaz.
- "Bende kırk yıllık sirke var" diyenden biraz sirke istemişler, "Eğer her isteyene verseydim bende kırk yıllık sirke olur muydu?" demiş: Cimri kişilerin vermekten kaçındığını ve varlıklarını başkalarıyla paylaşmadığını anlatır. Kendilerinde olanı koruma uğruna başkalarına yardım etmekten çekinen kişilere eleştirel bir şekilde yaklaşır.
- Bir adama kırk gün deli dersen deli, akıllı dersen akıllı olur*: Sürekli telkinlerle bir kişinin bilinç altına birtakım inançlar, duygular yerleştirilebilir.
- Bir deli kuyuya bir taş atar, kırk akıllı çıkaramaz*: Kimi zaman bir kişi öyle ters bir iş yapar ki, birçok akıllı bir araya gelerek düşünüp uğraşsa o terslik kolay kolay düzeltilemez.
- Bir dost kırk yılda kazanılır: Gerçek dostluğu kazanmak çok zordur; gerçek dost güvenilir, yalansız olmalıdır.
- Bir fena kırk iyiyi bozar, kırk iyi bir fenayı düzeltemez: Kötü bir kişinin birçok iyi insanı olumsuz etkileyebileceğini ifade eder. Ancak, çok sayıda iyi insan bile tek bir kötüyü düzeltmekte yetersiz kalabilir.
- Bir fincan (acı) kahvenin kırk yıl hatırı olur*: Birine küçük de olsa bir iyilik yaparsanız, yıllar sonra o kişiye işiniz düştüğünde yaptığınız iyiliği unutmaz ve onun hatırı için elinden gelen yardımı yapar.
- Bir yiğit kırk yılda meydana çıkar (Bir yiğit kırk yaşında kamilleşir): Gerçek bir kahramanın veya değerli bir insanın yetişmesinin uzun zaman aldığını ifade eder. Böyle özel insanlar nadir bulunur ve yetişmeleri zordur.
- Bir kuş bir dala kırk yılda bir konar; bir daha konuncaya kadar ya dal kurur, ya kuş ölür: Fırsat insanın eline geçtiği zaman değerlendiremezse, bir daha da yakalayamayabilir.
- Biz kırk kişiyiz, birbirimizi biliriz*: Birbirimizi çok yakından tanırız, onun öyle bir üstün durumu olmadığını biliriz.
- Bu bir kuyruklu yıldızdır ki kırk yılda bir doğar: Bazı fırsatlar insanın eline yalnızca bir defa geçer. Onun için bundan en iyi şekilde yararlanmak gerekir.
- Çay kenarında bağ alan sele alıverir, kırkından sonra kız alan ele alıverir: Bir işi o iş için gerekli ortamın bulunmadığı yerde yapmaya kalkışırsan bütün çaban boşa gider. Yaşlandıktan sonra genç kız alırsan sen öldükten sonra başkasıyla evlenmek zorunda kalır.
- Çiftçinin karnını yarmışlar, kırk tane "gelecek yıl" çıkmış*: Çiftçi türlü nedenlerden hiçbir yıl umduğu ürüne elde edemez; onun için hep sonraki yıllara umut bağlar.
- Dağdaki kuşun kırkı bir akçeye: Henüz elde edilmemiş veya sahip olunmamış şeylerin hiçbir faydasının veya değerinin olmadığını ifade eder.
- Daldaki elmaya kırk kişi taş atar, kısmet kiminse onun olur: İnsanlar ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, kazanacak şanslı ve bahtlı olandır.
- Deve kırk yılda intikam almış, "Ne erken oldu?" demiş: Develerin sabırlı doğasını simgeler ve bir olayın veya durumun sonucunun, beklenenden çok daha uzun bir süre sonra ortaya çıkabileceğini ima eder. Aynı zamanda, sabırla beklemenin ve doğru zamanı kollamanın önemine vurgu yapar.
- Gömleksizin gönlünden kırk arşın bez geçer: Bir konuda yokluk çekenler, o konuda ihtiyacından fazlasına sahip olmayı düşlerler.
- Güzele kırk günde doyulur, huyu güzele kırk yılda doyulmaz*: Güzel olup da huyu iyi olmayan bir kimseden çabuk usanılır; oysa iyi huylu bir kimse, çirkin de olsa sevilir, kendisinden bıkılmaz.
- İnsan inat için kırk batman tuz ver: Baz insanlar inat uğruna zarar göreceklerini bile bile yanlış davranabilirler (batman: 7,692 kilogramlık eski bir ağırlık ölçü birimi).
- İtin kuyruğunu kırk sene kalıba koymuşlar, düzelmemiş, yine eğridir: Doğuştan gelen özelliklerin veya huyların zor değişeceğini anlatır. Kötü olan veya kötü alışkanlıkları olan kişiler, uzun uğraşlar verilse bile, çoğunlukla eski huylarına geri dönerler.
- Kadının kırk çırağı var, biri sönse biri yanar: Kadınlar erkekleri etkilemek ve kandırmak için bir sürü yol bilirler. Birinde başarılı olmasalar birinde olurlar.
- Kaynananın iyisi, kırk arşından kuyusu: Gelin ve kaynananın birbirlerine karşı iyi bir ilişki sürdürebilmeleri için aralarında mesafe olması gerektiğini ifade eder. İyi bir kaynananın, gelinle arasındaki mesafeyi koruyarak, gereksiz müdahalelerden kaçınarak huzurlu bir ilişki sağladığını anlatır.
- Kız boğazı kırk boğum olur: Kız çocuğunun masraflarının fazla olduğunu, kız çocuklarına yapılan harcamaların, bazen ailenin diğer ihtiyaçlarının önüne geçebileceğini ifade eder.
- Kuduran kırk gün yaşar: Ölçüsüz davranan ve aşırıya kaçan kimselerin bu durumlarını uzun süre sürdüremeyeceklerini ifade eder. Zamanla bu tür davranışlar kendi sonlarını hazırlar.
- Mülk alan kırk gün aç, mülk satan kırk gün tok: Bütün imkanlarını kullanarak ev, arazi, tarla gibi mal sahibi olan, bir süre sıkıntı çeker. Para bulmak için mülkünü satan da o parayla yalnız bir müddet rahat yaşar.
- Ölüsü olan kırk gün ağlar, delisi olan her gün ağlar: Ölüp giden aslında dünyanın bütün dert ve sıkıntılarından kurtulmuştur onun adına üzülmek yersizdir, esas dünyada kalan ve onun sıkıntısını çekenler için üzülmek gerekir.
- Rençper kırk yılda, tüccar kırk günde* (Ekinci kırk yılda biter, bezirgan kırk günde): Rençperin ancak kırk yılda kazanabileceği parayı, tüccar kırk günde kazanır.
- Sarımsağı gelin etmişler de kırk gün kokusu çıkmamış*: İnsanlar kötü yanlarını kolay kolay belli etmezler, haklarında yargıda bulunmakta acele edilmemelidir.
- Sıtma "Ben tuttuğumu kırk yıl sonra tanırım" demiş: Amansız bir hastalığa yakalanan kişi bunun izlerini ölene kadar taşır.
- Soğuk "Kırk kat keçe, ben ondan geçe; bir kat deri, ben ondan geri" demiş: Deri giysiler, yünlü giysilerden çok daha sıcak tutar; bunun için kat kat yünlü giymektense tek kat deri giyinmek kafidir.
- Tabancanın dolusu bir kişiyi korkutur, boşu kırk kişiyi: Tabanca boş bile olsa öldürücü bir araç olduğu için insanı korkutmaya yeter. Silahlı birine sataşmaya kimse cesaret edemez.
- Tuzaktan korkmuş kuş, kırk yıl eğri ağaç üzerine konmaz: Bir kez kötü bir deneyim yaşayan birinin, o deneyimi hatırlayarak benzer durumlardan kaçınacağını ifade eder.
- Verdik kırkı gitti korku: İnsan borcunu ödeyince huzur içinde olur.
- Yemekten sonra ya kırk adım atmalı, ya sırt üstü yatmalı: Yemekten sonra hareket etmenin sindirim için faydalı olduğunu, hareketsiz kalmanın, sindirimi zorlaştırıp rahatsızlığa sebep olabileceğini, hasta olup sırt üstü yatmaya neden olabileceğini ifade eder.
- Yirmisinde yakışıklı, otuzun da güçlü, kırkında zengin: Genç insan yakışıklı ve çekici, orta yaşlı insan varlıklı ve güçlü, yaşlı insan da daha rahat yaşayabilmek için zengin biri olmak ister.
- Zararsız yılan kırk yıl yaşasın: Zararsız olan şeylerin veya kişilerin uzun süre yaşamasının genellikle kabul edilebilir olduğunu ifade eder. Tehlike yaratmayan ve zararı olmayan bir şeyin uzun süre var olmasında sorun yoktur.
Soru/Yorum Formu