|
Kemik yapısı |
- (anatomi) İnsanın ve omurgalı hayvanların çatısını oluşturan ve kalsiyumdan oluşan beyazımsı sert madde.
- Bu maddeden yapılmış, iskeleti meydana getiren türlü biçimdeki katı organların genel adı.
- Kemikten yapılmış: Kemik zar. Kemik tarak.
- Kemikleşmek:
- Kemik durumuna gelmek, dokusu kemik doku durumuna geçmek, sertleşmek.
- (mecazi) Gelişememek, belli bir durumda donup kalmak: Yeni senaryo yazarları ... birbirinin aynı film konularının neredeyse kemikleştiği bir yapıyı kırma yolunda epey yol aldılar. (kelime ile ilgili cümle)
Kemik ile ilgili deyimler ve anlamları
|
Kemik |
İçinde "kemik" kelimesi geçen deyimler ve açıklamaları:
- (Birinin önüne) Kemik atmak: (hakaret) Susturmak ya da oyalamak için birine bir doyumluk vermek: Çatlak sesi ülkenin içerisinde çıkarmasınlar diye onlara kemik attı. (M. B. Akkoyunlu)
- Kemik gibi: (deyiminin anlamı) Pek kuru, katı, sert, sağlam: Bazı kuşların gagaları ise kemik gibi sert ve uzundur (İmam-ı Gazali)
- Kemik yalayıcı: Çıkarcı, dalkavuk: Kemik yalayıcı uyuz bir it mi sandın? Şaşırma sakın: Hürriyet sevdalısı bir Bozkurttur o!
- Kemiğe (kemiklerine) işlemek: (İstenmeyen şeyler, soğuk, yağmur için) Çok etkilemek: Korku ta kemiklerime işledi. (O. V. Kanık)
- Kemikleri sayılmak: Çok zayıflamak: Hani derler ya bir deri bir kemik kalmış diye, gencin bütün kemikleri sayılıyordu. Ama zayıf bedenine ve hastalığına rağmen öyle güzel bir gençti ki. (N. Tunç)
- Kemikleri sızlamak: Ölmüş kimse mezarında huzursuz, rahatsız olmak. Bütün dünya Müslümanlarının halifelik makamı Haçlı askerleri tarafından işgal edilmişti... Fatih Sultan Mehmed'in nurlarla aydınlanmış mezarında kemikleri sızlıyordu. (Ş. Altın)
- Kemiklerini kırmak: Çok fazla dövmek: Ya meseleyi düzeltip hallederler yahut da kemiklerini kırarım kerataların. (F. Türkoğlu)
Soru/Yorum Formu
»