- (teklifsiz konuşmada) Baş, kafa: Hava sımsıcak, güneş başucunda tam kellesine vuruyordu (A. Lezan).
- (Yuvarlak ya da külçe durumundaki şeyler için) Tane, adet: Keşişe hediye olarak iki kuzu, bir kelle kaşar peyniri götürüyordu (N. Cumalı). İki kelle lahana. Kelle şeker.
- Ekinlerde başak: Buğdaylar bu yıl iyi kelle tutmuş, inşallah iyi bir hasat olur. (K. Yedekçioğlu)
- Fırında pişirilmiş kuzu, koyun ya da keçi başı: Kelle sabahları satılan çarşı yemeklerindendir. (M. Üçer)
Kelle ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "kelle" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
Kelle götürmek (Kelle götürür gibi): Gereğinden fazla bir çabuklukla, çok hızla (gitmek): Deli gibi, sanki kelle götürüyor (M. Ş. Esendal). Arkadaş, ne bu telaşın? Kelle götürür gibi koşuyorsun, eşeği de çatlatacaksın neredeyse? (H. Bektaş)Kelle koltukta olmak - Kelle koltukta: (deyiminin anlamı) Ölümü göze alarak: Her an kelle koltukta yaşadıklarını düşündü. Soğukkanlı olmaya çalışıyordu. (Ş. Ceviz)
- Kelle koltukta gezmek: Gözünü budaktan esirgemeden, ölüm tehlikesi altında: İki yıldır bıçak ağzında, kelle koltukta görev yaptım. (M. Makal)
- Kelle koşturmak: Gereğinden çok acele etmek.
- Kelle kulak yerinde:
- Kanlı canlı ve iri yapılı olan: Hacı Ruşit, zamanın kabadayıları arasında hatırı sayılır, kelle kulak yerinde, iri kıyım bir kimse imiş. Hile hurdadan hoşlanmaz, ciddi sert mizaçlı, burnundan kıl aldırmaz, yanında gençler gülemez, kötü kelam konuşamazlarmış. (İ. Hinçer)
- Gösterişli, itibarlı sayılan: Kelle kulak yerinde, kalıbı kıyafeti düzgün bir adam maiyetiyle beraber çıktı kahveden. (D. Poyraz)
- Kellesinden olmak: Can vermek, ölmek: Onun ve Osmanlı'nın iyiliği için gencecik Padişah'ı bu maceradan vazgeçirecekti. O kadar uğraştı ki sonunda kellesinden oldu. (Y. Bahadıroğlu)
- Kellesini koltuğuna almak: Ölümü göze almak: Memleket hizmetinde kelleyi koltuğa almışım. (S. Kocagöz)
- Kellesini ortaya koymak: Çok iyi bildiği bir konuda haklı olduğuna inanıp iddiayı kaybederse kellesini vermeye razı olduğunu vurgulamak: Bununla, iddiasının, verebileceği yegâne ispatını ortaya koyarken, kellesini ortaya koyduğunu da biliyordu. (İlgili cümle kaynağı: N. Sevgen)
- (birinin) Kellesini uçurmak: Kafasını kesip koparmak: Amr, İranlıyı yakaladı, atından söktü, yere attı, kellesini uçurdu. Sonra askerlerine dönerek: – "Böyle harb edeceksiniz!" dedi. (M. S. Ramazanoğlu)
- (birinin) Kellesini vurdurmak: Öldürtmek: Fakat padişah kesin kararı nedeniyle bu çok sevdiği paşanın kellesini vurdurdu.
- Kelleyi vermek: (teklifsiz konuşmada) Canını vermek: Dağa çıkar. Ortalığı yakar yıkar. Sonunda her isyancı gibi, o da kelleyi verir. (Türk Edebiyatı)
- Pişmiş kelle gibi sırıtmak: Dişlerini göstererek yersiz ve aptalca gülmek: Ama adamda utanacak yüz yok ki. Pişmiş kelle gibi sırıtıyordu. (A. Bayram)
Kelle ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "kelle" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )- Kelle kulak yerinde sepet boş, tut kulağından çifte koş: Bir kişinin dışarıdan gösterişli ve itibarlı görünmesine rağmen aslında içten içe boş, faydasız ve yetersiz olabileceğini ifade eder.
- Kelle sağ olsun da külah bulunur* (Kelle sağ olsun, cihanda bir külah eksik değil): (atasözünün anlamı) İnsan hayatta kalsın da nasıl olsa bir iş bulunur, geçimini sağlar.
- Aç kurdun evinde ciğer kelle ne arasın: Aç bir kişiden ya da zor durumda olan birinden yardım beklemenin boşuna olduğunu ifade eder.
- Öfke gelir gider, kelle gider gelmez: Öfkenin geçici bir duygu olduğunu, ancak öfke anında yapılan hataların geri dönüşü olmayan sonuçlar doğurabileceğini ifade eder. Bu durum, öfkeyle hareket etmenin tehlikeli olabileceğini ve düşünmeden verilen kararların kalıcı zararlar yaratabileceğini vurgular.
Soru/Yorum Formu
»