- Herhangi bir durumun ya da şeyin sınırları arasındaki bir yer, dış karşıtı: Arabanın içindeki adam. İki saat içinde.
- Oyuk olan ya da oyuk sayılabilen şeylerin boşluğu: İçi yosun tutmuş havuzdan bir kurbağa sıçradı. (A. Ağaoğlu)
- Som cisimlerin yüzeyleri arasında kalan her nokta: Ekmeğin içi küflenmiş.
- Aynı türden birçok şeyin oluşturduğu topluluk: Aynı sınıfın içinde tembeli de var çalışkanı da. Bu elmaların içinde çürükler yoğunlukta.
- Tenle dış giysiler arası: Bu fanilayı içine giy.
- Kabuğu olan ya da dışı kabuk durumunda bulunan yiyeceklerin kabuktan başka bölümü: Fındık içi, dolma içi, ceviz içi vb.
- Bağırsak, ciğer, mide gibi bağırlardan her biri: Bunları yiyince içim daha da bulandı.
- Akıl, gönül gibi insanın iç varlığını oluşturan şeylerden herhangi biri: Neden boş geçen yıllardan içim ezik? (O. V. Kanık)
- Durum anlatan sözcüklerin belirtileni olarak kullanıldığında o kavramı tümüyle anlatan bütün: Özgürlük içinde yaşamak. Sıkıntı içine düşmek.
- (Somut kavramlarda) İki ya da ikiden çok şeyde merkeze daha yakın olan: İç kapı. İç kale.
- (Soyut kavramlarda) Bir şeyin sınırlarını aşmayan: İç işleri, iç politika, iç sorunlar vb.
- (spor) Saldırı hattında santrforla açıklar arasında yer alan oyuncu.
İç ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "iç" kelimesi geçen deyimler ve açıklamaları:
- İç açmak: Gönül açmak.
- İç ağrısı: Kin, düşmanlık.
- İç bağlamak: Yemiş vb.nin içi oluşmak.
- İç etmek: (halk dilinde) Eline geçen bir şeyi sahibine bildirmeyerek kendine mal etmek, kendisi için alıkoymak.
- İç geçirmek: İçini çekmek.
- İç gıcıklamak: İstek uyandırmak.
- İç sıkmak: Bıktırmak.
- İçi (yüreği) acımak: Üzülmek, merhamet etmek.
- İçi açılmak: (deyiminin anlamı) Güzel bir şey karşısında sıkıntısı dağılmak, iç sıkıntısından kurtulmak, ferahlamak.
- İçi alaylı, dışı kalaylı: Dış görünüşü iyi ancak içi kötü, bozuk olan.
- İçi almamak: Sakıncaları olduğundan ya da hoşuna gitmediğinden bir işi yapmakta isteksiz davranmak.
- İçi bayılmak: Çok acıkmak.
- İçi beni yakar, dışı eli yakar: Dış görünüşüyle başkalarının hoşuna giden bir şeyin ya da kimsenin kötü yönlerini ancak ben bilirim.
- İçi bulanmak: Kuşkulanmak.
- İçi burkulmak: → İçi sızlamak.
- İçi cız etmek: (Bir duruma) Çok üzülmek.
- İçi çekmek: (Bir şeye karşı) İstek duymak.
- İçi Çıfıt çarşısı:
- Çok karışık.
- Her işte aklından türlü kötülükler geçiren.
- İçi dar: Tez canlı, sabırsız.
- İçi daralmak: Sıkılmak, bunalmak.
- İçi dışı bir: Özü sözü bir, açık yürekli, gizli bir düşüncesi olmayan, olduğu gibi görünen.
- İçi dışına çıkmak: Midesi bulanıp rahatsız olmak.
- İçi erimek: Pek üzülmek.
- İçi ezilmek: Acıkır gibi olmak ve bundan dolayı rahatsızlık duymak.
- İçi fesat: Her şeyi kötü yönünden ele alan.
- İçi geçmek:
- İstemeksizin uyuyuvermek.
- (halk dilinde) İnsan yaşlanıp, meyve fazla olgunlaşıp bir işe yaramaz duruma gelmek.
- İçi geniş: Tasasız, kaygısız.
- İçi gitmek:
- İçi sürmek.
- Can atmak, çok istemek.
- İçi götürmemek:
- (Acıklı bir durum karşısında) Dayanamamak: Ona eziyet edilmesini içim götürmedi.
- Vicdanı kabul etmemek.
- Birini çekememek.
- İçi içine geçmek: Tedirgin olmak.
- İçi içine sığmamak: Coşkunluk göstermekten kendini alamamak, aşırı sevincin heyecanını yaşamak.
- İçi içini yemek: İstediğini yapamamak yüzünden üzülmek.
- İçi kabarmak:
- Mide bulantısı duymak.
- Heyecanlanmak, hareketlenmek.
- (Bir şeyi) İçi kabul etmemek: (Bir şeyden) Midesi bulanmak, yemek istememek, iğrenmek.
- İçi kalkmak:
- İğrenme nedeniyle bulantı duymak.
- Aşırı biçimde ağlamaklı olmak.
- Heyecanlanmak.
- İçi kan ağlamak: Çok kederli olduğunu dışarıya belli etmemek.
- İçi kanatlanmak: Coşmak.
- İçi kapanmak: Sıkılmak, bunalmak, sıkıntı duymak.
- İçi kara: Kötü kalpli, sürekli kötülük düşünen.
- İçi kararmak: Sıkılmak, umutsuzluğa düşmek.
- İçi kazınmak: Açlıktan midesinde eziklik duymak.
- İçi katılmak: İç organları hareketsiz duruma gelmek.
- İçi Mahmutpaşa Çarşısı: Bir yerin karışıklığını anlatmak için kullanılır.
- İçi paralanmak (parçalanmak): Birinin durumuna acıyarak çok üzülmek.
- İçi rahat etmek: Ferahlamak, rahatlamak.
- İçi sıkılmak: Bunalmak, sıkıntı duymak.
- İçi sızlamak: Bir şey ya da kişi için çok üzülmek.
- İçi sürmek: Büyük abdestini sık sık ve sulu olarak yapmak, ishal olmak.
- İçi tez: Aceleci, sabırsız, yavaş yapılan işten hoşlanmayan.
- İçi titremek:
- Büyük bir istek duymak, canı istemek, çok özlemek.
- Birinin sağlık durumu vb.yle çok ilgilenmek.
- Çok üşümek.
- Tehlikeli bir durumla karşılaşmak korkusu içinde bulunmak.
- İçi vık vık etmek: Çok sabırsız olmak.
- İçi (karış karış) yağ bağlamak: İstediği gibi bir durum belirdiğinde sevinip ferahlamak.
- İçi yanmak:
- Çok susamak.
- Aşırı derecede üzülmek.
- İçinde kurt olmamak: Bir şey yapmak için istek duymamak.
- İçinde yüzmek: Olumlu ya da olumsuz bir durumun aşırı derecesinde bulunmak: Para içinde yüzmek, sefalet içinde yüzmek vb.
- (Bir işin) İçinden çıkmak: O işin güçlüklerini yenebilmek, üstesinden gelmek.
- İçinden geçirmek: Aklından geçirmek.
- İçinden geçmek: Aklından geçmek.
- İçinden gelmek: Gönlünden doğmak, isteyivermek.
- (Birine) İçinden gülmek: Biriyle sezdirmeden eğlenmek.
- İçinden kan gitmek: Belli etmediği halde çok kederli olmak, gizli gizli üzüntü çekmek.
- İçinden okumak:
- Ses çıkarmadan okumak.
- (argo) İçinden sövmek, gizlice küfür etmek.
- İçinden vırlamak: Kendi kendine söylenip durmak.
- İçine atmak:
- Bir sıkıntıyı kimseye belli etmemek, sıkıntısını açığa vurmamak.
- Kendisine yapılan kötülüğe karşılık vermeyip, bunu unutmayacağını belli etmek.
- İçine batmak: Pişmanlık duymak.
- İçine çakıl kaçmış: Tedirgin, huzursuz (kimse).
- İçine dert olmak: Bir şeyi önemseyerek üzülmek.
- İçine doğmak: Hiçbir belirtiye dayanmadan, bir işin olacağını ya da olduğunu önceden sezinlemek.
- İçine işlemek: Çok dokunmak, etkilenmek.
- İçine kapanık: Duygularını kimseye açmayan.
- İçine kapanmak: Duyularını kimseye açmamak.
- İçine kurt düşmek: Kuşkulanmak.
- İçine öyle gelmek (doğmak): Hiçbir belirti olmadığı halde sanıvermek: İçime öyle geliyor ki iyi bir haber alacağız.
- (Bir şeyin) İçine etmek: (kaba) Bir şeyi bozup berbat etmek, kötü bir duruma sokmak.
- İçine sinmek:
- İstediği olduğu için rahatlık duymak.
- İçi rahat etmek.
- İçine sinmemek: İçi rahat etmemek.
- (Birini) İçine sokacağı gelmek: (Birinden) Çok hoşlanmak, birini aşırı sevmek.
- İçini açmak: (Birine) Derdini dökmek.
- İçini bayıltmak:
- (Tatlı) Ağır gelip artık yiyememek.
- Çok konuşarak ya da ağır davranarak birini usandırmak.
- İçini çekmek: Derin bir nefes çekerek üzüntüsünü belirtmek.
- İçini dökmek: Birine derdini anlatmak.
- İçini gıdıklamak: İstek uyandırmak.
- İçini kemirmek: Bir üzüntüden rahatsızlık duymak, kaygılanmak.
- İçini (bir) kurt yemek: Sürekli bir kaygı içinde bulunmak.
- İçinin yağı erimek: Telaş ve kaygıyla üzülmek.
- İçler acısı: Çok acıklı.
- İçten (içten gelme): Yapmacık olmadığı, iki yüzlülük taşımadığı belli olan, samimi.
- İçten içe: Gizli gizli, belli etmeden, gizlice.
Soru/Yorum Formu