İç nedir ne demektir? İç ile ilgili deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 0
  1. Herhangi bir durumun ya da şeyin sınırları arasındaki bir yer, dış karşıtı: Arabanın içindeki adam. İki saat içinde.
  2. Oyuk olan ya da oyuk sayılabilen şeylerin boşluğu: İçi yosun tutmuş havuzdan bir kurbağa sıçradı. (A. Ağaoğlu)
  3. Som cisimlerin yüzeyleri arasında kalan her nokta: Ekmeğin içi küflenmiş.
  4. Aynı türden birçok şeyin oluşturduğu topluluk: Aynı sınıfın içinde tembeli de var çalışkanı da. Bu elmaların içinde çürükler yoğunlukta.
  5. Tenle dış giysiler arası: Bu fanilayı içine giy.
  6. Kabuğu olan ya da dışı kabuk durumunda bulunan yiyeceklerin kabuktan başka bölümü: Fındık içi, dolma içi, ceviz içi vb.
  7. Bağırsak, ciğer, mide gibi bağırlardan her biri: Bunları yiyince içim daha da bulandı.
  8. Akıl, gönül gibi insanın iç varlığını oluşturan şeylerden herhangi biri: Neden boş geçen yıllardan içim ezik? (O. V. Kanık)
  9. Durum anlatan sözcüklerin belirtileni olarak kullanıldığında o kavramı tümüyle anlatan bütün: Özgürlük içinde yaşamak. Sıkıntı içine düşmek.
  10. (Somut kavramlarda) İki ya da ikiden çok şeyde merkeze daha yakın olan: İç kapı. İç kale.
  11. (Soyut kavramlarda) Bir şeyin sınırlarını aşmayan: İç işleri, iç politika, iç sorunlar vb.
  12. (spor) Saldırı hattında santrforla açıklar arasında yer alan oyuncu.


İç ile ilgili deyimler ve anlamları


İçinde "iç" kelimesi geçen deyimler ve açıklamaları:

  • İç açmak: Gönül açmak.
  • İç ağrısı: Kin, düşmanlık.
  • İç bağlamak: Yemiş vb.nin içi oluşmak.
  • İç etmek: (halk dilinde) Eline geçen bir şeyi sahibine bildirmeyerek kendine mal etmek, kendisi için alıkoymak.
  • İç geçirmek: İçini çekmek.
  • İç gıcıklamak: İstek uyandırmak.
  • İç sıkmak: Bıktırmak.
  • İçi (yüreği) acımak: Üzülmek, merhamet etmek.
  • İçi açılmak: (deyiminin anlamı) Güzel bir şey karşısında sıkıntısı dağılmak, iç sıkıntısından kurtulmak, ferahlamak.
  • İçi alaylı, dışı kalaylı: Dış görünüşü iyi ancak içi kötü, bozuk olan.
  • İçi almamak: Sakıncaları olduğundan ya da hoşuna gitmediğinden bir işi yapmakta isteksiz davranmak.
  • İçi bayılmak: Çok acıkmak.
  • İçi beni yakar, dışı eli yakar: Dış görünüşüyle başkalarının hoşuna giden bir şeyin ya da kimsenin kötü yönlerini ancak ben bilirim.
  • İçi bulanmak: Kuşkulanmak.
  • İçi burkulmak: → İçi sızlamak.
  • İçi cız etmek: (Bir duruma) Çok üzülmek.
  • İçi çekmek: (Bir şeye karşı) İstek duymak.
  • İçi Çıfıt çarşısı:
    1. Çok karışık.
    2. Her işte aklından türlü kötülükler geçiren.
  • İçi dar: Tez canlı, sabırsız.
  • İçi daralmak: Sıkılmak, bunalmak.
  • İçi dışı bir: Özü sözü bir, açık yürekli, gizli bir düşüncesi olmayan, olduğu gibi görünen.
  • İçi dışına çıkmak: Midesi bulanıp rahatsız olmak.
  • İçi erimek: Pek üzülmek.
  • İçi ezilmek: Acıkır gibi olmak ve bundan dolayı rahatsızlık duymak.
  • İçi fesat: Her şeyi kötü yönünden ele alan.
  • İçi geçmek:
    1. İstemeksizin uyuyuvermek.
    2. (halk dilinde) İnsan yaşlanıp, meyve fazla olgunlaşıp bir işe yaramaz duruma gelmek.
  • İçi geniş: Tasasız, kaygısız.
  • İçi gitmek:
    1. İçi sürmek.
    2. Can atmak, çok istemek.
  • İçi götürmemek:
    1. (Acıklı bir durum karşısında) Dayanamamak: Ona eziyet edilmesini içim götürmedi.
    2. Vicdanı kabul etmemek.
    3. Birini çekememek.
  • İçi içine geçmek: Tedirgin olmak.
  • İçi içine sığmamak: Coşkunluk göstermekten kendini alamamak, aşırı sevincin heyecanını yaşamak.
  • İçi içini yemek: İstediğini yapamamak yüzünden üzülmek.
  • İçi kabarmak:
    1. Mide bulantısı duymak.
    2. Heyecanlanmak, hareketlenmek.
  • (Bir şeyi) İçi kabul etmemek: (Bir şeyden) Midesi bulanmak, yemek istememek, iğrenmek.
  • İçi kalkmak:
    1. İğrenme nedeniyle bulantı duymak.
    2. Aşırı biçimde ağlamaklı olmak.
    3. Heyecanlanmak.
  • İçi kan ağlamak: Çok kederli olduğunu dışarıya belli etmemek.
  • İçi kanatlanmak: Coşmak.
  • İçi kapanmak: Sıkılmak, bunalmak, sıkıntı duymak.
  • İçi kara: Kötü kalpli, sürekli kötülük düşünen.
  • İçi kararmak: Sıkılmak, umutsuzluğa düşmek.
  • İçi kazınmak: Açlıktan midesinde eziklik duymak.
  • İçi katılmak: İç organları hareketsiz duruma gelmek.
  • İçi Mahmutpaşa Çarşısı: Bir yerin karışıklığını anlatmak için kullanılır.
  • İçi paralanmak (parçalanmak): Birinin durumuna acıyarak çok üzülmek.
  • İçi rahat etmek: Ferahlamak, rahatlamak.
  • İçi sıkılmak: Bunalmak, sıkıntı duymak.
  • İçi sızlamak: Bir şey ya da kişi için çok üzülmek.
  • İçi sürmek: Büyük abdestini sık sık ve sulu olarak yapmak, ishal olmak.
  • İçi tez: Aceleci, sabırsız, yavaş yapılan işten hoşlanmayan.
  • İçi titremek:
    1. Büyük bir istek duymak, canı istemek, çok özlemek.
    2. Birinin sağlık durumu vb.yle çok ilgilenmek.
    3. Çok üşümek.
    4. Tehlikeli bir durumla karşılaşmak korkusu içinde bulunmak.
  • İçi vık vık etmek: Çok sabırsız olmak.
  • İçi (karış karış) yağ bağlamak: İstediği gibi bir durum belirdiğinde sevinip ferahlamak.
  • İçi yanmak:
    1. Çok susamak.
    2. Aşırı derecede üzülmek.
  • İçinde kurt olmamak: Bir şey yapmak için istek duymamak.
  • İçinde yüzmek: Olumlu ya da olumsuz bir durumun aşırı derecesinde bulunmak: Para içinde yüzmek, sefalet içinde yüzmek vb.
  • (Bir işin) İçinden çıkmak: O işin güçlüklerini yenebilmek, üstesinden gelmek.
  • İçinden geçirmek: Aklından geçirmek.
  • İçinden geçmek: Aklından geçmek.
  • İçinden gelmek: Gönlünden doğmak, isteyivermek.
  • (Birine) İçinden gülmek: Biriyle sezdirmeden eğlenmek.
  • İçinden kan gitmek: Belli etmediği halde çok kederli olmak, gizli gizli üzüntü çekmek.
  • İçinden okumak:
    1. Ses çıkarmadan okumak.
    2. (argo) İçinden sövmek, gizlice küfür etmek.
  • İçinden vırlamak: Kendi kendine söylenip durmak.
  • İçine atmak:
    1. Bir sıkıntıyı kimseye belli etmemek, sıkıntısını açığa vurmamak.
    2. Kendisine yapılan kötülüğe karşılık vermeyip, bunu unutmayacağını belli etmek.
  • İçine batmak: Pişmanlık duymak.
  • İçine çakıl kaçmış: Tedirgin, huzursuz (kimse).
  • İçine dert olmak: Bir şeyi önemseyerek üzülmek.
  • İçine doğmak: Hiçbir belirtiye dayanmadan, bir işin olacağını ya da olduğunu önceden sezinlemek.
  • İçine işlemek: Çok dokunmak, etkilenmek.
  • İçine kapanık: Duygularını kimseye açmayan.
  • İçine kapanmak: Duyularını kimseye açmamak.
  • İçine kurt düşmek: Kuşkulanmak.
  • İçine öyle gelmek (doğmak): Hiçbir belirti olmadığı halde sanıvermek: İçime öyle geliyor ki iyi bir haber alacağız.
  • (Bir şeyin) İçine etmek: (kaba) Bir şeyi bozup berbat etmek, kötü bir duruma sokmak.
  • İçine sinmek:
    1. İstediği olduğu için rahatlık duymak.
    2. İçi rahat etmek.
  • İçine sinmemek: İçi rahat etmemek.
  • (Birini) İçine sokacağı gelmek: (Birinden) Çok hoşlanmak, birini aşırı sevmek.
  • İçini açmak: (Birine) Derdini dökmek.
  • İçini bayıltmak:
    1. (Tatlı) Ağır gelip artık yiyememek.
    2. Çok konuşarak ya da ağır davranarak birini usandırmak.
  • İçini çekmek: Derin bir nefes çekerek üzüntüsünü belirtmek.
  • İçini dökmek: Birine derdini anlatmak.
  • İçini gıdıklamak: İstek uyandırmak.
  • İçini kemirmek: Bir üzüntüden rahatsızlık duymak, kaygılanmak.
  • İçini (bir) kurt yemek: Sürekli bir kaygı içinde bulunmak.
  • İçinin yağı erimek: Telaş ve kaygıyla üzülmek.
  • İçler acısı: Çok acıklı.
  • İçten (içten gelme): Yapmacık olmadığı, iki yüzlülük taşımadığı belli olan, samimi.
  • İçten içe: Gizli gizli, belli etmeden, gizlice.
( 0 soru/yorum )