Hoş nedir? Hoş geldiniz ne demektir? Hoş ile ilgili atasözleri deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 0
  1. Beğenilen, duyguları okşayan, zevk veren, zevkli: Tadı hoş bir meyve. Hoş bir koku.
  2. (bağ.) Bununla birlikte: Hoş siz böyle dediniz ama.
  3. (Başında bir sıfatıyla) Tuhaf, garip: Bir hoş adamdı bu Feyzi Ahmet.

Hoş ile ilgili deyimler ve anlamları

İçinde "hoş" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Hoş bulduk (safa bulduk): "Hoş geldiniz" sözüne, selamlamasına verilen karşılık: – Hoş geldin babacığım. – Hoş bulduk kızım, hoş bulduk yavrum. (S. Akpınar)
  • Hoş geçmek: Hoş vakit geçirmek, eğlenmek: Buradaki misafirlikleri çok hoş geçmişti (C. Uçuk). Çocukluğunun ilk seneleri, oldukça hoş geçmişti. Ondan sonra acılar, ümitsizlikler... (R. N. Güntekin)
  • İ harflerini ellerini kaldırmış insanların oluşturduğu hoş geldiniz yazısı

    Hoş geldiniz (safa geldiniz, safalar getirdiniz): Geleni karşılarken, geleni görmekten mutlu olunduğunu belirtmek için söylenen karşılama sözü: "Ve Aleykümselâm hoş geldiniz" diyerek onları karşılamış ellerini sıkarak kucaklaşmışlardı. (İ. Özdikilier)
  • (bir şey birine) Hoş gelmek: (Yapılan, olan bir şey birinin) Hoşuna gitmek: Çayın kokusu o kadar hoş geliyordu ki burnuna dayanamayıp içeri girdi... (Y. Taşdüzer)
  • Hoş görmek: Gücenilecek ya da karşılık verilecek bir davranışı kusur saymamak, anlayışla karşılamak: Emir Sultan gönül adamıydı. Hepsini de hoş gördü, hepsine hayır dualarda bulundu... (M. N. Bursalı)
  • Hoş görünmek:
    1. Güzel gelmek, hoşuna gitmek: Bu durum Muhammed'e, zevkli ve hoş göründü; / Onlara bakakalıp, tebessüme büründü. (R. İ. Öğütmen)
    2. Karşısındakinde iyi bir etki bırakmak: Ev Sadi'ye çok hoş göründü. Pencerelerini morsalkım ve hanımeli sarmış... (H. E. Adıvar)
  • (birini) Hoş tutmak: Birine iyi ve sevecenlikle davranmak, incinmemesine özen göstermek: Zübeyde Hanıma daima büyük bir saygı göstermişler, onu hoş tutmak için ellerinden geleni yapmışlardı. (A. Deliorman)
  • Hoşa gitmek: Beğenilmek: Özellikle güzelliği ve sevimliliğiyle dikkatleri çekiyor ve hoşa gidiyordu.
  • L harfini el sallayan bir insanın oluşturduğu hoşçakal yazısı

    Hoşça kal (kalın): Bir yerden ayrılan bir kimsenin, ayrıldığı kimselere söylediği bir iyi dilek ve veda sözü: Benim de en çok hoşuma giden "hoşçakal"dır. En azından ayrılmanın acısını gizleyen ve karşı tarafa umutlar saçan bir sözdür "hoşçakal." Ölüye değil ama canlıya söylenen bir umuttur "hoşçakal." (F. A. Tanrıverdi)
  • (birinin) Hoşuna gitmek: Biri bir şeyi, bir kimseyi, bir yeri beğenmek, bir şeyden, bir yerden ya da bir kişiden hoşlanmak: Kadının bu sözü bayağı hoşuma gitti.
  • (bir şeyle) Arası hoş olmamak: O şeyden hoşlanmamak: Dansla filân arası hiç hoş değildi... Hayatında bir kez olsun tango dahi yapmadı... (N. Küçüksulu)
  • (biriyle) Arası hoş olmamak: O kimseyle aralarında gerginlik, geçimsizlik olmak: Ebeveynleriyle de arası hoş değildi, dostlarıyla da.
  • (bir şeyle) Başı hoş olmamak: (Bir şeyden) Hoşlanmamak: İçkiyle başı pek hoş değildi (M. Gülsoy)
  • Bir hoş eylemek: Hüzünlendirmek.
  • Bir hoş olmak:
    1. Şaşırmak: Fakat yürüdükçe bir hoş olur. Çevre değişmiştir. Şehre yaklaşır. Daha bir hoş olur. Şehir de değişmiştir. (Y. Alparslan)
    2. Hüzünlenmek: Bilmiyorum anneciğim. Ama bir hoş oldum işte! Bir başka oldum! (A. Saraç)
  • Bir hoşluğu olmak: Garip veya tuhaf bir durumda olmak, rahatsızlığı veya neşesizliği bulunmak: Ahmet, bir hoşluğu olmasa böyle sus pus oturmazdı. (H. F. Gözler)
  • Gönül hoşluğu: Rahat ve huzurlu olma: Düğünlere, derneklere herkes iştirak eder, gönül hoşluğu ile hoş, güzel günler geçirilirdi. (İ. Kurucan)
  • Gönül hoşluğuyla: Hiçbir baskı olmaksızın, gücenip kırılmadan, isteye isteye: Verilen her işi gönül hoşluğuyla yapıyordu (Y. Bahadıroğlu).
  • Gönlü hoş olmak: Memnun olmak, hoşnut olmak, razı olmak: Artık Sultan'ın gönlü hoş olmuştu. İmparator'a barış bahşetti. (Z. Danışman)
  • Gönlünü hoş etmek: Birinin dileğini yerine getirerek onu sevindirmek: Allah'a bel bağladın; Allah da bütün o zorluklardan seni kurtardı, gönlünü hoş etti. (C. Aksu)
  • Hatırını hoş etmek: Sevindirmek, memnun etmek: Ben, onlara elimden geldiği kadar hoş görünmeye, hatırını hoş etmeye çalıştım (R. N. Güntekin). Gidersek ev sahibinin hatırını hoş etmiş olacağız.
  • (birine göre) Hava hoş: Bir şeyin şöyle ya da böyle olması arasında etkilenme açısından bir fark yok: Bana göre hava hoş ceremesini siz çekiyorsunuz. (B. Aksu)
  • İyi hoş (ama): Bir görüşe karşıt bir düşünceyi söylerken kullanılan bir söz: Şiirde yenilik dediler iyi hoş, ama sapla saman tez karıştı (K. A. Yılmaz). Düşündüklerin, yapmak istediklerin iyi hoş ama konuşmadan ve düşünmeden öteye gitmez. (Ş. Kadan)

Hoş ile ilgili atasözleri ve anlamları

İçinde "hoş" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Alçacık dağlara kar yağsa kış değil mi, kişi kendi halini bilse hoş değil mi?: Her durumda ve her yerde belirli koşulların geçerli olduğunu ve kişinin kendi durumunu, sınırlarını bilmesinin ne kadar önemli olduğunu ifade eder. İnsanın kendini tanımasının ve gerçekçi bir şekilde değerlendirmesinin erdemini vurgular.
  • Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş: Dünyada hiçbir şeyin kalıcı olmadığını, ancak insanların geride bıraktığı güzel sözlerin, iyiliklerin ve eserlerin hatırlanacağını ifade eder. Önemli olanın maddi varlık değil, insanların gönlünde hoş bir iz bırakmak olduğunu anlatır.
  • Balçığı duvara vur; tutarsa hoş, tutmazsa yine hoş:
    1. Kişi sonuç alamasa da bir işi denemekten kaçınmamalıdır. Başarı sağlanırsa iyi, sağlanmazsa da en azından bir girişimde bulunulmuş olur.
    2. Birine iftira yoluyla kötülük etmeye kalkışan kişi bunu başaramasa bile o kişinin huzurun bozmuş olur.
  • Çobana çoban çöreği (ekmeği) hoş gelir: Her insan kendi zevkine uygun şeylerden hoşlanır.
  • Davulun sesi uzaktan hoş gelir*: Öyle durumlar vardır ki uzaktan bakan ona imrenir, oysa içinde yaşayan kimseyi rahatsız eder.
  • Eşeğin anırtısı kendine hoş gelir: Kişinin kendisini objektif olarak değerlendirmesinin zor olduğunu ve bu nedenle kendi yaptıklarını beğenmesinin doğal olabileceğini ancak bu durumun başkaları için rahatsız edici olabileceğini vurgular.
  • Gölgeyi hoş gören tekneyi boş görür: Rahatına fazla düşkün olan kişinin çalışmayı ihmal ederek geçim sıkıntısı çekeceğini ifade eder. Emek vermeden, sadece kolay yolu seçenler, sonunda yoklukla karşılaşır (tekne: ekmek teknesi).
  • Gönül hoş olunca dağ üstü bağ olur: İnsanın iç huzuru ve mutluğu olduğunda, çevresindeki zorlukların veya engellerin daha kolay aşılacağını ifade eder. İçsel dinginlik ve olumlu düşünceler, dış dünyayı da güzelleştirir.
  • Gönül hoşluğu maldan iyidir: Maddi zenginlikten çok, iç huzurun ve gönül rahatlığının daha değerli olduğunu ifade eder. Mal varlığı ne kadar fazla olursa olsun, huzurlu bir kalp kadar kıymetli değildir.
  • Hatun ele girince, halayığı hoş görmek gerek: Evlenen veya bir başkasının himayesine giren kadının çevresindeki kişilere, özellikle ona hizmet eden veya yakın olan kimselere anlayışlı ve hoşgörülü davranmak gerektiğini anlatır. Eğer halayık kıskançlık gösterirse, bu durumun doğal karşılanması ve huzurun bozulmaması için sabırlı olunması gerektiği anlamına da gelebilir (?).
  • Herkese kendi adeti hoş gelir: Başkaları güzel bulsa da bulmasa da herkes kendi huyunu güzel bulur.
  • Kedisi farelerle hoş geçinen bakkalın dükkanından hayır gelmez: Kötü işleri, kötü alışkanlıkları veya olumsuz durumları tolere eden veya hoş gören kişilerin işlerinin başarılı olmasının zor olduğunu ifade eder.
  • Kişi hoştur dilin kendinde tutmak, yumup ağzını bildiğini unutmak: Olur olmaz ve gereksiz konuşmanın toplumda iyi karşılanmayacağını anlatır.
  • Kuru kaşık ağza hoş gelmez, büyük söyleyen akşama yetmez: Değersiz bir şey kimsenin hoşuna gitmez, yalan söyleyerek kendini önemli biri gibi göstermek isteyen kişinin yalanı da kısa sürede ortaya çıkar.
  • Lokma boğazdan geçmez, gönül hoş olmayınca: İnsanın morali ve keyfi yerinde olmayınca hiçbir şey yapmak istemez, yemek istemez; yese de zevk alamaz.
  • Vaktini hoş geçirmeğe bak: Zamanın mutluluk için değerlendirilmesi gerektiğini vurgular. İnsan ömrü sınırlıdır ve bu süre içinde mutluluk, keyif ve tatmin duygularını yaşamak önemlidir.
  • Yatsıdan sonra nara, hoş geldin Bayram ağa: Olaylar sonuçlandıktan sonra, sonucunu değiştirmeye çalışmak boşunadır.
  • Yazın gölge hoş, kışın çuval boş*: İyi ve güzel günlerde yalnız rahatına bakan kişi, kötü günler geldiğinde güç durumlara düşer.