Hesap nedir ne demektir? Hesap ile ilgili atasözleri deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 0
hesap makinesi ile hesaplamak
Hesap
  1. Matematiğin, sayıları, bunların özelliklerini ve işlemlerini ele alan kolu, aritmetik.
  2. Nicelikler üzerinde matematik işlemlerinden birinin ya da birkaçının yapılması: Hesap yanlışı. Kar/zarar hesapları.
  3. Alacaklı veya verecekli (borçlu) olma durumu: "Hesabımızı görelim."
  4. Alınan şeylerin tutarı: Garsondan hesabı istedim.
  5. Oranlama, tahmin: Benim hesabımca, sen otuz ikini bitirdin, otuz üçüne girdin (K. Tahir).
  6. Bir şeyi zihinde hazırlama, tasarlama: Fakat bu hesaplara havanın o andaki özelliklerini de katmak gerekir (Y. K. Karaosmanoğlu)
  7. Hesap sözcüğü ad tamlaması belirtileni olduğunda "tutum", "durum" ya da "anlayış" anlamına gelir: Görmedim, bilmem - Duymadım, anlamam! hesabı (K. Tahir). Onunki vur abalıya hesabıydı.


Hesap ile ilgili deyimler ve anlamları


İçinde "hesap" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
( atasözlerine geç )

  • Hesap açmak:
    1. Gereğinde çekilmek üzere bankaya yatırılan para için işlem yapmak: Bankaya gitti. Kendine bir hesap açtı bir de kasa kiraladı. (P. Karayel)
    2. Birine borçlanma imkânı tanımak, kredi açmak: Karadenizli bir bakkal vardı, ona hesap açmıştı. (C. Ersen)
  • Hesap çıkarmak: (deyiminin anlamı) Alacakla vereceği kağıda döküp karşılaştırmak: Hesap çıkarmak ve sayım yapmak için kalkıp ambara gittiler.
  • Hesap etmek:
    1. Bir işin kazancıyla giderini karşılaştırarak bir sonuca varmak: Hilmi usta geldi aklına. İşin boya kısmını çıkardığında adamın yaklaşık 500 lira kazandığını hesap etti. (M. Akçiçek)
    2. Tasarlamak, uzun uzadıya düşünüp taşınmak: Birkaç gün kafasındaki planı düşündü, detaylarına kafa yordu, hangi noktalarda problem olabileceğini hesap etti. (F. Alpkıray)
  • Hesap etmek kitap etmek: Enikonu, ayrıntılı olarak düşünmek: Hesap ediyor kitap ediyor, bir türlü bu işin içinden çıkamıyordu. (Y. Kemal)
  • Hesap görmek: Alacakla vereceği karşılaştırıp ödeşmek: Hesap gördük, borçlu kaldım. Bir yıl daha Hocazadeler'de ortakçılık ettim. (E. Gürsoy-Naskali)
  • Hesap kesmek:
    1. Alacak verecek bırakmamak: Film şirketinin yazıhanesinde hesap kesip pаralarını alacaklardı. (Z. Livaneli)
    2. İlişiğini kesmek: Yerime dördüncü mühendis gelir gelmez gemiden ayrıldım. Önce şirkete gidip hesap kestim, sonra da oyalanmadan ilk bulduğum otobüse atladım ve İzmir'e geldim. (M. Öz)
  • Hesap kitap: Düşünüp taşınarak ince ince yapılan hesap: "Dur bakalım. Birdenbire olmaz, hesap kitap edeceğim. Rap diye söyleyemem. İşin ucunda bin lira var..." (A. Nesin)
  • Hesap kitap etmek: Ayrıntılarıyla hesap edip düşünmek: İnce bayan, önündeki makineyle hesap kitap etti 642 mark alması gerektiğini buldu. (F. Baykurt)
  • Hesap sormak:
    1. Bir konuda açıklama ve savunma istemek, sorumlu tutmak: "Karşımda dost gibi görünüyorsun ama içinden kötülüğümü istiyorsun, niye?" diye hesap sordu. (E. Ergül)
    2. Birini, birilerini yöntem veya yasa dışı davranışlarından dolayı sorguya çekmek: Bunlar devletin parası. Hesap sorarlar insana. (T. Selçuk)
    3. Tehdit ederek uyarmak: Kapıştığımızı görünce hemen koşturdu. Bana sahip çıkarak yabancı adama hesap sordu. (A. Fırat)
  • Hesap tutmak: Alacağı vereceği ya da olanı biteni bir yere yazmak: Kimi hesap tutuyor, kimi askerdeki oğluna mektup yazıyormuş (A. Ağaoğlu). "Sen bakalım hesap tutuyor musun, dışarda ne sarf ettiğini kağıda geçiriyor musun?" (Ö. Nutku)
  • Hesap vermek:
    1. Kullandığı bir malın ya da yaptığı bir işin durumunu bir denetleyiciye göstermek: Sonra patrona sen hesap verirsin benden söylemesi. (Ö. Babur)
    2. Herhangi bir davranışın sebebini açıklamak, anlatmak: Artık bizimkilere sen hesap verirsin tamam mı? (İ. Selman). Toprağın altında , sadece Hakk'a hesap verirsin (N. N. Türk)
  • Hesaplamak kitaplamak: Hesap kitap etmek: Hesapladım kitapladım, fakat işin içinden çıkamadım.
  • Hesaplı hareket etmek: Önünü ardını düşünerek davranmak, ölçülü davranmak: Hiçbir ayrıntıyı kaçırmaksızın, çok hesaplı hareket ediyor ve bütün tedbirleri dikkatli bir şekilde alıyordu. (E. Subaşı)
  • Hesapta olmamak: Beklenmemek, daha önceden düşünülmemek, dikkate alınmamak: Hiç hesapta olmayan bir aksilik Arif'in planlarını bozmuştu. (T. A. Topaloğlu)
  • (birini, bir şeyi) Hesaptan düşmek: Borçtan, alacaktan indirmek, hesaptan çıkarmak, yok saymak: Giderleri hesaptan düştü. (R. Keskin)
  • Hesapsız kitapsız:
    1. Deftere geçirmeden ya da belgeye bağlamadan: Ancak sana söyledim ya, bu iş hesapsız, kitapsız olmaz. (Şeyh Sadi Şirazi)
    2. (mecazi) Sorumsuz, ölçüsüz bir biçimde: Hesapsız, kitapsız yasayanların dünyada ne sıkıntılar çektiğini hepimiz görmekteyiz. (A. R. Temel)
  • (bir şeyi) Hesaba almak (katmak): Göz önünde bulundurmak, işini yürütürken o şeyi de düşünmek: Elimizde bulunan bütün olguları hesaba almak zorundayız.
  • Hesaba almamak (katmamak): Önem vermemek, göz önünde bulundurmamak: Yanımdan geçip gittiler kimse hesaba almadılar. (S. Ak)
  • Hesaba çekmek: Bir kişiden yaptığı işler üzerine açıklama ve savunma istemek, birini hesap vermeye çağırmak: Allah bir kimseyi hesaba çekti mi, artık onun kurtulması çok zordur. (İ. Gadban)
  • Hesaba dökmek: Bir işin hesabını kağıt üzerinde yapmak: Gani Abi işi hesaba döktü: "Saniyede iki kare kazanırız. İki kare dört santim eder. Dakikada iki metre, on bir dakikada 22 metre..." (K. Özyazıcı)
  • Hesaba gelmez:
    1. Sayılamayacak kadar çok: Malı, hayvanları ve aşireti hesaba gelmez olduğundan, dünyada kendinden üstün bir kimse olduğunu kabul etmez olmuştur. (E. Subaşı)
    2. Umulmadık, beklenmedik: Aşk odur ki, hesaba gelmez (A. Serçe)
  • Hesaba katılmamak: Göz önüne alınmamak: Caddeden gelip geçen arabalar hesaba katılmazsa, kış uykusu sürüyor denebilirdi. (A. E. Kavaklı)
  • Hesaba katmak: Dikkate almak, göz önünde bulundurmak: Çocuğun isteklerini de hesaba katmadan edemeyiz. (H. F. Gözler)
  • Hesaba kitaba gelmemek: Sınırsız olmak: Cenâb-ı Hakk'ın gücü ve kudreti hiçbir zaman hesaba ve kitaba gelmez. (M. Z. Kotku)
  • Hesaba vurmak:
    1. Hesaplamak, hesabını yapmak: Bir hesaba vur ömrünü, bu kadar çok iş için zamanın var mı acaba?
    2. Ölçüp biçmek, her yönünü düşünmek: Meseleyi hesaba kitaba vurarak sağduyu sahibi bir mantıkla savaş için ne kadar, barış için ne kadar para harcandığını düşünürsek hiç kuşkusuz savaşın yol açtığı endişe, zahmet, zorluk, tehlike, masraf ve son olarak kanın onda biriyle barışın sağlanabileceğini saptarız.
  • Hesabı kapamak: Alacak verecek bırakmamak, anlaşmazlığı sona erdirmek, tartışmaya son vermek: Hancıyla hesabı kapadı (N. Bekiroğlu). "Böylece ödeşmiş ve hesabı kapamış olacağız," dedi.
  • Hesabı kapatmak: Her türlü ilişkiyi bitirmek, sona erdirmek: Ruhu kapanmamış hesapların peşinde değil. Hesabı çoktan kapatmış. (N. B. Aytekin)
  • Hesabı kesmek:
    1. Alacak verecek bırakmamak, hesabı kapamak: Sezai garsonu çağırdı, hesabı kesti, kalktılar. (İ. Sarıibrahimoğlu)
    2. Artık alışveriş etmemek: Bir kere hesabı kestim, artık karşı bakkala uğramayın... (A. H. Eken)
    3. İlgi veya ilişkisini kesmek: Bitirdim o işi, hesabı kestim. Eşkıya bunlar. (A. İlhan)
  • Hesabı kitabı yok: Sınırsız, çok fazla: Yaptığı kötülüklerin hesabı kitabı yok.
  • Hesabı temizlemek: Borcunu ödemek: Dolgun bir yekûn tutan hesabı temizledim. (M. T. Tan)
  • Hesabı yok: Sayılamayacak kadar çok, sayısız: İçtiğinin yediğinin hesabı yok.
  • (birinin) Hesabına gelmek: Yararına uygun düşmek, kendisi için elverişli olmak: Anlaşılan, buranın tenha olması hesabına geliyor. (V. Bildirici)
  • (bir şey) Hesabına koymak: Yerine koymak, saymak: Onu büsbütün zeki hesabına koydunuz.
  • Hesabını almak: Bir iş sonunda hakkını almak: Yaşı ufaksa da, kütüğe büyük yazılmış, askere çağırıyorlar. Ağadan hesabını alıp gidecekti. (M. Ş. Esendal)
  • Hesabını bilmek: Tutumlu olmak: Hali vakti yerinde, zevk-i selim sahibi; fakat hesabını bilir bir aile reisi vaziyetinde idi. (O. Akay)
  • Hesabını görmek:
    1. Alacağını verip ilişiğini kesmek: Önce pansiyonun hesabını gördü. Çünkü geri dönmeyi düşünmüyordu.
    2. Cezalandırmak, yok edip ortadan kaldırmak: (...) bir kasırga da onların hesabını gördü ve defterlerini dürdü. (Mesnevi-i Manevi Şerhi)
    3. Ücretini ödemek: Öbür müşteri aldıklarının hesabını gördü, paketleri yüklenip gitti. (Varlık)
  • Hesabını kitabını bilmek: Tutumlu olmak: "Sen hesabını kitabını bilir adamsındır, dedim; borçtan korkar kapını büyük açmazsın, tanırım seni... Nasıl oldu bu?" (R. Enis)
  • Hesabını şaşırmak:
    1. Sayarken veya hesaplarken yanlış yapmak: Günlerin, saatlerin hesabını şaşırmıştı Mehmet. (S. Kocagöz)
    2. Harcamalarını gerektiği gibi ayarlayamamak: Elmas Kâhya, paranın, masrafın hesabını şaşırmıştı. (S. Kocagöz)
  • Ayvaz, kasap hep bir hesap: (halk dilinde) "Ha öyle ha böyle, iki de bir, hiç fark yok" anlamlarında kullanılan bir söz: Başkan, ha o seçilmiş, ha öteki. Ayvaz kasap, hep bir hesap. Yani, ikisi de birbirinden beter... (N. Muallimoğlu)
  • Haddi hesabı yok: Sınırı, ölçüsü yok, pek çok: Allah'ın (cc) varlığının haddi hesabı yoktur. Ama ister ki benden istesinler, ben de vereyim. (Şeyh Sadî-i Şirâzî)
  • İlerisini gerisini hesaplamak: Herhangi bir konuda çok ve ayrıntılı düşünerek hareket etmek, tedbirli, ihtiyatlı davranmak: Bir hareket mi yapacaklar, ilerisini gerisini hesaplayarak, kendilerine bir çeki düzen vermeye çalışırlar. (Ahmet M. Dıranas)
  • ... hesabına:
    1. Namına, adına, ... için: Ancak kimin hesabına ne yapıyordu bunu bulacağız. (M. Yılmaz)
    2. Payına: Senin hesabına düşen nimetlerin hesabını verebilecek misin ki, başkalarına umut bağlıyorsun? (S. Z. Meriç)
  • Kendi hesabına çalışmak: Yaptığı işi sadece kendisi için yapmak: Şimdiye kadar kendi hesabına çalışmış, bundan sonra da muktedir olabiliyorsa milletine hizmet etmek istiyor. (H. Fedai)
  • Malının hesabını bilmemek: Çok zengin olmak: Mal ve serveti gittikçe artar. Öyle ki malının hesabını bilemeyecek kadar zenginleşir. Ama zenginliğini de yine insanların faydasına sarf eder. (M. E. Erkaya)
  • Ne hesaba gelmek ne de kantara: Elle tutulur olmamak, tutarlı ve sağlam görünmemek: Anlattıkların ne hesaba gelir, ne de kantara! (H. Putur)


Hesap ile ilgili atasözleri ve anlamları


İçinde veya anlamında "hesap" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Hesapsız giren zararlı çıkar: Planlama yapmadan veya düşünmeden bir işe atılan kişinin olumsuz sonuçlarla karşılaşacağını anlatır. Her işin dikkatle hesaplanması gerektiğini vurgular.
  • Hesapsız kasap ya bıçak kırar ya masat (Hesabını bilmeyen kasap ne satır bırakır ne masat)*: (atasözünün anlamı) Ne yapacağını düşünmeden işe başlamış olan kişiler, ellerinde bulunan işe yarar şeyleri de bilgisizlik ve düşüncesizlik yüzünden ziyan ederler.
  • Hesabı pak olanın, yüzü ak olur*: Doğruluktan şaşmayan, yasa dışı yollara sapmayanı kimse karalamayız.
  • Altı olur, yedi olur, hep Allah'ın dediği olur*: Önceden ne kadar hesap yapılırsa yapılsın, sonunda Allahü Teâlâ'nın dilediği olur.
  • Ay aydın, hesap belli*: Anlaşılmayacak bir şey yok, hesap ortada, her şey gökte ayın göründüğü gibi açık.
  • Bin ölçüp bir biçmeli: Yapılacak iş iyice hesaplanmalı, ayrıntılar düşünülmeli sonra yapılmalıdır.
  • Cömertle nekesin hesabı (harcı) birdir*:
    1. Cömerdin de nekesin de öldükten sonra sarılacağı kefen aynıdır (nekes: Cimri).
    2. Cimri, ucuz diye bir şeyin kötüsünü alır; ama aldığı kısa sürede yıpranıp bozulduğundan yenilerini almak zorunda kalır. Cömert ise çok para verip her şeyin iyisini alır. Sonuç olarak cimri de cömert de aynı parayı harcamış olur.
  • Çok malın hesabı, az malın azabı çok olur: Çok malı olan zengin kimseler mallarının hesabını yapmakta zorlanırlar. Az malı olan fakir kimseler ise yoksulluktan şikayet ederler.
  • Defteri (Hesabı) temiz olanın yüzü ak olur: Namusuyla çalışan, doğruluktan, dürüstlükten ayrılmayan insanlar başkalarının yanında ezilmez, yaptıklarından dolayı kimsenin yanında küçülmezler.
  • Dostluk kantarla, hesap (alışveriş) miskalle (Dostluk dağca, hesap kılca)*: Çok yakın dostlar arasında alacak verecek hesabı olursa, bu, bir özveri konusu yapılmamalı; hesap kuruşu kuruşuna görülmelidir.
  • Düşüne düşüne görmeli işi, sonra pişman olmamalı kişi: Bir işi yapmaya karar vermeden önce doğuracağı sonuçları iyice hesaplarsak sonradan pişmanlık duymayız.
  • Eşeğin hesabı başka, eşekçinin başka (Eşeğin kurduğu başka eşekçinin ki başka): Herkes kendi çıkarı olan işlerin peşinde koşar.
  • Evdeki hesap (pazar) çarşıya uymaz*: Yapacağımız iş için hazırladığımız plan, uygulama sırasında, önceden düşündüğümüz gibi gerçekleşmeyebilir.
  • Evvel (Baştan) hesap sonra kasap* (Bakkal kasap hep bir hesap):
    1. Alışverişe çıkan bir kimse para durumunu önceden gözden geçirmelidir
    2. Herhangi bir işe girişen kimse, kendi olanaklarını iyi hesaplamalı, iyi değerlendirmelidir.
  • Fakir zenginin malını hesap ederken bir kutu çıra yakmış: Başkalarının servetiyle ilgilenmenin, insanın kendi kaynaklarını boşuna tüketmesine neden olacağını ifade eder. Kişi, başkalarının zenginliğiyle uğraşacağına kendi işine odaklanmalıdır.
  • Fayda zarar hesap başında belli olur: Ticarette ne kadar kâr edildiği, ne kadar zarar edildiği belli bir dönem sonunda yapılan gelir-gider değerlendirilmesinde ortaya çıkar.
  • Helal ise hesap, haram ise azap: Helal yoldan kazanılan malın insanı rahatlatacağı ve hesap vermekten çekinmeyeceği anlamını taşır. Haram yolla elde edilen kazancın ise kişiye sıkıntı ve azap getireceğini ifade eder.
  • Hırsızı kârıyla hesap ederler: Hırsıza çaldığı şeyin değerine göre ceza verirler.
  • İşin encamını (sonunu) düşünmeyen çaresiz kalır: Yapacağı işin ayrıntılarını ve sonuçlarını hesaplamayan sıkıntıya düşer.
  • Keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner*: Hayatın sürekli değişim içinde olduğunu ve her şeyin zamanla tersine dönebileceğini anlatır. Bugün sahip olunan gücün ve durumun, yarın değişebileceğini, her şeyin planlandığı gibi gitmeyebileceğini ifade eder.
  • Sarımsağını hesap eden paçayı yiyemez (Sirkesini, sarımsağını sayan paçayı yiyemez)*: Küçük sakıncalarını düşünerek bir işe girişmeyen kişi, o işin kazançlarından yoksun kalır.
  • Şarap kebap, hay hay; hesap kitap, vay vay: Eğlencenin ve geçici zevklerin ardından hesapların zorlayıcı sonuçlarla geldiğini anlatır. İnsanlar keyifli anların tadını çıkarırken, gelecekteki sorumlulukları ve sonuçları göz ardı ederse, sonunda pişmanlık yaşar.
  • Yanlış hesap Bağdat'tan döner: Yanlış bir işin yanlış olduğu er ya da geç ortaya çıkacağını ve düzeltilmesi gerekeceğini ifade eder.
  • Ziyan zamanına göre hesap olunur: Kayıpların veya zararların, koşullar ve zamanın şartlarına göre değerlendirilmesi gerektiğini ifade eder. Her dönemde aynı miktarda zarar, farklı etkiler doğurabilir.