Gün |
- Güneş: Hani, denize gün doğarken Sanki denizde yıldız varmış gibi parlar ya... (M. Tandoğan)
- Gündüz: Günler uzadı diye seviniyordum... (C. Gündoğdu)
- (gökbilim) Dünya'nın kendi ekseni çevresinde bir kez dönmesi sırasında geçen zaman. Bu zaman, süre bakımından 24 saate, ortalığın aydınlanıp kararması bakımından da gece ve gündüz olarak iki vakte bölünür: Hastalık başlayalı 40 güne yakın oluyor. (H. E. Adıvar)
- Zaman, sıra: Bu işin de günü gelecek.
- Çağ, devir: Bu köprü o valinin gününde yapılmıştır.
- (mecazi) İyi yaşanmış zaman: Fakir, fukara, köylümüz, işçimiz Anadolu'lumuz bu hükümet zamanında gün gördü (T. Bayrak)
- Bayram vb. özel bir anlamı olan gün: Doğum günü. Kurtuluş günü.
- Çoğunlukla evde oturan bayanların ayın belirli günlerinde yaptıkları konuk ağırlama toplantısı: Yarın annemin günü var.
- Tarih.
Gün ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "gün" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
( atasözlerine geç )- Gün ağarmak: Tanyeri aydınlanmak: Kuşlar, sabah namazından sonra gün ağarmaya başlayıp güneş ziyasını perçem perçem dünyaya indirmeye başladığında ötüşmeye başlarlar. (T. Ş. Zorlu)
- Gün almak:
- Bir yerden, belli bir nedenle zaman ayırtmak, randevu: Doktordan gün almak.
- Tamamladığı yaşı izleyen yılın bir ya da birkaç günü daha geçmiş olmak: Beş yaşından iki gün aldı.
- Gün atmak:
- (halk dilinde) Davayı ileri bir tarihe bırakmak: Lakin hakim bey o gün sadece hüviyet tespiti yaptı ve duruşmayı yirmi sekiz gün daha attı. (A. Say)
- Güneş doğmak: Üç ya da dört gibi diyebilirim, yani gün attı atıyor, yani niyetlidir sabah olmaya... (S. Önal)
- Gün batmak: Güneş batmak: Gün battı. Karanlık kavuştu. (Y. Kemal)
- (birine) Gün doğmak: Ummadığı iyi bir duruma erişmek ya da eline olağanüstü bir fırsat geçmek: Vatanın sahipleri gaflet ve cehalet içinde iken yılana, sırtlana, akbabaya gün doğmuştu. (E. Subaşı)
- Gün eylemek: Gün geçirmek: (...) her yanda güler gün eyliyor, bülbüller düğün eyliyor. (Varlık)
- Gün geçirmek (öldürmek): Boş şeylerle vakit geçirmek: Kahveye gider gün öldürür, ömür tüketir...
- (birine) Gün geçmek: Güneş çarpmak: Anneleri: – Başına gün geçer oğul, gölgeye gel, deyip onları çağırıyorlardı. (Türk edebiyatı)
- Gün gibi açık (ortada): Çok açık, çok belli: Her şey gün gibi açıktı fakat biz gözlerimize inanamadık (Evliya Çelebi). Bunun yalan olduğu gün gibi ortadaydı...
- Gün gibi aşikar: Besbelli, açık: Bütün sırlar ona gün gibi aşikar oldu. Kimsenin işitemeyeceği sırları ondan işitti. (E. Cebecioğlu)
- Gün görmek: Esenlik, bolluk, mutluluk içinde yaşamak: Çocukları yetiştikten sonra, ana baba biraz olsun gün gördü. (N. Muallimoğlu)
- Gün görmemek: Sıkıntı içinde yaşamak: Gün görmedi. Hep ezildi kadıncağız. (N. Özyaycı)
- (bir durum) Gün ışığına çıkmak: Açıklığa kavuşmak, aydınlanmak: Saklanan gerçekler gün ışığına çıkmıştı. (M. F. Işık)
- Gün kavuşmak: Güneş batmak, akşam olmak: Hoşça vakit geçirmişler. Gün kavuşmuş, evli evine, köylü köyüne dağılmış. Ay batmış. Gün dolanmış. Günler günlere ulanmış. Artık aradan ne kadar zaman geçmiş ise apalak topalak bir oğlu olmuş. (R. Fatih)
- Gün koymak: Yapılacak bir işin, önceden gününü belli etmek.
- Gün saymak: Herhangi bir iş veya olayın belirlenmiş süresinin sonunu heyecanla beklemek: Askere gitmek için gün sayıyordu. (A. Ceyhan)
- Gün yapmak: (Çoğunlukla evde oturan bayanlar) Ayın belirli günlerinde konuk ağırlamak: Annem arkadaşlarıyla gün yapıyordu.
- Gün yemek: Hapis cezası almak: Üç yıl gün yedi.
- Gün yüzü görmemek:
- Güneş ışığından uzakta kalmak, ışık görmemek: Kızım kızım, kınalı kızım, odalarda kalmış sararmışsın, gün yüzü görmemiş kararmışsın, haydi annen izin verdi seninle çıkıp çiçek toplayalım, gözün gönlün açılsın. (İ. Dumanoğlu)
- (mecazi) Hiç kullanılmamak: Nice eserler öğretti, derinlerde kalmış, gün yüzü görmemiş, edinilmesi zor bilgiler iletti onlara. (E. Balcı)
- (mecazi) Huzurlu bir yaşam sürmemiş, mutsuz: Zavallı kadıncağız gün yüzü görmemiş; hayırlı bir kısmeti çıksa da baş-göz etsek. (K. Yedekçioğlu)
- Gün yüzü görmemiş (söz veya küfür):
- Hiç kullanılmamış, ortalığa çıkmamış: Nereden çıkarırsın bu gün yüzü görmemiş küfürleri.
- Çok ağır hakaret içeren: Açtı ağzını yumdu gözünü, gün yüzü görmemiş ne kadar küfür varsa dişlerinin arasında iyice ezip gıcırdata gıcırdata ortalığa saldı. (Kolektif)
- Gün yüzüne çıkmak:
- Ortaya çıkmak: Polisin soruşturmasıyla her şey gün yüzüne çıktı. (T. Akgöl)
- Belirginleşmek: Gerçek hisleri gün yüzüne çıktı. Korkusu tekrar geri döndü. (Dedektif D.)
- Günlerden bir gün: Bir zaman, vaktiyle, geçmiş zamanda bir gün: Günlerden bir gün, zengin bir adamın oğlu padişahtan kızını istemiş. (G. K. Ağkurt)
- Günleri gece olmak: Çok kederlenecek bir durum içinde bulunmak: Tutuştu yürekler, Erzincan ile, / Günler gece oldu, geceler çile.
- Günleri sayılı olmak:
- Ölümü yakın olmak: Çok yaşlı ve hastaydı. Artık günleri sayılıydı (E. Karasoy). Düşmanla işbirliği yapanların günleri sayılıydı ve hepsi bunun bilincindeydiler. (H. Topuz)
- Bir yerde kalmak için ancak bir kaç günü bulunmak: Buluştuğumuz o büyük kentte ikimizin de günleri sayılıydı. (A. Nesin)
- Günlük güneşlik görünmek: (mecazi) Sıkıntısız, sorunsuz, huzur ortamında bulunmak: Artık hiçbir şikâyetim kalmamıştı. Etrafımda her şey bana günlük, güneşlik görünüyordu. (R. N. Güntekin)
- Günü dolmak:
- Önceden belirlenmiş bir süreyi tamamlamak: – Bu âşıkların günü doldu. Sen yeni geldiğin için sana da bir süre tayin edelim, derler. (Sümmanı̂)
- Ömrünü tamamlamak, eceli gelmek: Sonunda günü doldu ve bu rahip biriktirdiği paraları yiyemeden öldü. (E. Subaşı)
- Hamilelikte çocuğun olması gereken süreyi tamamlamak, doldurmak: Her kadın gibi, günü doldu. Gülşah Sultan bir oğlan çocuk dünyaya getirdi. (A. Binyazar)
- Günü gününe uymaz: Her zaman aynı durumda bulunmaz, değişken: Günü gününe uymaz. Bakarsın safi telaş, bakarsın vurdum duymaz (O. Veli). Kıyı kentleri böyledir, günü gününe uymaz. Bir bakmışsın güneş var, bir bakmışsın rüzgâr ve yağmur. (Genç Öyküler)
- Günü kurtarmak: Kalıcı çözümler üretmek yerine geçici tedbirlerle sorunları çözmeye çalışmak: Bu adımları O'nu (sav), günü kurtarmak için kısa vadeli işler yapan liderlerden de ayırıyordu. (V. T. Erdoğan)
- Günü yetmek:
- Vadesi tamam olmak.
- Eceli gelmek: Bekir Dayı'nın günü yetti. Eceli geldiyse benim ne kabahatim var? (Halikarnas Balıkçısı)
- Gebe için doğum vakti gelmek: Helâlimin ayı günü yetti. Akşama sabaha yolcumuz gelecek. İsterdim ki, doğumda obamda bulunayım... (S. Taşer)
- Gününü doldurmak: Geçmesi gerekli görülen belli zamanını tamamlamak: Benimki gününü doldurdu, çıkar artık mahpushaneden. (İ. Engin)
- Gününü görmek:
- Kötü bir sonla karşılaşmak, cezaya çarptırılmak: Sözümden asla çıkamaz, çıkarsa gününü görür. (A. Özutku)
- Çocuklarının mürüvvetini görmek: Allah, evladının gününü görmeyi nasip etsin.
- Gününü göstermek: Hak ettiği cezayı vermek: "Bak, şimdi sana gününü gösteririm yemin olsun!" diye bağırarak elinde koca bir sopa ile geldi.
- Gününü gün etmek: Gününü hoş geçirmeye bakmak: Düğünlerde derneklerde gününü gün ediyordu. (C. Yılmaz)
- Gününü (günlerini) saymak: (Kurtulamayacak hasta) Son günlerini yaşamak: Konuşmaya bile dermanı kalmamış bir halde son günlerini sayıyordu. (İ. U. Yavuz)
- Allah'ın günü: (Bıkkınlık duygusuyla) Hemen hemen her gün, sık sık, durmadan: Zerrin toplar, çocukları ve kocası dağıtırdı. Genç kadın bitmek tükenmez görünen sabrı ile bunları her Allah'ın günü kaldırırdı. (E. Ş. Can)
- Ayda kazandığını günde yemek: Hesabını bilmeden harcama yapmak: Bir ayda kazandığını günde yutar! (V. Saygel)
- Aydan arı, günden (sudan) duru:
- Çok temiz, çok güzel: Aydan arı, günden duru tomurcuk gibi kızcağızı oğluna aldırmadı da... (Ülkü)
- Apaçık: Görmek ve bilmek isteyen için aydan arı, günden duru. (Kolektif)
- Ayı günü dolmak (sayılı olmak, tamam olmak): Doğum vakti gelmek: Karnında ayı günü dolmuş çocuk varmış. (M. Ekici)
- Az günün adamı olmamak: Çok yaşamış, çok görmüş bulunmak: Az günün adamı değilim; gördüğüm tecrübeler bini aştı, seneler, saçıma, sakalıma kırlar saçtı; iyilik edip fenalık bulmaktan canım yandı, sabrım taştı, ömrümün tadı kaçtı. (R. H. Karay)
- Bugün git, yarın gel: Bir iş yapılmak istenmediğinde baştan savmak için kullanılan bir söz: Ne var ki, bürokratik engelleri aşamamış, "Bugün git yarın gel"lerin ardı arkası kesilmemiştir. (Y. Bahadıroğlu)
- Bugün yarın: Yakında, neredeyse: Üzülme, bugün yarın senin işini yapacağım. (N. Muallimoğlu)
- Bugünden tezi yok: Hemen şimdi; bir işi geciktirmeksizin, ilk fırsatta yapmak istenildiğini ya da kararını anlatır: Bugünden tezi yok, otur sınavlarına hazırlan.
- Bugünden yarına: Az zaman sonra: Ufuklarda bu sıkıntının bugünden yarına çözümleneceğine ait bir işaret de yoktur. (O. Cengiz)
- Bugüne bugün: Bu deyim "unutma ki", "şunu iyi bil ki" sözleri gibi, kendisinden sonra gelen yargı üzerine dikkati çekmeye yarar: Bugüne bugün o sizin babanızdır.
- Bugünkü günde: Şimdi, içinde bulunduğumuz zamanda, şimdiki şartlarda: Fakat bugünkü günde vatanımın, memleketimin menfaati onu söylemeyi icap ettiriyor. O halde onu da söyleyeceğim. (A. Çelik)
- Bugünleri de mi görecektik?: Ne kadar çekilmez, eskiye oranla ne denli kötü şeyler yaşıyoruz anlamında yakınma sözü: Fakirin elinden tutan yok. Ahir zaman bu. Sonu gelmiş dünyanın. Çivisi oynamış yeğenim. İflâh olmaz gayri. Bugünleri de mi görecektik? (C. Tuncer)
- (birinin) Derdi günü: Merak sardığı, çok düşkünlük gösterdiği (şey) ya da uğraştığı (kimse): Çocuğun derdi günü rüzgârgülünün dönmesi, koşamazsa üfleyerek çeviriyor. (N. Şahinkaya)
- Dün bir bugün iki: (Yakın geçmişteki bir olay ya da duruma göre) Çok az zaman geçtiği halde: Daha dün bir bugün iki, ustasına işi öğretmeye kalkıyor.
- Dünden bugüne: Çabucak, az zamanda: Devrim öyle dünden bugüne olacak bir şey değildir.
- Felekten bir gün çalmak: Güzel bir gün veya gece geçirmek: Baba oğul o gün felekten bir gün çaldılar, o kadar gezmelerine rağmen yorgunluk nedir hissetmediler. (Y. Demir)
- Ha bugün ha yarın: Nerdeyse, pek kısa bir süre sonra: Ha bugün ha yarın taşınıyoruz.
- Hafta sekiz, gün dokuz: "Tedirgin edercesine sık sık" anlamında kullanılan bir söz: Bulmuş bir küşneli ahır, gel, ye, iç, zıbar, yat, her şeyin ayağına gelsin, bir de hafta sekiz gün dokuz, topla kendin gibi uğursuzları, al getir eve, içki içir... Bu Allah'tan reva mı? (O. Kemal)
- İyi gün dostu olmak: Sadece iyi günlerde görünmek: Fakat pek çok insan, iyi gün dostudur. Gerçek dostluk, dostunun saadetini paylaşmaya gönüllü olmak kadar, felâket ânında ıstırabını paylaşmaya da gönüllü olmaktır. (O. N. Topbaş)
- Kara gün dostu (olmak): Sıkıntılı günlerde de dostluğunu sürdüren ve yardımcı olan kişi: Kara gün dostu olan kâmil insanları ara, onların sohbetine devam et, belâ gelip çatmadan onların varlıklarını ganimet bil... (Mesnevi-i Manevi Şerhi)
- Kara günlere kalmak: Bir yıkıma uğramak: Bizi bu kara günlere, bu cehennem azaplarına sürükleyen sebepler pek çoktur. (H. B. Çantay)
- Kısa günün kârı: "Hiç yoktan iyidir, bu da olmasaydı" diyerek kabul edilen ve yeterli bulunan kazanç: Enişte kısa günün kârı demiş, mahkemeye gitse seneler sürecek, git gel dünyanın parası, iyisi mi al traktörü, otur aşağı. (A. Tunç)
- Ne güne duruyor?: (Bir kişi, bir şey) Kendini göstermenin, işe yaramanın tam sırası: Baban ne güne duruyor.
- Ne günlere kaldık: Ortamın, düzenin kötülüğünden yakınmak, eski günlere duyulan özlemi anlatmak için kullanılır: Ne günlere kaldık, gençler yaşlılara saygı göstermiyor.
- O gün bu gün: O zamandan beri: O gün bu gün bir daha ağzını açmadı. (H. Aydın)
- Şu günlerde:
- İçinde yaşanılan günlerde: Günden güne kötüye gittiği şu günlerde bile her zaman "bu halimize de şükür!.." diyebilen biri olması, geçimlerini kolaylaştıran en önemli bir nimetti kendileri için. (M. H. Kurt)
- Çok uzak olmayan bir zamanda.
- Üç gün yatak, dördüncü gün toprak: Kolay ölüm dilemek için kullanılır: Çok dindar bir kadındı. "Allah'ım, üç gün yatak, dördüncü gün toprak!" diye sürekli dua ederdi. İstediği gerçekleşti. Pazartesi hastalandı ve cuma günü öldü. (M. E. Kavallı)
- Üç günlük (dünya, ömür): Ömrün kısalığını anlatan söz: Üç günlük dünya hayatına, üç kuruşluk dünya malına hayatı satma! (Muhammed Hüseyin r.a.)
- Yarın öbür gün: İleride, herhangi bir yakın zamanda: Yarın öbür gün ne olacağını kimse bilmez.
Gün ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "gün" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )- Gün bugün:
- Bugün ne yapabilirsen kazancın odur
- Bugün kim işbaşında, kim itibarda ise onun sözü geçer.
- Gün bugün, saat bu saat: Eline bir fırsat geçtiğinde bundan yararlanmak yapılacak en doğru iştir.
- Gün doğmadan kemliği söylenmez*: Bir iş iyice belli olmadan sonucu hakkında yargı yürütülemez.
- Gün doğmadan neler doğar*: Beklenmedik bir sırada, şu anda içinde bulunulan bütün kötü durumlardan kurtulunabilinir, umutsuz olmamak gerekir: Sen kendini helak etme, var yat, Allah'a tevekkül et. Rabbimiz birdir, dergâhı bindir. Gün doğmadan neler doğar. (B. Bozgeyik)
- Gün geçer, kin geçmez*: Aradan uzun zaman geçse de, bir kimsenin başkasına beslediği kin sönmez.
- Gün geçer ömür tükenir: Zamanın hızla akıp gittiğini ve insan ömrünün her geçen gün azaldığını ifade eder. Hayatı değerlendirerek ve zamanın kıymetini bilerek yaşamak gerektiğini hatırlatır.
- Gün geçer ömür tükenir, deli sevinir ki bayram geliyor: Bazı kimseler ilerde kavuşacakları mutlu günlerin çabucak gelmesini isterler. Oysa bilmezler ki her geçen gün ömürlerinden gidiyor.
- Gün güne uymaz (Her gün bir olmaz)*: Koşullar günden güne değişir ve bir günün işleri, koşulları, başka bir günküne benzemez.
- Gün günü arattırır: Geçmişte yaşanan günlerin bazen bugünden daha iyi olduğunu ifade eder. İnsan, yeni ve daha çok sıkıntıyla karşılaştıkça sıkıntılı da olsa eski günlerini özler hale gelir.
- Gün ola harman ola*: Her şeyin zamanla düzene gireceğini ve her şeyin kendi zamanında olacağını ifade eder. Beklenen şeylerin bir gün gerçekleşeceğini ve her şeyin yerli yerine oturacağını anlatır.
- Gün olur geçit vermez geçmeye, gün olur su bulunmaz içmeye: İnsanların hayatlarındaki fırsat ve kaynaklar arasında büyük farklılıklar olabileceğini ifade eder. Bazıları ihtiyaçlarına ulaşamazken, bazıları için ise her şey kolayca erişilebilir haldedir.
- Gün olur (var) yılı besler, yıl olur (var) günü beslemez*: Pek kısa sürede kazanılan büyük para uzun bir zamanı karşıladığı gibi uzun bir zaman kazanılan bir para da bir günlük masrafı bile karşılamayabilir.
- Gün sabahtan belli olur: Bir işin iyi veya kötü gideceği başlangıcından belli olur.
- Gün varken davarını eve götür*: İşlerini en uygun ve emin zamanda yap.
- Günden evvel kalkan evlat, o evde olur devlet; günden sonra kalkan evlat, o evde olur mu bereket: Sabah güneş doğmadan kalkıp işine başlayan insan başarılı ve mutlu olur.
- Güne göre kürk giyinmek gerek*: Kişi, içinde bulunduğu koşullara hemen ayak uydurmalı, geçerli olan neyse onu yerine getirmelidir.
- Ağladım başaramadım, güldüm günüm geçirdim: Kişi dertlerine çözüm bulamayacağını anlayınca, hayattan zevk almaya çalışır.
- Ak akçe kara gün içindir*: Daha önce biriktirilen para sıkıntılı günlerde işe yarar: Düşün bu sözleri niçin demişler / Ak akça kara gün için demişler / Daim ihtiyatlı geçin demişler / Çekme kara günde sefalet kardaş.
- Ak gün ağartır, kara gün karartır*: Mutlu bir yaşayış kişiyi dinç, şen, iyimser; mutsuzluksa kötümser yapar.
- Akıllı züğürt kara gün görmez: Akıllı ve tedbirli bir insanın, maddi olarak zayıf durumda olsa bile çok zorlu ve sıkıntılı günler yaşamayacağını ifade eder.
- Al gününde al, ver gününde ver: Borç alırken veya verirken, her şeyin zamanında yapılması gerektiğini anlatır. İhtiyaç anında alınan borçların, vadesi geldiğinde geri ödenmesi gerektiği vurgulanır.
- Alçak eşek her gün sıpa: Bir insan dış görünüşünü ne kadar değiştirmeye çalışsa da herkes onu yine bildiği gibi tanır.
- Alim olmak istersen, günde bir kelime öğren: Bіlgili, kültürlü biri olmak isteyen bol bol okuyup her gün yeni bir şeyler öğrenmelidir.
- Allah'ın günü ufak darıdan çok: İnsan ömrü boyunca sayısız fırsatın ve günlerin olduğunu ifade eder. Her gün, yeni bir başlangıç ve imkanlar sunar; bu nedenle sabırlı ve umutlu olunmalıdır.
- Arife günü yalan söyleyenin (oruç yiyenin) bayram günü yüzü kara çıkar (olur)*: Bir sözün yalan olduğu çabuk anlaşılır ve söyleyen toplum içinde utanılacak bir duruma düşer.
- Arkanda varsa dayın; rahat olur günün, gecen, ayın: Güçlü ve destekleyici bir akrabanın varlığıyla kişinin hayatının daha rahat olacağını ifade eder. Dayı gibi yakın akrabalar, zor zamanlarda kişinin güvence kaynağı olur ve ona huzur sağlar.
- Aslan bile gün olur fareye muhtaç olur: Öyle zamanlar olur ki çok güçlü ve kuvvetli kimseler bile zayıf güçsüz kimselerin yardımına ihtiyaç duyarlar.
- At yedi günde, it yediği günde (belli olur, semirir)*: Değerli kişilikler zamanla gelişir, kısa zamanda beliren kişilikler gerçek değer taşımayanlardır.
- Ateş kış gününün meyvesidir (çiçeğidir) (Od kış gününün gülistanıdır): Kişinin ihtiyaçlarının mevsimine göre değiştiğini, soğuk ve zorlu kış günlerinde ateşin, rahatlık ve sıcaklık sağlayan en değerli şey olduğunu ifade eder.
- Ayaz oldu, bulut oldu, geçen günler unut oldu: İnsan bazen sıkıntıya da düşer, kazandığı da olur, kaybettiği de. Ama zaman geçtikçe hepsi unutulur.
- Ayda gelen gül üstüne, günde gelen kül üstüne (Binde bir gelinen yere gül döşerler, her gün gelinen yere kül döşerler): Bir yere misafirliğe gittiğin zaman güler yüz ve şefkatle ağırlarlar. Ama bunu her gün tekrarlarsan artık eskisi gibi hoş karşılanmazsın.
- Ayda kazanılan günde yenilmez: Zorluklarla kazanılan paranın hesapsızca kısa sürede harcanması doğru değildir.
- Bahil gün olsa kimse üstüne doğmaz: Cimri bir insanın elinde olsa bile çevresindekilere hiçbir yarar sağlamayacağını ifade eder.
- Balıkla misafir üç günlük oluncaya kadar: Balık nasıl uzun süre durursa kokup insanı rahatsız eder, konuk olduğu yerde uzun süre kalan kimseler ev sahibini rahatsız eder.
- Bayram günü borç ödeyecek olana Ramazan uzun sürmez: Vadesi yaklaşan bir borcu ödemek zorunda olan kimseye günler çok çabuk geçer.
- Bir adama kırk gün deli dersen deli, akıllı dersen akıllı olur*: Sürekli telkinlerle bir kişinin bilinç altına birtakım inançlar, duygular yerleştirilebilir.
- Bir gün olur yüz yüze bakılır: İnsan bazen daha önce kalbini kırdığı kimsenin yardımına muhtaç kalabilir. Böyle durumlara düşmek istemiyorsak insanlara saygılı ve hoşgörülü davranmayı bilmeliyiz.
- Bir günlük beylik beyliktir*: Hoş bir durum, kısa da sürse çekici görülür.
- Bir günlük ölüye üç günlük yiyecek gerek: Cenaze evine komşuların yemek götürmesinin önemini ifade eder. Ölü evinde yakınları yas tuttuğundan, yemek yapmaya vakit bulamazlar; bu yüzden çevredekilerin yardımı büyük bir önem taşır.
- Bir günlük rızık için iki gün çabalamalıdır: Çalışmadan hiç bir şey kazanılmaz. Bazen bir günlük ihtiyaç için birkaç gün çalışmak gerekebilir.
- Berduşun şaşkını, gözlük takar kış günü: Gereksiz ya da zamansız işlerle uğraşan insanların yaptıklarının anlamsız olduğunu ifade eder. Yanlış zamanda doğru olmayan şeyler yapmak, kişinin akılsızlığını veya beceriksizliğini gösterir.
- Bodur tavuk her gün (her dem) piliç*: Kısa boylular olduklarından daha genç görünürler.
- Borç iyi güne kalmaz*: Borcu ilk fırsatta ödemek gerekir. Ertelenen borç daha da büyür, daha büyük üzüntülere yol açar ve dar bir günde kapıya dayanır.
- Böyle kalmaz bir gün olur baht uyanır: İnsanın başına ardarda felaket gelebilir, ama bu hep böyle devam edecek anlamına gelmez. Bir gün şans onun da yüzüne gülecektir.
- Bu dünya bir değirmendir, öğütür bir gün bizi: Her canlı zamanı gelince ölerek, yeryüzünden kaybolur.
- Bugün banaysa yarın da sana*: Bugün birinin başına gelen kötü bir durumun daha sonra başkasının da başına gelebileceğini vurgulamak için söylenir.
- Bugün buldum bugün yerim, "Yarına Allah kerim": Azla yetinmeyi bilen insan, yarın ki ihtiyacını değil, o günkü ihtiyacını düşünür.
- Bugün dünden güzelsin (dedik, yine yaranamadık): Hoşuna gidecek çeşit eşit sözler söyledim (yine de yaranamadım).
- Bugün dünya, yarın ahiret: Kişi bugün nasıl geleceği için çalışıyorsa, bunları yaparken de doğru yoldan çıkmamalı, ölümü de düşünmelidir.
- Bugünkü işini yarına bırakma (Bugünün işi bu gündür, yarın başka bir gündür)*: Bugün yapılması gereken bir işin ertesi güne bırakılması iyi değildir.
- Bugünkü tavuk yarınki kazdan iyidir*: Elde edilmiş kazanç az da olsa, yarın umulan büyük kazançtan da iyidir.
- Buyurmadan tutan evlat, gün doğmadan kalkan avrat, deh demeden yürüyen at: Bir ailede çocukların itaatkâr, eşin de çalışkan ve uyumlu olmasıyla huzur ve mutluluğun sağlanacağını ifade eder. İyi bir aile düzeni, bireylerin ve iş görenlerin sorumluluklarını gönüllü şekilde yerine getirmesiyle kurulur.
- Cahil günde bin hatır yıkar, alim yapar: Bilgisiz ve düşüncesiz kişilerin insanları kırarak zarar verdiğini, bilgili ve bilge kişilerin ise ilişkileri düzelttiğini ifade eder. Cahillik yıkıcı, bilgelik ise yapıcıdır.
- Çeşmeden testi her gün dolu gelmez: Hayatın her zaman beklenen şekilde gitmeyeceğini ve zaman zaman zorluklarla karşılaşılabileceğini ifade eder. İnsanların her zaman istedikleri başarıya ya da mutluluğa ulaşamayacaklarını, bu nedenle sabırlı olmaları gerektiğini vurgular.
- Çok gün ağlamanın bir gün gülmesi vardır: İnsan bazen peş peşe büyük sıkıntılar yaşasa da hemen hayata küsmemeli. Çünkü böyle olayların arkasından çok sevindirici olaylar gelir.
- Deliye (göre) her gün bayram*: Her fırsattan, olanaktan yararlanarak bayrammış gibi davrananlara ve yaşam sorumluluğunu düşünmeden her şeyi eğlenceli yönden alanlara taş atmak için söylenir.
- Dokuz günlük ömre on günlük nafaka lazım: Kişi ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çalışıp para kazanmak zorundadır.
- Dost (İyi dost) kara günde belli olur*: Bir kimseye kara gününde dost kalmak, onun üzüntüsünü paylaşmayı, bazı özverilerde bulunmayı gerektirir; işte buna katlanan, gerçekten dost olduğunu gösterir. Kara günlerde yanınızda olan dostlar, gerçek dostlarınızdır.
- Dün cin olmuş, bugün adam çarpıyor*: İşinde ustalaşmadan hile yollarına başvuruyor.
- Dünya ölümlü, gün akşamlı*: Hiçbir şey sürekli değildir, her iyi durumun bir sonu vardır.
- Ecel ile nikahın günü şaşmaz: İnsanın hayatı kader tarafından şekillenir. İnsanlar yaratıldığında evlenme ölüm gibi şeylerin zamanı da Allah tarafından belirlenmiştir.
- Eski dost kara gün bineği: İnsanın başı derde girdiği zaman ona yardım edecek kişi, eskiden tanıdığı güvendiği kişi olacaktır.
- Fukaranın düşkünü, beyaz (hasa) giyer kış günü*: Elindeki imkanlar yetişmediği için giyimini mevsime göre ayarlayamayan, kışın incecik giyinen kimseler için kullanılır.
- Gece muma, gündüz güne zararı var: Bir kişinin ya da şeyin işlevsiz, faydasız ve gereksiz yere var olmasını ifade eder.
- Geçmiş günlerin harmanını savurma: Kişi geçmiş günlerini düşünmekle bir şey elde edemez. Çünkü yaşanmış şeylerin gelecek için faydası olmaz.
- Geniş gününde dar gezen, dar gününde geniş gezer: Bolluk zamanında tutumlu davrananın, sıkıntılı zamanlarda rahat edeceğini ifade eder. İnsan, geleceği düşünerek kaynaklarını dengeli kullanmalıdır.
- Gerek gerekmezken bir gün gerek olur: Değersiz görülen şeylerin bir gün ihtiyaç haline gelebileceğini ifade eder. Elindekilerin kıymetini bilmek ve gereksiz yere israf etmemek önemlidir.
- Giden gün ömürdendir: Her geçen günün insan ömründen bir parça eksilttiğini ve giderek ölüme yaklaştırdığını ifade eder.
- (Yüzü) Güzele kırk günde doyulur, huyu güzele kırk yılda doyulmaz*: Güzel olup da huyu iyi olmayan bir kimseden çabuk usanılır; oysa iyi huylu bir kimse, çirkin de olsa sevilir, kendisinden bıkılmaz.
- Hangi gün vardır, akşam olmadık*: Sona ermeyen, ermeyecek olan hiçbir durum yoktur.
- Her gün baklava börek yense bıkılır*: Hep aynı şeyle uğraşmak, bunlar güzel şeyler olsa bile usandırır.
- Her gün çekmekten bir gün ölüp kurtulmak yeğdir: Çok acı veren ağır ve kurtulma ümidi olmayan bir hastalığa yakalanmış biri için ölüm ne kadar çabuk olursa o kadar az acı çeker.
- Her gün gezen kırda, bir gün uğrar kurda: Tehlikeli veya sakıncalı işlerle sürekli uğraşan birinin, bir gün bu tehlikeye yakalanacağını ifade eder.
- Her gün humar ölmez bir akçeye dokuz köfte olsun: Şansımız her zaman bizden yana olmayabilir.
- Her gün papaz pilav yemez*:
- Bir insanı hep aynı hileyle kandıramazsın
- İnsan zaman zaman değişiklik ister
- Her zaman aynı fırsat ele geçmez.
- Her gün papaz yağlı yemez: Her iş ve şeyin sürekli aynı şekilde ve yolunda gitmeyeceğini, hayatın inişli çıkışlı olduğunu ifade eder. İyi günlerin ardından zor günler gelebilir, kimse sürekli rahat içinde yaşamaz.
- Her günün bir gecesi vardır: Her iyi zamanın sonunda bir zorluk, her mutluluğun ardından bir sıkıntı olabileceğini anlatır. Hayatta her şeyin geçici olduğu, inişler ve çıkışların bir döngü şeklinde devam ettiği vurgulanır.
- Her günün bir önemi vardır: Yaşamda her günün kendine özgü bir değeri ve anlamı olduğunu ifade eder. Zamanın kıymetini bilmek ve her günü değerlendirerek yaşamak gerekir.
- İki dudak arasından çıkan iki günde dünyaya yayılır: Konuşulan şeyler çabucak başka kimselerin kulağına gider.
- İki gün birbirine uymaz: Her yeni günde karşımıza yeni yeni, başka başka şeyler çıkacağını anlatır.
- İmece günü bulutlu, görmeyene ne mutlu*:
- Yardımlaşma anı geldiğinde terslikler de belirir, yardımcı bulabilen iş sahibi gerçekten azdır.
- Yardımlaşmayla işi yapılan bir kimsenin, işi yapılırken terslik çıkmaması işin sahibi için mutlu bir olaydır.
- İyi günde yağlı ekmeği beğenmeyen fakirlikte kuru ekmeğe selam durur: Kişi beğenmediği veya aşağıladığı bir şeyin gün gelir çok daha kötüsüne razı olmak zorunda kalır.
- İyi günle iyi dosta doyum olmaz: Sıkıntıdan uzak ve çevresinde kendisini seven dostlarının bulunması insana büyük mutluluk verir.
- İyi mal, kötü gün içindir: Kişinin zor zamanlarda kullanmak üzere birikim yapmasının önemini vurgular. İyi günlerde biriktirilen mal, kötü günlerde ihtiyaç anında kişiyi rahatlatır.
- Kar yağdığı gün savrulur: Bir sorunu veya durumu zamanında ele almanın önemini vurgular. Kar yağdığı gün nasıl kürünüp temizlenirse, sorunlar da o an müdahale edilirse daha kolay çözülebilir.
- Kara gün dostu az olur (Kara gün dostu olmaz): Zor ve sıkıntılı zamanlarda gerçek dostların sayısının az olduğunu, çoğu insanın iyi günlerde yanında olmasına rağmen kötü günlerde yanınızda kalacak dostların nadir bulunacağını veya bulunmayacağını ifade eder.
- Kara gün kararıp kalmaz (durmaz), koç yiğit bunalıp ölmez*: İnsanın sıkıntılı günleri sürüp gitmez, arkasından ferah günlerde gelir.
- Kara günün ömrü az olur: Zor ve kötü günlerin kalıcı olmadığını, zamanla yerini daha iyi günlere bırakacağını ifade eder. Kötü zamanların geçici olduğuna ve sabredilmesi gerektiğine vurgu yapar.
- Kasap evinde her gün kurban bayramı: Bir malın ticaretini yapan kimse o malın sıkıntısını çekmez.
- Kasımdan on gün evvel ek, on gün sonra ekme*: Kasımdan on gün sonra ekilen tohumdan verim alınmaz, iyi verim kasımdan on gün önce ekilen tohumdan alınır.
- Kavak uzaya uzaya göğe değmez ya, elbet bir gün belinden kırılır: Kişinin kendini fazla büyük görüp haddini aşmaya çalışmasının sonunda zararla sonuçlanacağını ifade eder. İnsanın, sınırlarını bilerek mütevazı davranmasının daha doğru olduğunu anlatır.
- Keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner*: Hayatın sürekli değişim içinde olduğunu ve her şeyin zamanla tersine dönebileceğini anlatır. Bugün sahip olunan gücün ve durumun, yarın değişebileceğini, her şeyin planlandığı gibi gitmeyebileceğini ifade eder.
- Kırk gün (yıl) günahkar, bir gün tövbekar*: Sürekli kötü işler yaptıktan sonra iyi bir iş yapan insan için kullanılan söz.
- Kırk gün taban eti, bir gün av eti*: İyi ve güzel şeyler çok zahmet sonunda elde edilebilir. Avcılar bir av avlayabilmek için dağ demez, taş demez, günlerce taban teperler.
- Kırk gün tavuk olmaktansa bir gün horoz olmak daha iyidir: Önemli bir şey başarmanın veya dikkat çekici bir rol üstlenmenin, uzun süre boyunca düşük bir profilde kalmaktan daha tatmin edici olabileceğini öğütler. Aynı zamanda, kişinin potansiyelini göstermek ve yeteneklerini sergilemek için fırsatların değerlendirilmesi gerektiğini de vurgular.
- Kısa günün kârı (kazancı) az olur*: Kısa süre çalışmayla elde edilen kazanç az olur.
- Kış günü çocuğa benzer, bazen güler bazen ağlar: Kışın ne zaman yağış olacağı belli olmaz. Havalar sık sık değişiklik gösterir.
- Kış günü saat saate uymaz: Kış aylarında havanın sürekli değişken olduğunu ifade eder. Kışın hava koşulları belirsizdir ve hızlıca değişebilir; bu nedenle önceden tahmin etmek zordur.
- Kocam aldığında gibi, günüm bayramdaki gibi olsa: Kadınlar evlilikte sıkıntıya düşünce cicim aylarının hayalini kurarlar.
- Kuduran kırk gün yaşar: Ölçüsüz davranan ve aşırıya kaçan kimselerin bu durumlarını uzun süre sürdüremeyeceklerini ifade eder. Zamanla bu tür davranışlar kendi sonlarını hazırlar.
- Kul iken adam bir gün Mısır'a sultan olur: Doğruluk, dürüstlükten şaşmayan insan eninde sonunda özlediği mutlu ve rahat bir yaşama kavuşur.
- Kuraklık günde köpekle şaka yaparsan, çamurlu günde elbiseni berbat eder: Patavatsız ve düşüncesiz kişilerle yakın ilişki içinde olmanın riskli olduğunu; bu insanların vereceği karşılıkların veya şakalarının, olumsuz sonuçlara yol açabileceğini vurgular.
- Kutlu gün doğuşundan bellidir (kutlu yaz yağışından): Güzel ve hayırlı bir olayın başlangıcından itibaren olumlu işaretler verdiğini anlatır. Başarılı ve mutlu sonuçlar, genellikle başlangıçtaki iyi gelişmelerden anlaşılır.
- Leyleğin günü (ömrü) laklakla geçer*: Boş ve anlamsız konuşmalarla vakit geçiren kişileri eleştirir. Hayatını faydasız işlerle ve gereksiz konuşmalarla harcayan insanların zamanını boşa harcadığını ifade eder.
- Malını yemesini bilmeyen zengin her gün züğürttür*: Elindekilerden yararlanmasını bilmeyen zenginin züğürtten farkı yoktur.
- Mangal kenarı kış gününün lalezarıdır: Kışın soğuk ve karlı günlerinde mangal etrafında geçirilen zamanın, kışın kendine özgü keyifli bir yanı olduğunu ifade eder. Her mevsimin, insanlar için keyifli ve zevk alınabilecek yönleri vardır.
- Mektup beklenen gün, tanı atmayan gece (gibidir): Sabırsızlıkla bir şey beklemenin, zamanı olduğundan daha uzun ve sıkıcı hissettirdiğini ifade eder.
- Misafir üç gün misafirdir (Misafirlik üç gündür)*: Geleneğe göre bir yerde, misafirlik süresi olan üç günden çok kalınırsa, misafirliği bırakıp ev sahibine yardımcı olunmalıdır.
- Mülk alan kırk gün aç, mülk satan kırk gün tok: Bütün imkanlarını kullanarak ev, arazi, tarla gibi mal sahibi olan, bir süre sıkıntı çeker. Para bulmak için mülkünü satan da o parayla yalnız bir müddet rahat yaşar.
- Ölen canını kurtarır, yazık kalanın gününe: Ölüm bir bakıma insan için sorunlarının bitmesi demektir. O kurtulur gider, ama acıyı geride kalanlar çeker.
- Ölüler de zanneder ki, diriler her gün helva yer: Ölüp giden arkada kalan yakınlarının her gün yas tuttuğunu onun için üzüldüklerini düşünürmüş. Unutulup gittiğini ve hayatın devam ettiğini düşünmezmiş.
- Ölüm bir gün, figan iki gün: Ölenler için bir süre çok üzülünür ama bir süre sonra üzüntü hafifler.
- Ölüsü olan bir (kırk) gün ağlar, delisi olan her gün ağlar: Ölüp giden aslında dünyanın bütün dert ve sıkıntılarından kurtulmuştur onun adına üzülmek yersizdir, esas dünyada kalan ve onun sıkıntısını çekenler için üzülmek gerekir.
- Ölüye gününde ağlarlar:
- Matemi çok uzatmamak gerektiğini anlatır.
- "Her iş zamanında yapılır, yapılmalıdır" anlamına da söylenir.
- Padişah yasağı üç gün sürer: Yetkililer bazen katlanılması güç emirler verirler, fakat bu emirlerin kontrolü zamanla gevşer.
- Paşalının düşkünü aklar giyer kış günü (Şehir oğlanının düşkünü, ak sade giyer kış günü): Daha önce iyi bir durumda olan kişi bu konumunu kaybettiğinde uygun olmayan, yersiz davranışlarda bulunur.
- Rençper kırk yılda, tüccar kırk günde* (Ekinci kırk yılda biter, bezirgan kırk günde): Rençperin ancak kırk yılda kazanabileceği parayı, tüccar kırk günde kazanır.
- Rüzgarlı günde pamuk atılmaz: Kişi uygunsuz zamanda yaptığı işten olumlu sonuç alamaz.
- Rüzgarlı günde rahat yok, kaygılı günde uyku yok: Zorlu ve stresli zamanlarda huzur bulmanın zor olduğunu ifade eder. Tıpkı rüzgârlı bir günde rahat edilemediği gibi, endişeli bir zihne sahipken de uyumak mümkün değildir.
- Sağ olana her gün düğün bayram: İnsanların yaşadığı sürece hayatın tadını çıkarmaya çalıştığını ifade eder. Sağlıklı ve hayatta olmanın, her günü kutlanacak ve değerli bir fırsat olarak görmeyi gerektirdiğini vurgular.
- Sarımsağı gelin etmişler de kırk gün kokusu çıkmamış*: İnsanlar kötü yanlarını kolay kolay belli etmezler, haklarında yargıda bulunmakta acele edilmemelidir.
- Sayılı gün tez geçer*: Bir işin yapılması veya gerçekleşmesi için konulmuş olan belli bir süre çabucak geçer.
- Sen yolcu, ben hancı iken bir gün elbet buluşuruz: İnsanların farklı yollarda ilerleseler bile bir gün mutlaka yollarının kesişeceğini ifade eder. Hayatın getirdiği döngüler ve rastlantılar, beklenmedik anlarda karşılaşmaları mümkün kılar.
- Sırrını verme sırdaşına, darılır bir gün kakar başına: İnsanlar arasındaki ilişkilerin zamanla bozulabileceğini anlatır. Sırlarını paylaşan kişi, gün gelip bu sırların kendisine karşı kullanılabileceğini unutmamalıdır.
- Şom gün sabahında bilinir: Şansız ve kötü olaylar yaşanacak günün belirtileri o günün sabahından başlar.
- Tembele her gün bayramdır: Tembel insanların sanki tatilmiş gibi sürekli bir zevk ve rahatlık içinde olmak istediklerini anlatan bir atasözü.
- Tilki ne kadar çevik ise (de) bir gün boğazı ele verir: Kişi ne kadar kurnaz olursa olsun, aç gözlülüğü yüzünden bir gün foyası meydana çıkar.
- Üç günden fazla dargınlık olmaz: İnsanlar arasındaki kırgınlıkların uzatılmaması gerektiğini ifade eder. Küslüklerin kısa sürede sonlandırılması, ilişkilerin devamı için önemlidir.
- Üç günlük seyisliği var, kırk yıllık gübre karıştırıyor: Bir işi tam öğrenmeden, inceliklerini kavramadan, ustalaşmadan o işte bilgiçlik taslanmaz.
- Üç sabah erken kalkan, bir gün kazanır: Düzenli ve erken çalışma alışkanlığının uzun vadede hem zaman hem de maddi açıdan büyük kazançlar sağlayacağını ifade eder. Disiplinli bir şekilde çalışmak, başarıya ulaşmanın anahtarıdır.
- Yağmurlu günde tavuk suyu neylesin: Bir insana yapılacak en iyi yardım, zamanında yapılandır. İnsanların çoğu bu önceliği bilmediği için yaptıkları da işe yaramaz.
- Yar, yıkıldığı gün tozar: Bir felaket meydana geldiği anda, büyük bir tepki ve panik yaratır. Ondan sonra, durumun eski ağırlığı kalmaz.
- Yarın ile öbür gün bitmez:
- Yapılması gereken işlerin sürekli ertelenmesinin sonuçsuz kalacağını ifade eder. Ertelemek yerine işleri zamanında yapmak önemlidir.
- Kişi bir işte başarısızlığa uğradığı zaman hemen karamsarlığa kapılmamalıdır. Çünkü tekrar denemek ve başarmak için gereken zaman boldur.
- Yaz günü terlemeyen kış günü donar: Gençliğinde tembellik edip çalışmayan yaşlandığında rahat bir yaşam süremez.
- Yaz gününün yağışı, karı kocanın döğüşü: Karı kocanın tartışmaları yaz yağmuru gibi gelip geçicidir. Yaz gününde ara sıra yağış olması nasıl yararlı olursa, evlilikte de ara sıra yapılan küçük kavgalar evliliğe tat katar.
- Yüzü güzele kırk günde doyulur, huyu güzele kırk yılda doyulmaz*: Güzel olup da huyu iyi olmayan bir kimseden çabuk usanılır; oysa iyi huylu bir kimse, çirkin de olsa sevilir, kendisinden bıkılmaz.
- Zemheriden on gün evvel, on gün sonra ekme: İyi verim alabilmek için kışın en zorlu zamanlarında ekim yapılmaz (zemheri: 22 Aralık – 31 Ocak arasındaki çok soğuk günler, karakış).
- Zenginin azgını, kürk giyer yaz günü: Zenginlerin bazı durumlarda sahip oldukları varlıkla aşırıya kaçarak, gereksiz ve anlamsız gösterişlerde bulunabileceğini ifade eder. Bu davranış, ihtiyaç olmadığı halde sahip olunan zenginlikle dikkat çekmeye çalışmanın bir eleştirisidir.
- Zürefanın düşkünü beyaz giyer kış günü*: Daha önce iyi bir durumda olan kişi bu konumunu kaybettiğinde uygun olmayan, yersiz davranışlarda bulunur (zürefa: zarif kimseler).
Gün ile ilgili birleşik kelime ve fiiller
Gün batımı |
- Gün ağılı: Güneşin çevresinde oluşan aydınlık halka: Gün ağılı ki şemsin etrafında sehab-ı rakiktan halka gibi görünür.
- Günaşırı: Bir gün ara ile, iki günde bir: Hilmi Beylere günaşırı gidip geliyor (S. Ali). Şu gazetelerde günaşırı resimleri çıkanlardan biri olacaktı muhakkak (A. H. Tanpınar)
- Gün batışı: Güneşin batı ufkuna yaklaşması ve kaybolması olayı: Belki bir gün batışı belki bir kanarya sesi bazen sahile çarpan dalgaların köpüğü ya da hafızamızda yer eden kısa ama eşsiz anıları katık etmek istedik küçük dünyamıza. (A. Dutar)
- Günbegün: Günden güne: Hava günbegün ısındı, nihayet dayanılmaz bir sıcak kafamızın tepesine çöreklendi, bir daha da terk etmedi bizi. (B. Yurdakul)
- Gün dikilmesi: Tam öğle vakti, zeval: Gün dikilip öğle oluncaya kadar hızlıca yürüyüp, hayli yol almışlar, yorulmuşlar, acıkmışlar da, dere kenarında bir ağaç altına oturmuşlar. (T. Alangu)
- Gün dinlenmek: (halk dilinde) Güneş batmak.
- Gün doğmak: Sabah olmak: Dışarıda gün doğmuştu, sonsuz aydınlıktı.
- Gün dönümü: Gecelerin ve gündüzlerin uzamadan kısalmaya veya kısalmadan uzamaya döndükleri gün: Ne yalan söyleyeyim? Yaz gün dönümünde hep bir üzüntü duyarım içimde. Işığı severim de onun için. (N. Ataç)
- Gün eğişmesi: Öğleyle ikindi arası.
- Gün görmez: Hiç güneş ışığı almaz (yer): Ömürlerini gene o gün görmez, güneş görmez basık odalarda geçirecekler. (Varlık)
- Gün görmez sultan: Vaktini hep evde kapalı geçiren, hiç dışarı çıkmayan, kimseyle konuşmayan kız ya da kadın: Gün görmez sultan da o kapalı saraydan kaçamayacağını, kime sorsa kimsenin bir şey söylemeyeceğini aklı kesince... (Masal Zinciri)
- Gün görmüş:
- İyi yaşamış: Dürdane, gün görmüş, zengin, kibar bir ailenin kızı olarak dünyaya gelseydi, saygıdeğer, ağır bir küçük hanım, sadelik içinde büyüseydi, eteği belinde hanım hanımcık bir ev kızı olurdu. (A. H. Eken)
- Tecrübeli, görgülü: Etrafındaki vezirlerin hepsi gün görmüş, tecrübeli insanlar (M. E. Coşan). Yaşı ellinin üstünde gün görmüş tavırlarına bakılırsa, saygın bir hayatı olmalıydı. (H. Ertuğrul)
- Gün günden: Günden güne, her gün biraz daha: Gün günden erimekteyim. Çoktandır ellerime bir titreme sardı. (K. Tahir)
- Gün kavuşması: Güneş batmak, akşam olmak: Günün kavuşmasını bekliyordu. Gün kavuşunca ne olacaktı, onu da bilmiyordu. (Y. Kemal)
- Gün-tün eşitliği: (gökbilimi) Geceyle gündüzün eşit uzunlukta olması. Bu eşitlik, 21 Martta ve 21 Eylülde olmak üzere yılda iki kez olur, ekinoks.
- Gün yalımı: Sıcak havalarda toprağa yakın hava katının gözle görülen titreşimi.
- Gün yayı: (gökbilimi) Güneş'in gök küresinde bir gün boyunca çizdiği çemberin gözerimi üstünde kalan parçası.
- Gün yüzlü: Güzel ve nurlu yüzlü: Söyle benim gün yüzlü kardeşim seni ağlatan nedir? (S. Özcan)
- Günden güne: Gün geçtikçe, her gün biraz daha: Ve her şeyden önemlisi günden güne iyileştiğini görebiliyordum. (E. Şahin)
- Günübirlik:
- Gece kalmadan aynı gün dönmek üzere: Zaman zaman günübirlik İzmir'e gittiği de olurdu Adnan Bey'in. (E. Şen)
- Çabuk, geçici, muvakkat: Kitaplık dâvaları günübirlik karalamalar ve hafif sohbetler içinde can çekiştirmek de, cücelerin kârı... (N. F. Kısakürek)
- Günü gününe: Tam vaktinde, her gün, gününde: Günlüğün günü gününe yazılması sebebiyle diğer yazı türlerine göre inandırıcılığı daha fazladır. (Elif Elif)
- Günün adamı:
- O günlerde çok sözü edilen kimse: "Zira aradan on dört asır geçmiş olmasına rağmen Hz. Muhammed, zamanımızda da günün adamıdır" der. (S. Ayverdi)
- Her devrin isteklerine kolayca uyabilen kişi: Günün adamıydı. Rüzgâr ne taraftan eserse o yönde yelken şişiriyordu. (A. E. Kavaklı)
- Günün birinde: Belli olmayan bir günde: Benim başıma gelen, günün birinde senin de başına gelebilir.
- Kara gün: Üzüntülü, sıkıntılı zaman: Kara gündür gelir geçer / Gamlanma gönül gamlanma (Karacaoğlan)
- Kış günü: Kış soğuğunda, kış mevsiminde: Kış günü, hava soğuk, her an yağmur, kar yağabilir; çatının hemen yapılması lazım ama elde para yok. (M. Küçük)
- Yaz günü: Yaz sıcağında, yaz mevsiminde: Yaz günü hamamın sıcak veya soğuk olması önemli değildi. Ancak kış günü, soğuk hamam hiç çekilmiyordu. (M. Çoban)
Soru/Yorum Gönder