Gölge |
- Saydam olmayan bir cismin, üzerine düşen ışık ışınlarının yönüne ve şiddetine bağlı olarak bir başka cisim ya da yüzey üzerinde neden olduğu karartı: Bir gölge düştü önüme dedi ki: / Bir yüküm var benden ağır / Bir yüküm var beni taşır / Adı candır... (B. R. Eyuboğlu). Ağacın gölgesi. Güneş tutulmasında Ay'ın gölgesi Dünya'ya düşer.
- Güneş ışınlarından korunmaya elverişli yer, gölgelik: Şöyle gölgeye geçsek, sıcaktan bunaldım.
- Resimde bir şeyi cisimlendirmek için, onun ışık almaması gereken yerlerine vurulan ve derinlik etkisi veren az çok koyu renk: Resme gölge vermek.
- (mecazi) Sığınılan, koruyucu, kayırıcı ya da kolaylaştırıcı güç: Babasının gölgesine sığındı.
- (mecazi) Birinin yanından hiç ayrılmayan kimse: Bu çocuk senin gölgen mi?
Gölge ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "gölge" kelimesi geçen deyimler ve açıklamaları:
- Gölge düşmek: Değerini azaltacak bir şey olmak: O günden sonra eski neşesine kavuşamamıştı; mutluluğuna bir gölge düşmüştü çünkü (N. Yüksel). Bu dostluğa biraz gölge düştü.
- (Bir şeye) Gölge düşürmek: Bir şeyin değerini azaltacak davranışta bulunmak bir şeyi olduğundan daha değersiz göstermeye çalışmak, bir kimsenin ününü, adını lekeleyecek davranışta bulunmak: Bazı müstehcen kitaplarıyla ününe gölge düşürdü. (İ. Işık)
- Gölge etmek: İyi gelişen bir işin gidişini bozacak davranışta bulunmak: Bu çalışkanlar, bir süre sonra benden bir hayır gelmeyeceğini anlayınca, "gölge etme başka ihsan istemez" tavrına girdiler. (G. Zileli)
- (Bir kimseyi ya da bir şeyi) Gölgede bırakmak: Ondan çok daha üstün bir başarı göstermek: Böylece Kayser ve İskender'i gölgede bıraktı, Bizans'ı mahvetti ve dünyayı süsleyen bütün şehirlerin kraliçesi İstanbul'u fethetti. (E. Subaşı)
- Gölgede kalmak: Ön plana geçememek: "İşte bugünlerde başka olaylar baskın çıktı, benimkiler gölgede kaldı" dedi. (N. Eray)
- (Birinin) Gölgesi altında: Birinin koruyuculuğuyla, koruyuculuğundan yararlanarak: Ana-baba gölgesi altında huzurlu büyüdüğü evde her geçen yıl okullarını aferinlerle, teşekkürler, takdirlerle geçmiş beyaz mendil gibi bir kızdı. (İlgili cümle kaynağı: M. Çiftçi)
- (Kendi) Gölgesinden korkmak: Aşırı kuruntulu, kuşkulu olmak ve bu yüzden sürekli tedirgin davranmak: Gölgesinden korkan bir adamdır, böyle kazalı işlere girmez. (R. N. Güntekin)
Gölge ile ilgili birleşik fiil ve kelimeler
- Gölge düşmek: Karanlık inmek, gölgeli duruma gelmek.
- Gölge etmek: Işığa engel olmak.
- Gölge fiyat: (iktisat) Bir malın, belli teknoloji içinde ve üretim faktörlerinin bileşim oranlarına göre beliren ve piyasa fiyatıyla ilgili olmayan fiyatı.
- Gölge gibi: Varlığını belli etmeyen, belirsiz olan, hayal gibi.
- Gölge görüntü:
- Gölge olarak yandan görünüş.
- → Gölgeli resim.
- Gölge konisi: (gökbilimi) Bir gezegenin Güneş'e dönük olmayan yöne doğru uzanan koni biçimindeki gölgesi.
- Gölge oyunu:
- Genellikle deriden yapılmış hayvan, insan, eşya tasvirlerinin arkadan ışıklandırılarak gölgelerinin beyaz bir perdeye yansıtıldığı oyun, hayal oyunu.
- Bu tekniğe dayanan gösteri türü. Yapay bir ışık kaynağı önünde ellere çeşitli şekiller vererek perde ya da duvara eğlenceli görüntüler yansıtma. Bakınız Karagöz Hacivat gölge oyunu.
- Gölge tiyatrosu: Saydam bir perde üzerinde, arkadan kuvvetli bir ışıkla aydınlatılan oyuncuların, gölgeleriyle yaptıkları gösteri.
Soru/Yorum Formu