Gök gökyüzü |
- İçinde gök cisimlerinin yer aldığı ve hareket ettiği boşluk, uzay, feza: Gökte yıldız pek çokmuş. Bu yıldızların kimisi kayar gider, kimisi yerinde dururmuş. (E. Erdemir)
- Yeryüzünün üzerini bir kubbe gibi kaplayan boşluk, sema: Gökte bulutlar kaynaşıyor, ortalık gittikçe kararıyordu. (Y. Kemal)
- Gökyüzünün, denizin, büyük suların rengi; mavi ya da yeşile çalan mavi: Gök denince Türklerde, yeşil ile mavi arasındaki bütün tonlar, gök rengin içine girer. (B. Ögel)
- Bu renkte olan: Sonra gök renkli gözlerini kapattı (Y. Öztuna). Aksakalların en yaşlısı gök renkli ipekten yapılmış uzunca bir kumaş getirdi. (A. Koyuncu)
- (halk dilinde) Olgunlaşmamış, ham: (...) birinci anlamı gökyüzü olan gök, "henüz olgunlaşmamış, ham" anlamının yanı sıra "güzel iyi hoş" anlamında da kullanılan bir kelime. (Hece)
Gök ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "gök" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
- Gök delinmek: Birdenbire çok fazla miktarda ve hızlı yağmur yağmak: Bir kaç dakika sonra adeta gök delindi ve yağmur bardaktan boşanırcasına yağmaya başladı. (H. Erdem)
- Göklere çıkarmak: Aşırı ölçüde övmek: Onun hakkında herkes "iyi" şeyler söylüyor, öve öve göklere çıkarıyordu. (O. Diler)
- Göklere çıkmak: Pek çok yükselmek: Zalim ezdikçe semirmiş, göbekler olmuş kat kat, / Mazlumun ahı göklere çıkmış, kalmamış takat (E. Şama)
- Göklere uçmak: Çok sevinmek: Bunu öğrendiği zaman göklere uçtu. Ailesi de çok sevindi. (S. E. Ufacık)
- Gökte ararken yerde bulmak: Yokluğu şiddetle duyulan, çok güçlükle elde edilebileceği sanılan şeyi ya da kişiyi bir rastlantıyla kolayca bulmak: — Ooo, Şeyh Efendimiz de buradaymış, gökte ararken yerde buldum, diyerek kucaklaştılar. (A. Avgın)
- Gökte yıldız ararken yerdeki çukuru görmemek: Büyük işler başarmak isterken en kolay işlerde beceriksizlik göstermek: Belki onu tanınmağa değer görmüyordu bile. Gökte yıldız ararken önündeki kuyuya düşen bilgine benzetti. (İlgili cümle kaynağı: A. Givda)
- Gökten zembille inmek (Gökten zembille mi indi!):
- Kendini beğenenleri eleştirmek için alay yollu "kusursuz (mu)", "yetkin (mi)" anlamlarında kullanılır: Niye bu adam üzerinde ısrar ediyorsun? Gökten zembille mi indi? (N. Muallimoğlu)
- Uğraşmadan, didinmeden, kendiliğinden türemek, kendi kendine olmak: Gökten zembille inmiyor yediğimiz nimetler (E. Sözüer). Türkiye Cumhuriyeti gökten zembille inmemiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nun devamıdır. (A. Şimşek)
- Göğe merdiven dayamış: (deyiminin anlamı) Çok uzun boylu (kimse): Rengarenk çiçekler, börtü böcekler, ılgıt ılgıt esen bahar rüzgarı, göğe merdiven dayayan muazzam dağ ve nihayet usul usul akan ırmak tatlı bir sohbetle birleşince...
- Göğe merdiven kurar: Ulaşılması çok güç, çok yüksek yerlere çıkar: Paranın kudreti büyüktür, insan para ile göğe merdiven kurar; bu cihetten âşık sevgilinin eşiğine gözyaşıyla yollanır. (M. Çavuşoğlu)
- Başı göğe ermek: (alay) Umulmayan bir mutluluğa ermek: Gelini atının üzerinde böylesine süslü görenler "Gelinin başı göğe erdi" derler. (Türk Folkloru)
- Bir dudağı yerde, bir dudağı gökte: (edebiyat) Türk halk masallarındaki devleri, cinleri betimlerken kullanılan, büyüklük, irilik belirten bir söz: Korku ile etrafına bakarken, karşısına bir dudağı yerde, bir dudağı gökte, her bir gözü ateş parçası gibi yanan kocaman bir dev çıkmış. (M. Üçer)
- Yer bakır gök demir kesilmek: Tamamen tükenmek, bitmek, yoksul duruma düşmek: Dallar meyvesiz, ekinler başaksız kalmış; otlar kurumuştu. Adeta yer bakır, gök demir kesilmişti. (M. Uslu)
- Yer demir, gök bakır: Hiçbir yardım görme olanağı ve umudu kalmayan durum: Yaşar Kemal'in "yer demir gök bakır" dediği günler eskidendi, şimdi "yer arsız gök acımasız"dı. (Ç. Babacan)
- Yerden alıp gökte yemek: Herkese yukarıdan bakmak, çalımından geçilmemek, astığı astık, kestiği kestik olmak: Başının üstünde bir yeni, bir acayip yeller esmektedir. Yerden alıp gökte yemektedir. (F. Erdinç)
- Yerden göğe kadar: Pek çok: Sen yerden göğe kadar günah işlemiş olsan da, O'nun (c.c.) affı daha büyüktür. (A. Uzun)
- Yere göğe sığdıramamak (koyamamak): Nasıl ağırlayacağını nasıl memnun edeceğini bilememek, çok itibar ve değer vermek: Deli gibi vurgundu karısına, onu yere göğe sığdıramıyordu. (T. Yücel)
- Yeri göğü ben yarattım demek: Çok gururlanmak, kendini üstün görmek: Elinde çay bardağı olduğu halde çevrede, "Yeri göğü ben yarattım" dercesine kasılarak dolaşıyordu. (H. Dönmez)
- Yeri göğü birbirine katmak: Büyük bir heyecan, korku, telaş yaratmak: Bizimle savaşmak için gelmiş, yeri göğü birbirine katacak (M. N. Lugal). Geç kalırsam babam çok sinirlenir, yeri göğü birbirine katar. (B. Avunç)
- Yeri göğü inletmek: Yüksek sesle ve olanca güçle söylemek: "Allahü Ekber" sesleri yeri göğü inletti.
- Yerle gök bir olsa: "Sonu ne olursa olsun" anlamında her şeyin göze alındığını anlatır: Yerle gök bir olsa elimden kurtulamazsın. (A. Püsküllüoğlu)
Gök ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "gök" kelimesi geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )
- Gök ağlamayınca yer gülmez*: Yağmur yağmazsa mahsul az olur, çiftçi üzülür.
- Gök gürlemeden yağmur yağmaz: Belirtiler ve uyarılar olmadan büyük olaylar veya değişiklikler gerçekleşmez. Her önemli olayın öncesinde bir işaret veya hazırlık dönemi olur.
- Gök gürlemeyince "Allah Allah" demez: Bazı insanlar Allah'ın adını yalnızca başları derde girdiğinde tehlikeden kurtulmak için anarlar.
- Gökteki yıldıza kement atılmaz: Gerçekleşmesinin imkansız olduğu bilinen şeyler için boşuna çaba sarf etmenin yararı yoktur.
- Gökten deve yağsa, bir tüyü bize düşmez: Bir kişinin sürekli olarak şanssızlık yaşadığını ve bu yüzden en olağanüstü iyi durumlarda bile kendisine hiçbir faydanın dokunmadığını vurgular. Bolluk ve bereket içinde dahi kişinin nasibinin olmadığına işaret eder.
- Gökten ne yağdı da yer kabul etmedi*: Büyüklerden gelen şeyleri küçükler geri çeviremezler: Gökten ne yağdı da yer kabul etmedi? Hükümettir bu! On iki gün dedi mi, tastamam on iki gün çalıştırır... (F. Baykurt)
- Gökten yere yağar, yerden göğe yağmaz: Zenginlik, nimet veya yardımların çoğunlukla üst makamlardan alt makamlara, yani yukarıdan aşağıya geldiğini ifade eder. Toplumda kaynakların, fırsatların veya desteklerin güçlü ve yetkili kişilerden zayıf kişilere doğru aktığına işaret eder.
- Gökyüzünde düğün var deseler kadınlar merdiven kurmaya kalkar*: Kadınların düğün ve eğlence için büyük fedakarlıklar yapmaktan çekinmeyeceklerini ifade eder. Kadınların eğlenceye ve sosyal etkinliklere olan düşkünlüğünü ve bu uğurda gösterdikleri çabayı abartılı bir şekilde dile getirir.
- Göğe direk, denize kapak olmaz*: (atasözünün anlamı) Hem gereksiz hem de gerçekleştirilmesi hayale bile sığmayan şeylerle uğraşılmamalıdır.
- Göğe tükürürsen yüzüne düşer: İnsan kendinden güçlü kişilerle uyum içinde yaşamaya çalışmalıdır. Kendinden güçlü kimselerle mücadeleye girdiğinde en çok zararı kendisi görür.
- Ağaç ne kadar uzasa göğe eremez*: Her şey bir sınıra kadar büyür, yükselir, bu sınırı aşamaz.
Ay yıldız göğe yaraşır - Bostan gök iken pazar (pazarlık) yapılmaz*: Nasıl gelişeceği ve ayrıntıları belli olmayan bir iş üzerinde anlaşma yapılmaz.
- Değirmende doğan sıçan gök gürültüsünden korkmaz: Bir kişinin veya bir şeyin, alışık olduğu zorluklar veya tehlikeler karşısında cesur ve korkusuz olacağını anlatır.
- Ekinini gök yiyen harman vakti aç kalır: Üretmekte olduğu bir malı, üretimi bitmeden kullanan insan ilerde, sıkıntıya düşer. Zamanı gelmeden mahsulünü toplayan kişi bunu erkenden tüketir ve harman vakti zor durumda kalır.
- Gönülsüz namaz göğe ağmaz (göklere çıkmaz)*: Gönülsüz yapılan bir hizmet iyi karşılanmaz, gönülsüz yapılan işten hayır gelmez. Ayrıca gönülsüz yapılan ibadet de kabul olmaz.
- İtin (köpeğin) duası kabul (makbul) olsaydı gökten kemik yağardı*: Aşağılık kişinin istediği olsaydı dünya, yalnız kendisinin işine yarayan, başkalarını rahatsız eden şeylerle dolardı.
- İyinin ekmeği gökyüzünde, kötünün ekmeği dizinin dibinde: Allah iyi insanı hiçbir zaman muhtaç durumda bırakmaz. Kötü insan ise iyilik yapmayı sevmediği için İlahi yardım görmeden geçimini sağlamak zorunda kalır.
- Kavak uzaya uzaya göğe değmez ya, elbet bir gün belinden kırılır: Kişinin kendini fazla büyük görüp haddini aşmaya çalışmasının sonunda zararla sonuçlanacağını ifade eder. İnsanın, sınırlarını bilerek mütevazı davranmasının daha doğru olduğunu anlatır.
- Kısmet gökten zembille inmez*: Kısmet, çalışmadan alın yazısına bel bağlamakla bize ulaşmaz.
- Kış gökte kışlanmaz: Kışın yüksek ve açık alanlarda daha sert geçtiğini ve bu nedenle yüksek yerlerde kışı geçirmenin daha zor olacağını ifade eder (?).
- Kişi her bilmediğini ayağının altına alsa başı göğe erer: İnsan her ne kadar çok şey biliyorum dese de bilmediği ve öğreneceği pek çok şey vardır. Onun için kimse bilgisi ile gururlanmamalıdır.
- Müminin duasına gökteki melekler "amin" der: Samimi ve temiz bir kalple yapılan duaların Allah katında değerli olduğunu ifade eder.
- Şimşek çakmadan gök gürlemez*:
- Kimi önemli olayların belirtileri önceden kendini gösterir.
- Ortada söylenen kimi şeyler varsa bunun bir nedeni vardır.
- Tavuk bile su içerken göğe bakar: Zorda kalmış kişi kendisine yardım eden kimselere her zaman saygı ve sevgi duyar.
- Yalnız yapılan iş, yağmursuz gök gürültüsü: İş birliği ve dayanışmanın önemini vurgulayarak, birlikte yapılan çalışmaların daha sağlam ve kalıcı sonuçlar doğuracağını belirtir.
- Yazın ağzını havaya açan kışın göğe bakar: Geleceğini düşünmeyip zevk ve eğlenceye dalan kimseler gelecekte sıkıntı içinde yaşarlar.
- Yerde yatan yumurta, gökte uçan kuş olur*: Bir şeyin doğru zamanda ve uygun koşullarda gelişmeye başladığında, gelecekte iyi sonuçlar vereceğini ifade eder. Erken aşamada olan veya henüz potansiyelini göstermeyen bir şeyin zamanla olgunlaşacağını ve başarılı olacağını anlatır.
- Yerdeki insan gökteki işe karışır: Kişi, haddini bilmeli, bilgi ve gücünü aşmaya çalışmamalıdır.
Gök ile ilgili birleşik kelime ve fiiller
- Gök ada: (gök bilimi) Milyarlarca yıldızdan, yıldız kümelerinden, bulutsu ve gaz bulutlarından oluşmuş olan, samanyolu gibi bağımsız uzay adası, galaksi.
- Gök atlası: Yıldızların gök küresi üzerindeki yerlerini gösteren harita.
- Gök gözlü:
- Gözleri maviyle açık yeşil arası olan: Ah gök gözlü ninem! Şu illetten kurtulayım, adağım olsun senin öğrettiğin gibi Zekeriya sofraları kuracağım yeryüzüne. (Karabatak)
- Gözleri böyle olan kimselere yorulan hainliği belirtmek için de söylenir: Gök gözlü gavur yakıp da kaçarken beraberinde getirdiği esareti de götürmüştü ya. (Z. Aygül)
- Gök gürlemesi (gürültüsü): Şimşek çakması ya da yıldırım düşmesi sırasında ısınan havanın, birdenbire genleşmesinden doğan gürültü.
- Gök kandil: (argo) Kendini bilemeyecek kadar sarhoş, kör kandil: Bir serseriyim ki dur aman bilmem, / Kalbinden başka bir mekân bilmem, / Gök kandil olmuşum, asumân bilmem / Bu mavi gözlerin meyhânesinde. (Neyzen Tevfik)
Gök kubbe: Kubbeye benzemesi bakımından gök.Gök kubbe - Gök küresi: Üzerinde gökcisimleri bulunuyormuş gibi ve sonsuz yarıçaplı olarak düşünülen yer merkezli küre. Kürenin iç yüzü, Dünya için gökyüzü olarak kabul edilir.
- Gök taşı: → Göktaşı.
- Gökyüzü: Göğün yeryüzünden görünen yüzeyi: Böylemi görünür gökyüzü her zaman? (O. V. Kanık)
Soru/Yorum Formu