- Bir şey yapılsın ya da yapılmasın diye söylenen ve muhataplarca yerine getirilmesi zorunlu olan söz, buyruk: Allah'tan emir geldi; "–Ey arz! Suyunu yut! Ve ey gök! Sende suyunu tut (Hud Suresinden). Komutanın bu emri ile hepsi birden savaş çığlığı atıp Cenk'e doğru yönelerek saldırıya geçti. (Ç. Güleç)
- (dilbilim) Eylemin yapılmasını ya da yapılmamasını kesin olarak isteyen dilek kipi, emir kipi. Emir kipinin belirli bir eki yoktur, çekimde yalnızca kişi eklerini alır: yap/yapma, yap-sın/yapma-sın, bak-ın/bakma-y-ın, gel-sin-ler/gelme-sin-ler vb.
- Araplarda ve bazı Müslüman ülkelerde bir kavim, şehir veya ülkenin başı, başkan.
Emir ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "emir" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
- Emir almak:
- Bir işin yapılması kendisine kesin olarak bildirilmek: Üstümden emir aldım; karşıdaki tepeyi düşmandan gün doğmadan alacağım. (N. Işıldak)
- Birilerinin hükmü altına girmek, birilerinden talimat almak: Bir merkezden emir alıyorlar ama o merkezi bulamıyoruz bir türlü. (M. Yenigün)
- Emir altına almak: Denetimi altına almak: Her siyasi iktidar onları emir altına almak ister. (A. Kurt)
- Emir büyük yerden (gelmek): (deyiminin anlamı) Çok sevilen, sayılan bir kimse, bir işin yapılmasını istemiş olmak: Torun kurtarılacaktı! Emir büyük yerden geliyordu. Bu emrin önünde durabilecek tek bir insanoğlu gelmemişti yeryüzüne. (H. K. Alişanoğlu)
- Emir komuta zinciri içinde olmak: Herhangi bir işlem en alt rütbe veya makamdan en üst rütbe veya makama doğru gerçekleşmek: Herkes yine her şeyi emir komuta zinciri içinde, kendilerine verilen talimat gereği yapmıştır. (A. Bayram)
- Emir kulu: Kendisine buyrulanı yapmak yükümlülüğü olan kişi: Sen de emir kulusun. Sana emir verirler, yaparsın. Bize de ekibini takip etmemiz konusunda emir geldi. (A. Bayram)
- Emir vermek: Belirli bir davranışta bulunmaya zorlayıcı söz söylemek: Sultan Selim, Şam'da ordunun kış hazırlığı yapması için emir verdi. (E. B. Merdivan)
- Emre (Emrine) amade: Her an verilecek emri bekler durumda ve yapmaya hazır vaziyette: Hizmetçi Mustafa da emre amade yakınlarda bir yerde bekliyordu (S. Nizam). Bunun üzerine biz de istediği yere onun emriyle giden rüzgarı onun emrine amade kıldık. (Sad Suresinden)
- Emret, fındık kabuğuna gireyim: Emrinizi, ne kadar güç olursa olsun, yerine getiririm: Emret usta, emret fındık kabuğuna gireyim. (O. Kemal)
- Emretti patrik efendi: (alay yollu) Birinin yersiz bir buyruğuna karşı kullanılan bir söz: Dikkatli içilmeliymiş diyor, alışık olmayanı çarparmış diyor. Emretti patrik efendi! (B. Başarır)
- Emrihak vaki olmak: Ölmek: Sonunda emrihak vaki oldu, bu dünyadaki devrini tamamladı. (A. Büke)
- (birinin) Emrine (emri altına) girmek: Bir kimsenin buyruğu altında çalışmayı isteyerek ya da istemeyerek kabul etmek: Sultanın emrine girdi. Kendisine hangi görev verilse hakkından geliyor, her işte hükümdardan tam not alıyordu. (İ. Özcan)
- Emrine vermek:
- Atamak, görevlendirmek: Bir manga asker seçilip emrine verildi. (M. Uslu)
- Yararlanması için ayırmak: Yurdun tüm kaynakları ordunun emrine verildi.
- Emrivaki yapmak: Bir işi aceleye ve kargaşalığa getirip sonuca bağlamak, oldubittiye getirmek: "Ben sana bu hafta bir randevu alırım. Birlikte gideriz" diye bir emrivaki yaptı. (H. Dormen)
- Allah'ın emri Peygamberin kavliyle: Kız istemeye gidildiğinde kızın ailesine söylenen söz: Allah'ın emri Peygamberin kavliyle kızınız Gamze'yi oğlumuz Mustafa'ya istiyoruz.
Emir ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "emir" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
- Emir demiri keser: (atasözünün anlamı) Yetki sahibi bir kişinin verdiği emrin şartlar ne olursa olsun mutlaka yerine getirilmesi gerektiğini ifade eder. Otoritenin gücünü ve verilen talimatların sorgusuz sualsiz uygulanması gerektiğini vurgular.: Emir büyük yerden gelmişti ve emir demiri keserdi. (A. F. Bak)
- Ölüm Allah'ın emri: İnsanı yaratan da, yaşatan da, zamanı geldiğinde yaşamını sona erdiren de Allahü Teala'dır. Ölümden kurtuluş yoktur, eceli gelen elbette ölecektir; bu nedenle ölümden korkmanın anlamı yoktur.
Emir ile ilgili birleşik kelime ve fiiller
- Emir eri: Teğmen ve yukarısı üst düzey subayların hizmetinde bulunan er; hizmet eri, emirber: Hemen emir eri Selim'i çağırarak: – Selim! Koş bana hemen Hasan'ı çağır, dedi. Emri duyan Selim: – Emredersiniz kumandanım! diye cevap verdi. (H. Güneş)
- Emir subayı: Yasayla bazı komutanların emrine verilmiş subay, yaver: "Komutanım, Genelkurmay Başkanımızın emir subayı beni cep telefonumdan aradı. Komutan bir saat sonra makamında olmanızı emretmiş." (Ö. Deniz)
- Emre yazılı (muharrer) senet: (ticaret) Buyruğa yazılı, yani içinde yazılı olan paranın yine onda yazılı kimseye ya da onun göstereceği kimseye ödenmesi gerektiğini gösteren senet.
- Emirlik:
- Emir (III) olma durumu.
- Bir emir tarafından yönetilen bölge ya da ülke: Arap Emirlikleri.
- Emirül müminin: (Müminlerin emiri) Eskiden halifelere verilen bir unvan: Babası Emirül Müminin Hz. Ali (r.a.), ona savaş sanatını öğretmişti. (Muhammed Ebu Zehra)
- Emirül ümera: (tarih) Abbasilerde daha sonrada Osmanlılarda kullanılmış bir şan. Osmanlılarda, eyalet valileri olan beylerbeyleri için kullanılırdı.
- Emretmek: Bir şeyin yapılmasını veya yapılmamasını kesin olarak söylemek; buyurmak, emreylemek: Güneş, Ay ve yıldızları emrine amade kılıp, boyun eğdirendir. Dikkat edin! Yaratmak da emretmek de Allah'a aittir. (Araf Suresinden)
- Emrihak: Ölüm: "Emrihak ne zaman vaki olursa ancak o vakit alabilirler canımı." diye amcasını yatıştırmak istemişti Selahaddin. (Y. R. Efe)
- Emrinde: Hükmü ve idaresi altında: Emrinde 90.000 asker ve kale topları dışında 97 sahra topu vardı. (Y. Öztuna)
- Emrivaki: Bir işi aceleye ve kargaşalığa getirip sonuca bağlama, oldubitti: Sırf emrivakiyle yapılan bir haksızlığa dur demek için bizimleydiler. (A. Kulak)
Soru/Yorum Formu
»