( * yaygın bilinen )
- El, adamı cömert der maldan eder, yiğit der candan eder: Başkalarının gereksiz pohpohlama ve övgüleri insana normalde yapmayacağı şeyler yaptırıp başına dertler açabilir.
- El, adamı iğnenin deliğinden gözetlermiş: Dışarıdan bir kişinin, birini veya bir durumu çok dikkatli ve titiz bir şekilde gözlemleyip değerlendirdiğini anlatır. Yabancıların veya üçüncü şahısların, başkalarının kusurlarını veya hatalarını bulmada ne kadar dikkatli ve eleştirel olabileceğini vurgular.
- El adamı koyun eder, üstelik de meletir: Tanımadığımız insanların ne yapacakları, nasıl davranacakları hakkında fikrimiz olamaz; bu sebeple temkinli davranmamız gerekir.
- El, adamı sulu dereye götürür de susuz getirir: Çevremizde, her türlü kurnazlığı, hileyi yapabilecek insanlar olabilir. Yabancı kimselere, tanımadığımız insanlara karşı temkinli olmalıyız.
- El adamın öğüdünü verir, ekmeğini vermez: İnsan zorda kaldığında akıl veren çok olur, ama yardım eden az olur.
- El ağlarsa gözünden ağlar, anam ağlarsa özünden ağlar: Bir kişinin derdinin en derin şekilde annesini etkilediğini ifade eder. Başkalarının üzülmesi yüzeyde kalırken, anne evladının acısını yüreğinde hisseder ve en derin şekilde üzülür.
- El ağlatan gülmez: Suçsuz yere başkalarına acı çektiren kişilerin işi rast gitmez.
- El ağzına bakan aç kalır: Kişinin kendi başının çaresine bakması, kendi geçimini sağlaması ve kendi ihtiyaçlarını karşılaması gerektiğini vurgular.
- El ağzına bakan, karısını tez boşar*: (atasözünün anlamı) Kişi özel yaşamıyla ilgili konularda başkasının düşüncesiyle değil, kendi düşüncesiyle karar vermelidir.
- El ağzıyla kuş tutulmaz: Bireyin kendi çabası ve emeği olmadan gerçek bir başarıya ulaşmanın imkansız olduğunu vurgular.
- El ariftir, tez duyar: Dedikodu ve söylentilerin çok hızlı yayıldığını ima eder.
- El aşığı arsız sanır, âşık eli gözsüz sanır:
- Kişinin kendi düşünce yapısı veya bakış açısı doğrultusunda, diğer insanları yanlış değerlendirmesini ifade eder.
- Aşırı davranışlarda bulunanların bu davranışları hoş karşılanmaz.
- El atına binen köy ortasında iner: Birisinden geçici olarak aldığı şeyle işini yürüten kişi kısa bir süre o şeyi sahibine teslim etmek zorunda kalır.
- El atına binen tez iner: Başkasının malıyla yapılan iş kısa ömürlüdür.
- El beğenmezse yer beğensin (Ölürse yer beğensin, ölmezse el beğensin)*: Çocuğun öldüğünde iyi anılması, yaşarken de beğenilir bir kişi olması için anne baba çocuklarının eğitimine çok önem vermelidir.
- El deliye, biz akıllıya hasret kaldık: Bazı kimseler bazen öylesine anormal davranışlarda bulunurlar ki herkes onun aklından şüphe eder.
- El el için ağlamaz; başına kara bağlamaz: Başkalarının kendi yaşadıkları sıkıntılar için üzülmesini veya onlara yardım etmesini beklemenin haksızlık olduğunu, kişinin kendi başının çaresine bakması ve kendi sorunlarını çözmeye odaklanması gerektiğini belirtir.
- El el ile, değirmen yel ile*: Yalnız yaşanmaz, herkesin diğerlerine ihtiyacı vardır.
- El elin aynasıdır*: İnsan çoğu huyunu arkadaşlarından öğrenir, davranışları da hemen hemen onlarla aynı olur.
- El elin eşeğini türkü söyleyerek arar*: Başkasının sıkıntısına çare bulacak kişi bu işi içinden acı duyarak değil, eğlencesinden geri kalmayarak yapar.
- El elin eşeğini yırlaya yırlaya, kendi eşeğini terleye terleye arar*: İnsanın kendi sıkıntı ve sorunlarına başkaları gereken önemi vermez, gerektiği kadar ilgilenmez.
- El elin iyisinde kötüsünde değil, kendi havasında: "Herkes önce kendi çıkarlarını düşünür" anlamında söylenen bir atasözü.
- El elin nesine, gülerek gider yasına*: Bir kimsenin acısı, başkasının umurunda değildir.
- El elin parasız gözcüsüdür: İnsanın yaşadığı çevrede niyetleri ne olursa olsun kendisini izleyen, hatasını yakalamak isteyen meraklı kişiler mutlaka bulunur.
- El eliyle yılan tut, kendi elinle helva yut: Mümkün olduğunca tehlikeli işler yabancılara bırakılmalı, kişi emin olduğu işleri kendisi yapmalıdır.
- El eliyle yılan tut, onu da yalan tut (El eliyle yılan tutan, yarısını yalan tutar)*: Kişi kendi işini kendisi yapmalıdır.
- El gönlü dolaşık, ibrişimdir açılmaz: İncitilmiş olan gönlün kolay kolay bağışlamayacağını, bu nedenle insanların incitilmemesi gerektiğini anlatır.
- El gözü mihenktir: Bir şeyin değerli olup olmadığına başkaları karar verir. Çoğunluğun değerli bulduğu şey bizim içinde değerli olur.
- El için ağlayan gözden olur (yar için dövünen dizden)*: Başkası için yapılacak özverilerin sınırı vardır.
- El için kuyu kazan, evvela kendi düşer*: Başkasını tuzağa düşürmeye çalışan kimse, bu tuzağa ondan önce kendi düşer.
- El için yanma nâra, yak çubuğunu bak keyfine*: Başkalarının derdini kendine sorun yapıp da kendi rahatını ve düzenini bozma.
- El ile gelen düğün, bayramdır* (El ile gelen bela bayramdır): Bir sıkıntı herkesi ilgilendiriyorsa ona katlanmak kolaylaşır, daha kolay olur.
- El insanın halinden ne bilsin, herkes kendi çektiğini bilir: Başkaları bizi, biz de diğer insanları tam olarak anlayamayız, sorunlarını bilemeyiz.
- El işler baş buyurur: Akıllı liderler başkalarının bedensel güçlerini yönetirler.
- El kapısı hem geç, hem güç açılır: Borç veren (veya yardımı istenen) insanlar hem çok nazlanır, hem de geri ödenmesi için bir sürü şart koşarlar.
- El kazanı ile aş kaynamaz*: Önemli bir iş, başkalarının yardımıyla başarılamaz, iş her an yarıda kalabilir.
- El kesesinden cömertlik olmaz: Başkalarının malıyla cömertlik yapmanın gerçek bir cömertlik sayılmayacağını ifade eder. Kişi, kendi emeği veya kazancıyla başkalarına yardım ettiğinde bu davranış değerli olur.
- El kesesinden ikram etmek kolaydır: Başkasına ait bir malı kullanmak çok daha kolaydır.
- El kesesinden şâhım (sultanım) develer olsun kurbanım: Başkalarının imkânlarına dayanılarak onlar adına bol keseden vaatlerde bulunulduğu zaman kullanılır, halife kesesinden ihsan dağıtmak.
- El malı ile zenginlik olmaz: Ne kadar çok olursa olsun sağdan soldan alınan borç ve emanet mallarla insan zengin olmuş olmaz.
- El mi yaman bey mi yaman? El yaman!*: Baştaki ne kadar güçlü görünürse görünsün, asıl güç halktadır.
- El oğlu adamı gözüyle yer: Hemen hemen her insanın çevresinde onu çekemeyen, kötü durumda olduklarını görmek isteyen birileri bulunabilir.
- El oğlu evlat olmaz: Başka birinin çocuğu insana kendi çocuğu gibi gelmez. Bir kişinin doğrudan soyundan gelmeyen kişilere tamamen güvenmemesi gerektiğini ifade eder.
- El oğlu yumurtaya kulp takar: İnsan birisinin hatasını yakalamayı kafasına koymuşsa onu olur olmadık şeylerle suçlar.
- El oğluna oyun olmaz: Tanımadıkları insanları aldatmaya kalkanlar, aldanabileceklerini de unutmamalıdırlar.
- El oğluna yaranılmaz: Genel olarak insanların beğenilerini ve isteklerini tam olarak karşılamanın veya herkesi memnun edip beğenisini kazanmanın mümkün olmadığını ifade eder.
- El otuz iki dişine değil, otuz iki işine bakar: İnsan söyledikleriyle değil yaptıklarıyla değer kazanır.
- El üstünde el var, arşa varıncaya kadar (Evin geniş olacağına elin geniş olsun): Kimse kendisini herkesten üstün görmemeli. Çünkü kendisinden daha üstün birileri mutlaka çıkar.
- El üstünde gömlek eskimez*: Eğreti olarak alınan şey, dikkatle korunur; bir süre sonra olduğu gibi geri verilir.
- El üstündeki akçaya, çay kenarındaki bahçeye güvenilmez: Elde olmayan veya geçici şeylere güvenmenin riskli olduğunu ifade eder. İnsan, belirsiz ve güvencesiz durumlara dayanmamalı, daha sağlam ve kalıcı şeylere yönelmelidir. Başkalarının imkanlarına güvenerek bir işe girişmek yanlıştır.
- El sana taşla vurursa, sen ona ekmekle vur: Birisi sana düşmanca davranışlarda bulunduğu zaman ona aynı şekilde karşılık vermek yerine barışçı bir yol denersen herkes için daha iyi olur.
- El senin aynadan göremediğini duvardan görür:
- Kişinin kendisinin bile fark edemediği bazı özellikleri başkalarının fark etmesi daha kolaydır.
- Bazı kişiler başkalarının açık noktalarını yakalamak için özel çaba sarf ederler.
- El seyirden usanmaz: Meraklı insanlar başkalarının özel hayatlarını izlemekten zevk duyarlar.
- El vergisi, gönül sevgisi: Bize bir şey verene, armağan edene karşı gönlümüzde sevgi uyanır.
- El yağını yedi, biz ayranını içtik: İşini bilen insanlar imkanlardan en iyi şekilde faydalanmasını bilirken, işbilmez kişiler bu imkanların artıklarıyla yetinmek zorunda kalırlar.
- El yahşi biz yaman, el buğday biz saman: "Yabancılar bizden değerli görülüyor, el üstünde tutuluyor" anlamında söylenen bir atasözü.
- El yanında çocuğa darılma, arsız olur: Çocukların eğitimi başkalarının yanında değil, yalnız başlarına iken yapılmalıdır.
- El yumruğu yemeyen kendi yumruğunu değirmen taşı sanır*: Başkasının gücü karşısında boyun eğmek zorunda kalacağını anlayamamış kimse, kendi gücünün herkese boyun eğdireceğini sanır.
- Elde bulunan beyde bulunmaz (Beyde bulunmayan elde neler var)*: Öyle şeyler vardır ki beyde bulunmaz da halkta bulunur.
- Eldeki yara, yarasıza duvar deliği*: Bir kimsenin acı ve sıkıntısı başkasına dert gibi görünmez.
- Elden gelen geç gelir, onda da karnın aç kalır: Başkalarının yapacağı yardımlar genellikle zamanında gelmediği gibi faydalı da olmazlar.
- Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz*: Kişi yalnızca kendi kazancına güvenmeli, başkasının yardımını beklememelidir.
- Elden gelen şeyle övünülmez: Başkalarının sağladığı yardımlar veya başkalarına ait mallarla gurur duymanın anlamsız olduğunu ifade eder. İnsan, sadece kendi çabası ve emeğiyle kazandıklarıyla övünmeli, başkalarının başarısıyla kendini yüceltmemelidir.
- Elden medet uman aç kalır: Başkalarının yardımıyla yaşamak isteyenler bir gün aç kalırlar.
- Elden yiyen börkmüş, keseden yiyen çökmüş: Çalışıp kazanan kişi yokluk yüzü görmez. Hep hazırdan veya başkasının elinden yiyen yiyen, çok geçmeden yoksulluğa düşer.
- Elden vefa, zehirden şifa*: Zehirden şifa beklenmeyeceği gibi yabancılardan da vefa beklemek boştur.
- Ele attığın taş başını yarar: Haksız yere birisine kötülük eden, zarar vermek isteyen kimse bunun bedelini ileride kendisi öder.
- Ele eden, sana da eder: Bir kişi başkasına kötülük yapıyorsa aynı kişinin aynı şekilde size de kötülük yapabileceğini ifade eder.
- Ele giden yele gider: İnsan elindekini kendisi kullanmayıp ona buna ödünç verirse sonunda o şeyin kullanılacak hali kalmaz.
- Ele iğne sokmak isteyen iptida çuvaldızı kendine sokmalıdır: Başkalarına kötü bir söz söylemeden, kötü bir şey yapmadan önce insan bunun daha etkili olanını kendi üzerinde denemelidir.
- Ele verir talkını (telkini), kendi yutar salkımı (Ele verir öğüdü, kendi kırar söğüdü)*: Kendisinin inanmadığı ve tutmadığı öğütleri başkalarına kolayca verir.
- Elin acısı ele hafif gelir: Başkalarının acıları ya da sıkıntıları, genellikle dışarıdan bakan kişiler için daha önemsiz ya da hafif görünebilir.
- Elin adamı eşeği makamıyla anırtır: Gösteriş meraklıları yaptıkları işi abartarak yaparlar.
- Elin ağzı torba değil ki büzesin*: Başkalarının söyleyeceklerine engel olamazsınız.
- Elin ağzına bakan aç kalır: Kişi çok ihtiyaç duyduğu şeyleri başkalarından yardım görerek elde etmeye kalkışırsa istediğini elde edemeyebilir.
- Elin arı, cehennemin narından çetindir: Bir insanın namuslarına dil uzatmak çoğu tehlikeli şeylerden daha fazla zarar getirebilir.
- Elin attığı taş uzak düşer: Başkasının yaptığı bir iş, kıskanç kişiye önemli gibi görünür.
- Elin ayıbını sana söyleyen, senin ayıbını da ele söyler: Başka insanların söylediklerini anlatan insanlara güvenmemeli çünkü sizin söylediklerinizi de başkalarına anlatır.
- Elin ayranı yürek soğutmaz: Birine yardım eden kişi ona her şeyini vermez. Bu yüzden başkasından gelen yardım ihtiyacı karşılamayabilir.
- Elin derdi ele masal gelir: Kimsenin derdi, kimseye önemli gelmez.
- Elin ekmeği kanlıdır, silebilen yer: Evlilik çağına giren kızlara evlendiğinde yaşayabileceği sıkıntıları anlatmak, öğüt vermek için söylenen bir atasözü.
- Elin eliyle bal yiyen, yüzüne bulaştırır: Başkalarının yardımıyla iş yapmak isteyenler hiç beklemedikleri sonuçlarla karşılaşabilirler.
- Elin geçtiği köprüden sen de geç: Herkesçe denemiş ve onaylanmış yollardan gitmenin, genellikle daha güvenli ve başarılı olacağını ifade eder.
- Elin gözü taşı eritir (Kem göz taşı eritir): Birinin kıskançlığının veya olumsuz bakış açısının, bir başkasının başarısını veya mutluluğunu tehlikeye atabileceğini ifade eder. Başkalarını çekemeyen kıskanç kişiler kimsenin kendilerinden iyi durumda olmalarını istemezler ve insana nazar değdirip zarar görmesine neden olabilirler.
- Elin gözündeki çöpü görür, kendi gözündeki merteği görmez: Büyük kusurlarına bakmayıp başkasının en küçük kusurunu bile kınayanlar için söylenir (mertek: Kalın odun).
- Elin gülü ele kokmaz, alıp bağrına sokmaz: Başkasına ait olan şeylerin veya kişilerle kurulan yüzeysel ilişkilerin, gerçek değerini ve sıcaklığını hissettirmeyeceğini ifade eder. Sahip olunmayan veya içten bir bağ kurulmamış şeylerin, anlam ve değer taşımayacağını vurgular.
- Elin iyisi itin (köpeğin) dayısı olmaz (Tilkinin iyisi olmaz, itin dayısı olmaz): Kişinin yabancı insanlardan kolay kolay iyilik görmeyeceğini, aşağılık, adi ve serseri insanların toplumdan kayırıcı ve koruyucu bulamayacağını anlatır.
- Elin kapısı ateşten gömlek, demirden leblebidir: Yabancı kişilerin iyi niyetle de olsa söyledikleri, kendilerine muhtaç olanların ağrına gider.
- Elin köyünde horoz olmaktansa, kendi köyünde tavuk olmak yeğdir: İnsan hiç tanımadığı bir yerde varlıklı da olsa mutlu olmaz. Bu yüzden yoksul da olsa dostlarının, tanıdıklarının yanında yaşamak ister.
- Elin öldürdüğü yılan dirilir de sokar (Elin öldürüverdiği yılan, kafasını kaldırır kaldırır, bakar): İnsanlar genellikle başkası için gönülsüz bir şeyler yaparlar, bunlar da iyi sonuç vermez.
- Elin ölüsü ele uyur gelir (Elin ölüsü, ele güler): Başkasının üzüntüsü diğerlerine yalan gibi gelir.
- Elin övdüğünü el alır, ana babanın övdüğü evde kalır: Her ana baba kendi çocuğunu daha güzel ve nitelikli görür. Anacak kısmetinin açık olması için başkalarının da öyle görmesi gerekir.
- Elin tavuğu ele kaz, fındığı koz görünür: Aynı şeylere sahip iki kişi bazen karşısındakinin malını daha üstün görür ona imrenir.
- Elin terazisi yoktur: Başkalarının değer biçme yeteneğinin güvenilir olamayabileceğini ifade eder. İnsanlar genellikle başkalarının durumunu, malını ya da emeğini tam olarak anlayamaz ve adil bir değerlendirme yapamayabilirler.
- Elin tuttuğu kuşun kuyruğu kısa olur (kuyruksuz olur): Başkalarının bize sağladığı ya da verdikleri şeylerin genellikle eksik, yetersiz veya beklenenden düşük olabileceğini ifade eder.
- Elindekini verme ellere, sonra başını vurursun yerlere: Malını kendin kullanmaz da sürekli başkalarına kullandırırsan kullanılmaz hale gelir, verdiğine pişman olursun.
- Akarsuya inanma, el oğluna dayanma*: Akışı ne kadar yavaş olursa olsun akarsuya girmek tehlikelidir, eloğluna güvenmek de doğru değildir, insanı zarara sokabilir.
- Ana besler hurmayla, eloğlu karşılar yarmayla (eller döver yarmayla): Her anne, çocuğunu büyük bir şefkat ve özenle nazlı olarak yetiştirir. Çocuk topluma karışınca yaşamın ve çevresinin insafsızlıklarıyla ve zorluklarıyla karşılaşır.
- Allah verirse el getirir, sel getirir, yel getirir*: Allahü Teala bir kimseyi zengin etmek isterse ona hiç umulmadık yerden mal ve para gelir.
- At elin saltanat kelin: Bazen kullanmasını bilmeyenlerin eline imkanlar geçerken kullanabilecek olanlar bu imkanı bulamaz.
- At elin, torba emanet, bizim "dahdah"ımız var: Kendini beğenmiş kişilerin eline geçici bir imkân geçip de iyi bir duruma geldiği zaman kendilerinin o duruma lâyık olduğunu sanırlar.
- Atın varken yol tanı, ağan varken el tanı*: Elde imkân varken gezip dolaşmak, dost edinmek gerekir.
- Ayak gitmese el getirmez:
- Çalışıp kazanmaya razı olmayanın geçimini başkaları sağlamaz.
- Bir işin gerçekleştirilmesi veya bir hedefe ulaşılması için kişinin harekete geçmesi ve çaba göstermesi gerekir.
- Azıksız yola çıkanın gözü el torbasında kalır*: İleride gereksinim duyacağı şeyleri zamanında hazırlamayan kişi, hazırlık yapan diğer insanlardan yardım bekler.
- Ben çekeyim cefayı, eller sürsün sefayı (Biz çektik cefayı eller sürdü sefayı):
- Bir kişinin zorlukları üstlenmeye ve çabalamaya hazır olduğunu, ancak bundan başkalarının faydalanacağını/faydalandığını anlatır.
- Fakir dar gelirli kimselerin ömrü geçim sıkıntısı içinde geçer. Buna karşılık zengin, mal mülk sahibi kimseler rahat ve mutlu bir yaşam sürerler.
- Bendeki yara eldekine duvar deliği: Kişinin acısını başkası onun kadar bilemez.
- Biz attık kemik diye, el kaptı ilik diye*: Bizim işe yaramaz diye vazgeçtiğimizi başkaları değerli buldu.
- Bizim gelin bizden kaçar, tutar ellere başını açar*: Bize yabancı duran yakınımız, dostumuz, akrabamız başkalarına rahatça, içtenlikle yardım eder.
- Çalma elin kapısını, çalarlar kapını*: Kimseye kötülük yapma yoksa onlar da sana aynı kötülüğü yaparlar.
- Çam ağacından ağıl olmaz, el çocuğundan oğul olmaz*: Her şeyin bir değeri vardır; yapacağı iş, kullanılacağı yer ayrıdır. Başkasının çocuğu ise asla insanın kendi çocuğu gibi olamaz.
- Çay kenarında bağ alan sele alıverir, kırkından sonra kız alan ele: Bir işi o iş için gerekli ortamın bulunmadığı yerde yapmaya kalkışırsan bütün çaban boşa gider. Yaşlandıktan sonra genç kız alırsan sen öldükten sonra başkasıyla evlenmek zorunda kalır.
- Davulu biz çaldık, parsayı başkası (el) topladı*: Bir işin asıl yükünü ve sorumluluğunu üstlenen kişinin emeğinin karşılığını alamayıp, kazanç veya övgünün başkaları tarafından toplandığını anlatır (parsa: Gösteriden sonra toplanan para).
- Dışı eli yakar, içi beni yakar*: "Dıştan görünüşü, herkesi imrendirecek kadar güzel ama içyüzü elverişsiz, kötü" anlamında söylenen bir atasözü.
- Düğünün tadı el ile, harmanın tadı yel ile (Harman yel ile, düğün el ile)*:
- Düğün kalabalık olursa eğlence daha hoş olur. Mutluluk da paylaşılınca daha güzel olur.
- Her işin gerçekleşmesi birtakım koşulların bulunmasına bağlıdır.
- Ekin ektim yel aldı, değirmen yaptım sel aldı, oğul yetiştirdim el aldı: Ana baba çocuklarını büyük fedakârlıklarla yetiştirirler. Fakat çocuklar evlenme çağına geldiği zaman baba evinden ayrılmak zorunda kalırlar.
- Evinde delik, böğründe yara, var sırlarını ellerde ara: Gizlemesini bilmeyenlerin sırlarını herkes duyar.
- İnsan işini önce kendi beğenmeli, sonra ele beğendirmeli: Yaptığımız, beğenmediğimiz bir ürünümüzü başkalarının beğenmesini beklememeliyiz.
- İyilik et kele, övünsün ele*: Bir kişinin beğenilmeyen yönlerini düzelt, onu herkesin övüneceği duruma getir.
- İyiyi kötüyü el bilir, dereyi tepeyi sel bilir: Kişi kendi hakkında yansız olamaz, kişi hakkında en doğru yargıyı ilişkide olduğu insanlar ve içinde yaşadığı toplum verir.
- İşleyen el, ele açılmaz: Çalışkan, yetenekli kişi başkalarına muhtaç olmaz.
- Karışma el işine, akşam evine, sabah işine: İnsan yalnızca kendi işleriyle meşgul olmalı, başkalarının işine sürekli burnunu sokmamalı.
- Kazma elin kuyusunu, kazarlar kuyunu*: Sen başkasına kötülük yapma yolunu tutarsan başkası da sana kötülük yapma yolunu tutar.
- Kızın varsa el yatağında yatmasın, oğlun varsa el ekmeği tatmasın (Oğlun varsa el ekmeği tattırma, kızın varsa el evinde yatırma): Yetişkin kız çocuğu baba evinden başka hiçbir yerde gece yatıya kalmamalı. Aynı şekilde ana baba oğullarının ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılamaya çalışmalı, başkalarına muhtaç etmemelidir.
- Komşunun kapısını döğme parmakla, el seninkini döver tokmakla: En küçük bir kötülük fazlası ile karşılığını görür.
- Koyunu yüze getir, el onu bine yetirir*: Kimi insan, başkaları hakkında abartarak konuşmaya bayılır.
- Önce iğneyi kendine batır, sonra çuvaldızı ele*: Başkasına zararı dokunacak bir davranışı yapmadan önce iyi düşün, kendi kendini eleştir.
- Para ile karı ele emanet edilmez: Para ve eş insanın hayat güvencesi ve namusudur. Başkalarına emanet edilmez.
- Sahipsiz tahtayı el alır, almazsa yel alır: Eğitim görmeden serbest yetişen çocuklar kötü şeylere çabuk aldanırlar. Büyüdüklerinde de kötü bir insan olurlar.
- Selin ağzı tutulur, elin ağzı tutulmaz*: Doğal yıkımlara karşı önlem alınır ama söyledikleri yalan yanlış olanı susturmaya kimsenin gücü yetmez.
- Su gider taş kalır, el gider kardeş kalır: Ne olursa olsun insanlar her zaman ailelerinin yanındadırlar.
- Şahin küçük ama payını ele vermez*: Küçük olmak güçsüz olmak demek değildir, kendilerinden büyük olandan daha güçlü olan küçükler de vardır.
- Usul söyle dam duyar, damdan da eller duyar: Biriyle gizli bir şey konuşursan fazla yüksek sesle söyleme, etraftan biri duyarsa, kısa zamanda herkese yayılır.
- Yad elde beylik sürmeden, yurtta züğürt gezme yeğdir: Gurbete düşmüş bir insan, ne denli varlık içinde bir yaşam sürüyor olsa da doğup büyüdüğü yeri arar.
- Yerin verdiğini el vermez: Topraktan elde edilen nimetlerin, başkaları tarafından sağlanamayacak kadar değerli ve kalıcı olduğunu ifade eder.
- Zurnayı biz çaldık, parsayı el topladı (Duayı biz ettik yağmur başkasının tarlasına yağdı): İnsan bazen bir şey kazanmak için çalışır, çabalar, emeğinin karşılığını alamaz ama, başkaları onun yaptığı isten büyük kazanç sağlar.
Ayrıca bakınız:
El (yabancı) ile ilgili deyimler ve anlamları
El (uzuv) ile ilgili atasözleri ve anlamları
El (uzuv) ile ilgili deyimler ve anlamları
Soru/Yorum Formu