![]() |
Çene ve çene kemiği |
- Omurgalılarda kemik ya da kıkırdakla desteklenen, dişleri taşıyan ve ağzın açılıp kapanmasını sağlayan eklemli bir organizma parçası: Alt çene, üst çene.
- Mengene ya da kerpeten gibi araçların eşyayı sıkıştıran karşılıklı iki parçasından her biri.
- (mecazi) Çok konuşma huyu, gevezelik: Sonra annesinin çenesine dayanamayıp söylene söylene gitmişti. (S. Ali)
Çene ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "çene" kelimesi geçen deyimler, birleşik kelimeler, açıklamaları ve örnek cümleler:
- Çene çalmak: Gevezelik etmek: Yan komşusu emekli çift şezlonglarına kurulmuş, öteki komşularla çene çalıyordu. (F. Uslu)
- Çene kavafı: Geveze: "Çene kavafı dedim mi de kızar şuna bak şuna hâlâ konuşuyor !" (B. Şener)
- Çene patlatmak: Karşı tarafa anlatabilmek veya kabul etmesini sağlamak için bir konu üzerinde uzun uzun konuşmak: Kızım yarım saat sana çene patlattım... Şimdi böyle lâkırdılarla Hafızımı çileden çıkarmağa lüzum var mı ya? (R. N. Güntekin)
- Çene yarışı: Durmadan karşılıklı konuşma: Babalarımızın karşısına geçip te çene yarışı yapamazdık.. Onlar ne emrederlerse o olurdu. (Temsil)
- Çene yarışına girmek: Birbirinin sözünü keserek susmamacasına konuşmak: Arif gibi bir adamla çene yarışına girmek istememekle beraber, susup oturamazdı. (Türk dili)
- Çene yarıştırmak: Karşılıklı gevezelik etmek: Komşu kadınlar orada oturmuşlar, turfan (yayık) yayıyorlar, yün eğiriyorlar, ot ayıklıyorlar, bir yandan da dedikodu edip çene yarıştırıyorlardı. (Ülkü)
- Çene yetiştirmek: Konuşmayı sürdürmek: Ona, bunları anlatmaya kalktığımda, bana araba dolusu çene yetiştiriyor: Yok efendim, kız hiç iş görmesin miymiş; iki göz odanın içinde çamaşır mı yıkanır, yemek mi pişirilirmiş; elin avlusunu dikizlemeye o, yapıcı parçası olacağın ne hakkı varmış!.. (F. Gürel)
- Çene yormak: Boşuna söz söylemek: Nafile çene yoruyorsun. Seni dinlemiyor bile. (N. Hikmet)
- Çenen pırtı: Yeter, çok konuştun, sus: Çenen pırtı!… lâfa yekûn çek (Hüseyin R. Gürpınar).
- Çenen tutulsun: (Şom ağızlı kimselere) Söyleyemez, konuşamaz ol!: Sus herif, sus. Çenen tutulsun artık... (H. R. Gürpınar)
- Çenesi açılmak: Suskunken, durmadan konuşmaya başlamak: Sonra, kapanmak nedir bilmeyen çenesi açıldı ve car car konuşmaya başladı: Şöyleymiş de böyleymiş de, bıkmış usanmış da... (H. Meryem)
- Çenesi atmak: Can çekişirken çenesi titremek: "Hasta aksırır gibi bir ses çıkardı. Döndü, baktı; –Ne istiyor?.. dedi, ağa cevap vermedi. Çenesi atıyordu." (Ö. Seyfettin)
- Çenesi çekilesice!: Öldükten sonra çenenin yukarı çekilip bağlanmasına vurgu yapan bir beddua sözü: Çenesi çekilesice, gövdesi devrilesiceler... Çeneleri çekilseydi de bir kurtulsaydım. (B. T. Salihoğlu)
- Çenesi durmamak: Gereksiz yere sürekli konuşmak: Asıl daha fenası, çenesi hiç durmuyordu. Vır vır vır... Zır zır zır... Adamcağızın başının etini yiyordu. (C. Kudret)
- Çenesi düşmek: Yerli yersiz konuşup gevezelik etmek: Ama, onun çenesi yine düşmüştü. Geriye dönerek bize laf yetiştirmeye çalışıyordu. (A. Erkal)
- Çenesi düşük: Geveze: Turgut, çenesi düşüğün biri idi. Bir defa konuşmaya başladı mı susmak nedir bilmezdi. (E. Özdemir)
- Çenesi kilitlenmek: Alt ve üst çene sımsıkı bir durumda bir araya gelmek: Bir sefer daha çenesi kilitlenmiş, ilaçla açılmış. (E. Demirhan)
- Çenesi kitlenmek: Söz söyleyemez duruma gelmek: Gözleri kaymış, çenesi kitlenmiş, yumrukları sıkılmıştı. (H. Refiğ)
- Çenesi kuvvetli: Kolay ve etkili konuşan: Kimin çenesi kuvvetli ise, kimin sözü süslü ise, bu kürsüde kim kandırabilir ve oy alabilirse o vekil olur. (C. Çetintaş)
- Çenesi oynamak (işlemek): Herhangi bir şey yiyor olmak veya konuşmak: Çenesi oynuyordu. Belli ki yemekten kalkmış (M. Ş. Esendal). Çenesi durmadan işliyor, çenesi hiç durmuyor; durmadan konuşuyor. (T. Saraç)
- Çenesi tutulmak: Herhangi bir sebepten dolayı konuşamaz duruma gelmek, çenesi işleyemez olmak: Adam bu sözlerden sonra apışıp kalmış ve iki saattir işleyen çenesi tutulmuştu. (C. Suavi)
- Çenesine vurmak: Aşırı derecede konuşmak, gevezelik etmek: "Çok sevindi ya, hepten çenesine vurdu. İdare edeceksin artık," deyince, ikisi de kıkırdaşıyor. (M. Soysal)
- Çenesini açmak:
- Çok konuşmasına sebep olmak.
- Çok konuşmak, gevezelik etmek: "Bu Binnaz da çenesini açtı mı kapatmak bilmez." Diye geçirdi içinden. (M. A. Yönder)
- (birinin) Çenesini açtırmak: (Bir konuda konuşmayan birinin) Konuşmaya başlamasına neden olmak veya söz fırsatı vermek: O soru nihayet onun çenesini açtırdı, çünkü kendi durumunu anlatmak için hâlâ konuşacak durumdaydı.
- Çenesini bağlamak: (mecazi) Bir kimsenin ölümünü istemek: Kendin ettiğini kendin çekesin. Çenen bağlansın. (L. S. Akalın)
- Çenesini bıçak açmamak: Çok üzüntülü olup hiç söz söylememek: Arif'in vurulduğu günden beri bu kalabalık ailenin en büyüğünden en küçüğüne kadar hiç birinin çenesini bıçak açmıyordu. Hadise- den artık bahsedilmiyor, fakat hepsi yüreklerine çöken bir acının devamlı tesirinden kendilerini kurtaramıyorlardı. (R. C. Ulunay)
- Çenesini dağıtmak: Çenesine çok güçlü yumruk ya da yumruklar vurmak, dövmek: Giderayak birkaç kişinin çenesini dağıtmış... Sekiz , on kişi güç zaptetmişler! (E. Tomruk)
- Çenesini kapamak: Susmak: Buket çenesini kapamış, kulak misafiri olmakla yetinmeye durmuştu. (M. Savaş)
- Çenesini kapatmak: Susturmak: "Ben, konu komşunun çenesini kapatmak istiyorum. Dillere düştük... Bizim itibarımız var..." (A. Nesin)
- Çenesini tutmak: Bildiğini ya da düşündüğünü söylemeyip susmak, dilini tutmak: Çeneni sıkı tut! Eğer duyarsa yandığımın resmidir. (A. Ay)
- Çenesinin bağı çözülmek: Gevezelik etmek, yerli yersiz, sürekli konuşmak: Çenesi düşüğün tekidir o. Çenesinin bağı çözülmüş, attıkça atıyor. (L. Kaleli)
- Çeneye kuvvet: Durmadan konuşarak, konuşmasının kuvvetiyle, söz gücüyle: Bunun için de çok konuşmak, çok gevezelik etmek, bozgunu tam gerçekleştirmeden susmamak, çeneye kuvvet devam etmek gerekir sanki. (H. İnci)
- Alt çenesi oynamak: Rüşvet alıp vermek.
- Burnu çenesine değmek: Çok yaşlanmak: Giyimi ala bula, ağzında diş kalmamış, burnu çenesine değer bir kocakarı...
- Çalçene: Durup dinlemeden konuşan, çenesi düşük kimse: Bu çocuk tam bir çalçeneydi. Her kime rast gelse, saatlerce sohbet eder ve fakat yine de usanmazdı. (Evliya Çelebi)
Çene ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "çene" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )
- Zenginin malı züğürdün çenesini yorar*: Birinin zenginliğini üzerine uzun uzadıya konuşmak gereksizdir.
- Sakalını okşar çenesini keser: Birinin dışarıdan dostça ve iyi niyetli görünmesine rağmen aslında zarar vermeye niyetli olabileceğini ifade eder (Sakal okşar sakak bıçar - Divanü lügati't-Türk).
Çene ile ilgili birleşik kelimeler
- Çene çukuru: Bazı kimselerin alt çenesinde bulunan çukurluk: O çukur çeneli, mavi gözlünün kabahati neydi peki?
- Çenesini bağlamak: Ölen bir kimsenin –ağzı açık durmaması için– çenesi altından geçirilen tülbendi başının üstünde düğümlemek: Onun düşük çenesini bağlamak, dedikodusunu ettiği bir adama nasip oldu. Dikkat etmeli. Zira yaşarken tutamazsa insan çenesini, elbet ölünce Allah, gönderiyor birisini. (N. N. Türk)
- Çenebaz: Çok konuşan, çalçene, geveze, çenesi kuvvetli, carcar: Sonra suratını astı ve bana "Kalabalık ağızlı, çenebaz herif" dedi. (N. R. Çobanoğlu)
- Çeneli: Çok söyleyen, çenesi kuvvetli, geveze: Büyük amcamın karısı Hanife Yengem çok çeneli bir kadındır, her şeye söylenir. (İ. H. Sunata)
Soru ve Yorumlar: 3
Soru/Yorum Gönder