- Bir şeyi elle ya da bir araçla tutarak, bulunduğu yerden ayırmak: Ekmeklerini koparıp çatallarını ellerine aldılar. (O. Kutlar)
- Satın almak: Geçenlerde dört çile yün almış (S. Faik). Emekli ikramiyemle orada anneme kaloriferli daire alacağım. (A. Özakın)
- Yanında bulundurmak: Hava kapalı, çıkarken şemsiyeni al.
- Birlikte götürmek: Tiyatroya giderken seni de alırım.
- İçine sığmak: Bu teneke beş kilo peynir alır. Belediye binasının önü adam almıyordu. (S. Kocagöz)
- Kabul etmek: Eve kiracı almak. Rüşvet almak. Avanta almak.
- Kendine ulaştırılmak: Mektup almak. Haber almak.
- İçeri sızmak, içine çekmek: Kayık su alıyor. Film ışık almış.
- (Erkek, bazen de kadın için) ... ile evlenmek: Manav Rıza, karısını mahallenin zoruyla almıştı. (S. Faik)
- Sürükleyip götürmek: "Öküzü sel aldı, harmanı yel aldı."
- Bulunduğu yerden ayırmak: Çocuğu okuldan kim alacak?
- Zararlı, tehlikeli bir şeye uğramak: Soğuk almak. Ev ateş almak.
- Bürümek, sarmak, kaplamak: Dağ başını duman almış / Gümüş dere durmaz akar (Marş). Koç yiğitler olmıyaydı / Dünyayı zulmet alırdı. (Pir Sultan Abdal)
- Kısmak, eksiltmek: Eteğin boyundan almak.
- Yolmak, koparmak: Kaş almak.
- Yerini değiştirmek, çekmek: Arabayı kapının önüne al.
- Temizlemek: Masanın tozunu aldın mı? Şu odayı süpürgeyle al.
- Yapmak: Duş almak.
- (İçeri) Götürmek: Bizi salona aldılar.
- Bir yeri savaşla ele geçirmek: İstanbul 1453 yılında alındı.
- Duymak, hissetmek: Burnu iyi koku almıyor.
- Örtmek, koymak: Paltosunu sırtına almak.
- Eriştirmek, erdirmek: Bunu dikkate almalısın. Çocuğu himayesi altına almış.
- ... gibi anlamak: Bir sözü ciddiye almak.
- Şiddetle başlamak: Yola çıkarken bir yağmurdur aldı. Üsküdar'a gider iken aldı da bir yağmur. (Şarkı)
- Davranış ya da makam değiştirmek: Aşağıdan almak.
- (İçki ya da sigara) İçmek: Bir kadeh alır mısın?
- Yutmak: İlaçlarını almayı unutma.
- (Yol için) Gitmek: O yolu bir saatte alırsınız.
- Çalmak: Cebinden cüzdanını almışlar.
- Göreve, işe başlatmak: Eleman alınacaktır.
- (Ölüm yoluyla) Ayırmak: Alırsan ikimizi birden al / Koyma beni nazlı yardan geriye (Karacaoğlan). Cenab-ı hak onu senden ziyade seviyormuş, aldı, ne yapalım? (H. R. Gürpınar)
- (Araç ve makine gibi şeyler için) Çalışmaya başlamak: Marşa bastıysa da almadı. (Orhan Kemal)
- İnceleme konusu yapmak, kapsamak: Kimleri alırsak alalım, eserler karşılaştırılınca hep aynı farklar görülecek (M. Ş. İpşiroğlu).
- Öğrenmek, bilgi edinmek: Fabrika sahibinin ismini cismini aldı. (S. Faik)
- Elde etmek, kazanmak: Maçı almak. Kupayı almak. Birinciliği almak.
- (Ses) Kayıt yapmak: Ses kaydı iyi değil, yeniden almak gerekecek.
- (Video, fotoğraf) Çekmek: Ünlü yazarın romanı buğünlerde filme alınıyor.
Almak ile ilgili birleşik kelime ve fiiller
- Al (alın!): İşte: Al bir sorun daha.
- Alabildiğine: Tüm hızıyla, olanca.
- Aldı: (Halk edebiyatında) Söylemeye başladı: Aldı Köroğlu. Aldı Karacaoğlan.
Almak ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "almak" kelimesi geçen deyimler ve açıklamaları:
- Al Allah'ım kulunu, zapt eyle delini: Onun deliliğine Allah'tan başka hiç kimse engel olamaz anlamında kullanılır.
- Al abdestini, ver pabucumu: Nasrettin Hoca'nın bir öyküsünde geçen deyim. İlişkileri kesmek istendiğinde söylenir.
- Al aşağı etmek: Birini el birliğiyle yerinden indirmek, devirmek.
- Al aşağı, vur yukarı: Çekişe çekişe (pazarlık): O satıcı, ben alıcı... Pazarlık, pazarlık... Üç aşağı beş yukarı...Al aşağı vur yukarı... Sonunda pazarlıkta uyuştuk. (A. Nesin)
- Al baştan (etmek): Bir sorunu yeniden ele almak, yeniden üzerinde durmak.
- Al benden de o kadar: (teklifsiz konuşmada) Ben de aynı durumdayım ya da ben de aynı düşüncedeyim: — Seninle buluşacağım diye heyecandan iştahım kaçtı galiba. — Al benden de o kadar. (İlgili cümle kaynağı: T. Duran)
- Al birini vur ötekine: (deyiminin anlamı) Biri öbüründen iyi değil, ikisi de aynı ölçüde kötü: "Keferenin neyine güveneceğiz dayı? Al birini, vur ötekine. Yunan hazırlanıp duruyormuş ama onlar olmasa İtalyan alacaktı her yeri..."
- Al gülüm, ver gülüm: Yapılan bir işin ya da davranışın karşılığının hemen verilmesinin istendiğini anlatır: Aklımda kalan tecrübe; özellikle bu gibi şeylerde, al gülüm ver gülüm. Al parayı, ver tapuyu. Eğer bu olmuyor ise hadi size güle güle... (F. Babacan)
- Al iskeleyi: (argo) Çek git, sıvış.
- Al sana bir ... daha!: Yeni bir aksilik olunca bezginlik bildirmek üzere "işte!" anlamında söylenir: Al sana bir dert daha! Al sana bir kocakarı lafı daha. (H. E. Adıvar)
- Al takke, ver külah:
- Uğraşa çekişe: Al takke, ver külah pazarlıkta anlaştılar. (İ. Çapa)
- Aşırı ölçüde senlibenli olmayı anlatır: Gamzeli tebessümleri anlarım; amma kız erkek, toplu halde yapılan al takke ver külâh, alt alta, üst üste yuvarlanışları anlamam! Türk'ün seciyesi, Türk'ün namus ve iffet telâkkisi ile hiç bir ilgi bulamam! (S. Sürmen)
- Aldı yürüdü: Az zamanda çok ilerledi ya da çok genişledi, yayıldı: Fakat mesele şimdi aldı yürüdü. Yeni dükkân açtı, aldı yürüdü. Dedikodu aldı yürüdü.
- Aldığı abdest ürküttüğü kurbağaya değmemek: Sağladığı iyilik, verdiği zarara değmemek.
- Aldın mı babayı!: (argo) "Gördün mü, oldu mu, sen bu işi zor yaparsın" anlamında kullanılır.
- Alıp vereceği olmamak:
- Borcu ya da alacağı olmamak.
- (mecazi) Biriyle hiçbir ilgisi olmamak: Onunla ne alıp vereceğim olabilir ki?
- (Biriyle) Alıp verememek: "Aranızdaki anlaşmazlık nedir?" anlamında soru olarak kullanılır: Onunla alıp veremediğiniz nedir? Ne alıp veremiyorsunuz?
Almak ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "almak" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
- Al kaşağıyı gir ahıra, yarası (yağırı) olan gocunur (gocunsun): Bir yolsuzluğun sorumluları aranırken o işte kusuru bulunan kişi telaşa düşer.
- Al malın iyisini, çekme kaygısını: Üzüntüsü olmadan, tasalanmadan kullanmak için, daha alırken malın iyisini seçmeye çalışmalıdır.
- Alma alı, sat yağızı, bin doruya, besle kırı: Binicilerce al ve yağız tutulmaz, doru ve kır at makbul sayılır.
- Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste: (atasözünün anlamı) Kendinden güçsüzlere yapılan zulüm ve haksızlıkların cezası ve acısı ömür boyu çekilir.
- Almadan vermek, Allah'a mahsus: Almak kadar vermeyi de bilmeli.
- Almadığın hayvanın, kuyruğundan tutma: Niyetli olmadığın bir işte, niyetliymişsin gibi davranma.
Soru/Yorum Formu