- Kapalı olmayan, açılmış: Ona, yakası daima açık ve yenleri bol bir bürümcük giydirirdim. (Y. K. Karaosmanoğlu)
- Engelsiz, geçit veren; girilmesi, geçilmesi serbest: Yol açık mı?
- Geniş, düz, engebesiz: Çadır tiyatrosu hep bu açık alana kurulurdu.
- Örtüsüz, çıplak: Geride birinin yüzü peçeli, öbürünün açık iki kadın oturuyordu (N. Cumalı)
- Boş, boşalmış: Açık kadro. Kağıtta açık yer kalmadı.
- Aralığı, uzaklığı çok, aralıklı: Açık adımlarla yürüdük.
- İşler durumda olan, çalışan: İşyerimiz pazar günleri de açık.
- Kolay anlaşılır: Kitap açık bir dille yazılmış.
- Gizli olmayan, besbelli, ortada: Onun her işi açıktır.
- Koyu olmayan (renk): Açık yeşil.
- Uygun, elverişli: Yolun açık olsun.
- Benimsemeye, anlamaya yatkın: Eleştiriye açık bir insandır.
- Berrak, aydınlık, bulutsuz (hava): Yarın hava açık olacağa benzer.
- Cinsel olguları örtüsüzce anlatan (kitap, resim, film gibi şeyler): Film açık sahnelerle doluydu.
- (felsefe) Zihnimizde herhangi bir aracıyı gerektirmeden, doğrudan doğruya kendini gösteren (basit bilgi).
- Kapalı, örtülü, engelli olmayan: Eti açıkta bırakma.
- Bir yerin ya da bir şeyin biraz uzağı: Anayol kentin açığından geçer.
- Denizin kıyıdan uzakça olan yeri (Bu anlamda daha çok çoğul olarak kullanılır): Marmara açıklarında iki gemi çarpışmış.
- Boş görev, bir işteki boş yer ya da kadro: Bir açığa karşılık kuruma 278 kişi başvurmuş.
- Hesap sonunda ortaya çıkan para ya da mal eksiği: Bu ay çok açığımız var. Bütçe açığı kapatılamadı.
- Mesafe, aralık: Arkadaki araba açığı kapattı.
- (halk dilinde) Açık tribün: Maçı açıktan seyrettim.
- (spor) Futbolda, hücum hattının sağ ve sol uçlarındaki oyun alanı: Hücumu açıktan başlatın. Açıklardan top gelmiyor ki!
Açık ile ilgili birleşik kelime ve fiiller
- Açık açık: Saklamaksızın, gizli nokta bırakmaksızın, dobra dobra, içtenlikle.
- Açık adres: Semti, mahallesi, sokağı, numarası yerli yerinde adres, bilinmeyeni olmayan adres.
- Açık ara: Aradaki farkı çok açarak: Açık ara önde gidiyor.
- Açık arazi: (askeri terim) Düşmanın gözetlemesini engelleyecek sütresi az olan ya da hiç olmayan arazi.
- Açık artırma: Alıcılar arasında yarışma yoluyla, tek satıcıyı birkaç ya da bir çok alıcıyla karşı karşıya getirmeyi amaçlayan satış yöntemi.
- Açık büfe: Yiyecek ve içeceklerin serbestçe seçilip alındığı servis düzeni.
- Açık çek (senet): Para hanesi boş bırakılıp imza edilen, verilen kişinin sonradan istediği tutarda doldurabileceği çek (senet).
- Açık deniz:
- Denizin, kara sularının dışında kalan bölümü.
- Yakınında kara bulunmayan deniz, engin.
- Açık eksiltme: Tek alıcının birden çok satıcıyla karşı karşıya gelerek satıcılar arasında doğan yarışma sonucu fiyat düşürmelerine dayanan işlem.
- Açık hesap: Nakit para ya da bono vermeden yapılan alışverişle ilgili hesap.
- Açık göz: → Açıkgöz.
- Açık kapı: "Herhangi bir konuda son ve kesin sözü söylemeyerek yeniden ele alınabilmesine veya değişik öneriler sunulmasına olanak tanımak" anlamındaki açık kapı bırakmak deyiminde geçen bir söz.
- Açık konuşmak: Gerçekleri çekinmeden söylemek.
- Açık lise: Liselerde uygulanan açık öğretim biçimi.
- Açık saçık: Yüz kızartıcı, edepsiz, müstehcen, cinsel çağrışım yüklü (söz, anlatım, giyim vb.).
- Açık sözlü: Sözünü esirgemeyen, her şeyi açıkça, gizlisiz saklısız söyleyen, tok sözlü.
- Açık oturum: Televizyonda, radyoda ya da bir salonda dinleyiciler önünde, güncel bir konuya açıklık getirmek amacıyla yapılan tartışma, toplantı.
- Açık öğretim: Okula gitmeden, dersleri radyo, televizyon, internet vb. araçlarla yayımlanan veya posta ile ilgililere ulaştırılan eğitim.
- Açık yürekli: İçten, gizlisi saklısı olmayan, açık kalpli.
- Açıkça: Gizli bir yönü kalmaksızın, üstü kapalı olmadan, kolayca anlaşılacak biçimde, alenen: Fakat beni dinle evladım, her şeyi açıkça konuşalım (S. Ali)
- Açıkçası: En anlaşılır biçimi, apaçık olarak, doğrusu.
- Açığa almak:
- (Deniz taşıtını) Kıyıdan uzaklaştırmak.
- Bir memuru geçici olarak görevden almak.
Açık ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "açık" kelimesi geçen deyimler ve açıklamaları:
- Açık ağızlı:
- Aptal, sersem, ahmak.
- Boşboğaz, geveze.
- Açık alınla: Başarı ve övünçle, gururla, onurla.
- Açık çek vermek: Sınırsız yetki vermek.
- Açık etmek: Belli etmek, ipucu vermek.
- Açık fikirli: Olayları iyi anlayıp gereği gibi karşılayabilen, ön yargısız, düşündüğünü olduğu gibi söyleyebilen kimse.
- Açık gelmek: (argo) Yaklaşmamak, uzaklaşmak, yanaşmamak.
- Açık kapı bırakmak: (deyiminin anlamı) Kesip atmamak, katı davranmamak, fırsat bırakmak.
- Açık kart vermek: Sınırsız yetki tanımak.
- Açık olmak: Açık kalpli, içten olmak.
- (Bir yer birine) Açık olmak: (O yerde) Her zaman iyi karşılanmak.
- Açık oynamak: Hiçbir art düşüncesi, gizli niyeti olmamak.
- Açık seçik: Besbelli, apaçık, ortada.
- Açık vermek:
- Gelir gideri karşılamamak.
- Yapılan hesap açık vermek.
- (mecazi) Gizlenmek istenen bir şeyin istemeden yanlışlıkla anlaşılmasına neden olmak.
- Açık yürekle: Hiçbir şey gizlemeksizin, özü sözü bir olarak.
- Açığa çıkarmak:
- Birini işinden çıkarmak.
- (mecazi) Bir durumu fark edip ortaya çıkarmak, gözler önüne sermek, anlaşılır duruma getirmek.
- (kimya) Bir maddeyi tepkime sonunda diğer maddelerden ayırmak.
- Açığa çıkmak:
- (Bir durum) Belli olmak, anlaşılmak, fark edilmek.
- (Bir kimse) İşinden çıkarılmak.
- (kimya) Bir madde tepkime sonunda diğer maddeden ayrılmak.
- Açığa vurmak:
- Bir durum belli olmak.
- Bir şeyi gizlemekten vazgeçip açıklamak, ifşa etmek.
- Açığı bulmak: Hesapta görülen dengesizliğin nedenini bulmak.
- (Birinin) Açığı çıkmak: Sorumlu olduğu mal ya da para tutarında ya da tuttuğu hesapta eksiği gözükmek.
- Açığı kapatmak: Aradaki mesafeyi azaltmak, yetişmek.
- Açığını bulmak: Bir hesapta, bir işte, birinin hilesini, eksiğini dengesizliğini ortaya çıkarmak. Birini alt etmek için gizli kalmış bir kusurunu öğrenmek.
- Açığını kapatmak:
- Birinin eksik bıraktığı şeyleri tamamlamak.
- Hesap açığını ödemek.
- Açığını yakalamak: (Birinin) Hesap hilesini, bir işteki düzenini ya da sözündeki yalanını fark etmek.
- Açıklar livası olmak: (şaka) İş bulamayarak işsiz ve parasız kalmak.
- Açıkta bırakmak: İş ve görev vermemek, yersiz yurtsuz bırakmak ya da birkaç kişiye birlikte sağlanan bir iyilikten, birini yoksun bırakmak.
- Açıkta durmak: Çekingen durmak, sokulmamak, uzak kalmak.
- Açıkta kalmak (olmak):
- İşsiz kalmak.
- Birkaç kişinin birlikte eriştiği bir iyilikten yoksun kalmak.
- Açıktan açığa: Gizli olmayarak, göz göre göre, herkesin anlayabileceği bir yolda: Adam, hırsızlık yaptığını açıktan açığa söylüyor.
- Açıktan almak: Belli bir yere ya da bir araca göre uzaktan geçmek.
- Açıktan (para) kazanmak: Emeksiz ve sermayesiz para kazanmak.
- Açıktan para almak: Bir iş ya da mal için ödenen, kararlaştırılmış ücret ya da bedelin dışında para almak.
Açık ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "açık" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
- Açık ağız aç kalmaz:
- Ne istediğini bilen ve derdini anlatabilen kimse, istediğini elde eder.
- İnsan nasıl olsa geçim yolunu bulur.
- Açık kaba it de değer bit de (siyer): Gizli kalması gereken şey herkese açılırsa, bundan büyük zararlar doğar.
- Açık yaraya tuz ekilmez: (atasözünün anlamı) Acısı olanın acısını artırmaktan kaçınılmalıdır.
Soru/Yorum Formu