|
Renk |
- (fizik) Nesnelerden yansıyan ışık ışınlarının farklı dalga boylarında olmasından ötürü gözde oluşan farklı duyumlardan her biri. Renkler nanometre (1*10 m.) cinsinden şu dalga boylarındadırlar: Kırmızı 740-620, turuncu 620-585, sarı 585-575, yeşil 575-500, mavi 500-445, lacivert 445-425, mor 425-390.
- Nitelik: İşin rengi değişmişti.
Renk ile ilgili birleşik kelimeler ve anlamları
|
Renk isimleri |
- Renk atlası: Renkleri görsel karşılaştırmayla değerlendirmeye yarayan boyalı örnekler dizisi.
- Renk ayrımı: Ofset baskı tekniğinde, renkli bir resmin basılması için orijinal filmden her biri ayrı bir kalıp oluşturmak üzere mavi, sarı, kırmızı ve siyah renkler için dört film hazırlanması işlemi.
- Renk cümbüşü: Değişik renklerden oluşan karışım.
- Renk duyumu: Görme sinirleriyle alınan ve beyne götürülen uyarımların renk olarak algılanması.
- Renk giderme: (kimya) Kimi maddelerin rengini açma işlemi.
- Renk hücresi: → Kromatofor.
- Renk skalası: Ana ve ara renkler ile bütünleyici renkleri bir arada gösteren katalog.
Renk ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "renk" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
- Renk gelmek: Renklenmek, canlanmak: Tanıdık insanlarla karşılaşınca yüzüne biraz renk gelmişti (E. Öztürk). ... garip tekerlemeler söylüyorlardı. Çocukların hayatına renk gelmişti. (A. Tunç)
- Renk katmak: Çeşitlilik kazandırmak, farklılık yaratmak: ... şarkılar halkın monoton yaşamlarına renk katmıştı; gökkuşağının bir görünüp bir kayboluşu gibi (B. Ö. Koparanoğlu).
- Renk vermek:
- Neşe ve canlılık kazandırmak: Gönül huzuru yanaklarına yeniden renk vermişti.
- Açık etmek: Önce bozulur gibi renk verdi, ters bir şey söyleyecek sandım (K. Arslanoğlu). "Hangi şehzade?" diye boş bulunup yine renk vermişti, kendine kızdı. (Y. Bahadıroğlu)
- Renk vermemek (Rengini belli etmemek): Duygularını ya da başkaca bir durumunu belli etmemek: ... bozulur gibi oldu. Ama renk vermedi (S. Kaplan). Biraz sıkıştırıp sorguladım ama renk vermedi. (S. Dinler)
- Rengi atmak (kaçmak, uçmak):
- Solmak: ... bir zamanlar yeşil olan rengi atmış tişörtüne sildi. (M. İvrindili)
- Korku ya da üzüntüden benzi sararmak: Küçük adam birden telaşlandı, rengi attı, ettiği küfrü çavuşun duyduğunu sanarak... (O. Komurcu)
- Rengini almak: Soldurmak: Daha doğrusu güneş rengini almış griye dönmüş, güneşin vurmadığı gölgelik kısımlarda biraz siyahlık kalmıştı. (E. Bektaş)
- Rengini belli etmek: Yandaşlığını açıklamak, düşüncesini, eğilimini açığa vurmak: "... İsteyen ayrılıp bir parti kurar, ancak bizler bunun içende yer almayız" demek suretiyle rengini belli etmişti. (K. Bağlum)
- Renkten renge girmek: Utanç duyarak çok sıkılmak: ... vermesi gerektiğini anlattım. Dinlerken renkten renge giriyordu. Benim böyle bir şeyi duymuş olmamdan çekiniyordu. Biraz da korkuyordu. (M. Kemal)
Soru ve Yorumlar: 1
Soru/Yorum Formu