Ölmek nedir ne demektir? Ölmek ile ilgili atasözleri deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 1
Üstü beyaz örtü ile örtülmüş ölü bir insan
Ölmek
  1. Yaşamaz olmak, dirimi sona ermek, can vermek: Ölmek değildir; bu Dünya'nın en feci işi. / Güzel olan odur ki, öldükten sonra da yaşar kişi. (Y. Hayaloğlu)
  2. (mecazi) Solmak: Bu çiçek soğuğa dayanamaz çabuk ölür.
  3. (mecazi) Çok sıkıntı ya da acı çekmek: Sıkıntıdan öldüm. Susuzluktan öldüm.
  4. (mecazi) Değerini, geçerliliğini yitirmek: O âdetler öldü artık.


Ölmek ile ilgili deyimler ve anlamları


İçinde "ölmek (ölü, ölüm)" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
( atasözlerine geç )

  • Öl dediği yerde ölmek, kal dediği yerde kalmak: (Birinin) Her dediğini, kesinlikle uygulamak, her istediğini yerine getirmek: Büyük baş yaratmak demek, arasından sevdiğini başa geçirip Onun öl dediği yerde ölmek ve kal dediği yerde kalmak demek olduğunu biz Türkler kadar bilen bir millet yoktur (Ayın tarihi). Bu fedailer özel olarak yiğitlik görenekleri doğrultusunda eğitilirler. Bey'in "öl dediği yerde ölünür, kal dediği yerde kalınır, öldür dediği yerde öldürülür" ve ser verilir sır verilmez. (B. Moran)
  • Ölmeden evvel ölmek: Allah yolunda nefsinden ve maddi isteklerinden vazgeçmek: Gönül kuşu bekâya, akıl ise fezaya varmışken, sadık talibin vecdi gerçekleşir. Ancak, "Ölmeden önce ölünüz." hakikatine erenler bu makama varır. Ölmeden önce ölmenin de birçok sırrı vardır... (Eşrefoğlu Rûmî)
  • Ölmüş de ağlayanı yok: Çok kötülüğe uğramış, desteği ve yardım edeni bulunmayan kişi için söylenen bir söz: — Vah oğlum vah! Ölmüş de ağlayanı yok. Biz bunu bir doktora gösterelim. (T. Erdem)
  • Ölmüşlerinin canına değsin: Yaptığın hizmet (veya iyilik) karşısında çok mutlu ve huzurlu oldum, ölen yakınlarında şuan benim olduğum gibi huzur ve afiyet içinde olsunlar anlamında bir dua sözü: Suyunu içen Bahtiyar, tası geri uzatırken: — Sağ ol ağam, dedi. Ölmüşlerinin canına değsin... — Afiyet olsun kardeş, dedi suyu veren genç. (S. Kaplan)
  • Ölmüş eşek arıyor ki nalını söksün: (deyiminin anlamı) Cimri, hiç olmayacak yerden çıkar sağlamaya çalışan kişiler için söylenir.
  • Ölü gibi: Hiç kımıldamadan, hareket etmeden: Kendi evindeymiş gibi rahattı. "Ölü gibi uyumuşum," dedi. (A. Akal)
  • Ölü gözü gibi: Sönük, fersiz: Odasında ölü gözü gibi yanan kandilinin başında yalnız kalınca telgrafı açtı. (Ö. Seyfettin)
  • Ölü gözünden sürme çalmak (araklamak): İnsafsızca, insanlığa yakışmayacak şekilde menfaat sağlamak.
  • Ölü gözünden yaş ummak: Hiç olmayacak yerden, mümkün olmayan durumda yardım veya destek beklemek: Bunca yıldır, anamızı onlar ağlatmıyor mu? O zaman hala ne diye ölü gözünden yaş umuyoruz. (A. İlhan)
  • Ölü toprağı serpilmiş gibi: Çok derin uyuyanlar veya uyuyormuş gibi cansız, hareketsiz ve tepkisiz duranlar için kullanılır: Bu gürültü patırtı içinde, üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi uyumaya devam etti (İ. Dikici). Tüm şehrin üstüne ölü toprağı serpilmiş gibi durdu hayat. Kimsenin içinden iş yapmak gelmiyor, kimse yerinden kalkacak dermanı kendinde bulamıyor, konuşmayı bile istemiyordu. (U. Becerikli)
  • Ölüm döşeğinde: Ölüm halinde, ölmek üzere: Hekimbaşı Fazlullah, ona ölüm döşeğinde olduğunu apaçık bildirdi. Bunun üzerine Timur vaziyetini hazırladı. Sayar adamlarını, orduda bulunan torunlarını yanına çağırarak, ölüm döşeğinde bir konuşma yaptı. (E. Sarı)
  • Ölüm gibi: Çok büyük sıkıntı, üzüntü: Adı bayram, tadı zehir gibiydi / Sensiz geçen günlerim ölüm gibiydi (S. Altınkaynak). Ölüm gibiydi belâ. Nereye saklanırsan saklan, başına gelmeye karar verdi mi gelirdi illâ. (S. Kaymaz)
  • Ölüm var dirim var: "İnsan ölebilir de, yaşayabilir de" anlamında olup önlem anlatan bazı cümlelere giriş gibi kullanılır: Ölüm var dirim var bir kenara biraz para ayırmalı.
  • Ölüme koşmak: Kendisini bile bile tehlikeye atmak: Öyle büyük bir cesaret ve inançla savaşıyor, öylesine büyük bir aşkla ölüme koşuyordu ki canına kıymet veren herkes kaçıyordu onun karşısından. (Y. R. Efe)
  • Ölümle burun buruna gelmek: Ölümle sonuçlanabilecek çok büyük bir tehlikeyle karşılaşmak: Fırsatını bulup esaretten kaçarken defalarca ölümle burun buruna gelmiş, ama sonuçta kurtulmayı başarmıştı. (N. Karademir)
  • Ölümle pençeleşmek: Ölmek üzere olmak, can çekişmek: Bir gece evvel artık ölümle pençeleşiyordu ve amansız hastalığın O'nu yere vurmak üzere olduğu açıkça belli oluyordu. (A. Çankaya)
  • Ölümlerden ölüm beğen: Kötü hareketleriyle en acı ölüme müstahak olan kimselere söylenir: "... ama kızımdan sen sorumlusun, saçının teline zarar gelirse ölümlerden ölüm beğen" dedi ve telefonu kapattı. (Ç. Seziş)
  • Ölümü gör (veya öp):
    1. Birine çok önemli bir şeyi kesinlikle yap veya yapma derken "yapmazsan/yaparsan öleyim" anlamında söylenir: "Abla bak ölümü gör, kim olursa olsun burada olduğumu söylemeyeceksin." (N. Aras). Ziya yalvardı, "gelmezsen ölümü öp ağabey," dedi.
    2. "Doğru değilse öleyim" anlamında yemin sözü olarak kullanılır: Varsa yalanım ölümü öp!
  • Ölümü göze almak: Ölümden korkmayarak yürekli davranmak: Onlar günde birkaç kez ölümü göze alarak sokağa çıkıyorlar ve birkaç kez ölümü göze alarak bir defa "Allah birdir!" diyebiliyorlardı. (M. Sarıcık)
  • Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek: Bir şeye ikna olmayanı daha kötüsünü göstererek ikna etmeye çalışmak: Ancak milletimize ölümü gösterip, sıtmaya razı etmeye çalışıyorlardı. Bilmedikleri bir şey vardı, bu millet ölürdü de hürriyetinden taviz vermezdi. (Y. Altunsoy)
  • Ölümün ötesi kolay: "Asıl zorluk bu yaşadığımız dünyadadır" anlamında bir deyim: Tevekkeli, atalarımız "Ölümün ötesi kolay" dememişler. Öbür dünyaya hazırlanmak ne zor. En iyisi, ansızın göçüp gitmeli, tek bir kanat çırpışıyla... (Türk Dili)
  • Ölümün soluğunu ensesinde hissetmek: Her an öleceğini beklemek, ölüm korkusu ile dolu olmak: Ölümün soluğunu ensesinde hissediyordu. Çünkü yaptıklarından sonra kendisini affetmeyeceğini adı gibi biliyordu. (Ş. Ceviz)
  • Ölümüne susamak: Ölümü kendi üzerine çekecek tehlikeli davranışta bulunmak: Ona yanlış yapacak adam ya ölümüne susamış olmalıydı ya da aklını yitirmiş (K. T. Yıldız). "Ölümüne susamış kim varsa meydana gelsin," dedi. (N. Demir)
  • Ölüp ölüp dirilmek:
    1. Çok sıkıntı, acı çekmek ya da pek ağır hastalık geçirmek: Baba içinden ölüp ölüp diriliyor ama davetlilere rengini belli etmiyordu (İ. Hinçer). Bi sıtma dadanmıştı sonra buna, ölüp ölüp diriliyordu. (M. Başaran)
    2. Çok korkmak: Saatlerdir ameliyathane kapısının önünde onu kaybetme korkusuyla ölüp ölüp diriliyordu. (B. Çivicioğlu)
  • Ölür müsün, öldürür müsün?: Çok kızılacak can sıkıcı bir durumda karşılaşıldığında söylenir: Kırılan camın parasını ödeyeceğimi söylediğim halde, hakkımda davacı olduğuna dair ifade vermez mi? Ölür müsün, öldürür müsün? (O. Özdeş). Tepem atmadan önce daireden fırladım, ama kapıdan çıkarken, evrakı götürdüğüm adamın, yanı başındakine benim için, itin birisidir, dediğini işittim. Eh, ölür müsün, öldürür müsün? (Halikarnas Balıkçısı)
  • Ölüsü bile yetmek: En zayıf olduğu durumda bile başarılı olmak.
  • Ölüsü dirisi para etmek: Hiçbir zaman değerini yitirmemek: Klasiğin ölüsü de dirisi de paradır. (U. Günel)
  • Ölüye ağlamaz, diriye gülmez: İyi kötü hiçbir şeyden etkilenmez.
  • Ölüyü güldürür: Pek güldürücü, komik: Zekaca ustura gibi keskin, gayet hazır cevap, son derece şenliği ile beraber edep ve terbiyesi yerinde, ölüyü güldürür, diriyi katıla katıla bayıltırmış (Ü. Oral). Gülünmeyecek gibi mi? Ölüyü güldürür dedikleri (V. Türkali). Hemen arkamızda bir hanım var, kahkahası ölüyü güldürür. (B. Oran)
  • Acından ölmek:
    1. Çok acıkmak: Sofranın başına hemen çöken çocuk: "Acıktım, acımdan öldüm ana," diye sevinçle konuştu. (Y. Kemal)
    2. Aşırı derecede yoksul olmak: Öyle dandik bir çağdayız ki acımdan öldüm desem bir dilim ekmek verenim olmaz. (P. Onat)
  • Eceliyle ölmek: Olağan sayılan herhangi bir biçimde ölmek: İki oğlumdan büyüğü eceliyle öldü. Polis olan küçük oğlum ise bir operasyonda vuruldu. (G. İlhan)
  • Erkeklik öldü mü?: "Haksızlığa karşı koymak, mertlik ve yiğitlik göstermek gerekiyor" anlamında söylenir: Hiçbir halt edemezler. Biz çoktan beri bunlara görünmedik de boş verdiler galiba. Siz hiç meraklanmayın, icabına bakarız. Erkekli öldü mü erkeklik? (S. Aşkın)
  • Hangi dağda kurt öldü?: Birisinden beklenmeyen bir davranış görüldüğünde şaşma ve sitem bildirmek için kullanılan bir deyim: "Ne o bakıyorum bugün erkencisin, hangi dağda kurt öldü?" (K. Erzurum). "Hangi dağda kurt öldü! Sen beni arar mıydın? Aklına gelir miydim!?" (N. N. Türk).
  • Hazır mezarın ölüsü: (şaka yollu) Her hizmeti başkalarından bekleyen tembeller için söylenen bir deyim: "Kalk da bi' işe yara. Hazır mezarın ölüsü, sütçü beygiri İlhami... Sen adam olacan da ben görücem İlhami." (Ö. Babur)
  • İt ölüsü gibi: Çok ağır: "Devirin sırtıma" dedi. Sırtına devirdiler çuvalı. Aneeey! İt ölüsü gibi ağırdı namussuz. Tıslayarak doğruldu. Beli iki kat olmuştu. (L. Kaleli)
  • Kahrından ölmek:
    1. Çok üzülmek: Ağzımı açsam kadın kahrından ölüyor nasıl fark etmeyeyim? (B. Dönmez)
    2. Aşırı üzüntü, ölümüne neden olmak: Çünkü köpek sahibinin ölümünden sonra yemekten içmekten kesilmiş, adeta matem tutmuş. Çok geçmeden de kahrından ölmüş. (B. Şimşek)
  • Meraktan ölmek: Çok kaygılanmak: Şamil, oğlum meraktan öldük, neredeydin bunca vakit? (S. Başman)
  • Ört ki ölem: Çaresiz ve âciz kalınan durumlar karşısında söylenen yarı ciddî, yarı şaka söz: Nedeni bulunursa çözümü de bulunur demektir. Yoksa, bitmişiz zaten, ört ki ölem (Varlık yıllığı). Çünkü, sizde bir şey yapamazsanız, bu gidişatı siz de yönlendiremezseniz, ört ki ölem! (A. Alatlı). Bu kelimeler de dil katliamına kurban giderse, bize, ört ki ölem, demekten başka çare kalmayacak (N. Muallimoğlu). Daha kötüsü dostun düşman oluvermesi işte o zaman "Ört ki ölem" (S. Eyüboğlu). "Doğrudur. Karakaplı Nizami Bey de olmasaydı, işte o zaman ört ki ölem. Hep bitmiştik..." dedi (A. Nesin). Karamsar bir ruh hali içinde; "Ört ki ölem" uygun bir yanıt gibi geliyor insana.
  • Vur dedikse öldür demedik ya!: Bir dileği, bir emri yerine getirirken aşırılığa kaçan için söylenen bir deyim: "Yahu bu ne hal? Çocuğun yüzü Çarşamba pazarına dönmüş. Sana vur dedikse öldür demedik ya..." (H. F. Gözler)
  • Zaman öldürmek: Boş şeylerle vakit geçirmek: Gençleri genelde parklarda zaman öldürüyordu. Çoğunun bir işi yoktu. (Y. Ünal)


Ölmek ile ilgili atasözleri ve anlamları


İçinde "ölmek (ölü, ölüm)" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Öldü dayım, gitti payım: Dayı gibi yakın bir akrabanın veya kayıran ve koruyan bir tanıdığın kaybı ile kişinin sahip olduğu destek veya çıkarların sona erdiğini ifade eder.
  • Öldüğüne bakmaz da, koz ağacından tabut (vasiyet) ister (eder): İnsanın içinde bulunduğu kötü durumu düşünmeyip hala gözünün yukarılarda olmasını anlatır.
  • "Öldürürüm" diyenden korkma, "Ölürüm" diyenden kork: Tehdit eden veya zorbalık yapan kişiden ziyade, kararlı ve fedakarlık yapmaya hazır olan kişilerin daha tehlikeli olabileceğini ifade eder. Boş tehditler savuranların aksine, kararlılıkla bir amaç uğruna her şeyi göze alabilecek kişilerin gerçekten korkulması gereken kişiler olduğunu vurgular.
  • Ölecek ile alacağa çare bulunmaz: Ölüm ve ödenmeyen borçlar gibi bazı durumların kaçınılmaz ve çözümsüz olabileceğini ifade eder.
  • Ölecek karga kırılacak dala konar: Eceli gelen insan tehlikeli işlere bulaşır, ölümünü arar.
  • Ölecek tavşan, çomağa karşı gelir: Kaçınılmaz bir sona yaklaşan kişinin, mantıksız ve tehlikeli davranışlar sergileyeceğini ifade eder.
  • Ölem desem ecel yok, kalkam desem mecal yok: İnsanın yaşamdan zevk alamadığı bir döneme girdiğini anlatır.
  • Ölen canını kurtarır, yazık kalanın gününe: Ölüm bir bakıma insan için sorunlarının bitmesi demektir. O kurtulur gider, ama acıyı geride kalanlar çeker.
  • Ölen ile gidenin dostu olmaz: Tanıdıklarından uzaklaşan insan çabuk unutulur (?).
  • Ölenin arkasından kimse ölmez: İnsan birinin ölümüne çok üzülse de hayat devam eder.
  • Ölenin malı dahi beraber ölür: İnsanın yaşarken ilgilendiği malıyla, mülküyle, bağıyla, tarlasıyla, dükkanıyla vb. öldükten sonra kimse onun gibi ilgilenemez (?).
  • Ölenle (birlikte) ölünmez*: İnsanın, ölen bir yakını için kendini harap edercesine üzülmesi durumu değiştirmez: Ölenle ölünmez, ölmeden kıymeti bilinmez.
  • Ölme eşeğim ölme (yaza yonca bitecek): Gerçekleşmesi uzun zaman isteyen ve umutsuz bir bekleyiş gerektiren haller karşısında söylenir: "Zengin düğünü kış kıyamet tanımıyor," dedi. "Bizim gibi fakir fukara yaz sonunda harmanını kaldıracak da, mahsulünü satacak da düğün yapacak.. Ölme eşeğim ölme.." (A. Tunç). Acaba ölmeden evvel biraz baklava yiyebilecek miyim? Muharebe bitecek... Şeker, yağ, un ucuzlayacak... Sonra param olacak da baklava yiyeceğim. Ölme eşeğim ölme, yaza yonca bitecek... (Ş. Kurdakul)
  • Ölmek bayılmaya benzemez: Ölmek geri dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkmaktır.
  • Ölmek var, dönmek yok*: "Bir işi sonuna değin götürmeye kararlı olunduğunu" anlatan bir söz.
  • Ölmüş at arar, nalını sökmeye: Hiç olmayacak durumda bile çıkarcı davranan kişileri anlatır.
  • Ölmüş eşek kurttan korkmaz*: (atasözünün anlamı) Her şeyini yitiren kişi tehlike anında, onu umursamayan cesur biri olur.
  • Ölü aşı neylesin, türbe taşı neylesin:
    1. İnsanların hayattayken ihtiyaç duyduğu ve faydalandığı şeylerin, öldükten sonra anlamını yitirdiğini ifade eder. Bu, yaşamın geçiciliğini ve ölümden sonra insanların artık dünyada kalan şeylerle bir ilişkilerinin kalmadığını anlatır.
    2. Geç kalmış, çözümsüz bir noktaya gelmiş bir olayda, ne yaparsan yap boşuna yapmış olursun.
  • Ölü çömleği gibi kakalanmaktan mezara girmek yeğdir: İnsan bazen çok büyük acı veren olayları sık sık yaşadığı zaman çare olarak ölmeyi düşünür.
  • Ölü de komşuyla diri de: İnsan yaşarken de öldükten sonra da hep çevresinde (ölü veya diri) insanlar bulunur.
  • Ölü ile deli sahibinindir: Delinin ve öldüğünde ölünün iradesi yoktur. Bu nedenle yaptıklarından artık geride kalanlar sorumlu olur (?).
  • Ölü ile düğün yolda kalmaz: Ölenin acısı bir süre yaşamış olduğu çevreyi etkiler, fakat yaşam devam ettiği için insanlar yapmaları gereken işlerinden de vazgeçemezler.
  • Ölü evinde ağlamasını, düğün evinde gülmesini bilmeli (Ölüye varan ağlar, düğüne varan oynar)*: İnsan, çevresindeki olaylara uygun davranışlarda bulunmalıdır.
  • Ölü kalkmayınca borç bilinmez:
    1. Cenaze defnedilmeden borç alacak miras konularına girilmemelidir (?)
    2. Ölen kimse, kimsenin bilmediği bazı sırlarını da beraberinde götürür (?)
  • Ölü mezara, mülkü mezada: İnsanlar öldükten sonra, malı mülkü mirasçıları tarafından paylaşılır (mezat: Açık artırma).
  • Ölü yıkayanın ölüsü ortada kalır: Mesleği başkalarına hizmet sunmak olan kişi o hizmetten yararlanmaya pek fırsat bulamaz.
  • Ölüler de zanneder ki, diriler her gün helva yer: Ölüp giden arkada kalan yakınlarının her gün yas tuttuğunu onun için üzüldüklerini düşünürmüş. Unutulup gittiğini ve hayatın devam ettiğini düşünmezmiş.
  • Ölüm Allah'ın emri: (atasözünün anlamı) Ölümden kurtuluş yoktur, eceli gelen elbette ölecek, ölümden korkmanın anlamı yoktur.
  • Ölüm bir gün, figan iki gün: Ölenler için bir süre çok üzülünür ama bir süre sonra üzüntü hafifler.
  • Ölüm bir kara devedir ki herkesin kapısına çöker*: Herkes istese de istemese de bir gün mutlaka ölecektir.
  • Ölüm bir olur, bir daha olmaz: İnsan hayatında her şey pek çok kez gerçekleşebilir ama ölüm (ve doğum) sadece bir kez yaşanır.
  • Ölüm döşeğine yatan, ecel teri döker: Her insanın ölümden korktuğunu ve ölüme karşı duyulan tek duygunun korku olacağını anlatır (?).
  • Ölüm genç koca demez: Ölüm insanın yaşlılığına gençliğine bakmaz, çocuk yaşta bile insanın başına gelebilir.
  • Ölüm kalım (dirim) bizim için*: İnsan nasıl olsa öleceğini düşünmeli ve işlerini ona göre düzenlemelidir.
  • Ölüm hak, miras helal*: "Herkes ölecektir, ölenin mirası da mirasçının hakkıdır" anlamında kullanılan bir atasözü.
  • Ölüm ile iftihar olmaz: (Şehitlik istisna olmak üzere) Hem ölenin hem de arkada kalanların ölüme sevinemeyeceklerini anlatır (?).
  • Ölüm ile misafir ansızın gelir: İnsanın sağlıklı ya da hasta olması, hiç farketmez; ölümün ne zaman ve nasıl geleceği bilinemez. Bu yüzden devamlı ölüme hazırlıklı olmalıyız.
  • Ölüm ile öç alınmaz: Birine kin güttüğümüz zaman o kişinin veya yakınlarından birinin ölümü biz sevindirmemeli.
  • Ölüm ne bir soluk evvel, ne bir soluk sonradır: İnsanın ölümünün erken ya da geç olamayacağını, ecel vaktinin Yüce Allah tarafından (Kendi değiştirmeyecekse) değişmez bir biçimde belirlendiğini anlatır.
  • Ölüm ölüm de, hırlamaya ne borcum var?*: "Sıkıntı, üzüntü, keder, dert veya yoksulluk çekmektense ölüm daha iyidir" anlamında kullanılan bir atasözü.
  • Ölüm yüz aklığıdır*: Yüz kızartıcı bir şey yapanların veya böyle bir yaşantı içinde bulunanların durumunu ancak ölmeleri temizler.
  • Ölümden korkan korkudan ölür: Ölüm korkusunun, kişinin yaşam kalitesini düşürdüğünü ve bu korkunun hayatı yaşanmaz hale getirebileceğini ifade eder. Bu atasözü, ölümden aşırı korkmanın, kişinin zihinsel ve fiziksel sağlığını olumsuz etkileyerek yaşamını zorlaştırabileceğini vurgular. Korkunun kendisi, kişiyi adeta ölüm gibi etkiler.
  • Ölümden korkma, kin duyulmaktan kork: Çevresinde kin besleyen bir düşmanı olması insanı korku içinde yaşatır.
  • Ölümden korkmak fayda vermez: İnsan, hayatında korkarak birçok beladan ve sıkıntıdan kaçabilir ancak bu ölüm için geçerli değildir.
  • Ölümden öte köy yoktur*: Her insan bir gün öleceğini bilmeli, sonu gelmez istekler peşinde koşmamalı, davranışlarını, işlerini bu bilinçle düzene koymalıdır.
  • Ölümden öte yol gitmez, mezardan öte sal gitmez: Canlıların yaşamları ölümle son bulmaktadır; ölü beden ise kıyamete kadar kabrinde yatar.
  • Ölüme çare bulunmaz*: Ölüm dışında, çaresiz gibi görünen her güç işin bir çıkar yolu vardır.
  • Ölüme giden gelmiş, paraya giden gelmemiş: Para getirmeye giden kişinin bu işten başarıyla gelmesi, ölünün diriltilmesinden daha güçtür.
  • Ölümle öç alınmaz*: Düşmanlarımızın ölümüne memnun olmak insanlığa yakışır bir davranış olmaz.
  • Ölümü bekleyen yorulur: Ölüm ne zaman geleceği belli olmayan bir durumdur. Bunu beklemek ve ne zaman geleceğini kestirebilmek anlamsızdır (?).
  • Ölümü gören hastalığa razı olur*: Büyük felaketler, acılar görmüş geçirmiş olan kimse, daha az zarar veren felaket ve acılara razı olur.
  • Ölümü gören sıtmaya kail olur: İnsan ölümle karşı karşıya kaldığında ölmemek için her türlü sıkıntıya zorluğa katlanır.
  • Ölümü ne kadar çok düşünürsen o kadar iyi yaşarsın: İnsan er geç bir gün mutlaka öleceğini sık sık düşünürse barış severliği ve dostluğu daha çok benimser.
  • Ölümün yüzü soğuk olur*: Araya ölüm girdiğinde sevgi de, düşmanlık da sıcaklığını yitirir. Dünyalık ne duygu varsa sona erer.
  • Ölünce dirliği (geçineceğini), yorulunca aramalı:
    1. Hayattayken iyi işlerle, salih amellerle uğraşanlar ancak öldükten sonra rahat edebilirler (?)
    2. Yorulana kadar arayalım ki, ölene kadar geçinelim. Çok yorul ama iyisini bul anlamında söylenir: Ölünceye kadar geçineceğini, yoruluncaya kadar ara.
  • Ölünün malı diriye az gelir: Çalışıp emek vermeden miras yoluyla elde edilmiş malın kıymeti pek bilinmez.
  • Ölürse yer beğensin, kalırsa el beğensin*: Ölürse iyi anılması, yaşarsa beğenilen biri olması, anne ve babanın çocukların eğitiminde gözettikleri temel ilkelerden biridir.
  • Ölürüm diyenin üstüne varılmaz: Bir şeyi canı pahasına isteyen hoş görülmeli hatta yardım edilmelidir. Örneğin "ölürüm de onsuz yapamam" diyen birisine karşı çıkmamalı sevdiğine kavuşturulmalıdır (?).
  • Ölüsü olan bir (kırk) gün ağlar, delisi olan her gün ağlar (Ölüsü olan gülmüş de, delisi olan gülmemiş): Ölüp giden aslında dünyanın bütün dert ve sıkıntılarından kurtulmuştur onun adına üzülmek yersizdir, esas dünyada kalan ve onun sıkıntısını çekenler için üzülmek gerekir.
  • Ölüye ağlarlar, deliye gülerler: Yaptıkları aptallıklara çevrelerindekini güldürenler toplumda küçümsenirler.
  • Ölüye gününde ağlarlar:
    1. Matemi çok uzatmamak gerektiğini anlatır.
    2. "Her iş zamanında yapılır, yapılmalıdır" anlamına da söylenir.
  • Ölüyü örtekorlar, deliğe dürtekorlar: Bir insan öldükten sonra geride kalanlar onu kısa zamanda unutuverirler.
  • Acından kimse ölmemiş*: Kişi yoksul olabilir, işsiz ve parasız kalabilir ama aç kalmaz, mutlaka bir geçim yolu bulur.
  • Aç yaşamaktansa tok ölmek yeğdir*: Yokluk ve sıkıntı çeken insanlara yaşamak bazen ölümden beter gelir.
  • Aç ölmez gözü kararır, susuz ölmez benzi sararır*: Yoksulluk insanı öldürmez ama türlü türlü üzüntü ve sıkıntı içinde yıpratır.
  • Açık yara adam öldürmez: Kişi bir derdi olunca bunu herkesten saklamamalıdır. Aksi halde derdine çare bulması çok güçtür.
  • Adama dayanma ölür, duvara dayanma yıkılır: Başkalarına veya dışsal unsurlara tamamen güvenmenin riskli olduğunu ifade eder. İnsanlar kendi ayakları üzerinde durmalı, sürekli başkalarına bağımlı olmamalıdır.
  • Ağaca dayanma kurur, adama (insana) dayanma ölür*: İnsan yapacağı işte başkalarına değil, kendine güvenmelidir.
  • Ağlama ölü için, ağla deli için: Yakınlarından biri ölenin acısı zamanla küllenir ancak bir yakını deli olanın acısı ölesiye kadar zaman dinmez.
  • Anadan doğmak ölmek içindir: Doğum olayı nasıl yaşamın bir gereği olarak kabul ediliyorsa, ölümü de yaşamın bir gereği olarak kabullenmeliyiz
  • Aslan doğan aslan ölür: Temiz, dürüst, yiğit kimseler öldükten sonra da öyle bilinir, kimse arkasından kötü söz söylemez.
  • Aslanın ölüsünden tilkinin dirisi (yeğdir) (Sağ tilki ölmüş aslandan iyidir): Bir insan ne kadar güçlü olursa olsun bir işe yaramadıktan sonra önemli değildir.
  • At ölür, itlere bayram olur* (Atın ölümü itin bayramıdır): Değerli kimselerden birinin ölümü veya görevden ayrılması, kimi zaman aşağılık kimselerin işine yarar.
  • At ölür eyeri kalır, insan ölür eseri kalır: Bilgili, dahi, topluma faydalı işler yapanlar yaptıklarıyla ölümsüzleşir, fakat hayatını boşuna yaşamış, faydalı bir şey üretmemiş kimseler çabuk unutulur.
  • At ölür nalı kalır, yiğit ölür şanı kalır*: Yaşarken iyi işler yapmalı, iyi bir ad bırakılmaya çalışılmalıdır.
  • At ölürse yerine tay geçer: Bir kişinin veya şeyin kaybı durumunda, yerinin hızla doldurulacağını ifade eder. Önemli bir mevki sahibi ölüm veya başka bir nedenle görevi bıraktığında, onun görevi ve yetkileri en yakın yardımcısına verilir.
  • Atın ölümü arpadan olsun*: Zarar verecek ölçüde aşırısına kaçıldığı halde, sevilen bir şeyden vazgeçilemediği zaman söylenir
  • Azrail gelince oğul, uşak sormaz: Azrail ölüm vakti gelenin büyüklüğüne, küçüklüğüne bakmaz.
  • Babası ölen ağa oldum sanır, anası ölen hanım oldum sanır: Başkasının ayrılmasıyla boşalan önemli bir mevkiye gelen kişi o mevkiye kendi çabasıyla geldiğini sanır.
  • Bahanesiz ölüm olmaz (Ecel geldi cihane, baş ağrısı bahane): Sebepsiz yere hiçbir canlı yaşamını kaybetmez.
  • Ben ölürsem büyük kıyamet, karı ölürse küçük kıyamet: Kişinin kendi canı en yakınlarından bile önce gelir.
  • Ben ölürsem yâre ne, yâr ölürse çare ne?: Hep kendi çıkarlarını düşünen kimseler başkalarını da kendileri gibi sanırlar.
  • Ben ne vakit ölürsem kıyamet o zaman kopar: Herkesin kendi yaşamını merkez aldığı ve ölümünün kendi varoluşunun sonu olduğu düşüncesini yansıtır.
  • Borçlu ölmez, benzi sararır*: Borç kişiyi öldürmez ancak hasta edecek kadar üzer.
  • Bu dünya iki kapılı handır, gelen bilmez giden gelmez: Yaşamın geçiciliğini, ölümün kaçınılmazlığını ve insanın bu süreçler üzerindeki kontrolsüzlüğünü vurgular.
  • Bugün dünya, yarın ahiret: Kişi bugün nasıl geleceği için çalışıyorsa, bunları yaparken de doğru yoldan çıkmamalı, ölümü de düşünmelidir.
  • Can çekişmeden ölmek yoktur: Hayatın doğal bir parçası olan ölüm, genellikle kolay ve acısız bir süreç değildir; insanlar genellikle yaşamlarını yitirirken bir mücadele veya sıkıntı yaşarlar.
  • Can çekişmektense ölmek yeğdir*: Bir işte çeşitli sıkıntı ve üzüntülerle karşılaşıp olağanüstü gayret harcamaktansa o işten vazgeçmek daha iyidir.
  • Canlılara gülümsemeyen, ölülere hiç ağlamaz: Hayatta olanlara sevgi ve merhamet göstermeyen birinin, kayıplara da gerçek bir üzüntüyle yaklaşamayacağını ifade eder.
  • Cimri öldü, gönlü ölmedi: Cimriliğiyle tanınan bir kişinin ölmesi, onun içsel tutumlarının veya değerlerinin değişmeyeceğini ifade eder. Kişinin zenginliğine rağmen cömertlikten uzak durmasının kalıcı etkilerini vurgular.
  • Cins kedi ölüsünü göstermez*: Soylu, erdemli kişi, kötü acınacak durumunu kimseye belli etmez.
  • Cümlemizin gireceği kara topraktır: Her canlı yaşamının sonunda ölmeye ve toprağa karışmaya mahkumdur.
  • Çocuk uyuya uyuya büyür, yaşlılar uyuya uyuya ölür: Çocukların büyüme sürecinde uyumanın önemli bir yer tuttuğunu ve bu sürecin doğal bir parçası olduğunu belirtir. Aynı zamanda, yaşlıların da yaşamlarının son dönemlerinde hayata uykuda veda edebileceğini ifade eder.
  • Dil kılıçtan çabuk öldürür: Kişin sarf ettiği bazı sözler karşısındakine çok ağır gelebilir.
  • Diriyi öldürmek kolay, ölüyü diriltmek güçtür: Yaşayan dostlarımıza, yakınlarımıza gereken kıymeti yaşarken göstermeliyiz.
  • Doğduğuna inanır, öleceğine inanmaz: Baz kimseler doğumu ve yaşamı çok doğal karşılar, ama bir gün ölüp gideceklerini bir türlü kabullenmezler.
  • Dostluk görünceye kadar değil, ölünceye kadar olmalı: Gerçek dostluğun geçici olmadığını, zorluklar ve zamanla sınansa da sonsuza dek sürmesi gerektiğini ifade eder. Dostluk, sadece iyi günlerde değil, hayatın her anında sadakat ve bağlılıkla devam etmelidir.
  • Düğünsüz ev olur, ölümsüz ev olmaz: Yaşamın bir çok nimetinden faydalanamayan aile bulunabilir, fakat her aile ölümün acısını mutlaka duymak zorundadır.
  • Dün öleni dün gömerler*: "Bir üzüntü sürdürülmemeli, unutulmaya çalışılmalıdır" anlamında söylenen bir atasözü.
  • Dünya bir kervansaray, konan göçer: Dünyaya gelen her canlı, dünyada misafir gibidir, sonunda ölüm nedeniyle dünyadan ayrılırlar.
  • Dünya ölümlü, gün akşamlı*: Hiçbir durum sürekli değildir, her iyi durumun bir sonu vardır.
  • Dünya (Peygamber, Sultan) Süleyman'a bile kalmamış: İnsan ne kadar zengin, ne kadar güçlü olursa olsun dünyadan göçüp gidecektir.
  • Ecel ne bir saat geri, ne bir saat ileri: Ölümün belirlenen zamanda geleceğini ve bu zamanın ne öne alınabileceğini ne de ertelenebileceğini ifade eder. Kaderde yazılan vakit değişmez; ecel, vaktinde gelir.
  • Ecelsiz kul ölmez: "Hiçbir canlının yaşamı eceli gelmeden sona ermez" anlamına gelen bir atasözü.
  • Eşek ölür semeri, insan ölür eseri kalır*: İnsan öldükten sonra unutulmak istemiyorsa önemli ve büyük başarılar elde etmelidir.
  • Etme bulursun, inleye inleye ölürsün (Eden bulur inleyen ölür)*: Nasıl davranırsan öyle karşılık bulursun.
  • "Evden bir ölü çıkacak” demişler, herkes hizmetçinin yüzüne bakmış: Kötü olaylarda önce zayıf ve güçsüz kişilerden kuşku duyulur.
  • Evinde ölüsü olan bir defa, delisi olan her vakit ağlarmış: Bir yakını ölen kişi ne kadar üzülse de bir süre sonra unutur ve üzüntüden kurtulur. Ama bir evde bir toplulukta cahil  ve akıl noksanlığı olan kişiler varsa oradakiler onun yaptıklarına ömür katlanmak zorundadırlar.
  • Fakirin tesellisi ölümdür: Yoksul insan çektiği sıkıntılardan bıkınca ölsem de kurtulsam der.
  • Gelin girmedik ev olur, ölüm girmedik ev olmaz*: Her eve gelin girmeyebilir ama ölüm kesinlikle girer.
  • Gem almayan atın ölümü yakındır*: Söz dinlemeyen hırçın kişi, davranışının büyük zararını görür.
  • Gençlikte ölüm, ihtiyarlıkta yoksulluk/açlık güçtür: Genç yaşta ölüm ne kadar üzücü ve acıysa, yaşlılıkta fakir ve muhtaç durumda kalmak o kadar zordur.
  • Hasta ol benim için, öleyim senin için*: Kişi kendisi için bir fedakarlıkta bulunan kimseye karşı sırası geldiğinde daha büyük fedakarlıkta bulunur.
  • Hasta yatan ölmez, eceli yeten (gelen) ölür: Hastalanıp yatmak ille de ölüm getirmez.
  • Hepsi yalan, ölüm gerçek: Yaşam boyunca karşılaşılan her şeyin geçici ve önemsiz olduğunu, asıl gerçekliğin ölüm olduğunu vurgular. 
  • Herkes kendi ölüsü için ağlar*: Hiç kimse başkasının acısını içinde duymaz, onun yüreğini sızlatan ancak kendi acısıdır.
  • Hısım hısımın ne öldüğünü ister, ne onduğunu*: Kardeş, kardeşe zarar gelmesini istemez ama onun kendisinden üstün durumda olmasını da kıskanır.
  • Horoz ölür gözü çöplükte kalır*: Yaşanılmış, alışılmış, erişilmiş bir durum veya makam yitirildikten sonra, göz o durum veya makamda kalır.
  • İnsan bir kere ölür (İnsan iki kere ölemez): Her insan bir kere doğar, bir kere ölür. Bu yaşamın değişmez kanunudur.
  • İnsan ölmeden kıymeti bilinmez: Bazen bir insanın değerinin bilinmesi için ölmesi gerekir.
  • İti (köpeği) öldürene sürütürler*: Çığırından çıkmış olan bir işin düzeltilmesi, bu işe yol açan kimseye düşer.
  • İtin ölümü gelirse cami duvarına işer*: Bela arayan belasını bulur. Herkesin üzerine titrediği, kutsal saydığı şeyi kötüleyen, bozan kimse mutlaka kötü bir sonuçla karşılaşır.
  • Kalkanın yerini, ölenin avradını alırlar: Bir kişi herhangi bir nedenle bir makamı ya da görevi bıraktığında, onun yerinin hızla doldurulacağını ifade eder. Bu söz, insanların vazgeçilmez olmadığını ve boşalan her pozisyonun bir başkası tarafından doldurulacağını anlatır.
  • Kel ölür, sırma saçlı olur, kör ölür badem gözlü olur*: Bir kimse veya bir şey yok olduğunda değer kazanır.
  • Kırk yıl kıran olmuş, eceli gelen ölmüş*: Salgın ve öldürücü hastalık da olsa eceli gelmeyen ölmez.
  • Kimse kimsenin çukurunu doldurmaz: İnsan çok sevdiği bir yakını öldüğü zaman keşke onun yerine ben ölseydim diye boş laflar eder ama bu mümkün değildir
  • Kişi ölmekle hatırı ölmez: İnsanlar ölse bile, yaptıkları iyi işler, topluma olan faydaları yaşamaya devam eder ve geride bıraktıkları çevrelerinde saygınlıkları sürer.
  • Korkak insan, ölüden sayılır:
    1. Korkakların tehlike anlarında soğukkanlılıklarını koruyamadıklarını ve bu durumun onları ciddi şekilde zarara uğratabileceğini vurgular.
    2. Korkak bir kişi, düşmana zarar veremez ve bu nedenle düşmanlar onları etkili bir tehdit olarak görmezler ve düşmanlarının onları ölü gibi değerlendirmesine neden olur.
  • Kuduz ölür, amma daladığı da ölür: Aşın hırslı ve sinirleri kimselerin başı dertten kurtulmadığı gibi başkalarının da başını derde sokarlar.
  • Malını yiyen de ölmüş, yemeyen de: Malın dünyadaki geçici değerine işaret eder; mal ve mülkün insanın ölümünden sonra hiçbir değer ifade etmeyeceğini vurgular. Hem malını yiyip harcayanlar hem de biriktirenler, sonunda ölümle karşılaşacaktır ve bu dünyadaki sahiplikleri hiçbir anlam taşımayacaktır.
  • Malıyla gömülmüş yok, götüreceği üç arşın bezdir: İnsan öldüğünde yıkanır, kefenlenir ve gömülür. Kimse malını da yanında götüremez. Bu nedenle yaşarken para, mal, mülk hırsına kapılmamak gerekir.
  • Nasihat istersen, komşunun ölümü: İnsanın ders almak ve hayatın geçiciliğini anlamak için çevresindeki acı olaylara bakmasının yeterli olacağını ifade eder. Başkalarının başına gelenler, insana kendi yaşamında nasıl hareket etmesi gerektiği konusunda uyarı niteliğinde olur.
  • Ne hayata güven, ne ölümden kork: Hayatın belirsiz ve sonlu olduğunu ve ölümün kaçınılmaz bir gerçek olduğunu belirtir. Hayata sonsuzmuş gibi güven duymamak ve ölüme hazırlıklı olmak gerektiğini vurgular.
  • Olacakla öleceğe çare bulunmaz*: İnsanın alnına yazılmış olan şeyler önlenemez.
  • Öküz öldü ortaklık bozuldu*: İki ortak veya taraf arasındaki yakınlığın dayandığı sebep yok olduğunda bu yakınlık da çözülür.
  • Öküz ölür, gönü kalır; yiğit ölür, ünü kalır: Bir şeyin maddi yönü zamanla yok olsa da, değerli olan kısmının kalıcı olacağını ifade eder. Öküzün derisi nasıl kalırsa, yiğitlerin de yaptıkları kahramanlıklarla isimleri unutulmaz (gön: hayvan derisi).
  • Öksüz ölmez, örselenir: "Acı insanı öldürmez ama ağlatır" anlamında kullanılan bir atasözü.
  • Rahat döşeğinde ölmekten, düşman karşısında şehit olmak yeğdir: Onurlu bir ölümün, mücadele etmeksizin yaşanan bir hayattan daha değerli olduğunu ifade eder. İnsan, vatanı, milleti veya inançları uğruna savaşarak ölürse, bu ölümün çok daha anlamlı ve şerefli olduğu vurgulanır.
  • Sebepsiz ölüm olmaz*: Herkesin ölümü için bir neden oluşur, insan öyle veya böyle bir şekilde ölür.
  • Şahit ölür de senet ölmez: Yazılı belgeler mahkemelerde en güvenilir kanıt olarak kullanılır.
  • Uyku küçük ölümdür: "Uyuyan kişinin ölüden farkı yoktur" anlamında söylenen bir atasözü.
  • Uyku ölümün kardeşidir: Kişi uykuda yarı ölü haldedir, dünyadan habersiz savunmasız olur.
  • Vasiyet ölüm getirmez*: Üzülecek bir durum meydana gelirse ne yapılacağını şimdiden kararlaştırmak o üzücü durumun gelmesine yol açmaz.
  • Vurduğunu öldür, yedirdiğini doyur (Verdiğini güldür, vurduğunu öldür)*: Yaptığınız iş, amacın gerçekleşmesini sağlayacak nitelikte tam yapılmalıdır.
  • Yaramdan ölmedim, sonradan öldüm: Kişiyi düştüğü sıkıntı değil başkalarına muhtaç kalmak yıkar.
  • Yarın ölecekmiş gibi ibadet et, hiç ölmeyecekmiş gibi çalış: İbadet sürekli yerine getirilmeli çünkü ölüm pek yakın olabilir. Aynı şekilde çok uzun süre yaşayacakmış gibi çalışıp kazanmaya devam edilmelidir.
  • Yatan ölmez (eceli) yeten ölür*: Hasta olan eceli gelmemişse ölmez; sapasağlam biri de eceli gelmişse sağlıklıyken ölüverir.
  • Yerinden oynayan yetmiş belaya/kazaya uğrar, en küçüğü ölüm: Bir yere yerleşmiş ve orada kendine bir düzen kurmuş kişi istemeden oradan ayrılmak zorunda kalırsa çok büyük güçlükler çeker.
  • Yiğidi kılıç değil, kötü söz öldürür: İnsan bazen haksızlığa, kötülüğe katlanabilir, fakat kötü bir söz, bir hakaret onu yıkmaya yetebilir.
  • Zengin ölürse mezarına taş dikilir, züğürde çalı nişan ederler: Yoksullar öldüklerinde kendilerine mezar taşı bile diktiremezler.


Ölmek ile ilgili birleşik kelimeler


  • Ölü fiyatına: Pek ucuz, ederinin altında: Pazar yerinde o yarılmış karpuzları ölü fiyatına olsun verecek birini bulurdu (C. Çetin). Çizdiği o güzelim resimleri ölü fiyatına almak isteyen birkaç insan dışında kimseler çalmıyordu kapısını. (Y. Odabaşı)
  • Ölü salı:
    1. Teneşir
    2. Tabut
  • Ölü soyucu: Güç durumdan faydalanıp kendine çıkar sağlayan kimse, kefen soyucu: Biz onlara "ölü soyucular" diyoruz. Hiç merhameti yok bu adamların. Zavallı insanların kanını son damlasına kadar sömürüyorlar. (N. Serimoğlu)
  • Ölüm fermanı: Bir kimsenin öldürülmesi hakkında verilen karar ve bunu bildiren yazılı belge: İsyan sırasında onlara da ölüm fermanı çıkmış, temizlik peşinde koşan Musul paşası Mehmet Paşa, onları da düşman ilan etmişti. (M. Uzun)
  • Ölüm kalım (dirim): Her türlü tehlikenin göze alındığı hayati durum: Fakat babam o gün ağlamaklı gözleriyle iç çerek yemin etmişti ki bu zulümden asla kaçmayacaktı. Ölümse ölüm, kalımsa kalımdı babam için. (M. Karabaş)
  • Ölüm kalım meselesi: (deyiminin anlamı)
    1. Hayati önem taşıyan, uğrunda ölümün bile göze alınacağı mesele: An, savaşma anı, mesele ölüm kalım meselesiydi. (H. Latif)
    2. Alınacak önleme göre sonu ya iyi ya da çok kötü olacak bir durum: İşte yarınki ameliyat sanki böyle bir şeydi. İşin ucunda ölmek de vardı kalmak da vardı, mesele ölüm kalım meselesiydi. (Y. Aslan)
  • Ölüm sessizliği: Hiç ses gürültü olmaması: Siperlere geldik. Fakat burada ne fena bir ölüm sessizliği vardı. Bu soğuk sessizliği yüzbaşının sesi bozdu. Kendi askerlerini çağırıyordu... (İ. Naci)
  • Ölümlü dünya: Bir sıkıntı karşısında çok üzülmenin yersiz olduğunu, nasıl olsa her şeyin bir gün yok olacağını anlatır: "Şimdi hani dediğim bey erenler, / Dünya benim diyenler! / Ecel aldı, yer gizledi / Ölümlü dünya kime kaldı? / Gelim gidimli dünya, / Sonu ölümlü dünya." (Dede Korkut)
  • Ölüsü kandilli (kınalı): (argo) Hafif bir sövgü sözü: Ölüsü kandilli dinlemiyor ki, kafamı tüfek dipçiği ile yaraladı (R. Apak). Vay ölüsü kandilli Çoban... Hem de ağanın kendisine karşı gelmiş... (E. Toy). Ulan, a ölüsü kınalı karı!.. Bir yalan soyuyorsun, bari kuyruklu olmasın!.. (Kedi Kitabı)

Soru ve Yorumlar: 1


Atakan Yıldırım:
süperrrrrrrrrrrr
7/4/15 22:02