"Ne" sözcüğü ile başlayan atasözleri deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 0

"Ne" sözcüğü ile başlayan  deyimler ve anlamları


İçinde "ne" kelimesi geçen deyimler, kalıp sözler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Ne akla hizmet (Ne akla hizmet ediyor?): Akılla bağdaştırılamayan, akıl erdirilemeyen bir hareket karşısında "ne düşünüyor da böyle davranıyor" anlamında kullanılan bir söz: Dengesizdik işte! Ben ne akla hizmet bağırdıysam o da o akla hizmet önce boğazımı sıkmış sonra bana sarılarak kahkaha atmaya başlamıştı (B. Çivicioğlu). Tümden insan ziyanlığıydı doğrusu. Ne akla hizmet ediyordu şu Ankara bilmem... Cahillik ne demekti bu zamanda yahu? (M. Başaran)
  • (Oh) Ne âlâ: "Ne iyi, diyecek bir şey yok" anlamında sızlanmayla karışık söylenir: Ona ne olursa olsun... Sen de rahatına bak, oh ne ala, ne ala!" (H. Küçüktülü)
  • Ne âlâ memleket: (Ters anlatımla) Haksızlıkların, yersiz işlerin hoş görülmesi veya hoş görüldüğü ortam: Elin garibini çalıştır. İşini gördür. Sonra da alın terinin üstüne yat. Oh! Ne ala memleket! (H. Karahisar). Hem çalışma hem para iste, ne âlâ memleket.
  • Ne âlem: Yadırganan ancak kızılmayan davranışları olan kimseler için kullanılan bir söz: Ne alemsin be çocuk! Hay Allah güldürdün beni. (A. Soysal)
  • Ne âlemde?: Nasıl, ne yapıyor, nerelerde?: Okul durumun ne alemde? (K. Arslanoğlu). Allah kimsenin başına vermesin, eşini toprağa vermiş, çocuğu burada... Kendisi yaşıyorsa, ne alemde kim bilir... (A. Soysal)
  • Ne alıp veremiyor?: İsteği, sorunu nedir?: Bu adam senden ne alıp veremiyor? (A. Püsküllüoğlu)
  • Ne arar (onda ... ne gezer)?: Onda yoktur: "O daha kendisi çocuk be hocam; onda çocuk ne arar!" (H. Taşkın). Onlarda kültür ne arar?
  • (Bir yerde) Ne arıyor?: Burada, şurada işi ne? Bu saatte burada ne arıyorsun?
  • Ne beis var?: Ne engel var: Ne beis var, söyleyiniz... Ölümden pek fazla çekinen bir adam olmadığımı zannederim ki gösterdim. (R. N. Güntekin)
  • Ne biçim?: Nasıl?: Bu ne biçim iş ki, güya herkesten sakındığını, kendinden sakınmazsın. Bu ne perhiz, bu ne pancar turşusu ki, helâlin olmadığı hâlde kafeslediğini, güya başkalarından koruma edasıyla kafese koymaya kalkışırsın... (N. N. Türk)
  • Ne buyrulur?: "Onun nasıl bir şey olduğunu gördünüz, buna ne diyorsunuz?" anlamında kullanılan bir söz: Dilimi tutaymışım... Yoksa, her yerden kuyruğuma teneke bağlatırlarmış, isterlerse kurtarmayı bildikleri gibi beni yeniden hapse attırmayı da bilir, sürüm sürüm süründürürlermiş! Buna ne buyrulur?" (F. Erdinç)
  • Ne çare: Elden ne gelir: "Su, su," diye bağırmaya başlamış Dünya halkı. Bir çare!... Bir çare!... Çare yokmuş ne çare!... (H. Yıldız)
  • Ne çıkar?: Ne zararı var, ne önemi var: Ne çıkar başında esen bir yel olsam / Saçından bir tel versen ne çıkar / Salınarak gelip karşımda otursan / İki lafın belini kırsak ne çıkar (O. M. Demirci)
  • Ne çiçektir, biliriz: (deyiminin anlamı) "Ne denli yeteneksiz, niteliksiz olduğunu biliriz" anlamında kullanılan bir söz: Ziya Paşa adında bir Türk vardı, O şöyle der "Gülü tarife ne hacet, o ne çiçektir biliriz, iti tarife ne hacet, o ne köpektir biliriz." (M. Işık)
  • Ne de olsa: Eksiği, kusuru olsa bile: Ne de olsa bizden yaşlıdır.
  • Ne dedim de: Yapılan bir şeyden duyulan pişmanlığı belirten bir söz: Ne dedim de onun sözüne uydum, bu işe giriştim (N. Muallimoğlu). Ah ilk gözümün ağrısı efendi. Ah ne dedim de bu işi yaptım, kuruyası aklıma bak. (Abdülaziz Bey)
  • Ne demek?:
    1. Tabii ki, elbette, lafı mı olur?: Bir tiyatrocu gibi abartıyla eğilerek "Hayhay efendim. Ne demek." dedi. (M. Çelebi)
    2. Hiç böyle şey olur mu, ne yakışıksız: Bir müddet düşündü, "Ne demek!?" dedi. "Böyle bir rezalete kim razı olabilir ki?" (R. Özen)
  • Ne demeye:
    1. Ne diye, nasıl bir düşünceyle, hangi maksatla, niçin?: "Peki sen ne demeye geldin o zaman, ne demeye geldin de şu koca demir yığınını buraya diktirdin?" (F. Kılınçarslan)
    2. Hangi anlama?: "E, yaşlı bir adamın yanında öyle deyince, ne demeye geliyor?.." "Ne demeye?.." "'Siz de ölmediniz bir türlü!..' diye anlamaz mı?" (N. Tosuner)
  • Ne demezsin: Olumsuz şeyler karşısında alay yollu kullanılır: "Kim bilir ne meraklı hatıralarınız vardır?" " Ne demezsin birader, roman! Hem nasıl? Başı, sonu belirsiz bir roman! (İ. Tarus). "Bence öylesin. Farklısın" "Ya, ne demezsin! Çok farklıyım. Koca göbeğim ve tel kadayıf gibi saçlarımla herkesten farklıyım!" (N. Acu)
  • Ne denir?: Şaşılacak bu durum karşısında söyleyecek söz kalmadı: Hepiniz oturduğunuz dalı kesiyorsunuz. Hem de birbirinizle yarışırcasına.. Ne denir size. Daha ne denir? (C. R. Gürsoylu)
  • Ne denli: Ne kadar: Bir sanatçı ne denli çok beceriye sahipse, iletişim kurmasının o denli kolay olabileceğini söylemeye gerek yok. (Ö. Eroğlu)
  • Ne dese beğenirsin?: Beklenmeyen bir söz söylenildiğinde kullanılan bir söz: "Evlendiğim gün zam istedim işveren vekilinden... Ne dese beğenirsin?" "..." "Evlenirken bana mı sordun, demez mi?" (R. Enis)
  • Ne desen boş: Ne söylenirse söylensin faydasız, bir sonuç vermez: Halden anlamayandan hayır gelmez, ne desen boş! (B. Aksoy)
  • Ne diye?: Nasıl bir düşünceyle, niçin?: Kadın anlamıştı, biliyordu ne diye açmadığını ya, sırası mıydı? (O. Kemal). Ne diye korkacakmışım yarından, yarına Allah kerim... (A. Nesin)
  • Ne fayda: İş işten geçtikten sonra boş önlemler işe yaramaz: Gafil gezme şaşkın bir gün ölürsün / Dünya kadar malın olsa ne fayda / Söyleyen dillerin söylemez olur / Bülbül gibi dilin olsa ne fayda (Kul Himmet)
  • Ne gam: Üzülmeye gerek yok: "Seni gördüm ya ölsem ne gam" (A. Bayraktar). "Bizi Allah görüyor, kimse görmese ne gam!" (S. R. Yazıcılar). "Dünya tufana yakalansa, sana ne gam!" (S. Şirazi)
  • Ne gezer: Bulunmaz, yoktur: Ona şöyle eşi benzeri olmayan bir hediye alsam versem ama o hediyeyi alacak para ne gezer bende. (O. Kömürcü)
  • Ne gibi?: Nasıl, ne türlü?: "Senin için çok kötü planlar yapıyorlar." "Ne gibi? Hayırdır kız? De bakam ne duydun?" (K. Doğan)
  • Ne gözle (bakmak): Hangi düşünce ile, nasıl bir görüşle: "Bize orada ne gözle bakarlar kim bilir!" dedi. "Ne gözle bakacaklarmış? Siz nikâhlı değil misiniz?" (S. Ali). Kim bilir beni ne gözle görüyor? (A. Adıgüzel)
  • Ne güne duruyor?: (Bir kişi, bir şey) Kendini göstermenin, işe yaramanın tam sırası: Baban ne güne duruyor.
  • Ne günlere kaldık: Ortamın, düzenin kötülüğünden yakınmak, eski günlere duyulan özlemi anlatmak için kullanılır: Ne günlere kaldık, gençler yaşlılara saygı göstermiyor.
  • Ne haber:
    1. Herhangi bir bilgi var mı?: "Davadan ne haber?" "Önemli bir haber yok daha." (C. Kudret)
    2. Ne var ne yok?: "Eeeee ne haber?" "Ben iyiyim, asıl senden ne haber?" "İyi diyelim." (S. Bülbül)
    3. (argo, alay) Dememiş miydim, bak nasıl dediğim çıktı: Artık işim bile var, ne haber? Büyüdüğümde önemli biri olacağım, seni de yanıma hizmetçi olarak alacağım." (A. Akal)
  • Ne hacet: Gereksiz, gerek yok, ne gereği var: Sen varsın yanımda daha ne olsun, / Şiire, şarkıya, saza ne hacet / Güldükçe yüzünde güller açıyor, / Nisana, mayısa, yaza ne hacet. (K. Erzurum)
  • Ne haddine!: Ona mı düşmüş, ona mı kalmış, ona düşmez: Böyle şeyler söylemek onun ne haddine!
  • Ne hakla?: Nasıl oluyor da, nasıl olur da, kendinde hangi yetkiyi görerek?: Ne hakla? Bana bunu ne hakla yapıyor? Ben ne yaptım? Ben herkesin oyuncağı mıyım? (S. Ali)
  • Ne halde?: Hangi durumda?: Ordularımızın ne halde bulunduğunu biliyorsunuz. Bununla beraber dayanmaya çalışıyoruz. Tâ ki müşterek bir barışa varalım. (E. Subaşı)
  • Ne halin varsa gör (ne hali varsa görsün): Söz dinlemediği ya da aykırı işlere yeltendiği için kendi haline bırakılsın, ne yaparsa yapsın: "Gerçekçi ol dedik, bir dayak yemediğimiz kaldı. Aman ne halin varsa gör. Sonra gelip ağlama bana bu erkekler neden böyle diye, dinlemem." (S. Yeşildağ). Israr edersem isyanı tepe yapıyor. Bıraktım ben de sonunda, ne hali varsa görsün, bana ne. (P. Sultas)
  • Ne hikmetse (hikmettir):
    1. Sezildiği halde bilmezlikten gelinerek anlatılan durumlarda kullanılır: Ne hikmetse her biri kendiliğinden geliyorlar Başsavcılığa ve ne hikmetse her biri de birer gün arayla geliyorlar ve de ne hikmetse gelmelerinden bir gün önce de bu kişilerin kimlik bilgileri inceleniyor (R. F. Güzel). Ne hikmettir, bilinmez: şoför içer, araba sarhoş olur. (A. N. Asya)
    2. Bilinmeyen bir sebepten ötürü anlamında söylenir: Her ne hikmetse durup durup Mükerrem Bey'in ölümünü düşünmekten kendimi alamıyorum (Kolektif). Ne hikmetse bir kere bile şapka giydiğini görmemiştim (S. G. Özeren). Ne hikmettir bilinmez, ne heybelerdeki yiyecekleri bitiyordu ne de kırbalarındaki suları. (Ç. Ata)
  • Ne idiği (idüğü) belirsiz: Hakkında yeterli bilgi bulunmayan, ne olduğu, soyu sopu belirsiz kimseler ve şeyler için söylenir: Hangi milletten olduğu ve ne idiği belirsiz kimselerden seçilen devlet adamları idaresizlik, hırsızlık ve hainlik yollarında birbirleriyle yarış ediyorlardı (F. Köprülü). Ben, geleyim dedim; evimizin çevresinde polis mi, düşman mı ne idüğü belirsiz adamlar dolaşıyordu. (S. Kocagöz)
  • Ne imiş? (neymiş?): "Güya" anlamında, duyulanın değerli bulunmadığını anlatır: Kimisi de İstanbul'a hayatında hiç gelmemiştir ama nedense İstanbul'u sevmez! Neymiş efendim çok kalabalıkmış, neymiş efendim trafik varmış. (E. Dinç)
  • Ne ise (neyse): Olan oldu, artık bunun üstünde durmayalım: Neyse, bari bundan sonra dikkatli ol.
  • Ne istediğini bilmek: Amacını kesin ve kararlı bir biçimde belirlemek: Gözlerindeki o çaresiz, ne yapacağını bilemez bakışların yerini kararlı, ne istediğini bilen bakışlar aldı. (B. Aksun)
  • Ne iyi!: Mutluluk ve beğenme anlatan bir söz: Yüzünde bu efsaneye inanmak ihtiyacı ile kıvrandığını gösteren bir mana vardı. "Ne iyi," dedi... (Ş. N. Başar)
  • Ne kadar:
    1. Hangi miktarda, ne ölçüde: Eski uygarlıkları öğrendikçe çağdaş, gelişmiş denen bugünkü yaşamın kirliliğinden nefret ediyordu. Ne kadar makine o kadar ölüm. Ne kadar para o kadar savaş. Ne kadar teknoloji o kadar hastalık... (Kolektif)
    2. Çok, oldukça: Onlarla birlikteyken ne kadar güzeldi ve şimdi ayrıldık, ne kadar kötü oldu. (M. Abad). Hasanı kirli uçurumlardan kurtarmak için ne kadar çalıştım, ne kadar yoruldum, ne kadar bittim... (Ş. N. Başar)
  • Ne kadar olsa: Ne de olsa, sonuçta, neticede: Doğru söylüyorsun, onlar ne kadar olsa senin akrabandır, ne kadar olsa onlara alışmışsın. (P. Safa)
  • Ne kadar varsa: Hepsi, tamamı: "Yollayın bundan ne kadar varsa!" dediler. (B. Kara)
  • Ne karın ağrısıysa: Sevilmeyen, sıkıntı veren (kişi, şey): Bu pıtırdayan şeytanlar murabiye midir, kurabiye midir, matmazel midir, müptezel midir, ne karın ağrısıysa işte o karının fistanından dökülüyor (H. R. Gürpınar). "Kız sen, fezof mu, filizof mu, ne karın ağrısıysa, öyle olmuşsun!" "Sâdece görüyorum, düşünüyorum, hepisi bu kadar!" (Hekimoğlu İsmail)
  • Ne mal olduğunu bilmek (veya anlamak): Birinin nasıl bir (kötü) nitelikte, yetenekte ve kişilikte olduğunu bilmek, kestirmek: "Mazlum Bey'in ne mal olduğunu çoktandır biliyorduk elbette. Bir şehir hayduduydu. Hani mafya derler ya, işte öyle. Tefecilik, karaborsa, rüşvetle iş gördürme, çek ve senet tahsil etme..." (M. Savaş). Ama tahkikatımı yaptıkça, senin ne mal olduğunu anladım. Ve suç üstü yakalamak için, müsait zamanı kolladım! (T. Akansu)
  • Ne malum: "Nerden biliyorsun, belki de öyle değil!" anlamında kullanılan bir söz: Levent'le olmadığı ne malum? Onunla ya da onun ardından bir odaya çıkmadığı ne malum? Hatta onu öldürmediği ne malum? Bana, baştan sona uydurma bir öykü anlatıyor olabilir. (P. Kür)
  • Ne mene (menem): (halk dilinde) Ne çeşit, ne türlü (olumsuzluk bildirir): Tarihine sahip çıkmamak ne menem bir mantıktır ki çıktığı her sahnede ebediyen var olmasına yetecek kerte alkış alır? (Karabatak). Ne mene bir konuşma bu böyle? Konuyu nerelere getirdiniz?
  • Ne mutlu: İftihar edilecek veya insana mutluluk verecek şeyler için kullanılır: Ne mutlu, adı güzel anılanlara. Ne mutlu, kendisine düşen hisseleri alıp; bu hayattan karlı çıkanlara. (M. S. Kafalı)
  • Ne mümkün: Olacak şey değil, imkansız: Ölüme kardeş gibi ısınmak istediler. Fakat ne mümkün ölüme ısınmak, ne mümkün! (D. Başaran). Ne mümkün görüp de sevmemek seni / Mümkün mü bilip de unutmak seni
  • Ne münasebet!: Hiç öyle şey mi olur: Ne münasebet! Benim sana soracağım şeyi sen bana soruyorsun (P. Safa). "Hiç çaresiz kalmamışsın sen!" "Ne münasebet! Herkes kalır." "Yokluğu tanımıyorsun..." "Kim demiş! Zembille inmedi ya kucağıma, sahip olduğum şeyler." (R. Yıldırım)
  • Ne o?:
    1. Ne var, ne oluyor?: Ne o hoca, bakıyorum yine buradasın (K. Arslanoğlu). Ne o, yoksa evden mi atıldınız?.. Ne o? Daldın gittin?
    2. Öyle mi?: Ne o, beğenmedin mi? dedi (A. Nesin). Ne o! Kıskandın mı yoksa? (H. Gostak)
  • Ne olacak!:
    1. Ne değeri var, önemi yok: Ben bir insan olarak buna üzülüyorum. Yoksa beni övseler ne olacak, yerseler ne olacak?
    2. Küçümseme, beğenilmeme, hafife alma yollu söylenir: Ne olacak, yaşamanın sonu hep ölüm işte... (Ö. Seyfettin)
  • Ne olduğunu bilememek: Şaşırmak, aklı başından gitmek: Şaşkındı, ne olduğunu bilemedi. Korktu sonra. Kendinden korktu. Olanlardan korktu. Ellerini göğe kaldırdı: "Allah'ım" dedi. "Bu ne haldir? Başıma neler geldi?" dedi. (F. Duman)
  • Ne oldum delisi (olmak): Ummadığı bir servet, durum veya mevki nedeniyle sonradan görüp de şımarmak. Ne oldum delisinin görgüsüzlüğü, siyaset sahnesinde "defile"ye başlıyor, "podyum" da boy göstermeye can atıyor (İ. Selçuk). Bizim ki maldan dolayı ne oldum delisi olmuştu ya, kendisi gibi mala mülke düşkün, malını mülkünü tanıtmakta zevk alan bir sürü servet delisi arkadaşlarını çağırmış, ziyafet vermiş (B. Ayaz). Ne oldum delisi olanlar, olmamaları gereken yerde olduklarını unutanlardır.
  • Ne olur (ne olursun, nolur): Rica ederim, lütfen, yalvarırım: Ne olursunuz, bunu müdüre söylemeyin.
  • Ne olur ne olmaz: Her ihtimale karşı: Hayat bu. Ne olur ne olmaz. Bir güvencem olsun istedim. (Ş. Arslan)
  • Ne olurdu (nolurdu): Özlem ve esef ifade eden temenni sözü, keşke: Ne olurdu sözümü dinleseydin.
  • Ne olursa olsun: "Her durumda, olumlu veya olumsuz bütün şartlarda" anlamında kullanılan bir söz: Sonuçları ne olursa olsun, razıydı. Yeter ki, her dokunduğu şey altın olsundu. (A. Ünver)
  • Ne oluyor?: Ne gereği var veya ne karışıyor?: Ona ne oluyor? Konuşmaya, karışmaya ne hakkı var? (A. İlhan)
  • Ne pahasına olursa olsun: Her şeyi göze alarak, her şeye razı olarak: Her şeyi geride bırakıp vatan uğruna ne pahasına olursa olsun savaştınız. Biz ise hiç sıkıntı çekmeden sizin kazandığınız vatanda yaşayıp gidiyoruz. (İ. Sarı)
  • Ne söylüyorsun?:
    1. "Söylediğine dikkat ediyor musun?" anlamında kullanılır: Ne söylüyorsun ayol? Çıldırtma beni. (P. Safa)
    2. "Gerçek mi? Doğru mu?" anlamında söylenir: "Evimizde bir facia geçti." (Gözlerini açarak) "Ne söylüyorsun?" "Evet... Bir facia... Hem de maalesef bu faciada zalim rolünü bizim aile oynadı." (R. N. Güntekin)
  • Ne şüphe: "Elbette, tabiî, şüphesiz" anlamında tasdik sözü: Biz bir vücuduz, ne şüphe!... (A. Hamit). "Her şeyi yaratan Allah değil mi bire zındık." "Tabiî efendim. Öyle, ona ne şüphe." (M. F. Oğuz)
  • Ne var:
    1. Ne istiyorsun, ne oluyor?: "Hemşerim, bana söyle, ne var?" (Ö. Seyfettin)
    2. Ne olur, ne çıkar?: "Sen de onunla birlikte gidiversen ne var"
  • Ne var ki: Ama, fakat, lakin: Yazmak ve düşünmek istiyorum. Ne var ki, bu garip boşlukta ne yazı yazacak kâğıt, ne de kalem var. (Ş. F. A. Hilmi)
  • Ne yalan söyleyeyim: Doğrusunu söylemem gerekirse: "Valla ne yalan söyleyeyim kardeş, Allah'ın bildiğini senden saklayacak değilim ya, öyle bir kürküm olsun isterim doğrusu..." (A. Nesin)
  • Ne yaparsın (ki): Ne çare (ki): Beni kızdırınca kontrolden çıkmış olabilirim; ne yaparsın, ben böyleyim işte (H. Taşkın). Fakat ne yaparsın ki büyük makam sahibi birisini gördüm mü ellerim kendi kendine kavuşuyor. (A. Ağaoğlu)
  • Ne yapıp yapıp: Her ne pahasına olursa olsun, bir yolunu bulup: Ne yapıp yapıp ona yardım etmeliyiz.
  • Ne yaptığını bilmemek: Aklı başında olmadığından bilinçsizce davranmak: Adam günlerce, afallamış ve ne yaptığını bilmez bir halde dolaşıp durdu. (Kolektif)
  • Ne yazar: "Hükmü olur mu? Değeri var mı?" anlamında kullanılan bir söz: Hak sonuçta galip gelecekse / Eşkıya, zorba olsan ne yazar / Deccal olsan ne yazar / Sana cehennem yazılmış / Dünya senin olsa ne yazar (H. İ. Genç)
  • Ne yazık ki: Üzülerek belirtelim ki: Şayet bunları yapmazsan ne yazık ki, zamanla bizim gibi olacaksın. Değer verdiğini düşündüğün şeyleri hiç koruyamayacak, savunamayacaksın. (K. E. Özmen)
  • Ne yüzle: Hiç utanmadan, sıkılmadan: Belimdeki kılıç, cihâd-ı fîsebîlillâh için kuşanılmıştır. Eğer vazîfemi îfâ etmeyecek olursam ne yüzle huzûr-u Hakk'a çıkarım. (S. Ayverdi)
  • Nedir ki:
    1. Şu var ki, ne var ki: Nedir ki sevgi, içinizde varsa bulur karşılığını. (Kolektif)
    2. Hangi nedenle?
    3. Önemsiz, değersiz, ne önemi var?: Gezegenin tarihinde insanlık dediğin nedir ki? Şunun şurasında kaç yıldır bu gezegende yaşıyoruz? (S. Ertekin)
  • Neme gerek:
    1. Bu işe karışmam, beni ilgilendirmez, üstüme vazife değil: Neme gerek? Durup dururken başıma iş açılmasını istemiyorum doğrusu.
    2. Bana lazım değil, gerekmez: Her türlü nesneye aşıksın gönül / Çalıp eğlenmezsem saz neme gerek / Her güzelden birer hissi umarsın / Gülüp oynamazsam kız neme gerek (Aşık Veysel)
  • Neme lazım:
    1. Üstüme vazife değil, bu işe karışmak istemem, beni ilgilendirmez: Aksaklıkları görüp de neme lazım deyip geçmek, hiçbir Müslümana yakışmazken, bilmem neden susup kalınır? (M. Z. Kotku)
    2. Doğruyu söylemek gerekirse: Neme lazım, bunca zamandır birbirimize alıştık, ayrılık güç olacak! (A. H. Eken)
    3. Ne olur ne olmaz: Tamam, torunusun anlıyorum ama polis lazım. Neme lazım, içerde neyle karşılaşırız, bilemeyiz. (S. Ünal)
  • Neler de neler, maydanozlu köfteler: "Akla gelmedik şaşılacak şeyler" anlamında kullanılan bir söz: — Aaaa, neler de neler... Maydanozlu köfteler... Üç gün üç gece anlatsam yine de bitmez (H. R. Gürpınar)
  • Neler neler: Çok ve çeşitli şeyler: Doğrusu şaşkın ve aciz bakakalmıştım. Büyük okullardan çıkıp ilim ve fen adamı olanlar neler neler icat etmişler... (B. Özdeniz)
  • Nesi oluyor?: İki kişi arasındaki yakınlık veya akrabalık bağını öğrenmek için söylenir: — Beyin nesi oluyor o kadın? (Y. Atılgan)
  • Nesi var nesi yok: Varı yoğu, bütün serveti: Can maldan tatlı. Herkes nesi var nesi yok, efenin önüne döktü. (Ö. Seyfettin)
  • Nesine: (oyunlarda, özellikte lades'te) Ne karşılığında?: Lâdes kemiğinin iki ucundan tutup durdular: — Nesine? — Nesine istersen. Sen söyle! (Y. Z. Ortaç)
  • Neye uğradığını bilememek (şaşırmak): Beklenmeyen, üzücü, sarsıcı bir durumla karşılaşmak: Öylesine saldırdılar ki, düşman feleğini şaşırdı, neye uğradığını bilemedi. Aslında bu denli şiddetli bir tepki ve hücum beklemiyorlardı. (İ. Çolak)
  • Neye yarar: Artık ne faydası var, iş işten geçti: Şimdi artık yalnızım / Ağlamak neye yarar
  • Neyin nesi: Ne demek oluyor, nereden çıkmış?: Bugün burada, bu kalabalık neyin nesi? (E. Sarı)
  • Neyin nesi kimin fesi?: Kim olduğu, nasıl biri olduğu bilinmiyor: Bir çiftlik satın almıştı. "Neyin nesi, kimin fesi" olduğunu bilen yoktu. Çeşitli söylentiler çıkmıştı hakkında. (Y. Bahadıroğlu)
  • Neyine: Bir şeyin bir kimseye göre olmadığını anlatır: "Bu yaştan sonra seyahat senin neyine. Vallahi kemiklerim ağrıdı." (S. Ertekin)
  • Neyleyim (neylersin): "Ne yapayım, elden ne gelir?" anlamında kullanılan bir söz: Abayı, kaftanı, şalı neyleyim / Maviyi, pembeyi, alı neyleyim / Yâr için açmayan gülü neyleyim / Neyleyim cihanı canan olmazsa (A. Efe). Kader beni böyle yaptı neyleyim. (C. Çınkır)
  • Neymiş: Söylendiğine göre, güya: Neymiş, sevineceklermiş, neymiş, gazetede resmini göreceklermiş. (G. Gencer)


"Ne" sözcüğü ile başlayan atasözleri ve anlamları


İçinde "ne" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:

  • Ne dilersen eşine (komşuna), o gelir başına: (atasözünün anlamı) Yakınların için iyi şeyler dile ve yap ki, onlar da senin için iyi şeyler dilesinler, yapsınlar. (→ Hayır dile eşine...)
  • Ne doğrarsan aşına, o çıkar kaşığına: İnsan nasıl ve ne yaparsa sonuçta da ondan o ölçüde yararlanır.
  • Ne edersen (yaparsan) et (yap), insafı elden koma (bırakma)!: İnsanın her zaman Hakka ve adâlete uygun davranması, vicdanına göre hareket etmesi ve merhametli olması gerektiğini anlatır.
  • Ne ekersen onu biçersin (Ne edersen onu bulursun): "Nasıl davranırsan öyle karşılık görürsün" anlamında kullanılan bir söz.
  • Ne gelirse kula Hak'tan gelir: Allahü Teala'nın tüm olan bitene hakim olduğunu anlatır.
  • Ne ise işin, odur düşün: İnsanın işi ve istekleri neyse devamlı o konuda hayal kurar ve düşünür.
  • Ne istersen Allah'tan iste: İnsanlara el açmaktansa Yüce Allah'tan istemenin insan onuruna daha yakışır olduğunu anlatır.
  • Ne kadar ekmek, o kadar köfte: Bir işin ne kadar iyi ve verimli olacağı eldeki olanaklara bağlıdır.
  • Ne kadar hızlı koşsan kaderini geçemezsin: İnsanın hayatına yön vermede sınırlı kaldığını anlatır.
  • Ne olduysa oldu, besliyemedik öldü: İnsan bazen elinden gelen her şeyi yapsa da istemediği sonuçlarla karşı karşıya kalabilir.
  • Ne olsa gelir Felek'ten, deveyi geçirir elekten: Olmayacak gibi görünen işlerin olabileceğini, başa gelmeyecek gibi görünen işlerin başa gelebileceğini anlatır.
  • Ne verirsen elinle, o gider seninle: Bu dünyada fakirlere ve hayır işlerine yardım edersen, öte dünyada karşılığını görürsün.

Ayrıca bkz.: "Ne öyle ne böyle" anlamında atasözleri ve deyimler