Kan |
- Damarların içinde dolaşarak hücrelerde özümleme, yadımlama görevlerini sağlayan plazma ve yuvarlardan oluşmuş, yaşamın sürmesini sağlayan kırmızı renkli sıvı.
- Soy, nesil, ırk: Gidenler de benim kardeşim... Benim kanımdan, benim soyumdan, benim gibi Türk... (A. Candar)
Kan ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "kan" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
( atasözlerine geç )- Kan ağlamak: (deyiminin anlamı) Büyük bir üzüntü içinde bulunmak: Uhud'da oğlunu şehit vermişti. İçi kan ağlıyordu. (M. Şakir)
- Kan akıtmak:
- Bir ibaret olarak kurban kesmek: Musibeti defetmek için kan akıtmak gerekirmiş, biz de kararımızı verdik varış limanında kurban kesip etini de dağıtacağız. (M. Öz)
- Adam öldürmek: Zira haksız yere kan akıtmak kadar musibet sebebi, vahim netice ve nimeti yok eden bir şey yoktur. (S. M. Belhi)
- Kan akmak: Kanlı çarpışma olmak: Kan aktı, kana kan karıştı, kan kan ile yoğruldu... Kansızın mermisiyle toprağa düştü canlar... (T. S. Karatepe)
- Kan alacak damarı bilmek: Kimden çıkar sağlayacağını kestirmek: Onu bilirim; O, ne hinoğlu hindir! Kan alacak damarı, yiyecek yeri bilir... (N. Öztürk). Cadı değil mi, nabza şerbet vermesini de bilir, kan alacak damarı da... (Y. Ölmez)
- Kan başına sıçramak (beynine çıkmak): Pek sinirlenip öfkelenmek: "Ne münasebet!" Kan başına sıçradı. Kaşlarını çattı. Gözlerini zavallı, şaşkın yörük delikanlısının üstüne dikti: — Baban kim be? (Ö. Seyfettin)
- Kan boşanmak: Hızlı ve çok kanamak: "Ya Allah, ya bismillah!" dedi, bıçağı sürdü. Oluk gibi kan boşandı hayvandan. (K. Bilbaşar)
- Kan çanağına dönmek: (Gözler ağlamaktan veya başka bir sebeple) Kıpkırmızı olmak, kanlanmak: Saçı başı dağılmış, ağlamaktan gözleri kan çanağına dönmüş, hatta şuurunu yarı yarıya kaybetmişti. (H. Tokak)
- Kan çekmek:
- Herhangi bir yönüyle yakınlarına benzemek: Babanızın veliahdı olmanız da boşuna değildir. Hiç kuşkusuz kan çeker, gün gelecek dört yaşındaki karındaşınızda büyük bir devlet adamı olacaktır. (H. Bayraktar)
- Birinde aynı kandan olan insanların yakınlığını duymak: Hani derler ya, kan çeker imiş, gönül akar imiş!
- Kan çıkmak: Kan dökülmek, cinayet işlenmek: "Biz de namus her şeydir bacım. Bak insan her şeyi affeder de işin içine namus girdi mi kan çıkar..." (Ö. Tekdemir)
- Kan dökmek: Ölüme yol açmak, cana kıymak: Her devirde insanlar sudan sebeplerle birbiriyle savaştı, vurdu, kırdı, öldürdü, kan döktü, zulüm ve sömürü aldı başını gitti her çağda. (V. Karanfil)
- Kan etmek: Öldürmek, kan dökmek: Kan edene kanun ederler (Atasözü)
- Kan gelmek:
- Kanamak: Öksürük ile birlikte ağzından kan geldi. (H. Adıgüzel)
- Canlanmak: Yüzü gözü açıldı, yanaklarına kan geldi çocuğun. (Ş. Yaşar)
- Kan gövdeyi götürmek: Çok kan dökülmek, çok insan ölmek: Savaş gittikçe kızışıyor, kan gövdeyi götürüyordu. (M. Niyazi)
- Kan gütmek: Kan dökerek öç almak istemek: Karısının ölümünü unutamıyor, kan güdüyordu. (Y. Kemal)
- Kan istemek: Öldürülen bir kimsenin öcünün alınmasını istemek: Kralları da kana karşı kan istiyordu. (G. Şahin)
- Kan kaybetmek:
- Herhangi bir nedenle vücuttan çok kan akmak: Manas'ın koynu kanla dolu idi, çok kan kaybetmişti, kuvvetten düşmüştü. (A. İnan)
- (mecazi) Güçsüzleşmek, etkisini kaybetmek: Edebiyatsa okuyucu kaybetti, kan kaybetti. (Kolektif)
- Kan kusmak (kusturmak): Çok eziyet görmek (çektirmek): Kan kustu gönül, zehirlendi sahte yüzlerden, sahte hislerden (A. Dutar). Ölmedik bir tarafımız kalmadı. Hepimize kan kusturdu, kan... Allah'a şükür, yine ucuz kurtulduk. (H. R. Gürpınar)
- Kan kusup kızılcık şerbeti içtim demek: Çok eziyet çektiği halde durumunu iyi göstermek: Âdem Bey, acılarını, dertlerini ve şahsi sıkıntılarını içinde halletmeye çalışan, kan kusup kızılcık şerbeti içtim, diyen bir adamdı. (N. Sanlı)
- (aralarında) Kan olmak: Aralarında kan davası bulunmak: Ama biliyorsunuz, Battal'la aralarında kan var. (A. Sayılgan)
- (vücudun bir yerine) Kan oturmak: Bir damarın çatlamasıyla sızan kan, dokular arasına akıp birikmek: Çocuğun alnının orta yerinde kan oturmuş bir şişlik vardı. (O. T. Özdemir)
- Kan revan içinde: Her yanı kana bulanmış: Herkes perişan, herkes kan revan içinde, ama herkes gururluydu. (İ. Bertan)
- Kan tepesine çıkmak: Çok sinirlenmek: Doğru, dosdoğru bir soruydu hakçası ama, gene de kızdı o kuru karıya. Kan tepesine çıktı. (O. Kemal)
- Kan ter içinde kalmak: Pek çok terli, yorgun ve bitkin bir durumda olmak: Uğraştık, çabaladık, kan ter içinde kaldık ama, nihayet ayağımız düze bastı...
- Kan tutmak: Kan görünce bayılmak: "Tut tut!" dedi Bahar. "Kan tutuyor bunu. Düşüp bayılırsa kafasını falan çarpmasın." (S. Özcan)
- Kan tükürmek:
- Ağzından kan gelmek: Ağzına yediği yumruğun ardından yere kan tükürdü. (Ş. Ceviz)
- Çok sıkıntı çekmiş olmak: Ninemin hakkı ödenmez, kan tükürerek büyüttü beni...
- Kan vermek: Hastaya, yaralıya nakil için kan aldırmak: "Birisi zorla iki ünite kan verdi, o kanlar sayesinde kızınız toparlandı," dedi. (Z. Genç)
- Kana bulamak:
- Çok adam öldürmek, hunharca davranmak, zulmedip cana kıymak: Kiralık kurşun ve bombalarla göz diktiği toprakları insafsızca kana buladı. (A. Akın)
- Kan içinde bırakmak: Gömleği sandıktan çıkarıp kana buladı. (O. Koca)
- Kana kan istemek: Öldürülen birinin intikamını almak için öldürenin veya bir yakınının öldürülmesini istemek, intikam peşinde koşmak: Pek çok zarar verildiği halde bunu yeterli görmüyor, kana kan istiyordu. (O. M. Yorgancıoğlu)
- Kana susamak: Öldürme hırsı duymak: Rumlar Türk köylerine kana susamış caniler gibi baskınlar yaparak sivil halkı öldürdüler. (M. A. Ürük)
- Kanı ağır: Davranışları yavaş olan, beğenilmeyen, birlikte olmaktan hoşlanılmayan kişi: Temizliğine temiz... Gelgelelim çok kanı ağır... Şöyle bir aceleye gelip derlenip toplanmak onun için değildi... (M. Yesari)
- Kanı bozuk: İyi bir soydan gelmeyen, kötü tanınmış, soysuz: Bunlar daima kanı bozuk, sütü bozuk, yeri yurdu belirsiz, soyu sopu şüpheli ve Türk olmayan kimselerdir. (F. Yaşlı)
- Kanı çekilmek: Hayatiyeti azalmak, canlılığını kaybetmek: Sonra bütün bütün güçten düştü, kanı çekildi, gözlerinin son feri de söndü. O asil ruhunu teslim ederken son sözleri "Emri yerine getiremedim!" oldu. (Z. Aygül)
- Kanı donmak: Dehşete düşmek, donakalmak, çok şaşırmak: O an gördüğü şey karşısında kanı dondu, nefesi kesildi. Hani yüreğin ağzına gelir ya, öyle bir duyguydu... (G. Aktürk)
- Kanı ısınmak: (Birine karşı) Yakınlık duymak: Sanki kendi çocuğuymuş gibi, ona iyice kanı ısındı, kalbi tekrar sevgiyle atmaya başladı. (Seçme Öyküler)
- Kanı içine akmak: Derdini dışa vuramamak: Ne isyan, ne hiddet, ne de hatta gözyaşı.. Kanı içine akıyordu... (H. N. Zorlutuna)
- Kanı kaynamak:
- Coşkun ve yerinde duramaz olmak: Artık delikanlı olmuştu, kanı kaynıyordu. (A. Soysal)
- Birini çabucacık sevmek: Birden kanı kaynadı Hamza'ya. Korkusu da tamamen gitmişti artık. (A. Saraç)
- Kanı kurumak: Çok üzülmek, içi tükenmek, usanmak, bıkmak: Hırsından, hıncından, kin ve garazından yandı tutuştu. Bağrı eridi, kanı kurudu. (A. Say)
- Kanı pahasına: Yaralanmasına ya da ölümüne mâl olarak veya göz önünde bulundurarak: II. Abdülhamit'in cevabı şu şekildeydi: Ülkemin bir çakıl taşını bile satamam. Çünkü o benim değil halkımındır. Bu devlet onu kanı pahasına aldı, kanı pahasına yaşattı. Birilerinin gasp etmesine izin vermeksizin kanımız pahasına da koruruz...
- Kanı sıcak (Sıcak kanlı): Sevimli, kendini çabuk sevdiren, varlığından hoşlanılan: Aman, bu, tatlı dilli, güler yüzlü, mültefit, kanı sıcak kadın kimdi?.. Öyle sıcak sıcak konuşuşu vardı ki insanın alıp kalbine can evine bastırası geliyordu. (A. H. Eken)
- Kanı temizlenmek: Öldürülenin arkasından, öldüren kişi veya yakınlarından birini öldürerek öç almak: Babanın akan kanını temizledi. Benim küçük kardeşimin, amcasının, emmisinin intikamını aldı... (S. Kocagöz)
- Kanına dokunmak: Çok sinirlenmek, alınmak: Bu meydan okuma, yiğitlerimizin kanına dokundu; okuna güvenen yayına sarıldı; kalktı, yürüdü... Bileğine güvenen kılıcını aldı, çekti sürüdü... (E. C. Güney)
- Kanına ekmek doğramak: Birini perişan etmeye kastetmek: Onlarla işbirliği yaparak, bu güzel vatanın kanına ekmek doğrayan nice acizler, korkaklar, nice vurdumduymazlar, nice çıkarcılar gördüm... (H. Z. Yiğitler)
- Kanına girmek:
- İkna etmek, kandırmak: Sonra nasıl oldu, kim kanına girdi de Hazal'la nişanlandı anlamadım. (Y. Ünal)
- Birini öldürmek veya öldürtmek: Orada insanlar, insanlarının kanına girdi, çok kötülük oldu. (Kolektif)
- Kanına işlemek:
- Bir şeyi aşırı ölçüde benimsemek, değişmez huy haline getirmek: Yoksa mantığı, büyüklük kompleksini, kanına işlemiş kibrini depreştirip kalbinin üstüne mi çıkarmıştı? (P. Karayel)
- Büyük ölçüde etkisinde kalmak: ... denize tutkundur. Deniz onun kanına işlemiş ve bir kadın gibi duygulandırmıştır. (H. Dizdaroğlu)
- (birinin) Kanına susamak: Hayatına kastetmek, öldürmeyi aklına koymak, ortadan kaldırmak istemek: Senin açmaya gittiğin ufukları kapayıp, senin kapattığın ufukları açmaya gelen, Peygamber kanına susamış, insan kılıklı iblislerin ayak seslerini duymuyor musun? (N. F. Kısakürek)
- (kendi) Kanına susamak: Ölümüne yol açacak işler yapmak, belâsını aramak: — Kim bu küstah! diye kükredi. Galiba kanına susamış... Gideyim ve cezasını vereyim onun. (E. Sarı)
- Kanında var: Bu hal onda doğuştan, yaratılıştan var: Avcılık kanında vardı. İçgüdüsü, koku alma, görme yetenekleri müthişti. (O. Şahin)
- (bir şeyin, birinin) Kanını emmek: İnsafsızca sömürmek: Sömürgecilik dünya mazlum milletlerinin kanını emiyordu. (Y. Delikoca)
- Kanını içine akıtmak: Sıkıntısını, acı ve üzüntüsünü kimseye belli etmemek: Aydının yaralı olması, şanındandır. Ama aynı zaman o, yaralarını başkasına bulaştırmak yerine, kanını içine akıtacak, dışarıya ise "kızılcık şerbeti içtim" diye gülümseyecektir. (İ. Sarı)
- (birinin) Kanını (iliğini) kurutmak: Canından bezdirecek kadar üzmek, çok eziyet etmek, çok sinirlendirmek: Akşam eve döndüğünde zaten tadı tuzu yoktu. "Bugün git, yarın gel"ciler, kanını iliğini kurutmuşlardı.
- Kanını yerde bırakmamak (koymamak): Ölenin öcünü almak: Üsteğmen, şehit düşen askerlerinin kanını yerde bırakmamıştı. (A. Ağar)
- Kanıyla ödemek: Yaptığının cezasını canıyla ödemek: Bu adam, kendisine lütfedilen imtiyazı kötüye kullandı ve bu hatasını kendi kanıyla ödedi. (H. Top)
- Kanlı bıçaklı olmak: Aralarında herhangi bir nedenden dolayı birbirini öldürecek kadar düşmanlık bulunmak: Kanlı bıçaklı oldular. Mahkemeye vardı iş. (M. S. Çiçek)
- Kanlı canlı: Rengi ve kuvveti yerinde, sağlıklı ve güçlü olduğu yüzünden belli olan, zinde: Kanlı canlı, yakışıklı, hayat dolu bir adamdı. (Kolektif)
- Kanlı yaş (yaşlar) dökmek: Büyük üzüntüyle ağlamak: Yandı bağrım, kanlı yaşlar döktü gözler, neyleyim. (A. Ş. Ak)
- Al kanlara boyanmak:
- Yaralanmak: Çok gaziler al kanlara boyandı / Gökte melek yerde insan beğendi (Ş. Elçin)
- Şehit olmak: Eşlerinden ayrıldı kara gözlü ceylanlarım; / Al kanlara boyandı kumral saçlı arslanlarım (M. E. Yurdakul)
- Vurularak ölmek: Günahsız insanlar, yaşlı-genç, çoluk-çocuk al kanlara boyandı. Yüreklere ateş açıldı. (Y. Aslan)
- Altın leğene kan kusmak: Varlık içinde hastalıklar ya da acılarla yaşamak: Denizde kum, onda para... Nişantaşı'nda apartman katı, Bostancı'da köşkü... Ama, altın leğene kan kusuyor kadın...
- Başına kan çıkmak: Öfkelenmek, hiddete kapılmak, kontrolünü yitirmek: Pertev Bey'in başına kan çıktı, hiddetten bir kriz geçirdi ve büsbütün hastalandı. (M. Ayaşlı)
- Benzinde kan kalmamak: Kansızlık sebebiyle yüzü sararmak: Halk aç. Hiç kimsenin benzinde kan yok. Herkesin avurdu avurduna geçmiş çökmüş, yüzü kül rengi olmuş. Herkes kederli... (R. Nur)
- Benzine kan gelmek: Sağlıklı duruma gelmek, canlanmak: Kısa zamanda benzine kan gelmiş, kilo almış, elin ayağın düzelmeye başlamıştı, sevinmiştim. (O. Özyollu)
- Ekmeğini kana doğramak: Yaşamı üzüntü ve acı içinde olmak: Büyük bir sıkıntı ve üzüntüye katlanan insan, "ekmeğini kana doğramış"tır. Geçimini sağlamakta çok becerikli olan biri, "ekmeğini taştan çıkaran" insandır. (N. Muallimoğlu)
- Elinden kan çıkmak: Cinayet işlemek: Hacı Ali Çavuş buna çok kızıyor. Yiğit adam, elinden kan çıkacak.
- Elini kana bulamak (bulaştırmak): Kan akıtarak adam öldürmek: Aldatıldığını düşünen bir astsubay elini kana bulamıştı yakın tarihte. (M. Savaş)
- Gözleri kan çanağına dönmek: Uykusuzluk, ağlama, çok içki içme gibi nedenlerle gözleri çok kızarmak: Bitkindi. Ağlamaktan gözleri kan çanağına dönmüştü. (Ö. Tüm)
- Gözünü kan bürümek: Adam öldürecek ölçüde öfkelenmek: Hainlerin gözünü kan bürümüştü. Kimseye merhametleri yoktu. (A. E. Kavaklı)
- İçi kan ağlamak: Çok üzüntü duymak (ve bunu belli etmemek): Belli etmese de içi kan ağlıyordu. Yine önemli bir hayal kırıklığı yaşamış ve içine atmıştı. (M. Kurtuluş)
- İçinden kan gitmek: Belli etmediği halde çok kederli olmak, gizli gizli üzüntü çekmek: Yüzünden besbelli ki içinden kan gidiyor. Fakat derdini söylemiyor... (A. Mithat)
- İki eli (kızıl) kanda olsa: "Elindeki iş ne kadar önemli olursa olsun, ne kadar meşgul olursa olsun" anlamlarında kullanılan bir deyim: Başın dara düşerse, iki elim kanda olsa gelir bulurum seni, bunu da bil. (B. Öner)
- Kaleminden kan damlamak: (halk dilinde) Yazdığı şeyler pek dokunaklı, cesurca ya da can alıcı özellikte olmak: Ağlamamanın mümkünü yok. Herifin kaleminden kan damlıyor arkadaş. Taş olsa dayanamaz, herif öyle roman yazıyor (A. Nesin). Çok kızmış olacak ki kaleminden kan damlatmış. (Y. Baştunç)
- Yüreği kan ağlamak: Derinden acı duymak, çok üzülmek: Mahzundu. Mekke'den, Kâbe'den, vatanından ve sevdiklerinden ayrıldığı için yüreği kan ağlıyordu. (H. Kara)
- Yüreği kanamak: Aşırı üzüntüden sarsılmak: Anacığının hasretinden zaten yüreği kanıyordu. Nasıl reddedebilirdi?.. (İ. Parlatır)
- Yüzünden kan damlıyor: Sağlıklı olduğu yüzünün renginden belli: Yüzünden kan damlayan, iri kıyım, yakışıklı bir delikanlıydı Çavuş. (M. Şeyda)
- Yüzüne kan gelmek: Sağlığı yerine gelmek, benzinin solgunluğu geçmek: — Eskisine göre biraz daha iyiyim doktor. — Belli belli, yüzüne kan gelmiş. Hem biraz da kilo almışsın sanırım. (A. Kundakçı)
Kan ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "kan" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )- Kan edene kanun ederler: Herhangi bir nedenle birinin canına kasteden kimseye gereken cezayı yasalar verir.
- Kan etme, kanun eyle: Haksızlığa uğrayan kişi hakkını şiddet yoluyla değil kanun yoluyla aramalıdır.
- Kan kancıktan çıkar: Çoğunlukla kavga veya anlaşmazlıkların altında kadınların etkisinin olduğunu veya kadına dayalı olduğunu ima eder.
- Kan kus, kızılcık şerbeti içtim de*: Kişisel dertlerimizi içimizde saklamalı, başkalarının öğrenmesine meydan vermemeliyiz.
- Kan su olmaz (Kan sudan ağırdır): Akrabalık bağlarının diğer ilişkilerden daha derin ve kopmaz olduğunu ifade eder.
- Kan toprağa düşer: Öfke ve nefretin her zaman kötü sonuçlara yol açacağını ifade eder. Bu atasözü, düşmanlık ve şiddetin kaçınılmaz olarak zarar ve yıkım getirdiğini vurgular.
- Kan yerde kalmaz: İşlenen bir haksızlığın veya suçun er ya da geç karşılıksız kalmayacağını ifade eder. Birinin canına kasteden ya da zulmeden kişi, sonunda adaletle ya da başka bir yolla cezasını çeker.
- Kanı kanla yumazlar (yıkamazlar), kanı suyla yurlar (yıkarlar)* (Ne kadar yıkarsan yıka, kan kanla temizlenmez): (atasözünün anlamı) Kötülük kötülükle değil, iyilikle yok edilir.
- Kanlı gömlek gizlenmez*: Bazı kötü şeylerin gizlenmesi mümkün değildir.
- Ağzı kana değen kurt daha da çok azar: Bir kez kazanç veya tatmin elde eden birinin, daha fazlasını arzulayarak hırslarının ve isteklerinin büyüyebileceğini anlatır.
- Akacak kan damarda durmaz*: Kişi, alın yazısında olanla kesinlikle karşılaşır.
- Altın leğenin kan kusana ne faydası var: Çok ağır hastalığa yakalanmış kimsenin varlıklı ve zengin olması bir işine yaramaz.
- Beyler buyruğu yoksula kan ağlatır*: Halkı yönetenlerin ve güçlülerin verdiği buyruklar halkı ezer, bütün çileyi halk çeker.
- Candan ahbap, kandan şarap olmaz*: Kandan şarap yapılamayacağı gibi hiç kimse de tam anlamıyla içten, fedakâr dost olamaz.
- Elin ekmeği kanlıdır, silebilen yer: Evlilik çağına giren kızlara evlendiğinde yaşayabileceği sıkıntıları anlatmak, öğüt vermek için söylenen bir atasözü.
- Et kanlı gerek, yiğit canlı*: Et çok pişirilmemeli, genç ise durgun, hareketsiz olmamalı.
- Hamsi balığı kurban olur mu? Kanı da var canı da: Bir kişinin bir işi yapma konusunda kararlı olduğunda, bu kararlılığı savunmak için mantıksız veya anlamsız argümanlar ileri sürdüğünü ifade eder.
- Her damardan kan alınmaz* (Damara göre kan alınır): Herkesten yardım istenmez, istense de alınamaz.
- Irz insanın kanı pahasıdır*: İnsan ırzını, namusunu korumak için canını verir.
- Kardeşim olsun da kanlım olsun*: Kendisine çok büyük kötülük de yapsa insan kardeşinden vazgeçemez.
- Üstadına eğri bakanın gözlerine kan damlar: Saygı gösterilmesi gereken kişilere karşı gelmenin, sonunda zarar ve pişmanlık getireceğini ifade eder. Özellikle bilgi, deneyim veya yaşça üstün olanlara saygısızlık etmek, insanın kendi huzurunu ve iç dünyasını olumsuz etkiler.
Kan ile ilgili birleşik kelimeler
- Kan akçesi: Eski hukukta, birini yaralayandan ya da öldürenden alınıp yaralanana ya da ölenin mirasçılarına verilen para.
- Kan taşı: Yüzük ve mühür yapılan damarlı, kırmızı akik türü.
- Kan bağı ailesi: (toplum bilim) Sanayi devrimi öncesi toplumlarda, çekirdek ve karı koca ailesi öncesinde görülen, aynı kandan, aynı soydan gelen bireylerin oluşturdukları bir büyük aile türü.
- Kan davası: (toplum bilim) Geçmişte aralarında kan dökülmüş olması ya da başka bir nedenle kökleşmiş bir düşmanlık bulunan iki ailenin ya da ilkel topluluğun karşılıklı kan gütmesi. Kan davası özellikle ilkeller arasında çok yaygındır, kendi ilkeleri vardır, kurumsallaşmış ve gelenekselleşmiştir. Ama çok çok yanlıştır.
- Kan hısımlığı: Soy akrabalığı.
- Kan kardeşi: Birlerinin akan kanlarını temas ettirme yoluyla kardeşlik andı içerek kardeş olanlardan her biri, ant kardeşi.
- Kan kardeşliği: İki kişinin, kanlarını karıştırmalarıyla kurulan ve her ikisine de gerçek kardeşler arasındaki hak ve görevlerin tıpkısını yükleyen dostluk bağı.
- Kan karışıklığı: İki ya da daha çok ırkın karışması durumu.
- Kan korkusu (yılgısı): (psikoloji) Kan karşısında korku duyma durumu.
Soru ve Yorumlar: 2
Soru/Yorum Formu