Kaldırım |
- Caddelerin iki yanında, yayalara özgü yol: Karşı kaldırımda annesinin elini sıkıca tutmuş küçük bir çocuk bana baktı, gülümsedi. (Kolektif)
- Gelip geçenleri çamurdan korumak için taşlarla döşenmiş yol: "Köyün yolu kaldırım yapılacak... Kaldırım yolumuz olacak" diyordum. Bu son sözlerime herkes gülüyordu. Ve şaka, neşe, espirili sözler devam ederken... (H. Öğütçen)
- Deniz yüzüne yakın ve kıyıya koşut olarak uzanıp giden üstü düz kayalar.
- Kaldırım işçisi: Kum, çimento veya hazırlanmış yataklar üzerine parke taşı, beton blok, tuğla, bordür taşı döşeyerek kaldırım yapan kimse; kaldırımcı.
- Kaldırım taşı: Kaldırım döşemekte kullanılan, dikdörtgen prizma biçimindeki parke taşı.
- Kaldırıma çıkmak: (mecazi) Yolunu şaşırmak.
Kaldırım ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "kaldırım" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
- Kaldırım aşındırmak: (deyiminin anlamı) İşsiz güçsüz, aylak aylak dolaşmak: Kaldırım aşındırmaktan başka bir şey yaptığı yoktu.
- Kaldırım çiçeği (gülü, yosması): Hayat kadını: Koymuşlar adını, / Tutturmuşlar, gidiyor, / Bir kaldırım çiçeği, / Kim biliyor, kim? / Nedir gerçeği, gerçeği? / Kendileri masum, / Onlar, kaldırım çiçeği / Bu iş, yalnız olmuyor ki, / En azından, O, / Bir kaldırım çiçeği / Ya siz, ya siz, / Tutturmuşlar, gidiyor, / Adı kaldırım çiçeği (S. Aktay)
- Kaldırım çiğnemek: Kentte veya büyük şehirde yaşayarak görgüsü artmak, görmüş geçirmiş olmak, medeni ["Kaldırım çiğnemiş" kavramı, İstanbul'a gidip dünya görmüş kimseler anlamında kullanılarak sonradan yaygınlaşmıştır (KTB)]: Kaldırım çiğnemiş belli. Müşfik sesiyle başladı anlatmaya. Sonra cümlesinin yarısında durdu, eğdi başını. (K. Özdemir)
- Kaldırım eskitmek: Çok gezmek, çok dolaşmak: Yüzünde hüzün, kalbinde kuşku, cebinde boş bir cüzdan ve aklında belirsiz bir gelecekle sokaklarda kaldırım eskitmeye başladı.
- Kaldırım kabadayısı: Basit, seviyesiz veya ucuz kahramanlık gösterisinde bulunan, yersiz kabadayılık taslayan kof kimse: Bunlar da diğer yoldaşlarına uyarak birer kaldırım kabadayısı kesilirler. (Z. Şakir)
- Kaldırım kargası: (alay) Çok dolaşan (kimse): "Efendi peder, bir kaldırım kargası ile iki sapı silik geldi. Seni görmek istiyorlarmış." "Kim geldi, kim geldi?" "Söyledik ya, bir ayağı karıncalı ile iki kıl kuyruk." (C. F. Başkut)
- Kaldırım mühendisi: (alay) İşi gücü olmayıp şurada burada dolaşan kimse: "Ne mühendisi, a kız?" "Kaldırım mühendisiymiş hemi de..." (M. Savaş). "Boş gezenin boş kalfası!", "Kaldırım mühendisi, n'olacak!" deyip, onunla dalga geçerlerdi. Ne iş yaptığını bilenlerse, hiç öyle düşünmezdi. (B. Ak)
- Kaldırıma düşmek:
- Önemini, değerini yitirmek: Kaldırıma düşmüş, ayak altında kalmış, sonra bir meyhane köşesinde fıkara bir yüreği buluvermiş ezik bir mutluluk. (M. S. Arısoy)
- Ucuz fiyatla sokakta satışa çıkarılmak: Kitaba gelince; ne kadar kıymetli ve nadir olursa olsun kaldırıma düşmüş herhangi bir kitap, sokağa düşmüş kadınlara yapılan muameleye maruz kalır; ucuza kapatılmak istenir. (Kitaplık)
- Kaldırımları arşınlamak:
- Çok gezmek: Sabahtan gece yarılarına kadar kaldırımları arşınlayan bu satıcı ordusunun arasında en renklileri keten helvacıları , turşucular ve bohçacılardı.
- İşsiz güçsüz dolaşmak: Umudu olmadan, kederli kederli kaldırımları arşınlayan zavallı bir serseriye ufak tefek kârlar çıkarmayı vaat etmiş olması, define bulmuşçasına sevindirmişti onu.
Soru/Yorum Formu