Dil ile ilgili deyimler ve anlamları
Dil çıkarmak |
İçinde "dil" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
( atasözlerine geç )- (Birinde) Dil bir karış: Her söze saygısızca karşılık verenler için kullanılır: Oğlanda da dil bir karış.
- Dil çıkarmak: Alay etmek, eğlenmek: Tuhaf elbisesi içinde bana dil çıkarıyor, göz kırpıyor, türlü yüz hareketleriyle alay ediyordu. (B. Özkişi)
- Dil değdirmek: Bahsetmek, dile getirmek: Tanzimat'ın yaptıkları hayırlı ve kutsaldır. Tanzimat'a dil değdirmek ilerleme düşmanlığı, yobazlık sayılıyordu.
- Dil (diller) dökmek: Kandırmak, yaranmak ya da yararlanmak için tatlı sözler söyleyip durmak: Onu razı edinceye kadar ne diller döktü (A. Özkırımlı). Bir gün yine, öğretmenler odasında, bana uzun uzun dil döktü. Nişanlıma dönmemi istedi. (A. N. Asya)
- Dil otu yemek: Çok konuşmak: "Oğlum, sen dil otu mu yedin? Hiç susmuyorsun. Kapıyı aç hadi. Adamlar da ellerini zilde unuttu sanki, basıp duruyorlar." (Tevhid)
- Dil uzatmak: Bir kimse ya da şey hakkında kötü söylemek: Bizim şeref ve haysiyetimize dil uzatıyor ve günahkâr ayak takımından da bunun için yardımcılar buluyor. (B. Topaloğlu)
- Dilden dile dolaşmak: Herkes tarafından konuşulur olmak: İzmit civarındaki cengâverlikleri dilden dile dolaşıyordu. Bu yörede onu sevmeyen ne dost, ne de takdir etmeyen düşman vardı. (M. Açıl)
- Dilden düşmez olmak: Herkes tarafından sürekli tekrar edilir olmak: Düğün çok tantanalı oldu, Edirne'den İstanbul'a, Silistre'den Babadağ'ına kadar anlatıla anlatıla dilden düşmedi. (A. Aydın)
- Dile (dillere) düşmek: (deyiminin anlamı) Hakkında dedikodu yapılmak, herkese dedikodu konusu olmak: Herkesin birbirini görüp birbirini gözetlediği yerde sevda zordur. Göze gelir, dile düşer. Hasete vurur. Hele bir de böyle iki imkansız bir araya gelirse... (E. Kalkan). Köylerde, "Hekimoğlu'na kurşun geçmiyormuş!" lafı yayıldı. Dillere düşmüştü artık Hekimoğlu! Köylüler, ağlayan çocuklarını "Hekimoğlu geliyor." diye avutuyorlardı. (H. F. Beşik)
- Dile gelmek: Konuşması olanaksız bir varlık ya da nesne konuşmaya başlamak: Öyle ki, ara sıra benimle konuşurken, bir büyük tarla faresi dile gelmiş sanıyorum. (Y. K. Karaosmanoğlu)
- Dile gelmez: (Çok güzel ya da çirkin bir şeyi belirtmek için) Anlatılmaz: Ayvalık dile gelmez, Ayvalık, Ayvalık'ta yaşanır. (M. Önder)
- Dile getirmek:
- Açıklamak, anlatmak, belirtmek, ifade etmek: Yabancılarla yerli halk arasında çıkması muhtemel bazı sorunlar hakkındaki endişelerini dile getirdi.
- Konuşturmak: Derilerine niçin aleyhimizde şahitlik ettiniz? derler, bizi, derler: her şeyi dile getiren Allah söyletti, sizi de ilk defa O yarattı yine ona götürülüyorsunuz. (Fussilet Suresinden)
- Dili açılmak: Herhangi bir sebeple konuşmayan kimse konuşmaya başlamak: "Ben kimim?" Hiç konuşamayan, o zamana kadar ağzından bir kelime bile çıkmayan çocuk hemen dile geldi: "Siz Allah'ın Resulüsünüz." Çocuğun dili açılmıştı. (M. Paksu)
- Dili ağırlaşmak: Hastalık sebebiyle güçlükle söz söyleyebilmek, güçlükle konuşmak: İyi ama şimdi dili ağırlaştı. Bir şeyler söylemek istiyor, söyleyeceğini de iyi biliyor, fakat bir türlü dilini çözemiyordu.
- Dili alışmak: Çok kullandığı bir söze alışmak: Ona siz köyde avcı demiyor musunuz? Benim de dilim alıştı. Çocuğumun adını bile unuttum!.. Ben de onu "avcı" diye çağırıyorum... (E. Sarı)
- Dili belası: "Ne çekiyorsa söylediklerinin yüzünden çekiyor, başına gelenler hep dili yüzündendir" anlamında söylenir: Dili belası yüzünden yalnız sadrazamlığı değil, başını ve canını da kaybetmişti. (M. Atalar)
- Dili bir karış dışarı çıkmak (sarkmak): Çok yürümekten ya da koşmaktan yorulmak: Tazı gibi dili bir karış dışarı fırlamıştı adamın... Gömleği terden sırılsıklamdı. (R. Enis)
- Dili çözülmek: Konuşamayan veya susan kişi konuşmaya başlamak: Nihayet Resulullah'ın ısrarı ile, yaşlı anne, evladını affedip hakkını helal etti. O anda oğlunun dili çözüldü ve kelime-i şehadet getirmeye başladı ve ruhunu da bu imanla teslim etti (İ. Sarı). Sanki bu anı bekliyorlarmış gibi hepsinin dili çözüldü. (A. Atıcı)
- Dili damağı kurumak (dili damağına yapışmak): Susuzluktan ya da heyecandan ağzı kurumak: "Bir bardak su getir kızım dilim damağım kurudu." dedikten sonra başındaki eşarbı çözdü (O. Kömürcü). Sorumlu komutan olarak neler yapmam gerektiğini düşünemiyordum. Ağzım kurumuş, dilim damağıma yapışmıştı. (F. Güley)
- Dili dolaşmak: Korkudan, hastalıktan ya da sarhoşluktan, söyleyeceğini şaşırarak düzgün konuşamamak: "Nereden aldın bunları? Söyle!.. Çabuk söyle!" Böyle bir soruyla karşılaşacağı hiç aklına gelmemişti Murat'ın. Kekeledi, dili dolaştı, ne diyeceğini bilemedi. (E. Güneş)
- Dili döndüğü kadar: Anlatabildiği kadarıyla, anlatma gücünün elverdiği ölçüde: Dişlerinin olmamasını artık umursamıyordu. Dili döndüğü kadar konuşuyor, heyecanına jestleri ve mimikleri eşlik ediyordu. (A. Yazmacı)
- Dili dönmemek: Bir sözü doğru söylemeyi becerememek, söylemek istediğini anlatamamak: Güya dili dönmediği için Kavuklu'ya , "kabuklu" demekte direnir. Kavuklu, bu devamlı istihzadan bizar olup da onu dayakla korkutmaya kalkışınca da feryada başlar. (N. Türkmen)
- Dili durmamak:
- Sürekli konuşmak: Bir dili durmadı: "Çıkartın! Karyolayı balkona çıkartın! Hava alayım! Dünyayı göreyim! Bu dip odada afakanlar basıyor beni. Pelte... Ördek nerede?.." (N. Eray)
- Söylenmeyecek şeyleri söylemek: İhtirasın, kıskançlığın, hiddetin dili durmuyor. Tehevvür ve gaflet sükûnet bulmuyor. Artık yetmez mi bu şeamet tellâllığı? (T. Erer)
- Dili ensesinden çekilsin!: İlenme (beddua) olarak söylenir: İftira edenin yarın ahirette dili ensesinden çekilsin. (M. N. Özön)
- Dili kılıçtan keskin: Kırıcı ve ağır konuşanlar için kullanılır: Müfterinin zehirli dili, elindeki kılıçtan daha keskindir. Demek oluyor ki iyiliğin en mühimi, içten gelen ve pürüz taşımayan tatlı sözlerdir. Kötülüğün de en kötüsü gene sözdür. İftira gibi. (K. Özcan)
- Dili kurusun: Çok kötü konuşanlar için "söz söyleyemez olsun!" anlamında kullanılan bir ilenme sözü: Kötü haber taşıyanın dili kurusun! (K. Korcan)
- Dili olsa da söylese (anlatsa): "Cansız nesneler konuşabilseler bazı olaylara tanıklık da edebilirler" anlamında kullanılan bir deyim: O duvarların dili olsa da söylese Fatma'nın yaşadıklarını, söylediklerini... (A. Bulut). Şehrin ortasından olup bitenlere aldırmadan akan nehrin dili olsa da anlatsa, bu şehrin nelere şahit olduğunu. (E. Özbay)
- Dili pabuç kadar (olmak): Saygısızca ve gönül kırıcı bir şekilde konuşan: "Sen yüz veriyorsun şu kızına. Maşallah, dili pabuç kadar!" (G. Öztürk)
- Dili sürçmek: Konuşurken kelimeleri yanlış söylemek: "Şefaat" isteyeceği yerde heyecandan dili sürçüp "seyahat" isteyince Hz. Peygamber'in gülümseyerek "istediğin sana verilecektir" dediğini uzun uzun hikaye eder seyahatnamesinde Evliya Çelebi. (1453)
- Dili tutulmak: Herhangi bir neden yüzünden birdenbire söz söyleyemez olmak: Beyaz atın süslü eyerinde oturan, kendine güveni gözlerindeki sevecen bakışlarından okunan Fatih Sultan Mehmet karşısında hepsinin dili tutulmuştu. (N. Turan)
- Dili uzamak: Haddini bilmeden konuşmak: "Çok konuşuyorsun. Son zamanlarda dilin çok uzadı. Keserim o dilini asarım kasabanın ortasına, soranlara da, 'Ablasına çemkirdi ondan böyle oldu' derim." (S. Ç. Elmalı)
- Dili varmamak: Bir sözü söylemeye gönlü razı olamamak: Başımı okşadı, "Doktor dedi ki," diye başladı ama doktorun ne dediğini söylemeye dili varmadı. "Gitmeden Ayça'yı bir gör," dedi tekrar. (D. Eldam)
- Dilimin ucunda: Bir söz hatırlanacak gibi olup da hatırlanmadığı zaman söylenir: "Şurdaki neydi, küflü olan? Dilimin ucunda adı." "Rokfor." "Yarına da kalsın. Sabah kahvaltıda yerim." (H. Gökhan)
- Dilinde tüy bitmek: Tekrar tekrar söylemekten bıkmak, usanmak: "İnsanlara anlatıyorum, anlatıyorum, anlamıyorlar, dilimde tüy bitti." (A. S. Özbaşar)
- Dilinden anlamak:
- Birinin konuştuğunu ve ne demek istediğini anlamak: "Onun dilinden bir ben anlarım."
- Söz konusu şeyin özelliğini bilmek: Sen havanın, suyun, yıldızların dilinden anlarsın; ben de bu dili öğrenmeye çalışırım. (A. N. Asya)
- Dilinden düşürmemek: Hep o kişinin ya da şeyin sözünü etmek, sık sık anmak: Babasını unutamıyor, dilinden düşürmüyordu (A. Nesin). Rabbine hamd ediyor, şükrü dilinden düşürmüyordu (A. Kara).
- Dilinden kurtulamamak: Eleştirilerinden, sitemlerinden, çıkışmalarından kurtulamamak: "Yeminin vardı, niçin balığa geldin?" deyince, adam: "Kadınımın zoruyla geldim, dilinden kurtulamadım" diyerek boynunu kösüyordu. (O. Tansel)
- Diline dolamak:
- Aynı şeyi durmadan söylemek: Veda ederken sokak kapısında, "Neyyir'i sormuyorsun," dedi, "seni diline dolamış, senden başka bir şeyden bahsetmiyor..." (H. Z. Uşaklıgil)
- Bir kimseyi her yerde kötülemek: "İbrahim adında bir gencin, putlarımızı diline doladığını duymuştuk" dediler. (Enbiya Suresinden)
- (Birinin) Diline düşmek: Yermek veya alay etmek amacıyla birinin kötü veya yanlış davranışını sürekli söylemek: Of Allah'ım, bu da mı başımıza gelecekti? Zaten herkesin diline düşmüş, eğlencesi olmuştuk. Mahallede halimize gülmeyen kalmamıştı. (S. K. Aksal)
- Diline kira istemek: Konuşmak için nazlanmak (→ Ağzına kira istemek).
- Diline pelesenk etmek: Diline dolamak: Uzanıp yatmayı hep reddetti. Diline pelesenk etmişti, yoruldun yeter artık azıcık dinlen diyene, "ölünce dinleneceğiz bol bol," derdi. (P. Sutlas)
- Diline sağlam olmak:
- Saklanacak konuları açığa vurmamak: Ahmet'e güvenebilirsin. Diline sağlamdır. (H. F. Gözler)
- Kötü söz söylemekten kaçınmak: Rahmetli "Bir erkek" derdi, "eline, beline, diline sağlam olmalı!" (O. Kemal)
- Diline virt etmek: Diline dolamak: Bekir Çavuş, sabahın alaca karanlığında ruhunu teslim edene değin devamlı olarak annesini ve yavuklusunu sayıkladı. Bir de komutanının emrini diline virt etti: — Emri yapamadım! — Emri yapamadım!.. (İ. Çolak)
- Diline yavuz (yörük): Çok konuşan, lafazan.
- Dilini bağlamak: Bir kimseyi herhangi bir sebeple söz söyleyemez duruma getirmek, susmak zorunda bırakmak: Sert bakışları sanki dilini bağlamış, tek kelime edemiyordu (F. Türkoğlu). Fakat şu siyaset yok mu, nice muhaddislerin dilini bağlamış, nice yazarların kalemini hapsetmiştir. (A. Şerefuddin)
- Dilini ballamak: Güzel sözler söylemek: "Müftü Efendi dilini ballamış, Mahmut Ağa'nın gönlünü edip 'he' dedirtmişti." (A. A. Araslı)
- Dilini eşek arısı soksun!: Yersiz konuşan kimselere şaka niteliğinde söylenen kaba bir söz: "Ziya. Nam-ı diğer Deli Ziya." "Dilini eşek arısı soksun senin, ne delisi? Çok iyi bir adamdı Ziya." (T. Turaboğlu). "Hay dilini eşek arısı soksun! Şuna 'amam' değil, 'hamam' de yahu!" (H. F. Gözler)
- Dilini kedi mi (fare mi) yedi?: "Neden konuşmuyorsun?" anlamında kullanılan bir deyim: Karısı hala cevap vermiyordu. "Ne oldu be hatun? Dilini kedi mi yedi?" dedi. (R. C. Ulunay)
- Dilini tutmak (tutmamak): Her ağzına geleni söylemekten sakınmak (sakınmamak): Dilini tutan babayiğit hoş bir adamdır. Boşboğazlık ancak deli köpeklere yaraşır (R. Güzel). İşte böyle: "Güvenmemeli insan, / Tanımadığı kimselere öyle. / Dilini tutamayan, / Başına dert alır böyle." (M. H. Yavuz)
- Dilini yutmak: Büyük bir korku ya da şaşkınlığa uğrayarak konuşamaz olmak: Silah sesini duyduğu o günden sonra, bir daha hiç kimseyle konuşmadı. Ağzını bıçak açmıyordu, sanki dilini yutmuştu. (M. İlgar)
- Dilinin altında bir şey olmak: Söylemekten çekindiği ya da söylemekte duraksadığı bir sözü olmak: — Çok tesadüf sayılmaz aslında. — Senin dilinin altında bir şey var söylesene. (B. Karasu)
- Dilinin altındaki baklayı çıkarmak: Söyleyemediği şeyi sonunda söylemek: Kahveden büyücek bir yudum aldı ve dilinin altındaki baklayı çıkardı: "Eğer münasip görürseniz, kızınız Gülistan'a talibiz Servet Bey." (C. Tan)
- Dilinin belasını (cezasını) çekmek (bulmak): Dilini tutmamak, ölçüsüz ve düşüncesiz konuşmak yüzünden zarar görmek: İnsan ne çekerse dilinin belasını çeker (Arap Atasözü). — Padişahım, onu affet. O çekti dilinin cezasını, demiş. (N. Demir)
- Dilinin döndüğü kadar: Anlatabildiği, anlatmaya gücü yettiği kadar: Kokana bozuk Türkçesiyle dilinin döndüğü kadar anlattı. (N. F. Kısakürek)
- Dilinin ucuna gelmek: Bir şeyin söylenmesi için uygun bir durum oluşmak, uygun bir an gelmek: Nihayet kendi kendine bile söylemekten korktuğu cümle dilinin ucuna geldi, "Kendimi daha fazla kandırmanın bir alemi yok! Ben Filiz'i seviyorum." diye itiraf edercesine düşündü. Daha doğrusu düşündüğünü zannederken konuştuğunun farkına vardı... (İ. Çağlı)
- Dilinin ucunda olmak: Bir şeyi hatırlayacakmış gibi olup hatırlayamamak: "Kayıp dize dilimin ucunda gibiydi. Ve hep dilimin ucunda kaldı, ama çıkmadı. Hem de aylarca. Ne zaman 'Kardır yağan üstümüze geceden' diye başlasam, o dizeye gelince takılıp kalıyordum." (E. Öz)
- Dilinin ucuyla: İçten, yürekten olmayarak, laf olsun diye: Yengesi dilinin ucuyla "hayırlı olsun" demişti. Ne evinin nerede olduğunu sordu, ne de neden onları davet etmediğini merak etti (N. Bilgin). Sonunda onların dediklerini dilinin ucuyla da olsa söylemek zorunda kaldı. Bunun üzerine müşrikler onu serbest bıraktılar. (Kolektif)
- Diliyle sokmak: Zehir gibi sözler söylemek: "Yarın yine yılanlaşır, zehirli diliyle sokar beni..." diye geçirdi içinden. (A. Nesin)
- Diliyle tutulmak (yakalanmak): Suçunu, kendi konuşması ile açığa vurmak: Ali'nin iyi kendi ayağına dolaştı. Suçu başkasının üstüne atmak isterken verdiği ifadede diliyle tutuldu (K. Yedekçioğlu). "Eh, şimdi seni yakaladım. Kendi dilinle tutuldun." "İki lokma et çiğnedikten sonra maazallah zihnin, düşünme yeteneğin açıldı." (H. R. Gürpınar)
- Dillerde dolaşmak (veya gezmek): Her yerde sözü edilmek: Askerler birbirleriyle helalleşiyor "Gelecek Cuma namazını Estergon'da kılacağız." sözü dillerde dolaşıyordu (Y. Bahadıroğlu). Birbirlerine olan tutkuları bir destan gibi dillerde dolaşıyordu (N. Sanlı).
- Dillere destan olmak: Bir olay ya da kimsenin herkes tarafından sözü edilir olmak: Onun yiğitliği dillere destan olmuştu (Y. Yenidinç). Dillere destan olmuştu Leyla ile Mecnun.
- Ağız dil vermemek: Konuşmamak, susmak: Yalnız ağlamayı biliyordu. Başkaca ağız dil vermiyordu (F. Baykurt). Küstümotu gibi davranıyor, ağız dil vermiyordu. (İ. Bozdağ)
- Ağzı var dili yok:
- Pek sessiz, kendi halinde kimse: "Hâlbuki benim anamın ağzı var dili yok, bir şey sorarsan konuşur, konuşmazsan susar. Böyle kaynana nerede bulacaksın..." (M. İ. İsmetoğlu). Garip bir delikanlı. Uzak diyarlardan gelmiş. Ağzı var dili yok garibin... Dertli belli. (Ş. Pişkin)
- Konuşamayan, derdini anlatamayan anlatmaya çekinen kimse: Benimkinin ağzı var dili yok ama diğeri ortalığı yıkıyordu (M. Çınar). Anadolu çocuğu tabi! Ağzı var, dili yok. Babasına 'hoca beni dövdü' dese bir de babadan dayak yerler. (Gökmenzade)
- Küçük dilini yutmak: Şaşırmak, donakalmak: Öyle bir şaşkınlık içindeydi ki, âdeta küçük dilini yutmuştu. Konuşamazdı, anlatamazdı. Konuşmak şöyle dursun; açık kalan ağzını kapatamıyor, yutkunamıyor, büyümüş gözlerini Hacer'in yüzünden çekip alamıyordu (M. Şeyda). Bu güzellik karşısında küçük dilini yutmuştu. (B. Soykıran)
- Kürek (pabuç) kadar dili olmak: Kabaca ve terbiyesizce karşılık vermek: "Köpekler gülsün, eşekler anırsın da sen tek böyle bağırma karşımda." "Bak, kabahatini biliyor mu! Kürek kadar dili var. Peyapey, lakırdıya lakırdı yetiştiriyor." (H. R. Gürpınar)
Dil ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "dil" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )- Dil adamı beyan eder: İnsan konuştuklarıyla ister istemez nasıl birisi olduğunu karşısındakine anlatmış olur.
- Dil, ağrıyan dişe gider: İnsanlar genellikle kendilerini rahatsız eden konulara odaklandığını ifade eder. Kişi, sıkıntı veya rahatsızlık yaratan durumlarla ilgili konuşur ve çözüm arar.
- Dil bilmez, dediğini tutmaz: Bilecek ve söylediğini yerine getirecek olan insanın kendisidir, dil sadece söyler (?).
- Dil dilden kalmaz: Bir kişi başkasına kötü söz söylerse o da kendisine söyler.
- Dil ebsem (olsa) baş esen(dir) (Dil sükût ederse baş selâmet bulur)*: (atasözünün anlamı) Kişi dilini tutar, her şeyi söylemezse, başını derde sokmamış olur, rahat eder (ebsem: ses çıkarmayan, susan).
- Dil ile düğümlenen dişle çözülmez: İnsanın verdiği sözden dönmesi çok zordur. Bu yüzden yerine getiremeyeceği vaatlerde bulunmamalıdır.
- Dil insanı rezil de eder vezir de: İnsanın söyledikleri kendi kişiliğini yansıtır ve hayatına önemli etkilerde bulunur.
- Dil kesik, baş selamet: Dilini tutan insan emniyettedir, başı belaya girmez.
- Dil kılıçtan çabuk öldürür (Dil kılıçtan keskindir): Sözlerin güçlü bir silaha dönüşebileceğini anlatır.
- Dil küçük yarası büyük: Gönül kırıcı sözlerin kolay kolay unutulmayacağını anlatır.
- Dil kir tutmaz:
- İnsan ne kadarda kötü konuşuyor olsa da kötü şeyler söylese de bunu iyiye çevirebilir.
- İnsan kötü söylediğini söylemedim diyerek inkar edebilir.
- Dil mi güzel, dilber mi (yüz mü): Tatlı dil güzellikten daha etkilidir. Yüzü güzelden bıkılır ama, tatlı dilden bıkılmaz.
- Dil söylenir haklanır (Dil söyler saklanır), baş belâya katlanır: Kırıcı şeyler söylendiğinde insanın başına belalar açılabileceğini anlatır.
- Dil uzatılan yere el uzatılmaz: İnsan, hakkında ileri geri konuştuğu kişiden yardım bekleyemez.
- Dil var bal getirir, dil var belâ: İnsanın konuştuklarının başına hayırlar iyilikler getirebileceği gibi başına işler de açabileceğini anlatır.
- Dil yarası onulmaz: Kişi duyduğu acı ve kırıcı sözleri hayatı boyunca unutamaz.
- Dil yüreğin açığını söyler: Kişi içindeki duygularını, bilgilerini dile getirir.
- Dil yüreğin kepçesidir: Kişi, içinde ne varsa, ne düşünüyorsa onu söyler.
- Dilden gelen elden gelse, her fukara padişah olur (herkes zengin olur)*: Kişi her söylediğini yapamaz, her dilediğini elde edemez.
- Dildir insanı bastıran, dildir insanı astıran: İnsanın başına gelen belaların büyük bir kısmı söyledikleri yüzündendir.
- Dile gelen ele gelir*: İnsanlar "şu işi şöyle yapacağız" diye söyleye söyleye, dediklerini gerçekleştirirler.
- Dili belâsıdır bülbülün kafes: Bülbül güzel sesiyle kafeste tutulur beslenir. Ters anlatımla insanın dili başına belalar açabilir.
- Dilim, bana giydirir kilim (Dilim, senden çektiğim zulüm): İnsan dilini tutmazsa çok felaketlere uğrar.
- Dilim seni dilim dilim dileyim, başıma geleni senden bileyim*: Dilini tutmaması yüzünden başına dertler açılan kişinin pişman olduğunu anlatır.
- Dilin cirmi (cismi) küçük, cürmü büyük*: Dil küçük bir nesnedir, ama büyük suçlar işleyebilir, söylediği kötü sözlerle kişinin başını derde sokar.
- Dilin kemiği yok (nereye çevirsen oraya döner)*: Dil her yana dönebilir, önce söylediğini sonra başka biçimlere sokabilir, tam tersine çevirebilir.
- Dilin kemiği yok ama kemiği kırar: Söylenen sözler iyi veya kötü çok büyük sonuçlar doğurabilir.
- Dilin kemiği yok, bildiğini söyler: "Kişi istediği her şeyi söyler" anlamında söylenen bir atasözü.
- Dilini tut, danayı güt: "Fazla konuşma işine bak" anlamında kullanılan bir atasözü.
- Dilini tutan başını kurtarır: İnsanlara kötü söz söylemeyenlerin başına kötü şeyler gelmez.
- Dille düğümlenen, dişle çözülmez*: Verdiği sözü yerine getirmeyen kişi, sebebi sorulduğu zaman kendini savunmakta zorlanır.
- Dilsiz de olsa kâmil bellidir: Boş yere konuşmaktansa susmanın her zaman daha iyi olduğunu anlatır. İnsan konuştuklarıyla değil yaptıklarıyla değer kazanır.
- Dilsiz olmak çok söylemekten yeğdir: Çok konuşmanın iyi olmadığını anlatır.
- Dilsizin dilinden anası anlar*: Başkalarının kolay kolay anlayamadıkları şeyi, her gün onunla uğraşan kimse çok kolay anlar.
- Acele etme dilini ısırırsın: "Acelecilik kişiye zarar verir" anlamında kullanılan bir atasözü.
- Ağzında dili olmayanın kediler başını oyar: Her şeyde sessiz kalan, kendini savunamayan kişi toplumda daima ezilir.
- Ağzındaki dili hapseyle: İnsan diline hakim olmasını bilmeli. Aksi halde gereksiz bir sözle başını derde sokabilir.
- Ahmağın aklındaki dilindedir: Bir kişinin düşüncesizce ve düşünmeden konuşmasını ifade eder. Ahmak olan bir kişinin sözleri genellikle düşüncesizce ve anlamsızca dışa vurduğunu ve bu sözlerin kişinin sahip olduğu bilgi ve anlayışı yansıttığını belirtir.
- Ateş ile sel dilsiz düşmandır, haber vermeden gelir (Od ile su, dilsiz yağıdır): Ateş ve selin, insanların hazırlıksız olduğu zamanlarda birdenbire ortaya çıkarak büyük zararlar verebileceğini, insanların her zaman tedbirli olmaları gerektiğini, beklenmedik tehlikeler karşısında hazırlıklı olmalarını hatırlatır.
- Balın yoksa tatlı dilinde mi yok?: Bir kişinin başkalarına ikram edecek bir şeyi yoksa, sadece tatlı sözler söyleyerek onları ağırlayabileceğini ifade eder; samimiyetin ve gerçek değerlerin önemini vurgular.
- Bana benden olur her ne olursa, başım rahat bulur dilim durursa: Kişi, gerektiği yerde dilini tutmasını bilirse, rahat ve huzurlu olur.
- Baş dille tartılır*: "Kişinin aklı, söylediği sözlerle ölçülür" anlamında kullanılan bir atasözü.
- Bıçak yarası geçer (onulur), dil yarası geçmez (onulmaz)*: Hakaret, ağır söz vb. gönül kırıcı davranışların hiçbir zaman unutulmayacağını anlatan bir atasözü.
- Bir ağızdan çıkıp (çıkan) bin dile (ağza) yayılır*: "Ortaya atılan bir söz çok çabuk yayılır" anlamında bir atasözü.
- Borçlunun dili kısa gerek*: Borcu olan kimse, alacaklısına karşı ileri geri konuşmamalı, aşağıdan almalıdır.
- Buğday ekmeğin yoksa buğday dilin de mi yok?*: Görüştüğün kimseyi ağırlayacak, onun istediklerini yapacak durumda olmayabilirsin ama tatlı dille onun gönlünü hoş edebilirsin.
- Bülbülün çektiği dili belası*: Tatlı dilinin belasını çeken nice kimseler vardır. Bülbül bunun en bariz misalidir. Bülbül ne çekerse tatlı dilinden çeker.
- Çocuğun dilinden anası anlar: "Bir çocuğun derdini sıkıntısını en iyi onu doğuran bilir" anlamında bir atasözü.
- Delinin yüreği ağzında, akıllının dili yüreğindedir:
- Deliler düşüncelerini ve duygularını doğrudan ve çekinmeden ifade ederken içlerinden geçenleri hemen söyleyerek dürüst ve cesur olurlar. Akıllı insanlar daha sakin ve düşünerek konuşur, duygularını ve düşüncelerini daha dengeli bir şekilde ifade ederler ve konuşmadan önce düşünürler; iç dünyaları ve gerçek duyguları, sözlerinin ardında gizlidir.
- Cahil ve beceriksiz kişiler çok konuşur fakat ellerinden hiç bir iş gelmez. Akıllı kişiler ise az konuşur fakat çok iş yaparlar.
- Delinin diline perhizi yoktur: Akılsız, düşüncesiz kişiler olur olmaz her yerde söylenmeyecek şeyleri bile söylemekten çekinmezler.
- Dişi ağrıyan dilini kesmeli, gözü ağrıyan elini: Kişinin bir sıkıntıya düştüğünde bu sıkıntının genellikle önceden eliyle diliyle yaptıklarından kaynaklandığını ifade eder. Aynı sıkıntıyı yaşamamak için, geçmişteki hatalardan kaçınılması gerektiğini belirtir (?).
- Düşman dilinden döver: Kini olan kimse, rakibi hakkında kötü söylentiler çıkartarak manevi olarak yenilgiye uğratabilir.
- Edebler başı dil gözetmektir: Edepli olmanın ilk kuralı, olmazsa olmazı, insanın söylediklerine dikkat etmesidir.
- El elden kalmaz, dil dilden kalmaz*: Bir kişi başkasına vurursa o da ona vurur, başkasına kötü söz söylerse diğeri de kendisine kötü söz söyler.
- El uzatılan yere dil uzatılmaz: İnsan kendisine yardım eden insanlar hakkında ileri geri konuşmamalı, aksine sevgi duymalı.
- El yarası onulur, dil yarası onulmaz*: El yarası çabukça iyi olur ama kötü sözle açılan gönül yarası kolay kolay kapanmaz.
- Elinden gelmezse bari dilinden gelsin: Güzel ve yerinde laflar etmesini bilmek insanın pek çok kusurlarını gizleyebilir.
- Garip yiğidin dili kısa, boynu eğri olur: Garip, savunmasız insanları en doğal haklarını bile savunmaktan aciz olurlar.
- Güzel kuş elde gezer, güzel hanım dilde gezer: Güzel insanların bu özellikleri toplum tarafından iyi veya kötü konuşma konusu yapılır.
- Herkesin çektiği kendi dili belasıdır: İlerisi düşünülmeden söylenen söz insanın başına dert açabilir.
- İki kulak bir dil için*: "Çok dinleyip az söylemeli" anlamında söylenen bir atasözü.
- İnsan lisanı ile takdir, elbisesi ile kabul olunur: Bir kişinin değerinin ve saygısının dil becerileriyle (konuşma, ifade etme yeteneği) ölçüldüğünü, toplumda kabul görme ve saygı görme şeklinin de daha çok dış görünüşüne (giyimine) bağlı olduğunu ifade eder. İyi bir dil ve düzgün bir giyim, insanın hem değerini hem de toplumdaki kabulünü etkiler.
- İnsan ne bulursa dilinden bulur (ne çekerse dilinden çeker): İnsan iyi şeyler söylerse iyi şeylerle karşılaşır, kötü şeyler konuşursa başına kötülükler gelir.
- İnsanın eti yenmez, derisi giyilmez; tatlı dilinden başka nesi var*: İnsan kendisini ancak tatlı diliyle sevdirebilir, sevilir tutabilir.
- Kadının zoru diline kuvvet: Kadınların erkeklere oranla daha çok boş vakitleri olduğundan, zamanlarını bir araya gelerek konuşup, dedikodu yapmakla geçirirler.
- Kaynana dinsiz, gelin dilsiz olur: Gelinler kaynana karşısında genelde sessiz olmayı tercih ederler.
- Kılıç yarası gider, dil yarası gitmez (Gider kılıç yarası, gitmez dil yarası): İnsan biriyle kavga edip zarar görse bile tekrar barışıp dost olabilir. Fakat ondan kötü bir söz işitirse bunu kolay kolay unutmaz.
- Kişi hoştur dilin kendinde tutmak, yumup ağzını bildiğini unutmak: Olur olmaz ve gereksiz konuşmanın toplumda iyi karşılanmayacağını anlatır.
- Kör (kesmez) bıçak ele (yavuz), iş bilmeyen avrat dile (yavuz)*: Kör bıçak işe yaramaz ama insanın elini keser; iş bilmeyen kadın da çok konuşmaktan başka bir şey yapmaz.
- Laf ağızdan çıkınca, dillere destan olur: Bir kere söylenen sözlerin hızlıca yayılıp herkes tarafından konuşulabileceğini ifade eder. Yani, ağızdan çıkan sözlerin geri dönüşü yoktur ve hızla yayılıp herkesin diline düşebilir.
- Sofrada elini, mecliste dilini sakla (Mecliste dilini sofrada elini kısa tut)*: Topluluk içinde kendini denetle, aşırı davranışlarda bulunmaktan kaçın, açgözlülük ve gevezelik etme.
- Söz ağızdan çıkınca bin dile yayılır: Doğru ya da yanlış birisi bir söylenti çıkardığı zaman o söylenti kısa sürede bütün çevreye yayılır.
- Tatlı dil çok adam aldatır: İnsanları kandırmanın en iyi yolu tatlı dilli ve güler yüzlü olmayı becerebilmektir.
- Tatlı dil, güler yüz, düşmanın kolunu büker: Tatlı dil ve güler yüz karşısında çok sinirli ve saldırgan kimseler bile sakinleşir, yumuşar.
- Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır*: Gönül alıcı, okşayıcı sözlerle karşımızdakinin inadı yenilebilir.
- Tatlı ye, tatlı söyle (Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım): Başkalarıyla sohbet ederken tatlı dilli ve neşeli olur, onları neşelendirirsen sohbet daha da güzelleşir.
- Ter dökene mi bakarsın dil dökene mi?: Güzel konuşan, iyi sohbet eden kişiye değil, çalışkan becerikli kişiye iş verirler.
- Yavru kuşun dilinden anası anlar: Çocukla en çok ilgilenen, onunla daha çok beraber olan annelerdir. Bu yüzden onların isteklerini, ihtiyaçlarını anneler daha iyi bilirler.
Dil ile ilgili birleşik kelimeler
- Dil belası: Gevezelik, boşboğazlık yüzünden başa gelen kötü durum: Dil belası çeken, ne diyor işit, / Hatırla bu sözü, ona göre git / Bana çok eziyet çektirdi dilim, / Başım kesilmeden, keseyim dilim. (Silahdaroğlu)
- Dil pelesengi (persengi): Söz arasında yerli yersiz söylenen ve durmadan tekrarlanan "efendim", "efendime söyleyeyim", "şey" gibi sözler: "Yavrum" sözcüğünü dil pelesengi yapıp kendinden büyüklere bile bu şekilde hitap etmesinden kimi zaman şakayla karışık yakınırdı. (İ. Barutçu)
- Dil yarası: Acı sözün yol açtığı gönül kırıklığı: El yarası çıkar da dil yarası çıkmaz. Çünkü dil yarası gönül yarasıdır. Ne gönlümüzü kıranları unuturuz ne de gönlünü kırdıklarımızca unutuluruz. (Z. Şahin)
- Dile kolay: Söylenmesi kolay olmakla birlikte aslında anlatılan durumun çok önemli ve güç olduğunu belirtir: Yedi yıl, dile kolay... Yedi yıl bir cananı görmemek ne demekti? (E. A. Okur)
- Dili kurtlu: Dedikoducu: O adamın dili kurtlu, yanında bir şeyden bahsetmeyin! Antep'e gittiği zaman, biri beş eder anlatır, bizi sağa sola rezil eder. (M. A. Kaleoğlu)
- Dili uzun: İncitici sözler söyleyen, küstah, saygısız (kimse): "Oğlun iyidir, hoştur, velâkin dili fazlaca uzundur. Sultan elçisi önünde susulması icap ettiğini öğretememişsin." (Y. Bahadıroğlu)
- Dili yatkın: (Bir dili) Düzgün konuşma, çabuk öğrenme yeteneği olan: Merhum Nabi, usta bir şair, üstün bir yazardı. Şarkın üç dilinde mahir ve dili de yatkındı. (M. Çağlayan)
Soru ve Yorumlar: 30
ESRA
Super olmus tercih ederim
Herkese
_____________________________________________________
Soru/Yorum Formu