Dert nedir ne demektir? Dert ile ilgili atasözleri deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 4
Başı ellerinin arasında dertli sıkıntılı üzüntülü bir bayan
Derde düşmek
  1. İnsanı için için kemiren sürekli üzüntü, acı, tasa: "Derdim büyük, ne sen sor ne ben söyleyeyim kardeş" (C. Selman). Bu dert öyle bir dert ki ne beklemeye takat bırakıyor ne de yaşamaya fırsat bırakıyor. (Y. Turan)
  2. Yıllanmış, bezdirici, süreğen (kronik) hastalık: Öldü ölecek. Doktorlar derdine derman bulamıyorlar. (M. G. Demiray)
  3. (halk dilinde) Ur, çıban: Boynunda dert çıkmış.
  4. (mecazi) Sızlanmayla karışık dilek: Orada derdimi anlatacak kimseyi bulamadım.
  5. (mecazi) Bir sonuca bağlanıncaya dek insanı çok uğraştıran sorun, sıkıntı, kaygı.
  6. (mecazi) Yapılmak istenen şey: Senin benimle derdin nedir be hayat! (T. Başçiftçi)


Dert ile ilgili deyimler ve anlamları


İçinde "dert" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
( atasözlerine geç )

  • Dert benim tasa senin mi?: (deyiminin anlamı) Dert benim olduğu halde aldırış etmiyorum, sen ne diye tasalanıyorsun?: Dert benim tasa senin mi ? Sen karışma, ben kendi derdime çare bulurum. (A. Püsküllüoğlu)
  • Dert değil: "Önemsemeye, üzülmeye değmez" anlamında kullanılan bir söz: Repliklerimi bilmiyorum ama dert değil, birileri sufle verir (Y. Kopan). Sen iyisin ya, artık dert değil. (H. İ. Yaman)
  • Dert dökmek: Dert anlatmak: ... karşısında gözyaşları içinde dert döküyordu... (O. Serengil)
  • Dert eğirmek: İçinden çıkılması güç bir sorunla uğraşmak zorunda kalmak
  • Dert etmek (edinmek): Bir sonunu ya da durumu üzüntü konusu yapmak: Her şeyi kendine dert ediyor, içine atıyordu (D. Cündioğlu). Köylünün her derdini kendisine dert edindi. (Y. Bahadıroğlu)
  • Dert olmak: Üzüntü sebebi olmak, sıkıntı vermek: Kul Ahmet erken kalkar, haydi ya nasip derdi / Kimseler anlamazdı, ya nasip ne demekti / Herkes gömlek giyerken, Ahmet ceket giyerdi / Konu komşuya dert oldu Kul Ahmet'in ceketi (Barış Manço)
  • Dert yanmak: Derdini sızlanarak anlatmak: ... adam hep yalnız olduğundan dert yanıyordu, işlerinin yoğunluğundan, düzenin hoyratlığından, kalıplardan, aşktan, ölümden, şüphecilikten, bedensel ve zihinsel kusurların arkasına sığınmaktan, empati eksikliklerinden, ait olamamaktan ve bunların bütününden doğan yalnızlıklardan dert yanıyordu. (F. Burhan)
  • Derde (derdine) derman olmak: Üzüntüsünü, sıkıntısını yok etmek: Derdini derman bilenler derde derman istemez / Allah'tan güzellik isteyenler, altın, elmas istemez (Alvarlı Muhammed Lütfi). Buyrukları ferman olur, / Her derdine derman olur, / Hak rahmetin umman olur, / Sen Mevlâ'ya âşık isen. (H. E. Öztürk)
  • Derde düşmek:
    1. Sorunla karşılaşmak: İnsan, böyle kalın cüzdanı varken, uykusunda ağlayacak kadar nasıl bir derde düşmüş olabilirdi ki? (M. Ü. Eriş)
    2. (mecazi) Hastalanmak: Doktorların çözemediği bir derde düştüm. Hastane hastane gezdim de olmadı. (H. Edemir)
  • Derde düçar olmak: Kötü bir duruma düşmek: Nihayet bu derde düçar olduk / Derdimiz dağlardan yücedir / Devası bulunmaz tarifi müşkül dedik / Bir ağıt yakmak diledik (A. İlhan)
  • Derdi başından aşkın (olmak):
    1. Birçok sorunu bulunan: "Benim derdim başımdan aşkın. Bir de seninle mi uğraşacağım? Get, Allah'ını seversen..." (A. Sayar)
    2. Aşırı derecede meşgul: "Kendi derdim başımdan aşkın. Evde bir sakar karı, dört afacan çocukla baş edemiyorum. Köyün yüz türlü insanıyla nasıl baş edeyim?" (F. Baykurt)
  • (Birinin) Derdi günü: Merak sardığı, çok düşkünlük gösterdiği (şey) ya da uğraştığı (kimse): Çocuğun derdi günü rüzgârgülünün dönmesi, koşamazsa üfleyerek çeviriyor. (N. Şahinkaya)
  • Derdine deva bulmak:
    1. Sıkıntıyı çözümlemek, atlatmak, çaresizliği yenmek: ... dermanın en güzelini belki de bir başkasının derdine deva olduğumuz gün bulacağız. (M. R. Sadıkoğlu)
    2. Hastalığına çare bulmak: "Derhâl Hekimbaşı Banu Çiçek Hatun'a götürüle ve derdine deva buluna!" dedi Sultan. (M. A. Sinan)
  • Derdine çare bulmak: Sıkıntısını yok etmek: "Hızır'ım ya... Senin derdine çare bulmak için geldim. Kuru değneğiyle yere bir ok, bir de yay resmi çizdi Hızır... Yarın onun dükkanına git. Masanın üzerindeki kağıtların arasında, üstünde bu resmin aynısından çizilmiş bir kağıt olacak. Onu al. Senin derdine çare orada yazılı..." dedi ve sonra birden kayboldu.
  • Derdine düşmek:
    1. Sadece onunla meşgul olmak, onunla aşırı derecede ilgilenmek: Herkes kendi canının derdine düştü. (O. Açıkalın)
    2. Yersiz bir hevese kapılmak: Benim değil paranın derdine düştü. (R. Altıntaş)
  • Derdine yanmak: Bahtına şansına acımak, kendi durumuna üzülmek: Hep şu beyitle derdine yanıyordu: Benim içimdeki derdi / Haberdar olmayan bilmez, / Cefayı çekmeyen âşık, / Sefanın kadrini bilmez. (Maarif Kitaphanesi)
  • Derdini açmak: Sıkıntılarını ve üzüntülerini başkasına anlatmak: Koşarak gitti ve hemen derdini açtı: "Yâ Rasülallah!" oğlum düşmana esir düştü... "Oğluna haber ulaştır ve de ki; Resülullah sana çokça "La havle vela kuvvete illa billah" okumanı emrediyor... Çok geçmeden oğlu evindeydi. (M. Paksu)
  • Derdini anlatamamak: İçinde bulunduğu durumu, söylemek istediklerini karşısındakine dinletememek: Çünkü ya ben derdimi anlatamıyorum, yahut siz, annen, sen, Suzan anlamıyorsunuz. (N. Hikmet)
  • Derdini çekmek: (Birinin) Üzüntü ve sıkıntısına katlanmak: O gönül kapan sevgilinin derdini öyle çekti ki bundan dolayı öylesine gerildi ve bağrı karardı, der. (A. Duman)
  • Derdini deşmek (depreştirmek): Acılarını, üzüntülerini tazelemek, canlandırmak, derdini hatırlatıp yeniden üzülmesine yol açmak: Nihayet yıllardır beni yiyip kemiren derdimi deştin şimdi... Anlatayım kızım, anlatayım da hakikati öğren artık (Ş. Y. Şenler). 27 Mayıs günü, Varna'dan İstanbul'a giden bir vapur Nazım'ın derdini depreştirdi. (K. Anadol)
  • Derdini dökmek: Derdini bir kimseye uzun uzun anlatmak: Gözü yaşlı Mecnun, o ulu dağa gönlünün bütün derdini döktü. Dağla birlikte ağladı. (A. Nesin)
  • Derdini Marko Paşa'ya anlat: Senin derdini dinleyecek ya da derdine çare bulacak kimse yok: Git derdini Marko Paşa'ya anlat. Ben dert babası değilim kardeşim, git başımdan. (A. Püsküllüoğlu)
  • Dertsiz başını derde sokmak: Hiç gereği yokken, başına dert açacak bir işe girişmek: "Kerim," dedi. "Sakın şeytana uyup bir şey yapayım demeyesin. Dertsiz başını derde sokarsın sonra." (T. Dursun K.)
  • Allah başka dert vermesin: Başına gelen şeye çok üzülen kimselere söylenen "daha kötüsü de olabilir, üzülme" anlamında bir teselli sözü: Bu yıl kazanamazsam, gelecek yıl, daha öbür yıl kazanırım. Allah başka dert vermesin. (A. Nesin)
  • Allah dert verip derman aratmasın: Allahü Teâlâ, bir sıkıntıya düşürmesin anlamında bir dua ve dilek sözü: Allah kimseye dert verip derman aratmasın! Allah kimseyi doktora, hocaya düşürmesin... (K. Tahir)
  • Başı derde girmek: Çözülmesi güç, sıkıntılı bir işle uğraşır durumda, sıkıntılı durumda olmak: "Yine başı derde girmiş anlaşılan. Bana uzunca bir telgraf yollamış. Beni yanına çağırıyor." dedi telaşla. (E. Özkul)
  • Başına dert açmak: Kendini kötü ve zor bir duruma düşürmek: El âlemin işini üzerine alarak başına dert açmanın manası var mı? (N. Muallimoğlu)
  • Başını derde sokmak: Sıkıntılı bir duruma girmek ya da getirilmek: — Başını derde sokma da ne yaparsan yap! (A. Saraç)
  • Başının derdine düşmek: Kendi derdinden başka bir şeyle ilgilenemeyecek kadar sıkıntılı durumda bulunmak: Herkes kendi başının derdine düştü. Oğul, ana ve babaya; ana baba, oğluna; kardeş kardeşe bakamadı. (M. Halife)
  • Bin derde deva: Her şeye iyi gelen: Dediler ki, bin derde deva bu mübarek sudur. (Y. K. Karaosmanoğlu)
  • Can derdine düşmek: Ölüm korkusuna kapılmak: Gemi hızla batıyordu, herkes can derdine düşmüştü. (O. Akçay)
  • Canının derdine düşmek: Canından başka bir şey düşünememek: ... küçük kızını unutmuş, kendi canının derdine düşmüştü. (M. N. Bursalı)
  • Ellerin dert görmesin: "Allah senden razı olsun" anlamında bir iyi dilek sözü: "Teşekkür ederim doktor, ellerin dert görmesin," dedi içten bir ses. (Ş. Ceviz)
  • Her derde deva olmak: Birçok şeye çare olmak: Ey mutlak zenginlik sahibi Ganîyy Allah'ım. Ey maddî manevî her derde deva, her illete çare Şâfî Allah'ım... (S. E. Tangut)
  • İçine dert olmak: Bir şeyi önemseyerek üzülmek: Çocuğun tembelliği kadının içine dert oldu. (N. Muallimoğlu)
  • Kendi derdine düşmek: Kendi derdi yüzünden başka şeyle ilgilenememek: Zeybek Osman; ağa suçumuzu unuttu, kendi derdine düştü de şükür, diye düşündü, sevindi. (F. İ. Serhan)
  • Kendine dert etmek: Bir şeyi kafaya takıp üzüntü konusu yapmak: İnsana insan olma değerini bahşeden, ona kişilik ve insanlık kazandıran yegane dert budur işte: Başkalarının derdini kendine dert edinmek! (M. Mutahhari)
  • Yüreğine dert olmak: Başkasının herhangi bir davranışı ya da kendisinin başkasına bir davranışı, sonradan kendisi için sürekli bir üzüntü kaynağı olmak: Olmaz, dedi ama, yüreğine de dert oldu. (İlgili cümle kaynağı: Y. Kemal)


Dert ile ilgili atasözleri ve anlamları


İçinde veya anlamında "dert" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Dert ağlatır, aşk söyletir*: (atasözünün anlamı) Derdi olan acı çeker, ağlar; çaresizliğine üzülür, aşka düşen kimse ise duygularını, tutkularını dışa vurup ferahlamak isteğindedir.
  • Dert bir olaydı ağlamak kolaydı: Dert çok olduğunda başa çıkılmasının zor olduğunu anlatır.
  • Dert, çekene göredir*: Bir derdin ağırlığı, hafifliği ona uğrayan kimsenin etkilenme derecesiyle ölçülür.
  • Dert Deli Ahmet'in başında: Herkes bir yolunu bulup sorumluluktan kurtulur. Sorumluluk kimsesizin üstünde olur.
  • Dert derde benzemez: Her insanın karşılaştığı sorunların ve dertlerin birbirinden farklı olduğunu ifade eder. Her derdin kendine özgü bir ağırlığı ve çözümü vardır.
  • Dert derdi açar: İnsanın başında bir dert varken daha büyük bir detle karşılaşırsa eski derdini unutur.
  • Dert gezmiş, derman beraber gezmiş: Her derdin devası vardır. Biraz çaba sarf edildiğinde tüm dertlerin üstesinden gelinebilir.
  • Dert gider amma yeri boş kalmaz (Dert gitmez, değişir): İnsan her zaman dert içindedir, bir dertten kurtulsa başka bir derde düşer.
  • Dert okka okka girer de dirhem dirhem çıkar: Dertlerin insana hızla ve yoğun bir şekilde gelip yerleştiğini, ancak bu dertlerden kurtulmanın uzun ve zahmetli bir süreç olduğunu ifade eder. Sıkıntılar kolayca gelir, ama çözülmesi zaman alır (okka: 400 dirhemlik ağırlık ölçüsü birimi).
  • Dert var, gelir geçer; dert var, deler geçer: Bazı felaketler kişiyi ne kadar üzse de bir süre sonra unutulur gider. Ama bazı felaketler gelip geçse de kişi uzun süre bunun etkisinden kurtulamaz.
  • Dertleri mezata vermişler, herkes kendi derdine katlanmış: Kişiye kendi derdi büyük görünür, ama başkalarının dertlerini gördüğünde kendi derdine sevinir (mezat: açık artırma ile satış).
  • Dertleri zevk edindim: Sürekli acı çeken bir insanın zamanla bu acıya alışarak durumu kabullenmesini ifade eder. Acı ve sıkıntılar, kişinin hayatında normalleşir ve bir yaşam biçimi haline gelir.
  • Dertli, deliden çok söyler: Kişinin dertli veya sıkıntılı olduğunda, bu durumu sürekli başkalarına anlatma eğiliminde olduğunu ve sık sık bu konuları dile getirdiğini belirtir.
  • Dertli, derdini anlatırken dertsizin uykusu gelir: Sıkıntı çeken birinin derdini paylaşmaya çalışırken, derdi olmayan kişinin bu durumu umursamadığını ifade eder. Dertsiz kişi, başkasının acısını anlamakta zorlanır.
  • Dertli derdini yanmış, dertsiz türkü sanmış: Acı çeken birinin derdini paylaşırken, bu durumu yaşamayan dolayısıyla anlamayan kişinin olayı hafife aldığını ifade eder.
  • Dertli dertlinin halini bilir: Bir derdi, bir sıkıntısı olan kişinin halinden o üzüntüyü yaşayan veya daha önce yaşamış kişiler anlar.
  • Dertli olan dertten anlar, eğri olan yoldan kayar: Dertli olan kişi kendi durumuna düşmüş kimselerin üzüntüsünü iyi bilir. Cahil ve açgözlü kimseler de kötü işler yapmaya kolay alışırlar.
  • Dertli söyleğen olur, aşık dinleğen olur: Dertli insan çare için durmadan derdini anlatırken birine sevdalanan kişi ise daha çok sessiz ve içine kapanık olur.
  • Dertlilerden dert, güzellerden yâr eksik olmaz: Güzel ve değerli şeyleri elde etmek isteyen çok olur. Talihsiz kişinin de başından dert eksik olmaz.
  • Dertsiz baş (kul) olmaz: Derdi olmayan kimse yoktur, az çok herkesin derdi vardır.
  • Dertsiz baş terkide gerek (Dertsiz baş mezarda / Dertsiz baş mezara taş / Dertsiz baş, bostan korkuluğunda): Bir kimse ancak öldükten sonra dertten kurtulabilir.
  • Dertsiz baş, yarasız ağaç olmaz: Hayatta hiçbir şeyin sorunsuz olmadığını ifade eder. İnsan da doğadaki varlıklar gibi zorluklarla karşılaşır ve bunlarla olgunlaşır.
  • Dertsiz başını derde sokma: Gereksiz riskler alarak kendini sıkıntıya sokmaktan kaçınmayı öğütler. Mevcut huzuru bozmamak için gereksiz sorunlardan uzak durmak gerekir.
  • Dertsiz bir kabak varmış, onun da başını kesip içini oymuşlar: Dert ve sıkıntısı olmayan bir kişinin bile sorunlarla karşılaşabileceğini ifade eder. Herkesin başına bir dert gelebilir, hiç kimsenin tamamen dertsiz kalması mümkün değildir.
  • Dertsiz dertlinin halinden anlamaz: Derdi olmayan kişi, dertli, sıkıntılı kimsenin derdini anlayamaz.
  • Dertsiz deva umulmaz, devasız dert onulmaz: Dert yaşamadan bir çözüm beklenemeyeceğini ve çözümsüz bir derdin iyileşmeyeceğini ifade eder. Sıkıntılar ancak uygun bir tedavi veya çözüm ile ortadan kalkabilir.
  • Dertsiz insan olmaz: Her insanın hayatında mutlaka bazı zorluklar ve sıkıntılar yaşadığını ifade eder. Dünyada, ömrü boyunca hiç problem yaşamayan bir kimse bulunmaz.
  • Derde dert ile deva, zehire panzehir ile şifa gerek: Her sorunun kendi türünde bir çözümü olduğunu ifade eder. Dertlerin çözülmesi için dertle başa çıkma, zehirlerin etkisinden kurtulmak için panzehir kullanmak gereklidir; her sorun için uygun bir çözüm bulmak esastır. Ayrıca bazen bir derdi yeni bir dert de çözebilir veya unutturabilir.
  • Derdi çeken derman arar: Kimse dert çekmeyi sevmez. Bu yüzden de derdi olan bir insan bu dertten kurtulmanın çarelerini arar.
  • Derdi olan derman arar: Bir acısı, bir sorunu olan, her yere, her çareye başvurur.
  • Derdi olmayanın huzuru olmaz: İnsan dert çektikten sonra huzurun kıymetini daha iyi bilir.
  • Derdi veren devasını da verir*: Her sıkıntının, üzüntünün bir çaresi vardır.
  • Derdin yoksa söylen, borcun yoksa evlen*: Derdi olmayan kimse, önemsiz şeyleri kendine dert edinip söylenmeye başlar; borcu olmayan kimse de evlenirse birçok şeyler satın almak zorunda kalarak borç altına girer.
  • Derdini söylemeyen derman bulamaz (Dert saklayanda kalır)*: Bizim çare bulamadığımız birçok güçlüklere başkaları çare bulabilirler; derdimize derman bulabilmek için onu, bize yardımı dokunabilecek kimselere söylemeliyiz.
  • Derdini söyleyen devasını bulur: Bir derdi olup da birilerinden yardım uman kişi derdini kimseye açmazsa aradığı yardımı bulamaz.
  • Acıkan ne yemez, acıyan ne demez: Aç kalmış kişi ne bulsa yer, yemek seçmez. Derdi olan kişi de, başkalarından yardım görmek için hep derdinden bahseder.
  • Adalet olmayınca bir yerde, insan düşer o yerde her derde: Adaletsizliğin olduğu bir ortamda insanların çeşitli sorunlarla karşılaşabileceğini ifade eder. Adaletin eksik olduğu yerlerde huzur ve denge sağlanamaz, bu da çeşitli sıkıntılara yol açar.
  • Ağacı kurt, insanı dert yer (kemirir)*: Kurdun ağacı içten kemirip çökertmesi gibi, dert de insanı yıpratır, çöktürür.
  • Ağlamayan çocuğa meme vermezler: İnsan derdini, sıkıntısını anlatmayı bilmezse, kimse onun ihtiyacı olduğunu bilip yardım etmez.
  • Ağlayanın bir derdi var, gülenin beş: Dertli insanın tek amacının mevcut derdinden kurtulmak olduğunu, ancak dertsiz kişinin derde düşmemek için birçok farklı endişeyle uğraşmak zorunda kaldığını ifade eder.
  • Allah dert verir, dermanı da verir: Allah kişiye bir sıkıntı vermişse ondan kurtulmanın bir çaresini de mutlaka vermiştir.
  • Allah sevdiğine dert verir*:
    1. Dert, acı ve üzüntü insanı olgunlaştırır. Daha çok sevilen, beğenilen, hoşlanılan kişi olmasını sağlar. Başa çıkılamayan dertler ise kulun Allahü Teâlâ'ya sığınıp yakınlaşmasına vesile olur.
    2. Allah başına gelenlere sabreden kulunu ödüllendirir; bu yüzden sabredeceğini bildiği için sevdiği kuluna dert verir.
  • Anaların baş derdi, evladı baş göz etmek: Anneler her zaman çocuklarının yuva kuracağı günleri hayal ederler.
  • Aşk ağlatır, dert söyletir*: Aşığın yüreği yaralıdır ve daima ağlar, bir derdi olan da herkese derdini anlatır. Her ruhsal durum, kendisine uygun bir davranışla ortaya çıkar.
  • Ateş düştüğü yeri yakar*: Dert, felaket, asıl kimin başına gelmişse onu yakar, üzer. Başkalarının acıması ya da üzülmesi o ölçüde yürekten değildir.
  • Ayak değmeyen taş olmaz, bela görmeyen baş olmaz: İnsan yaşadığı sürece türlü sorunlarla karşılaşabilir. Ömründe hiç bir dert görmemiş insan olmaz.
  • Azıcık aşım, kaygısız başım: Küçük şeylerin derdi de küçük olur; yeterli miktarda şeylerle büyük sorunlar yaşamak zorunda kalmadan huzurlu bir yaşam sürdürmek mümkün olabilir.
  • Baş yastığı, baş derdini bilmez*: İnsanın derdi içindedir. En yakını bile onu anlamaz.
  • "Bilmiyorum" demek insanı çok dertten korur: İnsanın başını derde sokabilecek konularda susması konuşmasından daha emniyetlidir.
  • Bir mum al da derdine yan*: Başkalarının işleri veya sorunlarıyla uğraşmak yerine, kendi sorunların ve durumunla ilgilenmen gerektiğini ifade eder.
  • Boğaz derdi her dertten üstündür: Açlık ve yiyecek sıkıntısının diğer tüm sorunlardan daha önemli ve acı verici olduğunu ifade eder. İnsan için en temel ihtiyaç olan yiyecek, diğer tüm dertlerin önündedir.
  • Borcun iyisi vermek, derdin iyisi ölmek*: Borçlu ve dertli bir biçimde yaşanılmaz; borçtan kurtulmanın yolu onu vermek, onulmaz dertten kurtulmanın çıkar yolu ise ölmektir.
  • Borcun yoksa kefil ol, işin yoksa şahit ol: Birine kefil olmak veya birine şahit olmak insanın dertsiz başına dert alması demektir.
  • Borç alan dert alır: Borç almanın kişiye maddi ve manevi sıkıntılar getireceğini ifade eder. Borçlanmak, kişinin üzerinde baskı ve stres yaratır; bu nedenle borç almak, beraberinde dertleri de getirir.
  • Borç uzayınca kalır, dert uzayınca alır*: İnsan borçtan da dertten de çabuk kurtulmaya bakmalıdır.
  • Borçlunun derdi bir, alacaklının derdi bin: Borçlu sadece ödeyeceği borcu düşünürken, alacaklı hem kendi alacağı parayı hem de ödemelerini düşünmek zorundadır.
  • Büyük başın derdi büyük olur*: Üstüne büyük işler alanların tasaları da çok olur.
  • Cellatla müflise dert yanılmaz: Acımasız ve katı yürekli kimselerden merhamet beklenmez, aynı şekilde iflas etmiş borç içinde yaşayan kimselerden de yardım istenmez.
  • Cihanda bir dertsiz yoktur: Bu dünyada hiçbir dertle, hiçbir sorunla karşılaşmadan yaşamış insan yoktur. Herkesin kendine göre ufak ya da büyük bir derdi mutlaka vardır.
  • Çaresiz derde Lokman neylesin: Çaresi olmayan bir dertten kurtulmanın, imkan yoktur.
  • Çocuğu olanın bir, olmayanın bin derdi var: Çocuğu olan çocuğun yaramazlıklarından, isteklerinden yakınır. Olmayan ise çocuk sahibi olamamaktan yakınır ve diğer çocukları gördükçe üzülür.
  • Çok dertli çok konuşur: Derdi çok olan bunu sürekli dile getirerek veya yakınlarına anlatarak çözüm arar.
  • Dağın yücesinde kurttan geçilmez, devletin yücesine dertten geçilmez: Sahipsiz, yönetimsiz kalmış bir yerde aç gözlü, saldırgan kimselerin sözü geçer. Devletin yüksek kademelerin de bulunan kişiler de sürekli halkın sorunlarıyla uğraştıkları için başka işlere zaman ayıramazlar.
  • Damdan düşen, damdan düşenin halinden bilir: Kişi ancak, kendiyle aynı derdi çekenin halinden anlar.
  • Damla pıtırtısı, kocakarı homurtusu, alacaklı tıkırtısı dert getirir; yeni gelin fıkırtısı, para şıkırtısı, su şırıltısı ferahlık getirir: Borcu olan, evinde geçimi olmayan kişi sıkıntı ve dert içinde, geliri iyi, mutlu bir evliliği olan kişi ise rahat ve huzurlu bir yaşam sürer.
  • Değirmencinin derdi su, müşterinin un: Değirmenci, değirmenin çalışması için gerekli olan suya odaklanırken, müşteri değirmenden aldığı un ile ilgilenir. Bu atasözü, insanların genellikle kendi iş veya sorumluluklarına odaklandığını ve her kişinin farklı ihtiyaç ve önceliklere sahip olduğunu anlatır.
  • Delinin derdi kaval, değirmencinin derdi su: Akılsız, tembel kişiler sadece eğlenmek ve hoş vakit geçirmek için uğraşırlar. Akıllı kişiler ise sadece ihtiyaç duyacakları şeyler için çaba harcarlar.
  • Devasız dert olmaz: Her sorunun mutlaka bir çözümü olduğunu ifade eder. İnsan, karşılaştığı sorunlar için çare aramalı ve pes etmemelidir.
  • Dişin ağrıyorsa çek kurtul, komşun kötüyse göç kurtul: İnsan bir dertten kurtulmak için hemen gereğini yerine getirmelidir.
  • Düşünme, Allah kerim: Başın derde girdiğinde hemen ümitsizliğe kapılma Allah her zaman bir çıkış yolu gösterir.
  • Elin derdi ele masal gelir: Kimsenin derdi, kimseye önemli gelmez.
  • Er var karının derdini çeker; karı var erin derdini çeker: Bazı erkeklerin eşlerini mutlu ettiğini, bazılarının ise dert verdiğini ifade eder. Aynı şekilde, bazı kadınlar da eşlerine destek olurken, bazıları sıkıntı yaratır. Evlilikte karşılıklı anlayış ve destek önemlidir.
  • Et giren yere dert girmez: Et insan vücuduna en yararlı besin maddesidir. Bu yüzden et yiyen insanlar daha sağlıklı ve güçlü olurlar.
  • Etin çiği et getirir, ekmeğin çiği dert getirir (Çiğ et, et getirir; çiğ ekmek dert getirir): Et fazla pişmeden yenirse lezzetli olur ve vücuda daha faydalı olabilir. Ama ekmek hamur iken yenirse insanın midesine oturur, rahatsız eder.
  • Evladın mı var, derdin var*: Çocuklarının sıkıntıları, hastalıkları ana baba için sürekli derttir.
  • Evladın varsa bin derdin var, evladın yoksa bir derdin var: Çocuk sahibi olanlar onu yetiştirmek için bir sürü sıkıntıya katlanmak zorundadır. Çocuğu olmayanların da bir tek üzüntüsü vardır, o da çocuk özlemi.
  • Gece uyanıp su içilmez, içilirse dertten geçilmez: Sıcak mideye içilen soğuk su vücudu aniden üşüterek hastalığa yol açabilir.
  • Hayırsız evlat dermansız dertten beterdir: İnsan hayırsız bir evlada sahip olunca bundan büyük üzüntü duyar. Çünkü hayırsız evlat yalnızca düştüğünde ana babasını arar.
  • Her dağın derdi kendine göre*: Herkesin kendi durumuna bağlı olarak sorunları vardır.
  • Her derdin bir devası vardır: Her sorunun veya sıkıntının mutlaka bir çözümü veya çaresi olduğunu ifade eder. Umutsuzluğa kapılmamak gerektiğini ve her problemin üstesinden gelebilecek bir yol bulunduğunu vurgular.
  • Her kapının bir anahtarı vardır: Nasıl ki her kapı, doğru anahtarla açılabiliyorsa, her dert veya problem de doğru yaklaşımla çözülebilir. Her derdi çözecek bir çare mutlaka vardır.
  • Her kimin evladı var, başından büyük derdi var: Çocuk büyütmek yetiştirmek, onların ihtiyaçlarını karşılamak kolay bir şey değildir. Ama insan evladı için bütün bu sıkıntılara seve seve katlanır.
  • Her sargı her yaraya göre olmaz/sarılmaz: Her derdin çaresi ayrı ayrıdır. Bir derde iyi gelen çaresinin başka bir derde yararı olmaz.
  • Herkes kendi derdinden söyler: Herkes kendi yaşamını ilgilendiren sorunlar için uğraşır. Başkalarının derdini kendi derdiymiş gibi düşünmez.
  • Herkesin bir derdi var, değirmencininki su*: Herkesin kendi yaşayışı ile ilgili bir derdi vardır, bir kişinin derdi ötekininkine benzemez.
  • Herkesin kazanı kaynar, içindeki et midir, dert midir kimse bilmez: Kişilerin özel hayatlarında yaşadıklarını başkaları bilmez.
  • İnleyenin dinleyeni vardır: Sıkıntılarını dile getiren kişinin mutlaka bir destek bulacağını ifade eder. Dertleşen insan, derdine ortak olacak birini her zaman bulur.
  • Kalbur kadar evin, deliği kadar derdi vardır: Ev büyüdükçe sıkıntısı artar. Oysa küçük bir evin geçimini sağlamak, ihtiyaçlarını karşılamak daha kolaydır.
  • Kasap et derdinde, koyun can derdinde*: Herkesin davranışı kendi çıkarı doğrultusundadır.
  • Kazananın malı artar, kazanmayanın derdi: Çalışan kişi mal sahibi olur, ihtiyaçlarını rahat karşılar, kazanmayan geçim zorluğu içinde üzüntü çeker.
  • Kılavuzu karga olanın başı dertten kurtulmaz: Kötü veya cahil bir rehber veya lider seçen kişinin sürekli sorunlarla karşılaşacağını ve kötü durumlarda kalacağını ifade eder.
  • Kötülerin başı dertten kurtulmaz: Kötü huylu insanlar kimseyle geçinemez, bu yüzden de sık sık başları belaya girer.
  • Kötüye dert mi eksik, güzele yâr mı eksik: Kötü insanların sürekli sıkıntı içinde olduğunu, güzel ve iyi insanların ise sevilmeye ve değer görmeye layık olduğunu ifade eder.
  • Mart ayı dert ayı*:
    1. Kışla ilgili zorlukların son aşamasına vardığı ay mart ayıdır.
    2. Mart havası bir kararda durmaz. Mart ayında havalar sık sık değiştiği için insan kendisini koruyamaz ve hasta olur.
    3. Mart ayı türlü vergilerin ödeme zamanı olması nedeniyle, getirdiği sıkıntılar açısından yurttaşlar arasında bu biçimde dile getirilir.
  • Mart çıkmadıkça dert çıkmaz*: Mart ayı sona ermedikçe kışla ilgili dertler de, hastalıklar da bitmez.
  • Mart çıktı, dert çıktı: Mart ayı çıkınca havalar ısınmaya başlar ve soğuğun getirdiği hastalıklarda yok olur.
  • Mevla'm birçok dert vermiş, beraber derman vermiş:
    1. Her derdin bir çaresi vardır.
    2. Allah insana dert verdiği gibi dermanını da vermiştir.
  • Oğlan ağlar, derdi çörek: Çocuk bir şey istediği zaman ne olursa olsun isteğinin karşılanmasını ister. Aksi halde huysuzluk edip ana babaya üzüntü verir.
  • Olan dört bağlar, olmayan dert bağlar: Zengin ya da varlıklı kişi, istediği gibi yaşarken yoksul, yokluklar içinde kıvranır.
  • Veren el dert görmez: Yardım eden hem huzur bulur hem de bir şekilde karşılığını alır.
  • Yıkılmadıkça yapılmaz: Dert gelmeden çare gelmez. Yani sorunlar ortaya çıkmadan çözüm arayışına girilmez. Dertler, çarelerin bulunmasına vesile olur.


Dert ile ilgili birleşik kelimeler ve fiiller


  • Dert babası: Herkesin derdini rahatlıkla anlattığı, dertlere çare bulmaya çalışan kimse: Kelimenin tam karşılığıyla; dert babasıydı. Derdini dinlemediği, derman için akıl yürütmediği, ter dökmediği tek bir arkadaşı yoktu. Hem de kendi hayatını hiçe sayma, kendi sorunlarıyla ilgilenememe pahasına. (M. Arslan)
  • Dert etme: Üzülme, aldırma: "Ufacık şeyleri dert etme, üzme kendini" dedi. "Biri gider, beşi gelir..." (T. Yücel)
  • Dert küpü: Derdi çok olan kimse: Çoban Ahmed Dayı dert küpüydü. Korkunç savaş yıllarında çok şeyini yitirmişti. Karısı ölmüş, oğlu da kaybolmuştu. Şehirdeki işini de kaybedince, bir köyde çobanlık yapmaya başlamıştı... (Y. Kandemir)
  • Dert ortağı:
    1. Aynı derdi paylaşanlardan her biri: A benim dert ortağım! Biz başımıza belâyı, "Belâ!" dediğimiz gün aldık. Bu dünyada da zaten, aynı dertten muzdarip talihliler olarak, birbirimize teselli verelim diye karşılaştık. (N. N. Türk)
    2. Kendisine dert dökülen kimse: Senin gibi bir dert ortağım olmasaydı hayat ne kadar yalnız olurdu? (S. Çetinoğlu)
  • Derdin ne!: Ne istiyorsun, ne oluyorsun, zorun ne!: "Hiç yakışıyor mu sana, ne biçim konuşuyorsun. Senin derdin ne!" (C. Akaş)

Soru ve Yorumlar: 4


Anonim:
derdini söylemeyen derdine care(derman) bulamaz.
22/5/12 11:12
Anonim:
öylemi
30/9/14 14:59
Anonim:
derdini söylemeyen ,care bulamaz:atasözü sorunun söylendgi takdirde cozulecegını anlatmak istemiştir
22/5/12 11:13
Anonim:
deminden beri üzüntü ile ilgili atasözü arıyorum hiç birinde adam akıllı bişey yok bundan sonra bütün türkçe ödevlerimi buradan yapacağım çok teşekürler
24/2/13 15:29