Ağır nedir ne demektir? Ağır ile ilgili atasözleri deyimler ve anlamları

Güncellenme: Soru/Yorum: 0
  1. Tartıda çok çeken ya da yerden kaldırılması güç olan: Ağır maden.
  2. Çok değerli: Evde ağırın, dağda davarın olsun.
  3. Çapı, boyutları etkisi büyük: Ağır silahlar.
  4. Çetin, güç: Yazının konusu da ağır, dili de ağır.
  5. Tehlikeli, korkulu: Hastanın durumu ağır.
  6. Sıkıntı veren, dayanılmaz: Ağır bir koku.
  7. Dokunaklı, kırıcı, insanın gücüne giden: Ağır söz söylemek.
  8. Yavaş: İşler çok ağır yürüyor.
  9. Yoğun, yoğunluğu çok: Ağır metallerin başında altın ve platin gelir.
  10. Çok önemli: Bu kadar ağır sorumluluk altına girmemek gerekir.
  11. Ağır başlı, oturaklı, olgun, aklı başında: Ağabeyi bayağı ağır, efendi adamdır. (örnek cümle)
  12. (müzik) Türk müziğinde usullerin mertebelerini göstermek için kullanılır: Ağır aksak.

Ağır ile ilgili deyimler ve anlamları

İçinde "ağır" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:

  • Ağır basmak:
    1. Ağırlık olarak fazla gelmek: Hak kefeniz ağır basıyorsa eğer kurtuluşa erersiniz; hak kefesi ağır basmazsa o zaman kurtuluşa varamazsınız. (H. İ. Genç)
    2. (mecazi) Etkisi üstün gelmek, ağırlığını koymak: Merakım ağır bastı ve dikkatli adımlarla izlerin peşine düştüm. (E. İşeri)
  • Ağır çekmek: Tartıda ağır gelmek: Kitaplar öyle ağır çekti ki, navlunu ödemek imkânsız oldu. (Türk Edebiyatı)
  • Ağır durmak: Ciddi, ağırbaşlı, oturaklı, soğukkanlı hareket etmek: Ben sana, namuslu bir kadın, erkeğine sırnaşmaz, ağır durur. Olma sokak süpürgesi, hanım hanımcık ol dememiş miydim?.. (O. Kemal)
  • Ağır gelmek:
    1. Gücüne gitmek, onuruna dokunmak: İşittiği sözler Asım'a ağır geldi. (A. Seyrun)
    2. Yapılması güç gelmek: Şüphesiz namaz, Allah'a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir. (Bakara Suresinden)
  • Ağır işitmek (duymak): Kulakları iyi işitmemek, az işitmek: Dedenin kulakları ağır işitiyordu, adamın dediklerinin hepsini anlamamıştı.
  • Ağır kaçmak: (şaka yollu) Gücendirici, incitici olmak: Doğrusu "yalan" lafı hayli ağır kaçmıştı. (Türk Edebiyatı)
  • Ağır kayba uğramak: Maddi ve manevi büyük zarar görmek: Her iki taraf da ağır kayba uğramıştı; bazı Türk kıtalarının bütün subayları şehit düşmüştü. (M. Ş. Yazman)
  • Ağır ol!: Ciddi, ağırbaşlı, soğukkanlı, sabırlı ol, acele etme: "Ağır ol... Babam hakkında doğru konuş." (S. Kaymaz). Hele azıcık ağır ol dedim ya ağam... Şöyle bir gidişatı gözle, aç değilsin açık değilsin... (A. Naim)
  • Ağır oturmak: Ağırbaşlı olmak: Ağır otur ki bey (ağa, molla) desinler. (Atasözü)
  • Ağır söylemek: Acı, dokunaklı sözler söylemek: Bir Eskişehir mebusu, Başvekile ağır söyledi. (H. Turgut)
  • Ağır yara almak:
    1. Kavgada veya savaşta önemli ölçüde zarar görmek: Cihada devam etti. Ağır yara aldı. Cepheden kaçmadı. (N. Yıldız)
    2. Bir olayda beklenmeyen sıkıntılı ve olumsuz bir duruma düşmek: Türk halkı, bu darbelerden ağır yara aldı, ders aldı. (A. Dilipak)
  • Ağırdan almak:
    1. Bir işi gereken süre içinde bitirmemek, geciktirmek: Ağırdan alıyordu yaptığı işi. Kaçınılmaz sonu elinden geldiğince geciktirmek ister gibi. (C. Tan)
    2. Bir işi gönülsüz, isteksiz yapmak: Malın iyisinden sadaka vermeyi ağırdan alıyordu, yüksünüyordu. (S. S. Karakuş)
  • Ağırlığı olmak: Etkisi büyük olmak: Halifeydi ve Müslümanlar üzerinde ağırlığı vardı. (V. Sağlam)
  • Ağırlığınca altın etmek: Çok değerli olmak: "Doğrusu," dedi, "Nuri Bey ağırlığınca altın eder!" "Eder ki eder," dedi bir başkası. (O. Kemal)
  • Ağırlığını koymak:
    1. Gücünü, yetkisini kullanmak: İmparator, ağırlığını koydu, araya girdi de, işin kanlı bir çarpışmaya dönüşmesi önlendi. (T. Güler)
    2. Kimliğini ve kişiliğini kabul ettirmek: İktidar dizginlerini ele geçirerek ağırlığını koydu. (Z. Gürel)
  • Ağırlık basmak (çökmek):
    1. Gevşeklik ve uyku gelmek: Bir ağırlık bastı ki, biraz kestirmek iyi olacak... (İ. E. Aladağ)
    2. Ağır bir hava kaplamak.
    3. Sessizlik oluşmak: Yavaş yavaş bir ağırlık çöktü. Bir sakinlik herkesi kapladı. (M. Ş. Esendal)
  • Ağırlık olmak:
    1. Sıkıntı vermek: Şu dünyadan kitaplar yok oluverse, yaşamak ne kadar güçleşir, çekilmez bir ağırlık olur. (S. K. Yetkin)
    2. Birine yük olmak, kendi masrafını başkasına çektirmek: Kimseye ağırlık olmak istemeyiz. (A. Püsküllüoğlu)
  • Ağrına gitmek: Onuruna dokunmak ya da gücüne gitmek: Böylesine azarlanmak ağrına gitti. (G. B. Aygün)
  • Dili ağırlaşmak: Hastalık sebebiyle güçlükle söz söyleyebilmek, güçlükle konuşmak: İyi ama şimdi dili ağırlaştı. Bir şeyler söylemek istiyor, söyleyeceğini de iyi biliyor, fakat bir türlü dilini çözemiyordu.
  • Gururuna ağır gelmek: Kişiliğine zor gelmek, büyüklüğünün zedelendiğini düşünmek: Oraya sığınmak gururuna ağır geliyordu.
  • Kendini ağırdan satmak: Bir işi yapmak istediği halde nazlanarak kabul etmemek: Çünkü isteseydi, kendini ağırdan satabilir, duygularını açık etmektense biraz nazlanıp beni kendine sırılsıklam âşık edebilir ve sonunda bana her istediğini yaptırabilirdi. (M. R. Yalçınkaya)
  • Kulağı ağır işitmek: Kulağı iyi işitmemek: Cemal Bey'inse, kulağı ağır işitiyordu. Neler konuşulduğunu tam olarak duyamamıştı. (B. Ak)
  • Toprağına ağır gelmesin: Bir ölünün aleyhinde onun kötülüğü hakkında konuşulacağı zaman kullanılır: Toprağına ağır gelmesin, bizi böylece ortada bırakıp gitti. (derleme cümle)
  • Uykusu ağır (derin) olmak: Uykudan zor uyanmak, uykudayken çevredeki hiçbir uyarandan etkilenmemek: Onun uyanması çok zordu; çünkü karısının hem uykusu ağırdı hem de çok çalışmaktan yorgun düşmüştü. (N. Yüksel)
  • Yükte hafif pahada ağır: Taşınması kolay, değerli (eşya): Hırsızlar da yükte hafif pahada ağır olan eşyaları yükleyip köşkü terk ettiler. (İ. H. Er)

Ağır ile ilgili atasözleri ve anlamları

İçinde "ağır" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )

  • Ağır ağır demeli, çabuk çabuk yemeli*: Yemeği çabuk yemelisin, dediğinin anlaşılabilmesi için de sözleri tane tane ve yavaş yavaş söylemelisin.
  • Ağır basar, yeğni kalkar*: Ağırbaşlı kedini bilen insan saygı görür (yeğni: hafif, ciddi olmayan).
  • Ağır baş iyidir, yenlik (yeğni) olsa uçar: Olgun ve dengeli davranan kişilerin değerli olduğunu, ancak aşırı heves ve acelecilik ile hareket edenlerin kolayca başarısız olacağını ifade eder. Ağır başlılık, sabır ve düşünerek hareket etmek başarıya giden yolu açar (yeğni: hafif, ciddi olmayan).
  • Ağır giden dağlar aşar: Bir işte acele etmeden, dikkat ve özen göstererek sürekli ilerleyenler en zor işleri bile başarırlar.
  • Ağır giden yol alır, hızlı giden yolda kalır: İşleri yavaş ve dikkatli yapanların başarıya ulaşacağını, acele edenlerin ise başarısız olacağını ifade eder. Sabır ve özenle ilerleyen kişi, daha sağlam adımlar atar.
  • Ağır git ki yol alasın*: Amaçladığı hedefe ulaşmak isteyen, ağır ağır, ama dikkatli ve güvenli hareket etmelidir.
  • Ağır kazan geç kaynar*:
    1. Kalın kafalı insan bir konuyu zor anlar.
    2. Tembel insanın işi ağırdır.
    3. Ağırbaşlı insan çabuk öfkelenmez.
  • Ağır ol batman gel (döv, gelesin, dövesin)*: Ağırbaşlı ol ki değerin artsın.
  • Ağır ol da molla desinler*: Ağırbaşlı davranan itibarlı olur.
  • Ağır otur ki bey (ağa, molla) desinler*: Ağırbaşlı davran ki değer versinler.
  • Ağır taş batman döver*: Ağırbaşlı adamı mat etmek kolay değildir.
  • Ağır taş yerinden oynamaz*: Ağırbaşlı insan kimsenin oyuncağı olmaz, onu yıpratmaya kimsenin gücü yetmez.
  • Ağır taşı ne yel alır, ne sel alır*: Oturaklı insan kolayca etkilenmez, yerinden edilemez.
  • Ağır yükü hayvanın büyüğüne vururlar: Büyük ve güçlü varlıkların genellikle ağır işlerin ve sorumlulukların yükünü taşımak zorunda kaldığını ifade eder. Güçlü ve yetenekli kişilerin veya varlıkların daha fazla sorumluluk ve yük üstlenmek zorunda kaldığını belirtir.
  • Ağır yükün altına girme belin incinir: İnsan gücünün yetmeyeceği işe kalkışmamalı, yoksa zor durumda kalabilir.
  • Ağır yükün zahmetini katır bilir: Bir işin zorluğunu, verdiği yorgunluğu en iyi o işi devamlı yapanlar bilir.
  • Ağır yongayı yel kaldırmaz*: Ağırbaşlı kimseyi küçük kolaylar etkilemez, ona zarar veremez.
  • Ağırlık altın kale, hafiflik başa bela: Ağırbaşlılık ve ciddiyetin insanı yücelten, değerli kılan özellikler olduğunu ifade eder. Buna karşılık, hafifmeşreplik ve düşüncesizlik kişinin saygınlığını zedeler, saygı yerine sıkıntı getirir.
  • Adamın (insanın) yere bakanından, suyun ağır (yavaş) akanından kork*: Düşüncesini açıkça söyleyenden değil, söylemeyip içten pazarlıklı olandan insana zarar gelir.
  • Ağa başlı kardeşin olacağına, ağır başlı kocam olsun: Akrabalık bağı olan güçlü ve zengin birinden ziyade, sorumluluk sahibi, anlayışlı ve güvenilir bir eşin daha değerli olduğunu ifade eder. Zenginlikten çok karakterin önemini vurgular (?).
  • Ayrılıkla ölümü çekmişler, ayrılık ağır gelmiş: Sevilen birinden ayrı kalmanın, ölümden bile daha acı verici olduğunu ifade eder. Ölüm bir son olsa da, ayrılık içinde özlem, bekleyiş ve çaresizlik barındırır.
  • Baş ağır gerek, kulak sağır*: Kişi ağırbaşlı olmalı, dedikoduları dinlememeli ya da işitmemiş gibi davranmalıdır.
  • Deve ağır gider, amma yol alır: Tedbirli kişi işini yavaş yavaş az az yapar, ama hatasız ve devamlı yapar.
  • Eli ağır eskiciden, ayağı çabuk dilenci yeğdir: Bir insan yaptığı işte ne kadar uzman ve başarılı olursa olsun eğer zamanında gerçekleştirmezse bu başarının hiçbir anlamı olmaz.
  • İftira dağdan taştan ağırdır: Bir kişiye atılan asılsız suçlamaların ve yalanların ne kadar yıkıcı olduğunu ifade eder. İftira, kişinin onurunu ve itibarını ciddi şekilde etkileyen çok ağır bir yüktür.
  • İnsan (adam) eti ağırdır*:
    1. Bakmakla yükümlü olmadığımız kişilerin hizmetini de yüklenirsek ailenin geçimini sağlamak daha da güçleşir.
    2. Yatalak insanı kaldırıp yatırmak sanıldığından daha güçtür.
  • Kan sudan ağırdır: Akrabalık bağlarının diğer ilişkilerden daha derin ve kopmaz olduğunu ifade eder.
  • Minnet gibi ağır yük olmaz: Birine borçlu kalmanın veya iyilik karşısında sürekli bir teşekkür ve gönül borcu duymanın insan için çok zor bir durum olduğunu ifade eder. İnsan, minnet duygusundan kurtulmadıkça tam anlamıyla özgür ve rahat hissedemez.
  • Misafirin gölgesi ağırdır: Misafirin varlığının, ev sahipleri veya diğer insanlar üzerinde olumsuz bir etki veya yük oluşturabileceğini ima eder (?).
  • Oğlan yetir, kız yetir; ağır yükü sen götür*: Çocuk büyütmek, evi yönetmek hep annenin görevi olduğundan anne olmak kolay iş değildir (yetirmek: Yetiştirmek).
  • Öküze boynuzu yük olmaz (ağır gelmez)*: Kişiye kendi işi ve yakınlarının sorumluluğu ağır gelmez.
  • Öküzün boynuzuna konan sivrisinek sormuş: "Sana ağır gelmiyorum ya?" Öküz "Sen orada mıydın?" demiş: Güçsüz ve beceriksiz bazı insanlar bulundukları duruma bakmadan kendisinden kat kat üstün kişilerle yarış etmeye kalkarlar, ama o kişiler onların varlığına bile aldırmazlar.
  • Sivrisinek öküzün üzerine oturmuş ağır mıyım demiş?: Kendini beğenmiş kişiler kendilerinden çok üstün kişilere bile tepeden bakarlar, fakat bu, üstün kişilerin umurunda bile olmaz.
  • Taş yerinde ağırdır (Taş düştüğü yerde ağırdır)*: İnsanın değeri en iyi kendi çevresinde bilinir.
  • Yeğniyi yel alır, ağır yerinde kalır* (Hafif çalıyı yel alır, ağır çalı yerinde kalır): Görgüsüz, kişiliksiz, hoppa insanlar iyi insanların bulunduğu çevrede tutunamazlar. Olgun, iyi huylu insanlar, toplumda her zaman sevilir ve sayılırlar (yeğni: hafif, ciddi olmayan).

Ağır ile ilgili birleşik fiil ve kelimeler

  • Ağır adam:
    1. Davranışları yavaş adam: Ama ağır bir adamdır da Altan. Konuşmak istiyorsa bile, dudakları arasından çıkacak olan kelimeleri bulabilmesi için zaman ister. (C. Dağcı)
    2. Davranışları oturaklı, olgun, aklı başında: Bedri'yi severim, ağır adamdır. Güvenirim. (Vassaf Bey)
  • Ağır aksak: Pek yavaş olarak: Geride kalmış, kendi halinde ağır aksak ilerliyordu. (İ. İ. Turan)
  • Ağır divan rahtı: Atın, işlemeli uzun eğer örtüsü.
  • Ağır hidrojen: → Döteryum.
  • Ağır sanayi: Yapılan nesnenin türü, kullanılan sermaye, hammadde, araç ve gereçlerin nitelik ve niceliği, çalıştırılan işçi sayısı vb. gibi ölçütlere dayanarak, sanayide yapılan sınıflandırmanın iki büyük kolundan biri.
  • Ağır silahlar: (askeri terim) Havan, obüs, top, ağır makineli tüfek ve geri tepmesiz top gibi silahlar.
  • Ağır top:
    1. (askeri terim) Genellikle 155 mm'lik toplarla daha yukarı çaptaki top ve obüsler.
    2. (mecazi) Etkili, önemli (kimse).
  • Ağırbaşlı: Davranışları ölçülü, olgun, vakarlı, ciddi: Yeryüzünde ağırbaşlı olarak yürümek, mümin olmanın bir ahlakıdır. (H. İ. Genç)
  • Ağırkanlı: Yavaş davranan, tembel, olur olmaz şeylere aldırmayan, uyuşuk: O da ne ağırkanlıymış, öyle yavaş hareket ediyordu ki, sonunda sinirlenenler oldu. (F. Ü. Aren)
  • Eli ağır:
    1. Yavaş iş gören: Eli ağırdı ama, hiç durmadan ve ara vermeden çalışırdı. (A. Nesin)
    2. Vurunca çok acıtan (kimse): Boyu küçücüktü ama küçük olmasına karşın eli ağırdı, vurdu mu yere yapıştırırdı (Y. E. Doğan). Eli ağırdı. Vurduğu yerden ses getiriyordu. (F. Baykurt)
  • Eline ağır: Elinden çabuk iş çıkmayan: Eline ağır dikişçiden, ayağına çabuk dilenci yeğdir (Atasözü)
  • Kanı ağır: Davranışları yavaş olan, beğenilmeyen, birlikte olmaktan hoşlanılmayan kişi: Temizliğine temiz... Gelgelelim çok kanı ağır... Şöyle bir aceleye gelip derlenip toplanmak onun için değildi... (M. Yesari)