Gaz ocağı |
- Ateş yakıp iş görmek için hazırlanan her türlü yer ya da aygıt: Hava gazı ocağı. Taş ocak.
- İçinde yakılan odunun ve her türlü ateşin dumanını yukarıya verecek durumda, duvar kenarında yapılan bacalı girinti.
- Taş ya da maden çıkarılan yer: Mermer ocağı. Kömür ocağı.
- Bostanlarda her cins sebze için ayrılmış, çevresi yükseltilmiş toprak parçası, takman: "Mustafa, arkasına güçlü kuvvetli bir kadın takmış, üç evleğine çizgiler, ocaklar açıyordu." (S. F. Abasıyanık)
- Bir şeyin en çok bulunduğu ya da yapıldığı yer: Bilim ocağı. Hayır ocağı.
- Belirli bir amaçla toplanılan yer: Parti ocağı.
- Ev, aile: Öğrenim, çocukları baba ocağından, kasabadan koparırdı.
- Kimi hastalıkları iyi ettiğine inanılan aile.
- Bir aile gibi sayılan kuruluş: Asker ocağı.
- Yılın birinci ayı; ikinci kânun, son kânun, kânunusani: Ocak ayı kış mevsimine denk gelir.
- (tarih) Yeniçeri teşkilatını oluşturan ortalardan her biri.
Ocak ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "ocak" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
- Ocağı batmak: Yuvası yıkılmak, mahvolmak, perişan olmak: Hekimoğlu'nun maalesef ocağı battı. Adamın bedduası tuttu. (Y. Küçük)
- Ocağı kör kalmak: Ocağı sönmek, soyu tükenmek, çocuğu bulunmamak: Gitme yavrum. Bir ocağı kör koma. Umutsuz koma. (Y. Kemal)
- Ocağı sönmek:
- Aile dağılmak, yok olmak, çoluk çocuk yok olmak: Eşini kaybettikten sonra ocağı sönmüştü. (A. Aydın)
- Soyu tükenmek, soyunu sürdürecek tek evladı kalmamak: Havva'nın erkek kardeşi olmadığından, baba ocağı sönmüştü. (S. S. Pınar)
- Ocağı tütmek:
- Soyu devam etmek: Babamızın ocağı tütecek burada (C. Aktaş)
- Yaşamını sürdürmek: Ağa'sı evlenmişti, yuvası kurulmuş, ocağı tüter olmuştu. (R. H. Soykut)
- Ocağına darı ekmek: Bir daha toparlanamayacak biçimde evini barkını dağıtmak; yok etmek, ocağına incir dikmek: Koca adanın da çanına ot tıkayıp ocağına darı ekeceğim.
- (birinin) Ocağına düşmek: Birine sığınıp ondan yardım dilemek: "Ocağına düştüm Şeyhim, ne olur elimden tut. Şimdiye kadar işlediğim günahlar yüzünden cehennemde yanmak istemiyorum. Tövbeler olsun, bundan sonra doğru yoldan ayrılmayacağım," diye yalvardı. (R. Tekin)
- (birinin) Ocağına incir (ağacı) dikmek: Birinin evini barkını dağıtmak: Hâlet efendi, birçok kimselerin ocağına incir dikmiş, fakat bir gün kendi ocağına da incir dikilmişti.
- Ocağına su koymak: Mahvetmek, harap etmek, ocağını söndürmek: "Sonunda senin ocağına su koyacak işte o okun sahibi olacaktır.." demiş. (A. Kahraman)
- Ocağını söndürmek: Ailesinde çoluk çocuk herkesi yok etmek: Bütün ateşe tapanların ocağını söndürdü...
- Ocağını yeşertmek: Aile yuvasını canlandırmak: Tekrar evine geri dönüp ocağını yeşertti.
- Od yok ocak yok: Çok yoksul: Evde tuz yok, ekmek yok, od yok, ocak yok. O zaman ne yaparız? (T. Dursun K.)
- Ne od var, ne ocak: Yokluk, yoksulluk ve perişanlık içinde: Ev tamtakır kuru bakır. Ne od var, ne ocak. (H. İvgin)
Ocak ile ilgili atasözleri ve anlamları
Eski taş ocak |
İçinde "ocak" sözcüğü geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )- Ocak içinden tutuşur: Bir yuvayı veya topluluğu asıl yıkan ya da etkileyen, içten gelen anlaşmazlık ve çatışmalardır.
- Ocaktır aşı pişiren, karıdır adamı şişiren: Bir ailenin düzenini sağlayan yerin mutfak olduğunu, evdeki huzuru ve neşeyi ise kadının sağladığını anlatır. Kadının, ev işlerinde ve aile içindeki rolüyle aileyi güçlü ve mutlu kıldığı ifade eder, özellikle kadının kocanın hayatındaki etkisini vurgular.
- Ocağın eğriliğine bakma, tütünün (dumanın) doğru çıkışına bak: Bir işin iyiliğinin ya da kalitesinin, sürecin detaylarında değil, sonuçlarında aranması gerektiğini ifade eder. Yani, dış görünüşteki olumsuzluklara takılmadan, ortaya çıkan sonucun değerine odaklanmak daha önemlidir.
- Ocağın yakışığı odun, evin yakışığı kadın: Yaşam belli bir uyum içinde sürer, gider. Evi çekip çeviren, huzuru koruyan, evin şenlenmesini sağlayan kadındır.
- Adımı güveç koy ama ocak üstüne koyma: Kişinin güçlü veya yetenekli olarak bilinmek istediğini, fakat zor ve yorucu işlerin yüklenmesini istemediğini ifade eder.
- Ana bahtı kızına, baba ocağı oğula kalır: Bir annenin kızına bıraktığı miras, evlilik yaşamında ona örnek olmaktır; erkek çocuğa ise babasının sorumluluğu miras olarak kalır.
- Aşına aşına çıktı ocak başına:
- Kişi sabırla çalışırsa istediği yere gelir.
- Çok çalışan kişi zamanla yıpransa da emeğinin karşılığında amacına ulaşır.
- Çömçe tutan elim olsun, ocaklıkta yerim olsun: Herkes iş başında bulunarak söz sahibi olmak ister.
- Dağdaki tavşanın suyu ocağa vurulmaz: Kişinin henüz sahip olmadığı veya elde edemediği bir şeyden fayda beklememesi gerektiğini ifade eder. Elde olmayan şeylerin varmış gibi düşünülmemesi ve hesaba katılmaması gerektiğini vurgular.
- Erken evlenenin ocağı küllü olur (Er yanan kül, erken evlenen döl bırakır): Erken evlenmenin ve kurulan ailelerin, yaşamda başarı ve çoğalma açısından olumlu sonuçlar doğurabileceğini ifade eder. Genç yaşta evliliğin, aile kurma ve çocuk sahibi olma açısından getirdiği avantajları vurgular.
- Erken yanan ocak küllü olur: Erken hareket edenlerin genellikle başarılı sonuçlar elde edeceğini ifade eder. Bu söz, hızlı ve cesur adımlar atanların, fırsatları değerlendirerek ilerleme kaydedebileceğine dair olumlu bir mesaj taşır.
- Evlatsız yurt, odunsuz ocağa benzer: Evlat sahibi olmanın aileye canlılık ve anlam kattığını ifade eder. Odunsuz bir ocakta sıcaklığın eksikliği gibi, evlat olmadan da yuvada neşe ve devamlılık sağlanamaz.
- Hayırsız evlat, baba ocağına incir diker: Bir kişinin ailesine karşı sorumluluklarını ve saygısını korumasının önemini vurgular. Aile üyelerinin birbirlerine karşı iyi niyetli ve sevgi dolu davranışlarda bulunmaları gerektiğini hatırlatır.
- Hilekar dokuz ocak yıkmayınca bir ocak kuramaz: İşlerini hile ve sahtekarlıkla yürütmeyi huy edinen kimse bu yolda pek çok kişinin düzenini bozar.
- Isırgan, ocağında biter: Olumsuz veya saldırgan bir ortamda yetişen kişilerin de benzer davranışlar sergileyeceğini ifade eder.
- İki taş koysam ocak olur, kime varsam kocam olur: Kadın evlenmek istedikten sonra ne yapar eder evlenecek bir koca bulur.
- Kışın ocak başı, yazın dağlar başı: İnsanların mevsimlere göre yaşam ve çalışma düzenlerini değiştirmeleri gerektiğini ifade eder. Kışın soğuktan korunmak için evde kalmak, yazın ise serinlemek ve rahatlamak için açık havada, doğada vakit geçirmek gerektiğini anlatır.
- Kucağı dolu olanın, ocağı yanar*: Geleceği düşünüp gerekli önlemleri alan, geçim sıkıntısı çekmez.
- Sen dost kazan, düşman ocağın başından çıkar*: Sen dost kazanmanın yoluna bak, düşman kolay kazanılır.
- Ya evlat bir, ya ocak kör (gerek):
- Bir kişinin yalnızca tek bir evladı olmasının, o evladın aileyi destekleyici bir rol üstlenmesi ve soyun devam etmesi açısından yeterli olduğunu ifade eder.
- İnsanın hayırsız evlatları olacağına ya hayırlı bir tek evladı olması ya da hiç çocuğu olmaması gerektiğini belirtir.
Ocak ile ilgili birleşik kelimeler
- Ocak ağaları: Yeniçeri ocağının ileri gelen subayları.
- Ocak anası: Eski Türk inanışında ve masallarda ocağı koruduğuna inanılan kadın.
- Ocak kaşı: Ocağın içinde üstüne tencere oturtulan yer.
Soru/Yorum Formu