Acı biber |
- Biber gibi yakıcı olan, ağzı yakan, tatlı karşıtı: Yemek çok acı olmuş.
- Tadı kötü, içilecek, yenecek nitelikte olmayan: Bu ilacın tadı çok acı.
- Sert, şiddetli, ağır, zorlu, keskin: Acı fren. Acı bir çığlık. Acı soğuk. O acı sesli martıların hepsi havalanacaklar. (S. Faik)
- Kırıcı, üzücü, incitici, dokunaklı: Acı sözler tatlı canımdan usandırdı (Fuzuli). Sert, acı bir kalemi vardı. (Y. Z. Ortaç)
- (mecazi) Kötü bir olay, sevilen bir insanın, bir şeyin kaybı ya da umulanın gerçekleşmemesi gibi nedenlerle duyulan üzüntü, tedirginlik, sıkıntı: Eski acıları hatırlatmak, kapanan yaraları deşmek doğru değil. (B. Necatigil)
- Dışarıdan gelen güçlü bir etkiden ya da bedenimizdeki bir bozukluktan doğan, bu etkinin ortadan kalkmasıyla da geçen rahatsızlık, ağrı, sızı: Pansuman bittikten sonra da acı kesilmişti (P. Safa). Dizinin acısı top oynarken düşmesinden.
Acı ile ilgili deyimler ve anlamları
İçinde "acı" kelimesi geçen deyimler, açıklamaları ve örnek cümleler:
- Acı acı:
- Sert ve keskin bir şekilde: Otomobil acı acı fren yaptı.
- Hazin, üzücü, tesirli, dokunaklı bir şekilde: Çocuk acı acı bakıyordu.
- Acı çekmek (duymak):
- Ağrı, sızı duymak: Acı çekiyordu ve acısının dindirilmesini istiyordu. (M. Gödeş)
- (mecazi) Üzülmek, üzüntü içinde kalmak: Gördüğü manzaradan üzgündü ve acı çekiyordu. (S. Bulut)
- Acı gelmek: Dokunmak, kırmak, üzmek: Ayrılmak bana çok acı geliyordu. (N. Sultan)
- Acı (acılar) görmek: Kötü günler yaşamak: Küçük yaşında öyle acılar görmüştü ki, onun canını yakmak kolay değildi. (D. Ünal)
- Acı söylemek: Olumsuz bir davranış karşısında gerçeği olduğu gibi söylemek: Acı söyledi, tatlı söyledi, kızını yumuşattı. Güldürdü, benimle barıştırdı. (M. Ş. Esendal)
- Acı tatlı: İyi kötü: Dünya güzeli eşinin yanı başında otururken, geçmişin acı tatlı anıları da işte böyle gelip içine oturuvermişti. (H. Tokak)
- (birine) Acı vermek: Üzülmesine sebep olmak, incitmek: Karısının bu sözleri acı veriyordu ona. Cevabı yoktu çünkü.
- (bir şeyin) Acısı çıkmak: Bir şeyin olumsuz, kötü sonucu bir süre sonra ortaya çıkmak: Nişantaşı'na sürmüşlerdi. Önceleri ödüllendirilme gibi gelen bu okul değiştirmenin acısı sonraları çıkmıştı. (R. Ilgaz)
- Acısı içine (yüreğine) çökmek (işlemek):
- Bir şeyin acısını çokça duymak: Gurbet acısı yine içine çöktü (İ. Aslanoğlu). Uğradığı felâket acısı yüreğine işledi. Vatanın düşman istilâsına düşmesine dayanamadı. Esirlik gururuna dokundu. Hastalandı. (M. Z. Konrapa)
- Bir şey olmadan, olacağı düşünülerek çok üzülmek: Âdeta sonra yaşayacağı bu ayrılık acısı içine çökmüştü.
- Acısı ortaya çıkmak: Olumsuz sonucu yavaş yavaş ortaya çıkmak: Nitekim tercümeler başlayınca edebiyatla meşgul olmamanın acısı ortaya çıktı.
- (birinin) Acısına dayanamamak: Bir kimse bir yakınının ölümünden büyük üzüntü duymak: Bundan sonra bir daha Sultanana'yı gören olmadı. Kimi öldü dedi. Kimi oğlunun acısına dayanamadı gözlerine kara su indi, dedi. (Ülkü)
- Acısını almak:
- Acılığını gidermek: Tuz zeytinin acısını alır.
- Sızıyı dindirmek: Sıcak pansuman yaramın acısını aldı.
- (birinin) Acısını almak: Sıkıntısını, üzüntüsünü azaltmak: İnsan insanın acısını alır derler (G. Boralıoğlu). Musiki ruhun acısını alır.
- Acısını bağrına (içine) basmak (gömmek): Sızlanmadan, yakınmadan üzüntü ve acılara katlanmak: Reis, şehit olan yoldaşlarının acısını bağrına basarak, gemilerinin yönünü güneye çevirdi (T. Güler). Metanetli kadındı, o da acısını içine gömdü. (A. F. Soylu)
- Acısını çekmek: Kendisinin ya da başkasının yaptığı bir yanlışlık, hata yüzünden üzücü ve zor duruma düşmek: Ona göre günahının acısını çekiyordu, bundan kimseye söz etmeyişinin nedeni de buydu. (D. Gezgin)
- Acısını çıkarmak: (deyiminin anlamı)
- Uğranılan herhangi bir kaybı, sonradan giderecek bir iş yapmak: Uyandığında hemen saatine baktı, günlerin uykusuzluğunun acısını çıkarmıştı, vakit akşamüzeriydi. (A. İslamoğulları)
- Öç almak: Oğlunu öldüren adamdan acısını çıkarmıştı.
- Acısını görmek: Bir yakınının ölümünü görmek: "Allah evlatlarının acısını göstermesin." (N. Kaya)
- (birinin) Canını acıtmak: Birine acı vermek: Onu bir başkasıyla görmek her seferinde canını acıtıyordu. (M. Aklanoğlu)
- Evlat acısı gibi içine çökmek (koymak): Yitirdiği bir şeye çok üzülmek: Karagöz Paşanın ölümü evlat acısı gibi yüreğine çökmüştü (Y. Bahadıroğlu). Masraflar evlat acısı gibi koydu.
Acı ile ilgili atasözleri ve anlamları
İçinde "acı ve acımak" sözcükleri geçen atasözleri ve açıklamaları:
( * yaygın bilinen )- Acı acıyı bastırır (unutturur): Bir kişinin yaşadığı büyük bir acının, daha önceki acıları ya da sıkıntıları unutturabileceğini ifade eder. Yeni ve daha büyük bir zorlukla karşılaşan insan, önceki dertlerini göz ardı edebilir. Bu, bazen fiziksel acı için olduğu gibi duygusal acılar için de geçerlidir.
- Acı acıyı keser, su sancıyı (Acı acıya, su sancıya)*:
- Acılar daha büyük acılarla hafifler gibi olur.
- Güçlükleri yenmek için, başka güç yollara başvurulmalıdır.
- Acı; sakız gibi yapışır, kedi gibi sırnaşır: Bazı zorlukların veya kötü durumların insanın üzerine yapışarak uzun süre etkisini sürdürebileceğini ifade eder. Acı veya sorunların insanın hayatında uzun süreli etkiler yaratabileceğini ve bazen de sürekli bir şekilde hatırlanabileceğini vurgular.
- Acı soğan kabuğunu acıtır: Geçimsiz ve sinirli kişiler daha çok kendilerine zarar verirler.
- Acı soğan yemedim ki, ağzım koksun*: Kötü bir iş yapmadım ki sonucundan korkayım, sorumlu olayım.
- Acı soğan yiyen, ağzının kokusundan belli olur: Bir suç işleyen kişi davranışlarıyla kendini belli eder.
- Acı (kötü) söz insanı (adamı) dininden, tatlı söz yılanı ininden (deliğinden) çıkarır*: Kötü sözler insanları kızdırır, kötü davranışlara sürükler, iyi ve güzel sözlerse en olmayacak kişileri bile yola getirir.
- Acı yeri başka, aç yeri başka (Acıyan yer başka, acıkan yer başka)*: Ölüm gibi acı bir olay karşısında bile insanoğlu, yemek yemek gibi en doğal gereksinimlerini ister istemez karşılamak durumundadır.
- Acı patlıcanı kırağı çalmaz*: (atasözünün anlamı) Acı deneyimleri olan kişileri, sonradan karşılaşacakları terslikler artık etkilemez.
- Acıkan ne olsa yer, acıyan ne olsa söyler (Acıkan ne yemez, acıyan ne demez)*: Geçim sıkıntısı çeken, bir şeyin eksikliğini duyan bir kimse, bunları hangi yolla sağlayabilirse o işi yapar. Canı yanan kişi de sonunu düşünmeden ağzına geleni söyler.
- Acıklı başta akıl olmaz*: Büyük sıkıntılar içinde bulunanlar mantık dışı işler yapabilirler.
- Acımış eşek attan yürük olur* (Canı acıyan eşek atı geçer): Acı bazen insanların akıl almaz işler başarmasına yol açar.
- Acıyan uyumuş, acıkan uyumamış*: Her türden üzüntü ve sıkıntıya katlanılır ancak açlığa katlanılamaz.
- Acıyı tatmayan tatlıyı anlayamaz (Kim tatmadı acıdan, anlamaz tatlıdan): Acı çekmemiş bir insanın iyi durumların değerini tam olarak anlayamayacağını ifade eder.
- Aç olana acı soğan baklava (gibi gelir): Aç kalmış kişinin gözünde her şey değerlidir.
- Beş parmağın hangisini kessen acımaz?*: İnsan çocuklarını birbirinden ayırmaz, hangisine bir zarar gelse aynı üzüntüyü duyar.
- Biberin acısı başı yukarı olanlarıdır: Geçimsiz, dik kafalı kimselerle anlaşmak, dostluk etmek çok güçtür.
- Bir acı kahvenin kırk yıl hatırı olur*: Birine küçük de olsa bir iyilik yaparsanız, yıllar sonra o kişiye işiniz düştüğünde yaptığınız iyiliği unutmaz ve onun hatırı için elinden gelen yardımı yapar.
- Buğday yanında acı ot da sulanır: Buğdayın sulandığı yerde acı otun da sulandığını ve dolayısıyla buğdayın büyüdüğü ortamda acı otun da beslendiğini ifade eder. İyi şeylerin yanında olumsuz veya istenmeyen şeylerin de var olabileceğini, aynı şeyden faydalanabileceklerini ve bazen birlikte var olmalarının kaçınılmaz olduğunu vurgular.
- Cihanın kahrını çekenden sor, zehrin acısını içenden: Her derdin acısını ancak onu çeken bilebilir.
- Dağ meyvesi acı da olsa devadır: Doğada bulunan bazı otlar ve meyveler pek çok ilaçtan daha şifalıdır.
- Doğru söz acıdır* (Hak söz ağıdan acı gelir): Kusurları, yanlışlıkları, düzensizlikleri, yolsuzlukları, kötülükleri bütün çıplaklığıyla ortaya koyan ve eleştirenin sözü, bu işleri yapanlara çok acı gelir.
- Doğruluk acıdır, meyvesi tatlı: Gerçeği söylemenin ve doğru olmanın zor ve acı olabileceğini, ancak bu davranışın sonunda tatlı, olumlu sonuçlar doğuracağını ifade eder. Yani, doğruluk ve samimiyet her zaman kolay değildir ama uzun vadede insanı daha iyi bir yere götürür.
- Dost acı söyler (Dost sözü acıdır)*: Yakın dostlar, kusurumuzu düzeltmemiz için doğruyu söylemeyi borç bilirler. Doğru ise bize acı gelir.
- Ekşi yüzlünün balı acı olur*: İstemeden iyilik yapan kişi karşısındakini de hoşnut edemez.
- Elin acısı ele hafif gelir: Başkalarının acıları ya da sıkıntıları, genellikle dışarıdan bakan kişiler için daha önemsiz ya da hafif görünebilir.
- Harmanda dirgen yiyen sıpa (öküz), yılına kadar acısını unutmaz*: Uygunsuz bir davranışından ya da haylazlığından dolayı cezalandırılan kimse bunu uzun süre hatırlar ve bir benzerini yeniden yapmaktan çekinir (dirgen: Harmanda el ile sapları yaymaya yarayan demirden, çatallı bir tarım gereci; çatal).
- Hiddet tatlı ama meyvesi acıdır, nasihat acı ama meyvesi tatlıdır: Öfkenin anlık olarak rahatlatıcı olsa da sonuçlarının genellikle olumsuz olduğunu ifade eder. Buna karşılık, nasihat dinlemek başlangıçta zor olsa da, uzun vadede faydalı ve olumlu sonuçlar doğurur.
- İç acısını taban acısı çıkartır: İnsanın yaşadığı içsel sıkıntıların, fiziksel olarak hareket etmekle, dolaşmakla, yürümekle ya da bedensel meşguliyetle hafifleyebileceğini ifade eder.
- İnsanın aklı acıyan yerindedir: İnsanın en çok acı çektiği veya sıkıntı yaşadığı şeyi sürekli düşündüğünü ifade eder. İnsan, derdi neyse ona odaklanır ve zihni sürekli olarak bu sorunla meşgul olur.
- Kayaya tos vuran acısını kendi çeker: Kendinden güçlü kimselerle tartışmaya giren kimse, bunun cezasını kendisi çeker (tos vurmak: kafa atmak).
- Kol kesilirken parmak acımaz: Büyük bir felaket veya kayıp yaşanırken küçük sorunların dikkate alınmayacağını anlatır. Ana problem o kadar büyük olur ki, daha küçük sıkıntılar önemsenmez.
- Parmağını kesmeyen acısını bilmez: Bir kişinin bir durumu ya da acıyı bizzat yaşamadıkça, o durumun ne kadar zor olduğunu tam anlamıyla anlayamayacağını ifade eder.
- Sabır acıdır, amma sonu sarı altındır: Sabretmenin zor ve sıkıntılı bir süreç olduğunu ancak sonunda büyük bir ödül veya başarı getirdiğini ifade eder. Sabır, zor zamanların ardından gelen olumlu sonuçlar sayesinde değer kazanır.
- Sabır acıdır (acı ise de), meyvesi tatlıdır*: Sabır güç ama iyi sonuçlar verecek bir davranıştır.
- Sadık dostun nasihati acıdır, acıtmaz; hain düşmanın sözü tatlıdır, acıtır: Gerçek dostlar, iyiliğiniz için sizi eleştirir ve dürüst davranır. Bu eleştiriler ilk başta hoşunuza gitmese de uzun vadede sizin yararınıza olur. Öte yandan, düşmanlar veya kötü niyetli insanlar tatlı sözlerle sizi yanıltabilir, ama bu yanıltmaların sonucu acı verici olabilir.
- Sarımsak da acı ama evde lazım bir dişi*: Hoşlanılmayan veya zorlayıcı şeylerin bile gerektiğinde önemli ve faydalı olabileceğini ifade eder. İstenmeyen şeyler bazen gerekli olabilir ve yaşamda değerli bir işlev görebilir.
- Soğanın acısını yiyen bilmez, doğrayan bilir*: Bir iş yapılırken ne kadar güçlük çekildiğini, o işi başarmış olan bilir; başarılmış olan bu işten yararlanan bilmez.
- Şeriatın kestiği parmak acımaz*: Adaletle verilen cezaların kabul edilmesi gerektiğini ve bu tür cezaların suçluda pişmanlık yaratmadığını ifade eder. Adaletin gereği olarak yapılan bir uygulama, doğru olduğu için kişiye manevi bir rahatsızlık vermez, çünkü hak yerini bulmuştur.
- Tasa doyurur, acı acıktırır: Üzüntü ve kaygı gibi zihinsel acıların insanın iştahını kapattığını, bedensel ve fiziksel acıların ise kişiyi daha fazla yıpratarak yorduğunu ve daha fazla ihtiyaç doğurduğu ifade eder. Ayrıca tat olarak biber gibi acıların iştahı açtığını da anlatır.
- Tatlı, dişe düşman; acı, mideye dosttur: Lezzetli şeylerin genellikle zararlı olabileceğini, acı gibi daha az tercih edilen tatların ise sağlık açısından faydalı olabileceğini ifade eder. Tatlı yiyecekler dişlere zarar verebilirken, acı yiyecekler mide sağlığına iyi gelebilir.
- Tatlı kelam dinletir, acı kelam esnetir (Tatlı kelam dinle dur, acı kelam esne dur): Güzel ve nazik sözlerin insanları dinlemeye teşvik ettiğini, sert ve kırıcı sözlerin ise ilgiyi dağıttığını ifade eder. Yumuşak ve hoş bir üslup, insanları çekip etkilerken, kaba ve sert bir dil iletişimi zorlaştırır ve sıkıcı hale getirir.
- Tatlı söz can azığı, acı söz baş kazığı*: Güzel ve yumuşak sözlerin insanı mutlu ettiğini, dostlukları pekiştirdiğini ifade eder. Buna karşılık, sert ve kırıcı sözler ise insanları uzaklaştırır, düşmanlık ve sıkıntı yaratır.
- Tatlı söz dost kazandırır, acı söz düşman: Tatlı ve nazik bir dil kullanmak, iletişimi olumlu yönde etkiler ve insanlar arasında iyi ilişkiler kurulmasını sağlar. İnsanlar, kendilerine nazik davranan ve hoş sözler söyleyen kişilere karşı olumlu duygular beslerler. Ancak, sert ve kırıcı sözler insanların kalbini kırar ve olumsuz duygulara yol açar, bu da düşmanlıklara sebep olabilir.
- Tatlı tatlı söyler acı acı sokar: Tatlı dilli olup da kötülük düşünen, iğneleyici konuşan kişiyi anlatır.
- Tatlı tatlı yemenin, acı acı geğirmesi olur*: Sonu düşünülmeden yapılan hoş şeyler kötü sonlara neden olabilir.
- Vurursan acıt, yedirirsen doyur: Kavga edersen sert vur ki karşındaki korksun. Aynı şekilde yardımda bulunacaksan vereceğin işe yarar bir şey olmalı.
- Yağ acı olunca pilavı (da) acı olur: Temelinde sorunlu veya hatalı olan bir işin ya da durumun, sonucunun da olumsuz olacağını ifade eder.
- Zarar zehirden acıdır: Ticaret hayatında zarar etmek bir insanın başına gelecek en kötü şeylerden biridir.
Soru/Yorum Formu